Olağanüstü hal sona erdi: Şimdi insan haklarındaki gerilemeyi tersine çevirme ve acil önlemler alma zamanı

Türkiye hükümeti iki yıldır devam eden olağanüstü halin 18 Temmuz 2018 itibariyle sona erdiğini duyurdu. Bu, çoktandır beklenen ve olumlu karşılanan bir haberdi.

Ancak olağanüstü halin kaldırılmasının bir görüntüden ibaret olmaması için buna acil önlemler eşlik etmeli. Olağanüstü hal, Hükümetin sahip olduğu son derece sert kuvvetlerin  pekiştirilmesi, muhalif sesleri bastırmak ve temel hakları kısıtlamak için kullanıldı.

Son iki yılda insan hakları ihlallerinin artışına dair bolca kanıt var: Keyfi tutuklamalardan, kötüye kullanılan kovuşturmalara, medya organlarının kapatılmasından, sivil toplum örgütlerinin kapatılmasına birçok örnek mevcut. Olağanüstü hal kapsamında alınan önlemlerin bir çoğu, olağanüstü hal kalktığında da etkisini göstermeye devam edecek.

Son iki yılda sivil toplum da yaptıkları işler nedeniyle hedef alındı, ancak insan haklarına yönelik saldırılara boyun eğmedi ve direndi. Her ne kadar özellikle hedef alınsalar da ifade özgürlüğü, LGBTİ+ hakları ve kadın hakları üzerine çalışan insan hakları savunucularının yanı sıra işçi sendikaları, çocuk hakları aktivistleri ve mültecilere destek olan kişiler, yasal kısıtlamaların yükünü en fazla taşıyanların haklarını savunmaya devam etti. Bazıları, bunu kendilerini ciddi biçimde tehlikeye atıyor olmalarına rağmen yaptı.

Gelecekten beklentiler

Olağanüstü halin kaldırılması, Türkiye’nin normalleşmesi için yeni hükümetin atması gereken bir dizi adımdan sadece ilkiydi. Uluslararası Af Örgütü, iki yıldır devam eden olağanüstü hal boyunca insan haklarına yönelik baskının yarattığı kötü etkilerin tersine çevrilmesi için aşağıdaki beş acil önlemin derhal alınması için çağrıda bulunuyor.

  • Ulusal güvenlik veya kamu güvenliği için açıkça gerekli ve orantılı olmayan ya da insan haklarının kullanımında orantısız kısıtlamalara neden olan güvenlik önlemleri yürürlükten kaldırılmalı
  • Asılsız suçlamalarla cezaevinde tutulan Taner Kılıç ile diğer tüm insan hakları savunucuları, gazeteciler ve diğer kişiler derhal tahliye edilmeli
  • İnsanların korkmadan ve barışçıl bir şekilde toplanma ve gösteri yapma hakları güvenceye alınmalı, bu kapsamda ülke çapında LGBTİ+ temalı etkinliklere de üst üste uygulanan yasaklara son verilmeli,
  • 16 Temmuz 2018’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan yasa taslağıyla hedeflendiği üzere kamu çalışanlarının keyfi olarak ihraç edilmelerine son verilmeli; keyfi olarak ihraç edilen tüm kamu çalışanları görevlerine iade edilmeli ve bu nedenle gördükleri zararların tümü karşılanmalı. Hakkında görevini suistimal ettiği ya da suç oluşturan bir eylemde bulunduğuna dair makul şüphe olan kişilerin, görevlerinden ihraç edilip edilmemeleri ile ilgili kararlar normal disiplin prosedürleri çerçevesinde, tüm prosedürel standartlara uyularak alınmalı.
  • Keyfi olarak kapatılan insan hakları örgütlerinin ve medya organlarının yeniden açılması sağlanmalı, ve el konulan malvarlıkları geri verilmeli.

Genel Bakış

240 kişinin öldürüldüğü 15 Temmuz 2016’daki kanlı darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal, insan haklarına yönelik kapsamlı bir baskıya olanak sağladı, yüz binlerce insan bu baskının altında ezildi.

Devletlerin halkını ciddi bir toplumsal kargaşa durumunda koruması ve suç işleyenlerin adalet önüne çıkarılmasını sağlaması hem meşru, hem de devletlerden beklenen bir durumdur. Ancak devletler, bu görevlerini insan haklarına uygun bir şekilde gerçekleştirmekle de yükümlüdür.

2016’daki darbe girişiminden bu yana, 32 adet olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi (KHK) kabul edildi. Kanun hükmünde kararnamelerle 150'den fazla kanunda birçoğu insan haklarına da etki eden 300’den fazla değişiklik yapıldı. Düzenleme ve uygulamalar barışçıl toplanma hakkı, ifade özgürlüğü, adil yargılanma, etkili başvuru hakkı ve çalışma hakkına kısıtlamalar getirdi, mülkiyete el koyulmasına fırsat verdi.. Pek çok hakka etki eden bu düzenlemeler etkin bir parlamenter veya yargısal denetime tabi tutulmadı ve  hükümet güçlerinin denetimsiz kalmasına yol açtı.

