• Dava Gözlem

Beyza Kural Davası

Gazeteci Beyza Kural, 6 Kasım 2015'te İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü'ndeki eylemde gerçekleşen polis şiddetini kayıt altına aldığı sırada polis memurlarının fiziki müdahalesine maruz kaldı. Kural, gazeteci olduğunu beyan etmesi ve kimliğini göstermesine rağmen bir polis memurunun "Kim olduğun, ne olduğun belli değil" ifadeleriyle ve ters kelepçeyle gözaltına alındı. Kural'ın bir ay sonra polisler hakkında yaptığı şikayet ile başlayan süreçten sonuç alınamaması üzerine süreç AYM'ye taşındı. AYM’nin 12 Ocak 2021'de verdiği hak ihlali kararı neticesinde asliye ceza mahkemesinde "“iş ve çalışma hürriyetinin ihlali”  suçlamasıyla polisler hakkında dava açıldı.

Arka Plan Bilgisi
6 Kasım 2015’te İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş gününde YÖK’e yönelik bir protesto eylemi gerçekleştirildi. Olay anında orada bulunan gazeteci Beyza Kural polislerin bir kişiyi yere yatırıp gözaltına almaya çalıştıkları anları görüntü altına aldığı sırada polisin müdahalesine maruz bırakıldı. Kural gazeteci kimliğini gösterdiği sırada bir kolluk mensubu Kural’a “Basınsan basınsın. Ne bilelim bombacı mısın nesin. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Bunu öğreteceğiz size.” dedi. Kural’ın polislere “Ben basınım. Ne yapıyorsunuz? Beni eziyorsunuz.” demesi üzerine müdahaleyi gerçekleştiren polis “Ben neyim? Kabzımal mıyım?“ dedi. Müdahale sırasında bir polis Kural’a “Israrla polisin fotoğrafını çektin. Kağıdını göstermedin. Kim olduğun ne olduğun belli değil. Öğreneceksiniz.” dedi.  Bu anlar görüntülere yansıdı. Beyza Kural ters kelepçe takılarak gözaltı aracına bindirilmek istendi. Kural’ın gazeteci kimliğine de el koyuldu. Kural kısa süre içinde serbest bırakıldı.  Müdahale sırasında çok sayıda öğrenci ters kelepçeyle gözaltına alındı.

Polisler Hakkında Soruşturma
Beyza Kural 8 Aralık 2015’te kendisine müdahale gerçekleştiren polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Kural şikayet dilekçesinde “Bana yönelik tehdit ve yaralama eylemlerinde bulunan sivil polis memuru ile beni itip kakan, bu şekilde yaralanmama neden olan polis memurları hakkında şikayetçiyim.” ifadelerini kullandı. Başsavcılık 14 Mart 2016’da Beyazıt Polis Merkez Amirliği’ne yazı yazarak şüpheli polislerin ifadelerinin alınmasını istedi. Üç polisin kimlikleri tespit edilerek ifadeleri alındı.

Şüpheli Polis Memurlarının İfadeleri
Polis memuru Y.Ş. 2 Ağustos 2016 tarihli ifadesinde olay günü Kural’ın basın kartını göstermekte direndiğini ileri sürdü. Kural’ı yerde sürüklediği iddiasını reddetti. Kullandığı iddia edilen “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” ifadesi için şöyle konuştu:

“Dosya içerisinde CD içerisindeki görüntülerden sormuş olduğunuz 'hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Bunu öğreteceğiz size.' cümlesi ile tam olarak hatırlamamakla beraber, o dönem devletimizin üst düzey yetkilileri tarafından terör eylemlerine karşı duruşa yönelik kararlı söylemler ve olay yerinde bulunan grubunun elindeki pankartlar ve söylemlerle polisi ve devleti aşağılayıcı ve suçlayıcı söylemlerin bulunması dolayısıyla ortaya söylenmiş bir söz olduğunu düşünüyorum.”

Y.Ş. fiziki müdahalede kullandığı ve yetkisini aştığı iddiasını reddetti.

İfadesi 8 Ağustos 2016’da alınan şüpheli polis memuru K.A. ve ifadesi 15 Ağustos 2016’da alınan polis memuru N.D. ifadesinde Kural’ın basın kartı göstermeyi reddettiğini ileri sürdü. Şüpheliler zor kullanma yetkisini aştıkları iddiasını reddettiler.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı şüpheli polisler hakkında 7 Eylül 2016’da kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Kararda Kural’ın “yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu”
na dikkat çekildi. Kararda olay tutanağı ve adli tıp raporuna dayanılarak kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisini aşmadıkları, CMK 172 uyarınca atılı suçun unsurlarının oluşmadığı kaydedildi.

Kural karara itirazını İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği’ne sundu. İtiraz 7 Kasım 2016’da reddedildi.

Anayasa Mahkemesi Başvurusu
Beyza Kural kovuşturmaya yer olmadığı kararına itirazının reddedilmesi üzerine 16 Aralık 2016’da Anayasa Mahkemesi’ne bireysel (AYM) başvuru yaptı. Mahkeme beş yıl sonra 12 Ocak 2021’de başvuruyla ilgili karar verdi.

Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
AYM kararında müdahale sırasında Beyza Kural’ın bileklerinde meydana gelen yaralanma olayı şöyle değerlendirildi:

“Öte yandan tek başına kelepçe takılması eylemi her olayda kötü muamele olarak nitelendirilemeyecek olmakla birlikte başvurucunun el bileklerinde meydana gelen yaralanmanın boyutu polis memurunun başvurucuya karşı kullanmış olduğu "Sana bir şey söyleyeyim bak, hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size." şeklindeki ifade ile birlikte değerlendirildiğinde kelepçelemenin polis memurunun görüntüsünü alan başvurucunun küçük düşürülmesi ve başvurucuya bir nevi ders verilmesi amacıyla kasıtlı olarak vücut bütünlüğüne zarar verecek şekilde gerçekleştirildiği izlenimi oluşturmaktadır. Bununla birlikte başvurucu hakkında yürütülen bir ceza soruşturması olmadığı, başka bir ifadeyle başvurucunun kelepçe takılmak suretiyle güç kullanılarak kısa süreli de olsa tutulmasını gerektirecek, sonradan dahi ortaya konulabilmiş meşru bir sebep bulunmadığı dikkate alınmıştır.”

Kararda Kural’ın “meslektaşlarının da tanıklık edebileceği şekilde kolluk görevlileri tarafından kelepçelenerek” gözaltına alındığı ve olayda “Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı” belirtildi. Kural’ın maruz kaldığı müdahalenin “küçük düşürücü veya aşağılayıcı bir etki doğurabilmesi, bu nedenle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kapsamında nitelendirilmesinin mümkün olduğu değerlendirildi. Devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki negatif yükümlüğüne aykırı davrandığı sonucuna ulaşıldı.

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 17

Kararda bireylerin devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak Anayasa’nın 17. Maddesini ihlal eder bir muameleye tabi tutulduklarını ispat etmeleri halinde “sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılmasının gerekliliğine” dikkat çekildi.

AYM kararında savcılığın verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararı değerlendirildi:

“Sürekli olarak basın mensubu olduğunu dile getiren başvurucuya karşı şüpheli polislerin zor kullanmalarını gerektirecek somut bir neden takipsizlik kararında ortaya konulabilmiş değildir. Başka bir ifadeyle yapılan inceleme; kamu görevlileri tarafından uygulanan kuvvet kullanımının koşullarının oluşup oluşmadığı, kuvvet kullanımının zorunlu olup olmadığı yönünde bir değerlendirme içermemektedir.(…)

Sonuç olarak başvurucuya karşı insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele oluşturan eylemlere yönelik olarak sorumluların belirlenmesi ve gerekiyorsa cezalandırılması yönünde etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.”

İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
AYM kararında yapılan bir gösteriyi haberleştirmek için olay yerinde bulunan Kural’ın polislerce engellenmesi ve üzerinde fiziksel güç kullanılması ile Kural’ın “ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulduğu” tespiti yer aldı. Müdahalenin bir ihlal teşkil edip etmediği değerlendirildi. Mahkeme, polisler hakkında verilen takipsizlik kararında Kural’ın “haber yapmasının engellenmesinin” ve Kural’a yapılan fiziksel müdahalenin “kesinlikle gerekli olduğuna dair herhangi tespit ya da açıklama bulunmadığı” tespitine yer verdi. Kararda, kamera görüntüleri incelendiğinde Kural’ın “keyfi olarak gözaltına alındığı ve kelepçelendiği kanaatine ulaşıldığı” ifade edildi.

Mahkeme Kural’ın Anayasa’yla korunan basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardı. Kural’a “ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında” 15.000₺ manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

AYM kararının bir örneği “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması” için yeniden soruşturma açılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.Polisler Hakkında Beş Yıl Sonra Kovuşturma
Üç polis hakkında 24 Mart 2021 tarihinde “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçlamasıyla bir iddianame düzenlendi. İddianame İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Davanın ilk duruşması 23 Haziran 2021'de görüldü.

Karar
Mahkeme 1 Aralık 2022'de açıkladığı kararında, sanık polisler N.D., K.A. ve Y.Ş.'nin “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçundan 6 bin TL adli para cezasına çarptırılmasına hükmetti. Cezanın 10 taksit hâlinde ödenmesi uygun görüldü.  N.D.’ye verilen cezada hükmünün açıklanması geriye bırakıldı.

İstinaf Mahkemesi Süreci
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Ceza Dairesi ‘iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlamasıyla’ üç polis memurlarına verilen 10 taksitli 6 bin TL’lik para cezası kararını usulden bozdu. Kararın gerekçesi olarak, İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi'nin temel cezayı alt sınırın üzerinde belirlememesi gösterildi.

Ayrıca, polis memurları K.A. ve Y.Ş.’ye uygulanan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının suç tarihinden sonra kesinleştiği belirtildi. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun koşulları yeniden değerlendirmeyi zorunlu kıldığı tespit edildi. Dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine hükmedildi. Yerel mahkeme 10 Ekim 2023’e duruşma günü verdi.