• Dava Gözlem

2021 İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü Mis Sokak Davası

19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün öncesinde çevik kuvvet polisleri Beyoğlu’nda bulunan Mis Sokak’ı ablukaya aldı, sokakta ve mekanlarda bulunan kişilere masaları ve sokağı boşaltmaları uyarısında bulundu. Şehrin farklı yerlerinde polis şiddeti ve gözaltıların gerçekleştiği gün Mis Sokak'taki orantısız müdahalede gözaltına alınan 19 hak sahibi hakkında “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla dava açıldı.

Arka Plan Bilgisi
İstanbul Onur Yürüyüşü Komitesi İstanbul 19. LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'nün 26 Haziran 2021 tarihinde saat 17:00’de Taksim’de yapılacağını duyurdu. Aktivistler saat 13:00’dan itibaren Beyoğlu’nun muhtelif noktalarındaki kafe ve barlarda toplanmaya başladı. Polis güçleri saat 15:00’e doğru Mis Sokak’taki barlarda oturan insanlara dışarıdaki masaları boşaltmaları uyarısında bulundu.

Polis Şiddetini Görüntüleme Yasağı
Emniyet Genel Müdürlüğü 1 Mayıs öncesinde 27 Nisan 2021’de toplumsal ve adli olaylarda polis güçlerinin görüntülerinin alınmasını yasaklayan bir genelge yayımladı. Genelgede şu ifadeler kullanıldı:

“Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek danışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesi”

Bu tür kayıtların polislerin “özel hayatının gizliliğini ihlal ettiği” ileri sürüldü. Pek çok sivil toplum kuruluşu genelgeye karşı Danıştay’a başvurdu. Danıştay 10. Dairesi genelgenin yürütmesini 15 Eylül 2021’de oy birliğiyle durdurdu.

Gazeteci Bülent Kılıç’a Sert Polis Müdahalesi
Polis, 26 Haziran 2021’de Onur Yürüyüşü’ne katılmak üzere Mis Sokak’taki kafe ve barlarda oturduklarını değerlendirdiği kişilerin bulundukları mekanları boşaltmalarını talimatını verdi. Mekanlarda oturan kişilere şiddet kullanarak gözaltına aldı. Polis şiddetini görüntüleyen AFP muhabiri Bülent Kılıç’a polislerin kişisel videosunu çektiği gerekçesiyle çok sert bir müdahale de bulunuldu. En az üç polis memuru Kılıç’ı yere yatırarak dizleriyle üzerine bastırdı. Kılıç’ın boynuna baskı uygulandı. Müdahale sırasında Kılıç’ın fotoğraf makinesi ve teknik ekipmanları zarar gördü. Kılıç’ın avukatı Zelal Doğan Kılıç’a resmi bir gözaltı işlemi yapılmadan  hukuk dışı şekilde alıkonduğunu ve daha sonra serbest bırakıldığını açıkladı.

Onur Yürüyüşü Aktivistlerine Gözaltı, İddianame ve Kovuşturma
Henüz etkinlik saati gelmeden Beyoğlu’nun değişik noktalarında gerçekleşen polis müdahalelerinde onlarca kişi gözaltına alındı. Mis Sokak’taki müdahalede gözaltına alınan 19 hak sahibi hakkında  “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla ve bir hak sahibi hakkında “görevi yaptırmamak için direnme” suçlamasıyla 9 Aralık 2021 tarihinde iddianame düzenlendi.

İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi iddianameyi 4 Ocak 2022’de kabul etti. İlk duruşma 13 Mayıs 2022’de görüldü.

 

 

1. Duruşma

26 Haziran 2021’de düzenlenmek istenen 19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne polisin yaptığı sert müdahalelerden biri Mis Sokak’ta gerçekleşti. Darp edilerek gözaltına alınan 19 kişinin “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” ve bunlardan birinin “görevi yaptırmamak için direnmek” suçlamalarıyla yargılandığı davanın ilk duruşması 13 Mayıs 2022’de İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi salonunun kapasitesinin izleyicilere yetmeyeceği gerekçesiyle avukatların daha büyük bir salon talebi mahkemece kabul edildi. Duruşma daha büyük bir salon kapasitesine sahip 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Ancak bu salonun sandalye kapasitesi de izleyiciler için yetersiz kaldı.

