Gezi Parkı ve Çarşı Davası (Birleştirilen&Sonra Ayrılan)

Osman Kavala'nın da yargılandığı Gezi Parkı Hak Savunucuları Davası ile Osman Kavala'ya açılan  “Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs” ve “Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Casusluk Amacıyla Temin Etme”  suçlamalarını içeren davalar birleştirildikten sonra, bu dava ile-istinaf mahkemesinin bozma kararı sonrası- Çarşı Davası ile birleştirildi

Arka Plan Bilgisi

İlk Dava: Gezi Parkı Hak Savunucuları Davası

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 19 Şubat 2019 tarihinde aktör, gazeteci ve sivil toplum çalışanlarının aralarında bulunduğu 16 kişi hakkında, aşağıdaki suçlamaları içeren bir iddianame düzenledi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etti.

İlk iddianamede yer alan suçlamalar:

  • Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme (TCK Madde 312)
  • Mala zarar verme (TCK Madde 151/1)
  • Mala zarar verme suçunun nitelikli hali (TCK Madde 152/1-a, 152/1-f, 152/2-a)
  • Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi (TCK Madde 174)
  • İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme (TCK Madde 153)
  • 6136 Sayılı yasaya muhalefet (Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun)
  • Nitelikli yağma (TCK Madde 149/1-a-c-d)
  • Nitelikli yaralama (TCK Madde 86/1, 86/3-c, 87/3)
  • 2863 Sayılı yasaya (Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu) muhalefet

Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu yerleşkesinin yanında bulunan Silivri Adliyesi’nde, 18 Şubat 2021’de görülen yedinci duruşmada; Osman Kavala’nın tahliyesine, Türkiye’de bulunan hak savunucuları Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi'nin beraatına karar verildi.

Osman Kavala hakkındaki başka bir soruşturma kapsamında aynı gün yeniden gözaltına alınarak, özgürlüğüne kavuşamadan tekrar tutuklandı.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, beraat kararlarının bozulmasına karar verdi.

İkinci Dava: Osman Kavala Davası

Osman Kavala hakkında, “anayasal düzeni cebir, tehdit ve silah kullanarak değiştirmeye teşebbüs” ve “siyasal ve askeri casusluk” suçlamalarını içeren, 28 Eylül 2020 tarihli iddianame, İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Osman Kavala’nın ikinci tutukluluk süreci bu iddianame dahilindedir.

Üçüncü Dava: Gezi Parkı ve Çarşı Davası (Birleştirilen)

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülen ikinci duruşmada dosyanın İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyayla birleştirilmesine karar verildi. Mahkeme, 21 Mayıs 2021’deki duruşmada, dosyanın 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki, Çarşı Davası’yla birleştirilmesi hususunu değerlendirebilmek için bu davanın iddianamesini istedi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Çarşı Davası’yla birleştirilme için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden izin istedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirme hususundaki kararını yargılanan hak sahiplerinin beyanlarının alınmasının sonrasına bıraktı.

Birleştirilme için izin talebinde bulunan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, adli tatilde geçici olarak görevlendirildiği 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı sıfatıyla İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin birleştirme talebini kabul etti. Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi.

21 Şubat'ta görülen duruşmada Çarşı Davası'nın Gezi Davası'ndan ayrılmasına karar verildi.

3. Duruşma

Gezi Parkı Hak Savunucuları ve Çarşı taraftar grubu mensuplarının “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme”, “Mala zarar verme”, “Mala zarar verme suçunun nitelikli hali”, “Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet”, “Nitelikli yağma”, ”Nitelikli yaralama”, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlamalarıyla, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın 3. Duruşması 17 Ocak 2022’de görüldü.

İzleyiciler
Duruşmayı Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı, Reuters, AFP, Diken, Expression Interrupted, Press In Arrest, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ve Hafıza Merkezi izledi. Ayrıca Fransa, ABD, İtalya, Belçika konsoloslarıyla Norveç, Hollanda, İsveç ve Avrupa Birliği temsilcileri de duruşmayı takip etti.

Yargılama

Duruşmada sanıklar 26 avukat tarafından temsil edildi.

Avukat Can Atalay’ın Beyanları
Can Atalay, Gezi direnişinin mahiyeti ve mevcut yargılamada neden ısrar edildiği konusunda konuşacağını söyledi. İddianamenin bir çete faaliyetinin ürünü olduğunu ve yamalı bir yalan bohçasına benzediğini söyledi:

“İddianameniz, Gezi direnişimizi karalamaya çalışan iktidarın siyasi metnidir. Savcılık makamının temsil ettiği güçler bize ‘teslim olun, kendi mücadelenizden arının’ diyor. Tüm soruşturma 15 sayfalık imzasız bir rapora dayanıyor. Biz hiç kimsenin tebaası değiliz ve olmayacağız. Biz yurttaşlarız, bizim haklarımız var. Bu haklara tecavüz edildiği zaman anayasal haklarımızı kullanarak itiraz edeceğiz, ediyoruz. İddianamenin sahibi siyasi iktidardır. Dış güçlere parmak sallanacaksa, iktisadi ve sosyal alanda uluslararası tekellerden kopulacak, burada insan haklarına uyulacak. “

Yargılanan Şehir Plancısı Tayfun Kahraman’ın Beyanları

Tayfun Kahraman, “Her şey bir hukuk mücadelesiyle başladı. Peyzaj Mimarları Odası ve Mimarlar Odası’yla bu süreç başlatıldı. İBB yetkilileriyle imar planlarını konuşurken, toplantılarda şunun altını çizdik: ‘Burası İstanbul’un meydan hüviyetine sahip tek alanı, bu alanı otobana çevirmeyin’ dedik.

Bizler kentine sahip çıkan, mesleğine ve İstanbul’a sahip çıkan insanlar olarak haklı mücadelenin toplumsallaşması için kurduğumuz çatı örgütlerin birini Taksim için de gerçekleştirdik. Taksim Dayanışması 2012’nin Mart’ında bileşenleriyle birlikte kurulmuştur.

Burada meslek insanları olarak her biri birer anayasal kurum olan kurumların birlikteliğiyle bir süreç yürütüldü. (…) Bizler, kentine sahip çıkanlar, üçüncü köprüye karşı da benzer mücadeleler yürüttük, Kanal İstanbul’a karşı da yürütüyoruz. Bizlerin meslek insanı olarak birinci görevi bu. Bunda ısrarcı olmaya devam edeceğiz.

Burada ne oldu? O gün ağaçlara müdahaleyle birlikte o alandaki ağaçların kaldırılmasıyla birlikte bizlerin bu alana müdahalesi ve sonrasında gördüğümüz polis şiddetidir olayları bu hale getiren. 15 Temmuz darbesi sırasında da valilik önündeki bir askeri aracın içinden bir polis memuru çıktı. Bu polis memurlarının organizasyonudur bu şiddet. Toplumun vicdanı, bu ülkenin gençleri, yurttaşlarının bu ülkenin ağacına, kuşuna sahip çıkmasıydı olan.