OLAĞANÜSTÜ HAL DÖNEMİNDEKİ EN KÖTÜ İHLALLERE GENEL BİR BAKIŞ

Keyfi tutuklamalar ve kötüye kullanılan kovuşturmalar

İç İşleri Bakanlığı’nın ve Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, olağanüstü hal döneminde 150.000’den fazla kişinin polis tarafından gözaltına alındığı tahmin edilmekte.

“Terör”, ulusal güvenlik ve devlet güvenliği ile anayasal düzene ilişkin belli suçlarda gözaltı süresi, Temmuz 2016’da yapılan değişiklikle dört günden otuz güne çıkarıldı. Daha sonra Ocak 2017’de 14 güne indirildi. Söz konusu gözaltı uzatma süreleri rutin ve keyfi olarak uygulandı. Azami tutuklu yargılanma süresi ise Ağustos 2017’de beş yıldan yedi yıla çıkarıldı.

Cezaevindeki tutuklu sayısı Temmuz 2016’da 26.000’in biraz üzerindeyken, Mart 2018’de 70.000’i aştı. Uluslararası Af Örgütü’nün incelediği pek çok dosyada kişilerin, suç işlediklerine dair güvenilir bir delil olmadığı halde tutuklu yargılandığı görüldü.

Avrupa Birliği’nin Nisan 2018’de çıkan raporunda yayımlanan ve Türkiye hükümeti tarafından doğrulananverilere göre, 78.000’den fazla kişi terörle mücadele kanunları çerçevesinde gözaltına alındı ve Ocak 2018 itibariyle 24.000’den fazlası hala tutuklu. Binlerce kovuşturma başlatıldı. Bu kovuşturmaların arasında, insanların olağanüstü hal döneminde ifade özgürlüğü haklarını barışçıl biçimde kullanmalarınadair olan hakaret suçlamalarının yanı sıra uydurma terör bağlantılı suçlamalar da yer alıyor.

İşkence ve diğer kötü muamele

Olağanüstü hal ilanından sonra, özellikle Temmuz 2016 darbe girişimini takip eden haftalarda, bilhassa polis gözaltılarında, işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalan kişilere ilişkin iddialar önemli ölçüde arttı. Yetkili makamlar kendilerine yöneltilen iddialari, etkili soruşturmalar yapmak ya da bu ihlalleri önlemek için harekete geçmek yerine, sürekli olarak reddetti.

Toplanma yasakları

Pek çok ilin valisi, olağanüstü hal yetkilerini, olayları ve toplantıları yasaklamak için kullandı. Örneğin, Kasım 2017'de, Ankara valisi tüm ilde LGBTİ+ temalı etkinlikleri yasaklayan bir karar verdi. Mayıs ayında yasağa rağmen gerçekleştirilen Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrenci Onur Yürüyüşü hariç, şehrin dinamik LGBTİ+ topluluklarının görünürlüğü ve barışçıl toplanma hakkını kullanma pratikleri önemli ölçüde azaldı.

İhraçlar

Olağanüstü hal süresince, kamu sektörünün tüm alanlarından, 130.000'den fazla çalışan görevlerinden ihraç edildi. Bu kişilerin 129.400'ü Kanun Hükmünde Kararnamelere (KHK) ek listeler aracılığıyla, bireysel gerekçeler olmadan veya görevden alınmalarına etkili bir şekilde itiraz etme şansını yakalayamadan, işlerinden çıkarıldılar. Bu ihraç kararlarının sadece 3.799'u takip eden KHK’lar ile iptal edilip iade kararı olarak değiştirildi.

Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, ihraç kararlarına karşı tazminat talebinde bulunulmasına yönelik temyiz prosedürünün bulunmaması nedeniyle, iç ve dış baskılara yanıt olarak Ocak 2017 tarihli KHK yürütme kararı ile kuruldu. Komisyon 17 Temmuz 2017 tarihinde başvuru almaya başladı ve 22 Haziran 2018 itibariyle 108.905 başvuru komisyona ulaştı. Başvurular arasında, KHK ile kapatılan medya kuruluşları ve sivil toplum örgütleri de vardı.

2018 Haziran tarihine kadar komisyon 19.500 karar verdi. Kabul kararları, bu tarihe kadar verilen kararların yüzde 7'sinden azı, yani 1.300 dolaylarında oldu.

16 Temmuz 2018 tarihinde meclise sunulan yeni bir yasa, kanunlaştığı takdirde, keyfi işten çıkarmaların, üç yıl daha sürmesine yol açacak.

Dernek kurma özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar

Sivil toplum da baskıların yükünü taşıdı. 1.500'den fazla dernek, vakıf, sendika ve diğer sivil toplum örgütü, bireysel gerekçeler olmadan veya kapatılmalarına etkin bir şekilde itiraz etme şansını yakalayamadan, KHK’lar ile doğrudan kapatıldı. Bu derneklerden sadece 11’inin, yasak gruplara dair delil yetersizliği sonucuna varılarak Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararıyla yeniden açıldığı bildirildi.