İzleyiciler
Salondaki özel güvenlik görevlisinin duruşma başlamadan önce “koltuk sayısı kadar izleyici alıyoruz” uyarısında bulunması üzerine, mevcut sandalyelerde oturan izleyiciler sıkışarak yeni izleyicilere yer açtılar.

Duruşmayı Bianet, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) ve Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) izledi. Bir TİP milletvekili de duruşmayı izledi.

Yargılama
Yargılanan 18 hak sahibi ve avukatları duruşmada hazır bulundu.

Savunma avukatları, sorguya başlamadan önce mahkemeden derhal beraat talebinde bulundu.

Avukat Umut Rojda Yıldırım, iddianame incelendiğinde savcının yaptığı tek şeyin “kolluk fezlekesinin kopyala yapıştır versiyonunu” iddianameye aktarmak olduğunu söyledi. “Fezlekede sadece bir unsur var. Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasaklama kararı. Bu da bir olur kararından ibaret. Bu karar dosyada yok.” dedi. Beyoğlu Kaymakamlığı yasaklama kararını saat 17.00’de almasına rağmen müvekkillerinin saat 15.00’te, eylem çağrısının ve yasaklama kararının yapıldığı yerden farklı bir yer olan Mis Sokak’ta yakalandığını vurguladı.

Aynı gün aynı suçlamayla yakalanan ve yargılanan sanıklara iki farklı mahkeme tarafından beraat kararı verildiğini belirtti. Müvekkillerin tüm suçlar kapsamında yakalamalarının hukuka aykırı olduğunu, savunmalar alınmadan beraat ettirilmeleri gerektiğini belirterek beraat talep etti.

Savcı “usul ve yasa”yı gerekçe göstererek talebin reddini istedi. Hakim talebi reddetti.

Yargılanan Hak Sahiplerinin Savunmaları

Feride E. Onur Yürüyüşü’nün dünyanın her yerinde LGBTİ+’lar ve tüm cinsel kimliklerin özgür yaşaması için gerçekleştirilen bir yürüyüş olduğunu ve 2003’ten beri Türkiye’de yürüyüşlerin yapıldığını, ancak 2015’ten beri yasaklamalarına olduğunu söyledi.

“Anayasal hakkımız olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızı kullanmaya devam ettik. Cinsel kimliklerimiz nedeniyle öldürülüyoruz, ayrımcılığa uğruyoruz (….) Ben de bu nedenlerle Beyoğlu’na gittim. Feminist lezbiyen bir kadın olarak erkek egemen yapıya karşı çıkmak için oradaydım. Süslü Saksı Sokak’ta bir mekanda arkadaşımla oturuyordum. Sesleri duyunca kalktım. Benimle benzer şekilde oturan kişiler gördüm. Polis amirinin henüz eylem dahi yapmayan kalabalığı kastederek ‘Süpürün, süpürün!’ dediğini gördüm. Hem tanıdığım hem tanımadığım arkadaşlarım ters kelepçeyle yerlerde sürüklendi. Ağır şiddete uğradıklarını gördüm.”

Feride E., "Mis Sok. ile Kurabiye Sok köşesinden ‘Nefes alamıyorum!’ diye bir çığlık duydum. Gazeteci Bülent Kılınç’ın üzerine çıkan polislerin onun üzerine bastıklarını gördüm.” dedi. Başkalarıyla beraber, “bu cana kast haline” engel olmak için koştuğunu, önüne geçen polis memurunun “Burası benim tapulu malım, geçemezsin” dediğini söyledi.

“Biz zaten dağılma yönünde ilerlerken bir polis memuru arkadaşımı provokatif şekilde ensesinden çekti. Ben de gözaltına alındım. Ecmel arkadaşımın kelepçesinin çıkarılmasını talep ettim. Suratıma vuruldu, cinsiyetçi küfürlere uğradım. Polis çıkaracağını söylemesine rağmen çıkarmadı. COVID ünitesinde saatlerce bekletildik. Polisin ‘Vatan Emniyeti’ni kadınlar hamamına çevirdiniz’ gibi ayrımcı söylemlerine maruz kaldım.

Ben anayasal hakkımı kullandım. Suçlamaları kabul etmiyorum bu sene de aynı yerde olacağım.”

Yargılanan hak sahibi Ari B. olay günü yalnızca var oldukları için polis şiddetine uğradıklarını, polisin keyfi tutumlarına maruz kaldıklarını söyledi.