O gün gördüğümüz şiddet karşısında toplumun vicdanıyla birlikte sokağa akmasıdır. Bu yargılamayı başlatanların bilmesi gerekiyor ki hiçbir para veya güç böyle bir organizasyonu gerçekleştirmeye yetkin değildir. Her din, her dil, her ırk her cinsiyetten insanın itirazıyla birlikte geldiği bir alandan bahsediyoruz. Burada insanları yan yana getiren ve burada özellikle protestoların merkezine yerleşen sadece anayasal hak talepleridir. Özellikle parkına sahip çıkanların gördüğü polis şiddeti ve sokağa çıkan insanların haklı talepleridir.

Gezi’nin aydınlık, ilerici ve umut saçan yüzünün karartılmaya çalışması karşısında bizler sözümüzü anlatmaya devam edeceğiz.

Taksim Dayanışması demokratik hak taleplerini ifade ederken o bölgenin tek yeşil alanının yok edilmesine karşı çıkmıştır. Bu bölgede, orada yaşayan insanların kullanabileceği başka da bir yeşil alan yoktur. Bizim bu alana sahip çıkmamızın nedenini bir kez daha vurgulamak isteriz. Buradan hükümeti devirmek gibi bir suç unsuru çıkarmak mümkün değildir. Taksim Dayanışması, bileşenleri bireysel katılımların olmadığı, kurumsal temsiliyetlerin olduğu yapılanmanın, tek talebi demokratik hak talebidir.”

Mimar Mücella Yapıcı’nın Beyanları

Mücella Yapıcı, “2015’ten beri bir takım saçma sapan mahkemelerde yargılanıyoruz. Şöyle bir kanıya vardım. Burada bizler ve sizler sanki sahneye konulmuş sonu belli bir oyunun figüranları gibiyiz. Bu benim meslek insanı olarak da umudumu kırıyor. 70 yaşına geldim. Ben işimi yapıyorum. Bunu sizler de biliyorsunuz.

Olayların nerden çıktığını biliyor musunuz? Biz meslek insanları olarak, Anayasa’nın bize ve halkımıza verdiği bir görev vardır: Siz meslek alanınızda ya da kent içinde yanlış bir uygulama varsa bu konuda idareleri uyarmakla yükümlüsünüz. Biz buna uygun davrandık.

Biz gerçekten mesleğimizin evrensel ilkelerine, kentin yararına, kamunun yararına bu mesleği uygulamaya çalışıyoruz. Bu diplomaları alırken böyle bir yemin ettik. Bizim mesleğimiz bir yana, sizin mesleğiniz her şeyin üzerinde bir meslek. Sizin mesleğinizin evrensel etiğine ve kurallarına göre hareket edilmediği zaman hiçbirimizin yaşamı güvencede olmaz. Şimdi ben hayret ediyorum. Bu kadar yolsuzluğun, haksızlığın cinayetin şunun bunun olduğu yerde siz beni ve arkadaşlarımı mesleğimin evrensel ilkelerini uygulamış olmamdan dolayı nasıl idamla defalarca yargılıyorsunuz?

Sizlere gerçekten kolaylık diliyorum. Hiç kolay değil. Kolay gelsin.”

Mücella Yapıcı, Gezi Parkı’nın üzerine yapılmak istenen projede yanlışlıkla yaya yolu bırakılmadığını ifade etti, “Bir bakıyorlar yolu açıyorlar, yaya yolu yok. Diyor ki belediye, ‘bir gece yarısı biz buraya geliriz, Taksim Parkı’nı buradan keseriz, bu yaya yolunu açarız’. İşte o zaman halk başlattı. Parktakiler aradılar dediler ki, ‘burada usulsüz bir şey yapılıyor’. Kurullar ve kurul başkanlarıyla gittik. Bu yaptığınızın bir izni var mı? Yok.”

“30 insan geldi, o ağaçların orada durdular. Arkasından gaz ekibi geldi. Ben ölüyordum. Benim her tarafım, ağaca sarıldım diye sarıldı. İnanılmaz bir şiddet, inanılmaz bir gaz. Ben hala ondan dolayı KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) hastasıyım. Çadırların içinde çocuklar varken çadırlar yakılmaya çalıştı.

O gece Volkan arkadaşımız gözünü kaybetti. Çocuğun hayatı kayboldu. 45 kişi gözünü yitirdi, sekiz çocuk öldü. Ne için?

Siz o Beyoğlu caddelerini gördünüz mü? Gaz fişeklerinden yürüyecek yer yoktu. Kediler, köpekler, kuşlar öldü. Ayağa kalkan halkın vicdanıydı. Gezinin kriminalize edilmesinin sebebi bu.

Sizlere üzülüyorum. Çünkü beraat veren yok oluyor. Onun için size kolay gelsin.

Ben burada kaç senedir, yüksek mühendis olarak ceza hukukunu kavramaya başladım. Ben size dönüp benim meselemin hukuki kısmını da hatırlatayım. Gidiyorum, geliyorum, sanıyorum ömrüm de vefa etmeyecek. Müebbet de verseniz benim için artık fark etmiyor. Zaten 5-6 yıl içinde tahliye olurum.”

Yapıcı, 2015’teki ilk beraat kararını, 2020’deki ikinci beraat kararını ve son beraat kararını okudu.

Avukat Evren İşler, Mücella Yapıcı’nın 2014’te açılan davadan beraat ettiğini, Tayfun Kahraman’ın da 2014’te açılan soruşturmadan takipsizlik aldığını hatırlattı. 2013 Temmuz’dan itibaren hakimler tarafından verilen dinleme kararlarına dikkat çekti, “O hakimler hakkında düzenlenen iddianamede, mağdurlar hakkında delil üretme iddiası var” dedi.

“İddianame ne diyor, ‘bu delilleri yeniden kıymetlendirelim’. Birleştirme kararlarından sonra dinlemeler ve ses kayıtları celbi açısından da sizin kovuşturma işleminizi ilgilendiren bir durum. Dinleme kararları olmadığı gibi ses kayıtları da dosyanızda yok. Kamusal iddia makamının da mahkemeler değişmesine rağmen aynı savcılar tarafından takip ediliyor olması İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu dosyaya özel bir önem verdiğini gösteriyor. Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay tarafından verilen birleştirme işlemlerinde de hukuka aykırı talep vermiştir.”

Akademisyen Ali Hakan Altunay’ın Beyanları

Sanık koltuğundaki Ali Hakan Altunay, olaylarla tek ilişkisinin gözlem yapmak ve izlenim edinmek için orada bulunmaktan ibaret olduğunu, Gezi olaylarına katıldığına dair bir delil olmadığını savundu:

“Olayların kamuoyu gündeminde yer aldığı 31 Mayıs 2013’te ben, Ak Parti’nin 10. yıl konferansında, Şehir Üniversitesi’nde Yalçın Akdoğan’ı dinliyordum.”