Örgütlenme özgürlüğü, çalışma hakkı ihlallerinin yanı sıra , malvarlıklarına el konması gibi hak ihlallerine ek olarak, bu keyfi kapatmaların, kurumların yaptıklarına ve desteğine güvenenler üzerinde ciddi bir etkisi oldu.

Kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve okullardaki çocuk ölümleri gibi konularda çalışan öncü çocuk hakları STK’sı Gündem Çocuk, Kasım 2016 tarihli KHK ile kapatıldı. Aile içi şiddet ve kız çocuklarının cinsel istismarı konusunda, zor ulaşılan topluluklarda kadınlara destek sağlayan lider bir sivil toplum örgütü olan Van Kadın Derneği ise11 kadın örgütününün kapatılmasını ön gören Kasım 2016 tarihli KHK ile kapatıldı. Şu an bölgede bu hayati işi yürüten kimse yok.

İfade özgürlüğüne ilişkin engellemeler

2016 yılında Türkiye, dünyada en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke konumuna geldi ve bu poziyonunu hala koruyor.

Bugün 150'den fazla gazeteci ve diğer medya çalışanı tutuklu olarak yargılanıyor. Ayrıca, terörle mücadele yasaları kapsamında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar da mahkumiyetlerle sonuçlandı. Bunlara örnek olarak Nisan 2018’de 2 ila 8 yıl arası hapis cezası verilen 15 Cumhuriyet gazetecisi ve yöneticisi gösterilebilir. Temmuz ayında ise, kapatılan Zaman gazetesi davasının 11 sanığından 6'sı “terör örgütü üyeliği” suçundan sekiz buçuk ila on buçuk yıl arasında hapis cezasına mahkum edildi.

Cezai soruşturma, kovuşturma ve tutuklu yargılanma tehdidi, medya üzerinde ürkütücü  bir etki yarattı. Artık alternatif ve muhalif görüşler sunan yalnızca birkaç küçük medya organı kaldı.

Medya özgürlüğü üzerindeki baskı, basımevleri ve yayınevleri dahil olmak üzere 170'den fazla medya kuruluşunun kapatılmasını da içeriyordu. Bu kapatılmaların sonucunda 2.500'den fazla gazeteci ve medya çalışanı işini kaybetti. Kalan son bağımsız medya grubunun da hükümetle yakın iş ilişkileri kurduğu bilinen bir şirkete satılmasıyla,  medya ortamı iyice ıssız ve tekdüze hale geldi.

Uluslararası Eleştiriler

Olağanüstü hal altında alınan tedbirlerin sonlandırılması ve kimi durumlarda da olağanüstü halin tamamen sona erdirilmesi için yapılan çağrılar artarak devam etti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, olağanüstü halin insan hakları üzerindeki etkisine ilişkin raporunda, Türkiye'yi, diğerkonuların yanısıra, ‘uluslararası insan haklarıyla uyumlu olmayan tüm mevzuatı gözden geçirmek ve bunları yürürlükten kaldırmaya’; ‘ihraç edilen memurların kamu hizmetine yeniden katılmalarına yönelik uygulanan yasağı kaldırmaya [ve] vakalarının bağımsız bir adli ve idari organ tarafından ele alınması ile tazminat hakkına sahip olmalarını sağlamaya’; ‘bağımsız medya ve sivil toplum örgütlerinin güvenli ve özgür bir şekilde faaliyet göstermesi için uygun bir ortam sağlamak için gerekli tüm tedbirleri almaya; ve terörle mücadele mevzuatı ile olağanüstü hal kararnameleri uyarınca gözaltına alınan gazetecileri, yazarları, hakimleri ve akademisyenleri derhal serbest bırakmaya’ çağırdı.

Avrupa Komisyonu Türkiye hakkındaki son raporunda, Türkiye’yi olağanüstü hali kaldırmaya, ‘Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK)’nun yürütme yetkisinin rolünü ve etkisini sınırlama’ yoluyla ‘yargı süreçlerine HSYK'nın herhangi bir müdahalesine karşı daha fazla güvence sağlamaya’ ve bu suretle yargının bağımsızlık ve hesap verebilirliğini arttırmaya davet etti.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ise Nisan 2018 tarihli kararında, Türkiye 'ye ‘mevcut dönemin sona ermesiyle birlikte olağanüstü hali sona erdirmesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dair istisnayı geri çekmesini ve sonrasında Avrupa Konseyi’nin standartlarına uyumlu olarak, sözleşmenin eksiksiz biçimde uygulanan standartları da dahil olmak üzere, ülkede oluşabilecek güvenlik durumlarını çözmek adına alınan gelecek tedbirlerin normal prosedürlerle uygulanmasını tavsiye etti.

Rakamlarlarla iki yıllık Olağanüstü Hal

  • 70.000'den fazla kişi şu anda cezaevinde yargılanmayı ya da duruşmasını bekliyor
  • 170'den fazla medya kuruluşu kapatıldı

  • 150'den fazla gazeteci ve medya çalışanı şu anda cezaevinde

  • 360’dan fazla akademisyen barış bildirisi nedeniyle yargılandı

  • 1.500'den fazla dernek ve vakıf kapatıldı

  • 130.000'den fazla kamu sektörü çalışanı ihraç edildi