“Anayasal hakkımızı kullanmak için yaptığımız çağrıya saatler varken gözaltına alındık. Arkadaşlarımızla birlikte herhangi uyarı olmaksızın yerlerde sürüklendik. Bunların tümü cana kasıttır. Uyarı yapmaksızın üzerimize saldıran polisler suç işlemiştir. Bizler de bu kamunun parçasıyız. Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınmadan önce Maçka Parkı’nda piknik yapmak istedik. Herkes bu hakka sahipken bizim piknik yapma hakkımız engellendi. Taksim de kamusal bir alandır.”

Ari B. Taksim’de gösteri yapma hakkı Trabzonspor taraftarlarına verilirken bu hakkın kendilerine verilmemesine dikkat çekti. “Elbette bu bir haktır. Ancak sadece kimliğimizden dolayı yasanın bize ayrı uygulanması ayrımcılıktır.” dedi. Maruz kaldıkları polis şiddetini şöyle anlattı:

“iki arkadaşımla sokaktaki bir mekana oturdum. Karşı mekanda İstanbul dışından gelen bir arkadaşıma selam vermek için ayağa kalktığımda Mis Sokak’ın Tarlabaşı çıkışlarının kapatılmakta olduğunu gördüm. İstiklal Cad. çıkışları da kapatılmıştı. Polis dağılın ihtarında bulunmadan saldırdı. Bülent Kılıç’ın yere yatırıldığını, bağırdığını gördüm. ‘Kurtarın nefes alamıyorum’ diyordu. Polisler ‘boşaltın burayı’ diyerek bizi sıkıştırmaya çalışıyordu. Bir çevik kuvvet memuru doğrudan göğsüme yumruk attı.

Ecmel’in gözlüğü yoktu ve yardım için bağırıyordu. Ona yardım etmek istediğimde polisler yüzüme vurarak beni yere ittiler. Bir diğer arkadaşım Hande’nin kollarından ve bacaklarından tutularak gözaltına alındığını gördüm. Polislere arkadaşımı bırakın derken, ‘bunu de araca götürün’ dediler. Defalarca direnmiyorum dememe rağmen bir memur sol kolumu tutup arkama çevirdi yukarı kaldırdı. Kafamı cama yapıştırdı.”

Çağla A. devlet nedeniyle ayrımcılığa uğradıklarını, İçişleri Bakanı’nın açıkça ayrımcılık yaptığını söyledi. “Yandaş medya”nın LGBTİ+ olmayı bir terör faaliyet olarak sunduğunu söyledi. Olay günü polis tarafından herhangi uyarı olmadan, saat 15.00 sularında gözaltına alındıklarını söyledi. Polis şiddetini anlattı:

“O gün oralarda herkes bir yerlerde polis tarafından darp edildi, hakaretlere maruz kaldı. Polislere (yakın zamanda) COVID aşısı olduğumu söylememe rağmen kolumu çevirip sıkmaya devam etti. İtirazım üzerine canımı daha çok yaktılar. Pembe tişört giymiş polis memuru içeri girip cinsiyetçi küfürler etti. ‘Şimdi arabayı sağa çekip elli kişiyi toplarım buraya!’ diyerek tehdit etti.’

LGBTİ+ oldukları için barınamadıklarını, ev kiralamaya gittiklerinde homofobiyle, bifobiyle karşılaştıklarını, şiddete uğramamak için kimliklerini açıklamadan çalışmak zorunda kaldıklarını söyleyen Hande S., maruz kaldığı polis şiddetini anlattı:

“15.30 civarı Şiirci Bar’da otururken şiddet ve bağrışmaları duyduk kalktık. Polisin daha yürüyüş saati gelmeden polisin darp ederek ters kelepçe yaptığını gördüm. Beha’nın canı yanıyordu ve bağırıyordu. Beha’yı çektim. Polisler onu götürdüler.

Yapılan ters kelepçenin Ecmel’in elini kesecek şekilde sıkı olduğunu gördüm, bunun suç olduğunu, işkence olduğunu söyledim. Başka bir arkadaşıma polislerin saldırdığını gördüm. Ona uzanmak için öne atıldığımda arkamdan çekildim ve gözaltı aracına götürüldüm. Benim alındığımı gören ve müdahale etmek isteyen Asya arkadaşım da gözaltına alındı. Haklarımız bizimdir demek için Onur Yürüyüşü’ne yine katılacağım.”