Bir dönem Açık Toplum Vakfı Başkanlığını yaptığını ifade eden Altunay, vakıfların asliye hukuk mahkemesi kararıyla kurulduğunu söyledi. Eskiden yurt dışı hibeleri bakanlık onayına tabiyken ilgili mevzuatın AKP zamanında değiştirildiğini belirterek, “TBMM yarın yurt dışından hibe almayı yasaklayabilir ama eğer düne kadar bunu kimse yapmadıysa bunu yapmak suç teşkil eden bir eylem olarak görülemez.” dedi.

Altunay, iddianamede Açık Toplum Vakfı’nın (ATV) hangi desteğinin Gezi olaylarında kullanıldığına dair tek bir bilgi olmadığını söyledi:

“Gezi’den 6 ve 18 ay sonra iki ayrı bakan vakıf yetkililerini makamlarında ağırlayıp bunu neden resmi hesaplarında yayımlamışlardır? Ben Açık Toplum Vakfı’nın avukatı, taraftarı değilim. Vakfın kendi meramını anlatma becerisi vardır. Ben itirazımı ATV’nin bir üyesi olarak değil Türk milletinin bir mensubu olarak yapıyorum. Bir vakfın yönetim kurulu başkanı olmak suç değil Anayasa ile korunan bir haktır.

(…) Altında benim imzam olan hiçbir vakıf kararı Gezi’yle ilgili değildir. İmza yetkilerim 2009’da sonlandı, 2022’de niçin suçlanıyorum? Neden yargılanıyorum? İstinaf kararında, Twitter’dan çağrı yaptığım söylenmiş, hayatımda attığım tek bir tweet yoktur.”

Kocaeli’den SEGBİS’le Bağlanan Çarşı Grubu Üyesinin Beyanları

“Bozma yanlış bir karar. Osman Kavala ismini ilk kez mahkemede duydum.  Suçlama varsa kabul etmiyorum.”

Yönetmen Mine Özerden

“Hangi hukuki ve somut delillerle suçlandığımı bilmeksizin maruz kaldığımız bu süreç irrasyonel, absürt, distopiktir. 2011 yılının Kasım ayında Gezi’nin park olarak kalabilmesi talebinin parçası oldum. Yönetim mekanizmalarının giderek dozu artan dayatmacı uygulamaları ve artan baskılarla durum kitleselleşen bir hal aldı. İfade alanları giderek daralıyor, temsili demokrasiden dahi uzaklaşılıyor. Hukuk katlediliyor ve baskılar artıyordu.

2013 Haziran’ının ilk günleriyle Temmuz’un son günleri arasında İstanbul’da değildim. Fethiye’de bir dil okulundaydım. İsnat edilen suçların hiçbiri bulunamadığı halde Osman Kavala 1539 gündür tutuklu yargılanıyor. Bu bir yoklar davası delil yok, suç yok, hukuki dayanaklar yok. “

Av. Tuğçe Duygu Köksal, mahkemeden Taksim Platformu isimli internet sitesinin çıktılarının ve platforma ilişkin yapılmış olan toplantı notlarının istenmesi istedi.

Av. İlkan Koyuncu, dosyadaki tek tutuklu sanık Osman Kavala’nın Gezi dosyasından değil casusluktan dolayı tutuklu olduğunu ve mahkemenin bu suçlamayla ilgili hiçbir şey yapmadığını hatırlattı:

“Yapmanız da mümkün değil. Mücella Yapıcı söyledi, ‘Figüran gibiyiz’ dedi. Gibisi fazla. Bu insanlar Kavala’nın tutukluluğunu uzatmak için yargılanıyorlar. Önceki iki celse tahliye talebinde bulunmadım. Bugün üzerinizdeki baskının az olduğunu düşünüyorum.

4,5 yıldır cezaevine gidiyorum. Benim tanıdığım Kavala, hukuka en inanan insan. Bugün Kavala duruşmalara çıkmıyor. Onu bile küstürdünüz. (…) Osman Kavala’nın casus olmadığının en büyük kanıtı 4,5 yıl içeride yatırılabilmesidir.”

Karar

Mahkeme heyeti Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına oy çokluğuyla karar verdi. Bir sonraki duruşma 21 Şubat 2022’de görülecek.

6. Duruşma // 1. Oturum

Gezi Parkı ava dosyası ve Osman Kavala Davası dosyası ile Çarşı Davası dosyasının birleştirilmesinin ardından, istinaf mahkemesinin beraat kararlarını bozması sonrası yapılan dördüncü duruşmada Çarşı Davası dosyası tekrar ayrılmıştı. Gezi Parkı hak savunucularının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın altıncı duruşmasının ilk oturumu 22 Nisan 2022’de görüldü. Duruşma adliyenin en büyük duruşma salonuna sahip olan 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

İzleyiciler
Duruşmayı basından The Jacobin dergisi, AA, DHA, İHA, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Anka, Reuters, AFP, Diken, Evrensel; sivil toplum alanından Hrant’ın Arkadaşları, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW); uluslararası delegasyondan İsveç Konsolosu, bir Alman Federal Meclisi Üyesi, Amerikan Konsolosluğu ve ABD Konsolosluğu temsilcileri ve Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor izledi.

Yargılama
Osman Kavala’nın SEGBİS ile bağlandığı duruşmada, yargılanan sekiz  hak sahibi ve 27 savunma avukatı hazır bulundu.

Heyet başkanının sağında oturan üye hakimin duruşma boyunca sıklıkla telefonuyla ilgilendiği ve yargılanan hak sahipleriyle göz teması kurmadığı görüldü.

Avukatların, önce yargılanan hak sahiplerinin beyanlarının sonra kendilerinin beyanlarını alınması talebi mahkemece kabul edildi. Taksim Dayanışması üyeleri Mimarlar Odası yöneticisi Mücella Yapıcı, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman ve avukat Can Atalay kendi beyanları dışında ortak bir yazılı beyanı da mahkemede okudular.

Ali Hakan Altınay’ın Savunması
Sözlerine 72 sayfalık mütalaayı okuduğunu söyleyerek başlayan Altınay, “Berbat bir plak aynı yerde takıldı. Aynı yeri sürekli dinlemek zorunda kalıyoruz.” dedi. Suçlanmakta olduğu Açık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Anadolu Kültür Yönetim Kurulu üyeliği ile ilgili; İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan 18 Şubat 2020 tarihli MASAK raporunda Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı’nın Gezi’ye ilişkin bir rolü olmadığının tespit edildiğini hatırlattı. Ticaret Bakanlığı’nın, “Anadolu Kültür’ün kapatılması” yönündeki talebinin mahkemece reddedildiğine dikkat çekti. Savcının dayandığı ses kayıtları hakkında 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “bu kayıtların hukuka aykırı olduğuna” hükmettiğini hatırlattı.

“Telefonlarımı dinleten savcı ve yargıçlar FETÖ üyesi olarak yargılandılar ve cezalandırıldılar. Dinleme kararları hukuka aykırıdır. 26. kez söylüyorum.”

Altınay, mütalaada kendisi hakkında ileri sürülen suçlamaları özetledikten sonra yüzünü savcıya dönerek sordu, “Sayın Savcı bunların delili var mı? İddia makamı ters çevrilmiş araba fotoğrafı koymuş. Ben mi çevirdim? Ben mi talimat verdim? Çevirenler Ali Hakan Altınay çevirdi mi dediler?”

Altınay sözlerini şöyle sonlandırdı, “Sadece beraatımı talep etmiyorum. Kallavi de bir özür bekliyorum.”

Mücella Yapıcı’nın Savunması
Mücella Yapıcı, Gezi’ye katılan milyonlarca kişiden birkaçı olarak, beyhude şekilde cezalandırılma çabalarını reddettiklerini söyledi:

“Gezi Direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, barışçıl kitlesel hareketi. Yaşama her boyutuyla sahip çıkmanın duvar yazısı. Ölümcül polis şiddetine karşı şehirde yankılanan barışçıl bir sestir Gezi.

Gezi’nin finansörü yoktur. Olamaz da. Milyonlarca insan haftalarca sokağa döküldü. Tek güç halkın kendi iradesidir. (…) Osman Kavala ile ben, Türkiye’nin koskoca, en büyük eylemini telefonda aramızda kurduğumuz ilişkiyle sağlamışız. Bravo bize!

Odaların, İstanbul’un merkezinde kalan son yeşil alan ve afet toplanma alanının AVM yapılmasına karşı söz söyleme yükümlülüğü vardır. Anayasal düzen, salt yürütmenin fonksiyonundan ibaret değildir. Basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı kamu idaresinin genel yükümlüklerine işaret eder.

Gezi’yi büyüten ve kitleselleştiren Taksim Dayanışması değil, polis şiddeti ve hükümetin açıklamalarıdır. Eğer olayların gelişimi objektif olarak incelenirse, sürecin spontane geliştiği anlaşılır. Toplumun anlık reaksiyonunu öngörmek imkansızdır.”

Mücella Yapıcı, Taksim Dayanışması’nın, Gezi Parkı’na ait imar planının askıdan inmesinin ardından, açık bir çağrıyla 2012’de duyarlı vatandaşların ortak iradesiyle kurulduğunu söyledi. Dayanışma’nın sürece karşı dava açmak, hukuki yolları aramak ve kamuoyu oluşturmak için anayasal haklar çerçevesinde basın açıklamaları ve organizasyonlar yapmak için kurulduğunu ifade etti. Açılan davanın adından imar planının iptal edilmesinin beklendiği günlerde, 27 Mayıs gecesi plana da aykırı olarak Gezi Parkı’na dozerlerin girdiğini hatırlattı. Tümüyle barışçıl şekilde başlayan eylemlere sivil kişilerce saldırıldığını, “FETÖ mensubu polis şeflerinin sevk ve idaresinde haksız ve provokatif bir polis şiddetinin başladığını” vurguladı:

“Polis müdahalesine karşı, insanlar farklı şehirlerden destek verdiler. Gezi’de bir araya gelen farklı dil, din ve ırktan insanlar barışçıl gösterilerine devam ettiler. 80 ilde protestolar gerçekleştirdiler. Hükümet tarafından yapılan açıklamalardan da etkilenerek seslerini yükselttiler.”

Yapıcı, Taksim Dayanışması’nın altı temel talebini hatırlattı:

  1. Gezi Parkı park olarak kalmalı.
  2. “Şiddetle bastırın” emrini veren, bu emre uyan, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü başta olmak üzere sorumluların derhal istifa etmesi.
  3. Gaz bombası kullanımının yasaklanması.
  4. Haksız yere gözaltına alınanların serbest bırakılması.
  5. Tüm meydan ve kamusal alanlarda toplanma ve eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesi, ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması.

Yapıcı, bu talepler kabul edilseydi eylemlerin sona ereceğini vurguladı.

“Taksim Dayanışması bileşenlerinin talepleri ve etkinlikleri, yasal ve demokratik yurttaşlık ve çevre dayanışmasıdır. Etkinlik çağrıları yasal ve meşrudur. Kararların hiçbiri kapalı kapılar ardında alınmadı. Gezi direnişi fonla parayla açıklanamaz.

Belki sizler anlayamazsınız ama rantı değil ekmeği bölüşmenin insana onur veren bir yanı vardır. Bu topraklardaki imece kelimesinin başka bir dilde karşılığı yok. Yapılan halka açık forumlarda yüksek ses çıkarmamak için (alkış yerine) el sallanıyordu. Çöpler birlikte toplanıyordu.

Tepkilerin sadece Taksim değil tüm Türkiye’de büyümesinin birinci elden sorumlusunun polis şefleri ve ‘emri ben verdim’ diyenler olduğu açık.

Gezi, bu ülkedeki toplumsal barışın en net gözle görüldüğü, elle tutulduğu yerdir. Biliyorum ve inanıyorum ki Gezi eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur.”

Çiğdem Mater’in Savunması

Çiğdem Mater, sözlerine bir film yapımcısı olduğunu söyleyerek başladı, “Bazı filmler biter, bazıları yarım kalır” dedi. İddianamede isminin 43 kez geçtiğini söyleyen Mater, bunların 10’unda aynı şeylerin kopyala- yapıştır şeklinde eklendiğini belirtti.

“Film çekmek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmek suçunu işlediğim iddia ediliyor. Kaldı ki bu film çekilmemiş bile. Böyle bir film yapmış olabilirdim. Ve bu filmin konuşulacağı yer mahkemeler değil sinema salonları olurdu. Zira film yapmak suç değildir.

2013’te Gezi Parkı’nda olanlarla ilgili konuştuk ancak filmi yapmadık. Savcılık, Gezi Parkı olaylarının yarım kalması nedeniyle filmin çekilemediği kanaatine varmış. (…)

Bu iddianameler ve mütalaalar Gezi'nin toplum hafızasındaki yerini değiştiremeyecektir. Hiç yapmadığım bir filmden cezalandırılmam isteniyor. İddia makamı bana bir kez olsun sorsaydı çektiğim yönündeki kanaatini değiştirebilirdim.”

Savcılığın, “Gezi kalkışmasıyla ilgili film hazırlayarak, hükümete yönelik tepkilerin yoğunlaşmasının amaçlandığı” iddiasını hatırlatan Mater, bu iddiayı ispatlayan bir delil olmadığını vurguladı:

“Savcılığın sinema sanatını bu kadar güçlü bulmasına sevindim. Yapılmamış bir filmle hükümeti zor durumda bırakmak mümkün değil. Çekilmiş olsaydı da anayasal düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında olurdu. (…)

Bir sinemacı olarak çok fazla senaryo okudum. Bu iddianame profesyonel olarak beni en çok şaşırtan metinlerden biri oldu. Bu bir senaryo olarak önüme konsa bu filmi çekilemez bulurdum.”

Mater, tüm suçlamaları reddetti. Beraatını talep etti.

Mine Özerden’in Savunması
Mine Özerden, yargılanmakta oldukları dava bir dizi film olsaydı üçüncü bölümde yayından kaldırılacağını söyledi, “Ama biz bu eziyete 2013’ten beri katlanıyoruz. Kavala ve ailesi ise dört yıldan beri bunu yaşıyor.” dedi.