Salondan alkışlar yükseldi.

Saadet T. müdahale sırasında polisin kendilerine herhangi dağılma noktası bırakmadan kalkanları kapattığını söyledi. Herhangi uyarı yapılmadan, polis tarafından “Ağzını açanı alın” Sözlerini duyduğunu söyledi.

“Bir masanın yanındaydım. Masanın üzerinden fırlatıldım. Polis, Beha’ya hem kalkanlarla vuruyordu hem kıyafetini çekiştiriyordu. ‘Ne yapıyorsunuz’ dediğim zaman beni masanın üzerinden fırlattılar. Diğer sokağa giderken arkamız dönükken herhangi bir uyarı olmadan arkamızdan şiddete maruz kaldık. Arkadaşıma destek olmak için döndüğümde “bunu da alın” diyerek beni oradan oraya attılar. O esnada yerlerde sürüklenen iki kolu, iki bacağı çekiştirilen, sırtına basılan Ecmel arkadaşımı gördüm. Sırta ve boğaza bastırma cana kasıttır. Bu duruma itiraz ettiğimiz için gözaltına alındık.”

Saba, O. 15.00 sularında çığlıklar ve bağırışlar duyduğunu söyledi. Polisin bir kişiyi ters çevirerek devirdiğini, ters kelepçe yaptığını gördüğünü söyledi. Sakin kalmaya çalışarak “Bunu neden yapıyorsunuz?” dediğinde bir polisin “Şunu da alın” demesi üzerine şiddete maruz kaldığını, kolunun incitildiğini söyledi. Tepki gösteren arkadaşı Çağla’nın da gözaltına alındığını söyledi. Yerde sürüklenerek gözaltına alındığını aktardı. Yakınlarına haber vermek istediğinde polisin, telefonuna el koymaya çalıştığını söyledi. “Polisin aşağılamalarına maruz kalarak saatler geçirdik. Telafisi mümkün olmayan hak ihlalleri silsilesine maruz kalmışken bu savunmayı yapmaktan utanç duyuyorum.” dedi.

Saba O.’dan önce savunma yapan tüm hak sahipleri izleyici sıralarından alkışlandı. Saba O.’nun ifadesinden sonra da alkış yapılması üzerine savcı hakime hitaben “Başkanım alkış duruşma düzenini bozuyor.” dedi.

Avukatlardan biri duruşmanın iki saattir sürdüğünü hatırlattı. Bir ihtiyaç arası verilmesini talep etti. Hakim “Bir saat daha dayanabiliriz” cevabını verdi.

Yargılanan bir diğer hak sahibi Arda Ö. polisin her tarafta orantısız güç uyguladığına şahit olduğunu söyledi. Şiddete maruz kalanlara yardımcı olmak için polise sözlü uyarıda bulunduğu söyledi.

“Sonradan bir arkadaşımın korkunç bir şekilde gözaltına alındığını gördüm. Gözlüğü yoktu, çantası yoktu ayakkabısının teki yoktu. Asla kendini güvende hissedemeyecek şekilde gözaltındaydı. Polis aracında pandemi koşulları gözetilmedi. Polisin hakaretine, sözlü şiddetine maruz kaldık. Hava almak ve tuvalete gitmek istediğimizde buna izin verilmedi.”

Ecmel D. ifadesinde hakkındaki iddiaları kabul etmediğini; aksine, polisin kendisine şiddet uyguladığını, ters kelepçeyle gözaltına alındığını söyledi. “Kaskları ve silahları vardı. Benim onlara şiddet uygulamam mümkün değildi. İddianın yanlış olduğunu düşünüyorum” dedi. Beraatını talep etti.

Asya L, polisin geldiği sırada avukat arkadaşlarının kimliğini ibraz edip polisle diyalog kurmak istemesine rağmen polis amirinin “Süpürün!” talimatı vermesiyle müdahalenin başladığına şahit olduğunu söyledi. Kendisinin kaldırıma itildiğini, polislerin barlarda oturan insanları kalkanlarla itelediğini söyledi. O sırada bir dans performansı gerçekleştiren Eylem Y.’nin gözaltı aracına sürüklendiğini söyledi. Yerde sürüklenen arkadaşı Hande’nin elleri arkada bükülerek yerde sürüklendiğini görmesi üzerine onun beline sarıldığını, polisin “Bunu da alın” demesi üzerine yerde sürüklenerek gözaltına alındığını, bu durum karşısında polise “Arkadaşımızı bırakın” diyen Ali isimli arkadaşlarının da gözaltına alındığını söyledi.