Can Atalay’ın Beyanları
Can Atalay, yapılmakta olanın bir yargılama değil, “politik bir temaşa” olduğunu söyledi. Mahkemenin, “Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda mahkum ettirmeye yemin ettiği” bir prosedürü izlemekte olduğunu söyledi. Savcıya hitaben, “Size imzacılık yaptırıyorlar!” dedi. Gezi Parkı eylemlerinin “tasarlanmış bir komplo” olduğu iddiasını reddetti.

“Etkinliklerimiz ve çağrılarımız yasal, meşru ve barışçıldır. Hiçbirimizin boğazından beş kuruş fon geçmemiştir. Dayanışmanın insanı sağaltan bir yanı vardır, öneririz. Sahip olmaktan değil, paylaşmaktan zevk alan bir kültür var bu topraklarda.”

Atalay, polisin orantısız güç kullanımının bir provokasyon olduğunu savundu.

Heyet başkanı, Atalay’ın savunmasının devam ettiği sırada, savunmanın çok uzadığı gerekçesiyle “Toparlayalım” uyarısında bulundu. Can Atalay, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasının istendiğini, bu ağır suçlama karşısında savunmasını tamamlamak istediğini söyledi. Bunun üzerine heyet başkanı “Herkesle ilgili isteniyor” dedi. Atalay savunmasını tamamladı.

Tayfun Kahraman’ın Savunması
Kahraman, kamuoyunu bilgilendirmek üzere bir dayanışma içinde yer aldıklarını, idare mahkemelerinde imar mevzuatına aykırılık gerekçesiyle davalar açtıklarını, şehre zarar veren pek çok yapının inşasına engel olamadıklarını söyledi. Mevzuatlara aykırı şekilde inşa edilen bu projeleri “kent suçu” olarak tanımlayan Kahraman, Taksim Dayanışması’nın da bir “kent suçuna karşı kurulduğunu” söyledi. Kahraman, Gezi olayları sırasında Başbakanlık Konutu önünde yaptıkları basın açıklaması metnini okudu.

“Bu soğukkanlı açıklama nedeniyle hakarete maruz kaldım. Sayın Başbakan dedim. Başbakanımız dedim. Biz tansiyonu düşürmeye çalışırken tansiyon 13 Haziran’daki (2013) müdahaleyle yükseltildi.

Taksim Dayanışması’nın hangi ifadelerinin hükümete isyanı teşvik ettiği belli değil. (…)

Bizler TMMOB’un üye ve çalışanları olarak oradaydık. Taksim Dayanışması bireysel değil, kurumsal temsiliyetlerle işleyen bir dayanışmadır.”

12.50 itibariyle, heyet başkanı Tayfun Kahraman’ın sözünü keserek duruşmaya 13.45’e kadar ara verdi. Aradan sonra duruşmaya Kahraman’ın beyanlarıyla devam edildi.

Kahraman, mütalaadaki iddianın aksine, hiçbir ifadesinde dosyada yer alan ses kayıtlarındaki ifadelerin kendisine ait olduğunu söylemediğini, bu tapelerin de hukuka aykırı şekilde elde edildiğini vurguladı. Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibatının olduğunu, kendisinin Şehir Planlamacıları Odası’ndan, Yapıcı’nın Mimarlar Odası’ndan olması hasebiyle bunun normal bir mesleki irtibat olduğunu ifade etti.

Osman Kavala’nın kendisini 24 Aralık’ta aradığını, Beyoğlu Belediye Başkanlığı aday adaylığı konusunda konuştuklarını söyledi. Kavala’yı ilk kez mahkemede yüz yüze gördüğünü söyledi. Çiğdem Mater ile tanıştıklarını ve arkadaş olduklarını, irtibat kurmalarının doğal olduğunu söyledi.

“Bu ceza ithamları bizi hayatımızla sınasa da biz yine kenti savunacağız, kent suçlarına karşı koymaya devam edeceğiz.”

Yiğit Ali Ekmekçi’nin Savunması
Ekmekçi savunmasında MASAK raporlarının bir suça işaret edilmemesine rağmen savcılığın Anadolu Kültür’ü suçladığını hatırlattı. Faaliyetlerini hala sürdürmekte olan bir vakfın “bölücü faaliyetler yürüten bir vakıf” olarak nitelendiğine dikkat çekti. Sözlerine “Savcılığın hayal mahsulu bütün suçlamaları reddediyorum, akla mantığa aykırı girişimlere son verilmesini talep ediyorum.” İfadeleriyle son verdi

Osman Kavala’nın Savunması
Osman Kavala sözlerine, dört buçuk yıldır kendisine yöneltilen suçlamaların soyut ve asılsız olduğunun ortaya konmasına rağmen Cumhurbaşkanı ve siyasetçilerin beyanları nedeniyle tutukluluğunun sürdürülmesi sonucu artık savunma yapmasının anlamsız olduğunu düşündüğünü; bu nedenle savunma yapmama kararı almış olduğunu hatırlatarak başladı. “Alınacak karara etki edeceğini düşünmesem de kamuoyuna saygı gereği açıklamalarda bulunacağım” dedi.

Kavala, tutukluluğu hakkında verilen AİHM kararında, yargılanmasında hukuki değil siyasi sebeplerin etkili olduğunun belirtildiğini hatırlattı. AİHM ve yerel yargılama süreçlerini özetledi.

“Cumhurbaşkanı ve siyasilerin suçlayıcı demeçleriyle bu dava tamamen deformasyona uğramış bir yargı vakası ve hürriyetten mahrum etme eylemine dönüştürüldü. (…)

Avrupa Konseyi’nin dosyayı AİHM’ye göndermesinden sonra dava bir an evvel karara bağlanmak istendi. Yani ikinci iddianamenin süresi doldu. İkinci iddianame sadece beni cezaevinde tutabilmek için hazırlanmıştı.

Gezi protestolarının Soros ve dış güçlerce planlandığı, benim bunun organizasyonunu gerçekleştirdiğim kurgusunun daha sonra FETÖ üyesi olmakla suçlanmış bir savcı tarafından hazırlandığını biliyoruz. Kalkışmayı planladığı ve finanse ettiği iddia edilen George Soros’un hükümet yetkilileriyle iletişimi ve görüşmeleri kesilmedi. Kasım 2013’te ülkemize geldiğinde Soros’un yetkililerle görüşmeler yaptığını biliyoruz.

Siyasi amaçlar için yargıyı araç olarak kullanma anlayışı sürdürüldü. Önünüzde duran mütalaa Gezi iddianamesindeki kurguya sadık kalmış. Bir masa, bir sandalye, poğaça ve eczaneden alınmış maskeleri götürerek Gezi’nin finansmanını sağladığım iddiası akla uygun değildir.”

Osman Kavala, bir kamu kuruluşu olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun 30 Ekim 2014 tarihli kararında Gezi olaylarında ölüm ve yaralanmalara yol açan polis faaliyetlerine değinildiğini hatırlattı. Gezi olaylarının yatay ve bir merkeze bağlı olmayan eylemler olduğunu gösteren bilimsel çalışmalar bulunduğuna dikkat çekti. Gezi Parkı’ndaki yapılaşmaya açıkça karşı çıktığını, bunu barışçıl ve etik ilkelere bağlı bir biçimde yaptığını vurguladı.

“Hayatımın 4,5 yılını cezaevinde geçirmiş olmam benim için telafisi mümkün olmayan bir kayıptır. Teselli sağlayacak yegane şey bunun yargıdaki vahim sorunların anlaşılmasına katkıda bulunması ihtimalidir."

Avukatların Beyanları
Ali Hakan Altınay’ın avukatı Ayşe Deniz Altınay, müvekkilinin suçlandığı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi’ne hitaben yazılan mektubun amacının, sürmekte olan AB üyeliği müzakerelerinin durmamasını sağlamak olduğunu söyledi.

Mahkeme heyeti başkanı, Ali Hakan Altınay’ın avukatı Tora Pekin’in savunma esnasında sözünü kesti “45 dakika konuştuğu” gerekçesiyle savunmasının 10 dakika içinde bitirilmesini istedi. Hakimin savunmayı bölmesine avukatlar tepki gösterdi.

Av. Hürrem Sönmez görülmekte olan davadaki tapelerin hukuki geçerliliğinin 17-25 Aralık operasyonlarındaki tapelerden farklı olmadığını söyledi. 17-25 Aralık soruşturmasını kapatan takipsizlik kararının, delillerin hukuka aykırılığına dayandığını, aynı durumun Gezi Davası tapeleri için de geçerli olduğunu vurguladı.

Avukatların mütalaaya karşı savunmalarının tamamlanamaması üzerine duruşma takip eden pazartesi gününe bırakıldı.

6. Duruşma // 2. Oturum

Gezi Parkı hak savunucularının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın altıncı duruşmasının ikinci oturumu 25 Nisan 2022’de görüldü.

Yargılama
Duruşmada yargılanan sekiz hak sahibi ve avukatları hazır bulundu. Osman Kavala’nın duruşmaya bağlandığı SEGBİS ekranında sorun olduğu, Kavala’nın görüntüsünün sürekli kaybolup geri geldiği görüldü. Sorunun çözülememesi üzerine duruşmaya bu şekilde devam edildi. Duruşmanın başlamasından yaklaşık 20 dakika sonra, Kavala’nın görüntüsünün SEGBİS ekranından tamamen kaybolduğu görüldü.

Avukatların Beyanları

Avukat Tuğçe Duygu Köksal, davanın görüldüğü ve beraatla sonuçlandığı günden beri dosyada müvekkilleri aleyhine hiçbir gelişme olmadığı gerekçesiyle yeniden beraat talep etti.

İstinaf mahkemesinin bu beraat kararını esastan bozmadığını, yalnızca beraat kararının gerekçesinde, beraat kararının deliller tartışılmadan verildiğinin ifade edildiğini hatırlattı ve dosyanın Çarşı Davası dosyasıyla birleştirilmesi gerektiğini ifade edildiğini aktardı. CMK’nın hukuka aykırı bir delilin hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmamasını salık verdiğini vurguladı. “Görüşmeyi hukuka aykırı dinleyenler bir de ihbar etmişler. İhbar mektubunun kim tarafından gönderildiği araştırılmadı” dedi.

“Delillere beş duyumuzla temas etmemiz gerekir değil mi?” dedikten sonra bir dosyada delil olduğu ileri sürülen objeleri temsilen bir deniz gözlüğü, gaz maskesi ve sargı bezi çıkartarak duruşma salonuna gösterdi. Bu nesnelerin insanı ihtiyaçlar nedeniyle kullanıldığını belirtti. “Bunlar neden suç unsuru olamaz? Deniz gözlüğü neden kullanılır, basınçlı su gözüme gelmesin diye.” dedi.

Av. Emel Ataktürk, yargılama sürecinde mahkemenin bağımsızlığı, tarafsızlığı, silahların eşitliği, gerekçeli karar hakkı gibi adil yargılanmaya ilişkin tüm usuli güvencelerin, mahkemece defalarca ihlal edildiğini söyledi:

“Doğal hakim ilkesi hiçe sayıldı. HSK’nin geçici görevlendirme gibi kararlarıyla yargıçlar defalarca değiştirildi. Beraat kararı veren hakimler için disiplin incelemesi yapıldı. Dosyadaki bazı deliller savunmadan saklandı. UYAP’a yüklenmedi. Tanıklar savunmanın katılmadığı gizli celselerde dinlendi. Deliller tartışılmadan dosya esas hakkında mütalaaya gönderildi.

İstinaf mahkemesinin kendi dosyası olmayan Çarşı Davası dosyasının içeriğini nasıl bilebildiğini, hakimlere kimler tarafından bilgi götürüldüğünü kimse sorgulamadı. Amaç Gezi ve Çarşı davalarındaki beraat kararlarının engellenmesiydi.”

Av. Ataktürk, AİHM’nin Kavala kararında yalnızca Kavala’nın tutukluluğunun hukuka aykırı olmasını değerlendirmediğini vurguladı. AİHM’nin iddianame ve dosyada delillerin inandırıcı olmadığını, delilerin suçlama konusu olaylarla ilgili olmadığını, sırf “hükümeti devirme” suçuna ulaşmak için varsayımlarla olaylar ile sanıklar arasında nedensellik bağı kurulmadan tespitler yapıldığını tespit ettiğini ifade etti. AİHM’nin, söz konusu davanın ilk soruşturmadan beş buçuk yıl sonra açılmasının hükümeti devirme suçuna ilişkin ciddi kuşkular yarattığına dikkat çektiğini söyledi. Eylemlerin suç değil, yasal ve meşru hak kullanımından ibaret olduğunu vurguladı. Dosyada bahsi geçen sivil toplum kuruluşlarının yasalara uygun şekilde faaliyet gösterdiklerini, haklarında mahkumiyet kararı bulunmadığını söyledi. Sanıkların barışçıl bir eylemi suça dönüştürmek istediğine ilişkin dosyada bir delil bulunmadığını ifade etti. Kavala’nın tutukluluğunun tekil ve izole bir durum olmadığını, Türkiye’deki insan hakları savunucularının susturulmasını amaçlayan yaygın uygulamanın bir parçası olduğunu söyledi. Davanın amacının genel olarak sivil toplum ve hak savunuculuğu faaliyetleriyle hak savunucularını susturarak sivil toplumu etkisiz hale getirmek olduğunu vurguladı.

Av. Hasan Fehmi Demir’in beyanları sırasında izleyici sıralarından sesin duyulmadığına ilişkin tepkiler geldi. Hakim “Bizim teknik imkanlar dahilinde yapabileceğimiz bir şey yok” dedi. Ses ve SEGBİS bağlantısı sorununu çözmek için duruşmaya beş dakika ara verildi. Duruşma salonundaki beyanların duyulmamasının sebebinin salondaki hoparlörlerin ses seviyesinin manuel olarak düşük seviyede tutulmuş olması olduğu anlaşıldı.

Heyet başkanı hakimin Ataktürk’ün beyanları esnasında avukatla göz teması kurmadığı, önündeki masaya baktığı görüldü. İzleyici sıralarından hakimlerin avukatları dinlememesi ve telefonlarıyla ilgilenmelerine tepki gösterildi. Hakimler tepki üzerine telefonlarını kürsüye bıraktı.

Salondaki hoparlörlerden gelen yoğun ve rahatsızlık verici uğultu nedeniyle Av. Fikret İlkiz savunmasına başlayamadı. İlkiz’in sanık kürsüsünden konuşması çözüm olarak sunulsa da burada da uğultu devam etti. Teknik sorunun giderilmesi için duruşmaya yarım saat ara verildi.

Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın avukatı Fikret İlkiz, mahkeme heyetinin 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamalara katılmadığını; bu nedenle  dava dosyasını ve savunmaların nasıl yapıldığını bilmediğini vurguladı. “Mütalaayı veren savcılık da yeni bir şey söylemiyor. Biz tekrarların tekrarını yaşıyoruz. Yargı organlarından hiç kimse aynı şeyleri tekrar tekrar savunmak üzere insanları tekrar sanık yapma hakkına sahip değildir.” dedi.

30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararının gerekçesinde deliller hakkında “zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” değerlendirmesi yaptığını söyledi. Duruşmanın birinci oturumunda heyet başkanı hakimin, Av. Tora Pekin’in 48 dakika konuştuğu yönündeki uyarısını hatırlattı:

“48 dakika oldu dediniz. Süre mi tutuyorsunuz? 48 oldu ayrıca on dakika veriyorsanız, bu savunma hakkının ihlali olmanın ötesinde, sizin derhal karar verme isteğinde olduğunuzu gösterir. Savunmamızı dinleyerek, ileri sürdüğümüz konularda bir karar değişikliğine gidebilirsiniz. Savunmanızı dinliyorum demeyeceksiniz, o halde biz burada ne yapıyoruz? O halde biz burada sadece bir ritüeli tamamlıyoruz. (…)

Her başsavcılık değiştiğinde, her zihniyet değiştiğinde, kimileri kandırıldıkça, kandırılanlar değiştikçe, kandırılanlara göre hukuk değiştikçe kuzeyi, güneyi, doğuyu, batıyı göstermekten vazgeçin. (Adaletin ibresi) Fıldır fıldır dönüyor… Hangi yasada bunun yeri vardır: ‘Sen istediğin kadar savunma yap karar belli burada duruyor.”

Avukat Evren İşler, hakimin cuma günkü oturumda Tora Pekin’e yarım bıraktırdığı savunmasını tamamladı. Hükümetin istifasını talep etmenin bir hak olduğunu, herkesin, herhangi kamu görevlisinin istifasını talep edebileceğini vurguladı, “Bu devlet ciddi bir devlettir. Kendisine yönelik ciddi bir tehdit olduğunu düşünseydi altı yıl beklemezdi.”

SEGBİS kaydı belleğinin yenilenmesi için duruşmaya kısa süreli ara verildi.

Yargılama Heyeti Hakimin AKP’den 2018 Seçimlerinde Aday Adayı Olduğu İddiası
Av. İşler, heyeti oluşturan hakimler hakkında bir açık kaynak araştırması yaptığında, heyet başkanının sağında oturan, heyet başkanıyla birlikte Kavala’nın tutukluluğunun devamı yönünde kanaat bildiren hakim M.B. hakkında bazı bilgiler paylaştı.

İşler, heyet üyesi hakimin uzun yıllar avukatlık yapmış olduğunu, 2018 seçimlerinden önce Samsun Bafra Belediyesi’nde hukuk müşaviri olarak çalıştığını, hakimliğe 2019’da atandığını aktardı. “2019’da hakim ve savcı olmadan önce, aynı üye hakim M*** B***, AKP Samsun milletvekilliği aday adaylığını ilan etmiş.” dedi. M.B.’nin AKP’yi öven sosyal medya paylaşımlarının içeriklerini paylaşan İşler, M.B.’nin paylaşımında “Başkanlık sistemi her ferde katkı sağlayacak, ülkemize iktidarı getirecektir” ifadelerini kullandığını söyledi.

“Şu denir ya, ‘hiç kimse mahkemelere talimat veremez.’ Üye hakimin talimata ihtiyacı yok, inanıyor, seviyor, ancak onun liderliğinde olabileceğini düşünüyor.”

İşler, AİHM kararında da Gezi Davası’na dair Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına ilişkin tespitler olduğunu, yargılamanın baskı altına alındığını ifade etti.

Avukat Köksal Bayraktar, üye hakim hakkındaki iddialar karşısında yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının iddia edilmesinin mümkün olmadığını söyledi. “Şu ya da bu siyasi liderle arasındaki bağlantıyı açıkça söyleyen bir hakim ya da yargılama üyesinin artık karar verme mevkiinde bulunmaması gerekir. Bunlar üzeri örtülecek şeyler değil. Mahkemenizin bu konuda bir karar vermesi gerekir. Bu karar, davadan çekilme şeklinde olabilir. Davanın üyelerinden birinin çekilmesi şeklinde olabilir.” dedi.

Hakkında iddialarda bulunulan üye hakimin bu beyanlar sırasında telefonuyla meşgul olduğu görüldü.

Av. Bayraktar, mahkemenizin davadan çekilmesini, bu olmazsa yargılama heyetini reddedeceklerini söyledi. Reddi hakim talebinde bulundu. Mahkeme heyeti talebin “Davayı uzatmaya yönelik olduğu kanaatine” vararak talebi oy birliğiyle reddetti.

“Bu davanın mahkemesi siz değilsiniz” ifadelerini kullanan Bayraktar, davanın mahkemesinin; iddianameyi kabul eden, tanıkları ve sanıkları dinleyip sorguya çeken, bilirkişi incelemesi yapan 30. Ağır Ceza Mahkemesi olduğunu vurguladı. Dava Gezi ve Osman Kavala davası olmasaydı, mahkemenin dosyayı genel olarak inceleyeceğini ve istinaf mahkemesine geri göndereceğini söyledi.

Avukatın beyanları sırasında heyet başkanının ve üye hakim M.B.’nin konuşan avukatların bulunduğu yöne bakmadıkları görüldü.

Av. Bayraktar. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 13 Ocak 2020, 14 Kasım 2019 ve 14 Temmuz 2017 tarihli kararlarında bir kişinin TCK Md. 312’den (“Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”) yargılanması halinde bu kişi hakkında TCK Md. 309 (“Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs”) ve 311’den (“Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs) suçlamasından cezalandırılamayacağının içtihat edildiğini söyledi. Md. 312’den tahliye edilen Osman Kavala’nın sırf tutuklamasının devam ettirilebilmesi için bir başka soruşturmada bulunan Md. 309 ve aynı soruşturmada yer alan TCK 328 (“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin”) suçlamasıyla karşı karşıya bırakıldığını söyledi. Bu şekilde Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamının sağlandığını vurguladı.

Av. Deniz Tolga Aytöre, reddi hakim taleplerinin yargılamayı uzatmaya çalışıldığı gerekçesiyle reddedildiğini hatırlattı. Müvekkili 4,5 yıldır tutuklu olan avukatların yargılamayı uzatmak istemeyeceğini vurguladı. Mahkemenin Osman Kavala’ya bir soru bile sormadığını, sadece istinaf kararına ilişkin beyanını sorduğunu söyledi.

30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararında dikkat çektiği hukuka aykırı deliller olan telefon kayıtlarının “yeniden kıymetlendirildiği” iddiasını eleştirdi, “Kim yapmış delillerin yeniden kıymetlendirilmesini? İstanbul Emniyet Müdürlüğü personeli. O zaman davada kararı da Valilik versin.”

Osman Kavala’nın avukatı İlkan Koyuncu, “Tutuklu müvekkilimiz var. Yargılamayı niye uzatalım? Kararınız en azından şeklen hukuka uygun olsun. İki hafta geç olsun.” dedi.

“Erdoğan dosyanın mağduru değil. Dosyanın içinde olan biri. Dosyayla ilgili her gün konuşuyor. Osman Kavala cumhur ittifakının çimentosu. Cumhur ittifakı her gün Kavala konuşuyor.”

Av. Koyuncu, Açık Toplum Vakfı ile ilgili suçlamalar olmasına rağmen vakfın hiçbir üyesinin ifadeye çağrılmadığını, dinlenmediğini söyledi.

Gazeteci Can Dündar’ın avukatı Abbas Yalçın, davada yargılananların mesleklerini en iyi şekilde yaptıkları için hükümeti yıkmakla suçlandıklarını söyledi. Mimar Mücella Yapıcı’nın, şehir planlaması uzmanı akademisyen Tayfun Kahraman’ın, yönetmen Çiğdem Mater’in mesleki faaliyetlerinin suçlama konusu edildiğini vurguladı.

Yargılanan Hak Sahiplerinin Karar Öncesi Son Sözleri

Mücella Yapıcı şöyle konuştu:

“Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Ben 50 yıllık bir meslek insanıyım. Olabildiğince aydın olmaya çalıştım. Hiçbir zaman şiddetten yana olmadım. Mesleğimi toplum yararına, onurla yürüttüm. Bugüne kadar tek bir çocuğuma haram lokma yedirmedim. Mesleğimi sadece mesleğimin ilkeleri doğrultusunda kullandım. Bu yaşamdan onur duyuyorum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamanızı istiyorum.”

Kürsüye gelen Mine Özerden sözlerine başladığı sırada hakimlerin yüzüne bakmamasına tepki gösterdi, “Sayın hakimler yüzüme bakabilir misiniz mümkünse?” Heyet başkanının “Buyrun” demesi üzerine, “Yürütmenin yargı üzerindeki vesayetinin son bulmasını, güçlünün hukuku yerine, hukukun gücünün galip gelmesini diliyorum” dedi.

Can Atalay, “Bu bir son değil. Biz harama el uzatmadık. Kul hakkı yemedik. Devleti kendi çıkarlarımız için kullanmadık. Devletin gücünü ele geçirip kendi yandaşlarımız için suç işlemedik. Kendi hukukuna kendisi uymayanlara, uymaları gereken kuralları anımsattık.” dedi.

Tayfun Kahraman şöyle konuştu:

“Sözün bittiği yerdeyiz. Olmayan bir suç üzerine burada yargılama yapıyoruz. Meslek insanları olarak kent suçuna karşı mücadele ettik. Gezi bitmedi, başarıyla sonuçlandı. Gezi Parkı Taksim’de yerini koruyor. Ne delil ne tanık ne de dosya tartışmadan bir süreçten geçtik. Biz aslında darbeden değil, kente karşı işlenen suçlara muhalif olmaktan dolayı yargılanıyoruz. Asıl yargılanma nedenimiz siyasal iktidara muhalif olmaktır.”

Osman Kavala, siyasi ve ideolojik saiklerle hazırlanan komplo teorilerinin; tarafsız bir gözle olayların incelenmesini, nesnel değerlendirme yapılmasını engellediğini söyledi. Olguları gerçeklikten kopartıp onlara keyfi biçimde subjektif anlamlar yüklendiğini vurguladı. AİHM’in de dikkat çektiği üzere, tutukluluğunun bir hak ihlali olduğunu ve tutukluluğunda siyasi faktörlerin rol oynadığını vurguladı. Aleyhine sunulan delillerin hiçbirinin kendisini suçla ilişkilendirecek, makul bir şüphe yaratacak nitelikte olmadığını söyledi. Hakkında istenen “ağırlaştırılmış müebbet” suçlamasının hukuki olmadığını, hukuki gerekçelerle açıklanamayacağını belirtti. Maruz kaldığı sürecin, yargı kullanılarak gerçekleştirilen bir suikast faaliyeti olduğunu söyledi.

Üye hakim M.B’nin yaklaşık yedi saat süren duruşma boyunca beyanda bulunan hak sahibi ve avukatları yüzlerine bakarak dinlemediği, duruşma süresinin en az iki buçuk saatlik kısmı boyunca telefonuyla meşgul olduğu görüldü.

17.35 itibariyle duruşmaya karar için ara verildi. 18.25 itibariyle kararın açıklanması için duruşma salonunun kapıları açıldı.

Karar

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararında:

  1. Osman Kavala’nın TCK Md. 312 “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasına karar verdi.
    1.  Heyet başkanı hakim, Kavala’nın yaklaşık iki yıldır tutukluk gerekçesi olarak gösterilen TCK 328 (“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin”) suçunun TCK 312 kapsamındaki eylemler içinde eridiğine, bu nedenle bu suç için ayrıca ceza verilmemesine karar verildiğini söyledi.
    2. Kavala’ya takdiri indirim uygulanmamasına karar verildi.
  2. Diğer yargılanan hak sahipleri Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasına karar verildi.
    1. Mahkeme, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin eylemlerinin Osman Kavala’ya “suçun işlenmesinden önce veya suçun işlenmesi sırasında” yardım ederek suçun işlenmesini kolaylaştırdıklarına karar verdi. Fiillerin “yardım mahiyetinde kaldığı anlaşılarak eylemlerin yoğunluğu, zararın önemi ve boyutu dikkate alınarak” bu hak sahiplerine “takdiren ve teşdiden” 18 yıl hapis cezası verilmesine karar verdi.
    2. Mahkeme, yargılanan hak sahiplerinin tutuklanmasına karar verdi.

Kararın açıklandığı sırada salondan gelen tepkiler karşısında heyet başkanı “taşkınlık yapanı çıkarırız” tehdidinde bulundu. Karar açıklandıktan sonra heyet salonu terk etti. Haklarında tutuklama kararı verilen hak sahipleri duruşma salonunda yakınlarıyla vedalaştıktan sonra tutuklanmak üzere gözaltına alındılar.