Dans sanatçısı Eylem Y. hayattaki en büyük hayalinin dans, sanat ve sahne olduğunu söyledi. Olay yerinde müzik olduğunu, kendisinin de dans ettiğini aktardı. “Çok yüksek bir şiddet ve işkenceye maruz kaldım.” dedi.

Beyanlar sırasında bir avukat, salonda polis memuru olup olmadığının teyit edilmesini hakimden istedi. Bunun üzerine duruşma salonunun kapısında bulunan polis memuru talimat beklemeden dışarı çıktı.

Beha Y., olay günü Mis Sokak’ta bir arbede gördüğünü, şiddetin sebebini anlamak üzere arbedenin yaşandığı yere gittiğini söyledi. “Orada kalkan ve polislerin tekmeleriyle karşılaştık. Ne olduğunu sordum. ‘Süpürün’ diyen polis üstüme oturdu. Neredeyse beş tane polis tarafından gözaltına alındım. Beni yerden kaldırdılar. Gözlüğüm kırılmıştı. 4,5 numaralı bir miyop olarak burnumun ucunu bile göremediğim için kelepçenin çıkarılmasını talep ettim. Polisler susmadığım için kelepçeyi çıkarmayacaklarını söylediler. Temel bir anayasal hakkımı pazarlık konusu haline getirdiler.” dedi.

Alaz Y. polisin saat 15.00 civarında Mis Sokak’a, sokak çıkışını bloke edecek şekilde giriş yaptığını gördüğünü, bu sırada bir arbedeye, polisin insanlara şiddet uyguladığına şahit olduğunu söyledi. Polisin bir kişinin üzerine “çullandığını” gördükten sonra can güvenliğinden endişe ederek oraya gittiğini aktaran Alaz, polisin “Bunu da alın” demesi üzerine gözaltına alındığını söyledi. Dans etmeye çalışırken gözaltına alınan Eylem’in şiddete uğradığını, Beha’nın üzerine beş kişi yüklenerek ters kelepçe yapıldığını; gözaltı aracında da telefonlarına el konmaya çalışıldığını, kendilerine küfredildiğini, su verilmediğini, maske verilmediğini, arabada havasız bırakıldıklarını ve nefes almakta güçlük çektiklerini aktardı.

Zarife A. LGBTİ+’ların kendi eşitlik ve özgürlük taleplerini dile getirmek için yürüyüş yapmasının engellendiği dönemde birçok miting organizasyonuna izin verilmesinin hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Polisin herhangi anons yapmadan saldırdığını, emniyet amirinin “Herkesi süpürün! Ağzını açanı alın!” talimatı verdiğine şahit olduğunu söyledi.

Alin Ç., polisin “Süpürün!” talimatını duyduktan sonra polis güçlerinin kalkanlarla insanların üzerine yürüdüğünü, polisin mekan sahiplerine mekanları kapatmasını söylediğini aktardı. Kendisi ayakta birasını içerken polisin yerde oturan bir kişiye yönelmesi üzerine “bir dakika” diyerek polise yöneldiğini, sakinleştirmeye çalıştığını söyledi. Bu sırada erkek bir polis memurunun kolunu çevirip kendisini kadın polislere fırlattığını, kadın polisin boynunu koluna sıkıştırdığını ve gözaltı aracına götürüldüğünü aktardı. Havanın çok sıcak olduğu koşullarda polisler aracın dışında beklerken kendilerinin araçta tutulduğunu, bulundukları yerdeki otel görevlisinin kendileri hakkında “Bunların hepsini toplayıp yakacaksınız” dediğine şahit olduğunu aktardı. Tuvalete gitmek istediğini söylediğinde ismi Merve olan bir polis memurunun tuvaletini gözaltı aracında şişeye yapması talimatı verdiği söyledi.

Ezgi K., polis şiddetini engellemeye çalıştığı sırada gözaltına aldığını, polis amirinin “Sesini çıkaranı alın!” dediğine şahit olduğunu aktardı.

Sezen Y., Mis Sokak’a giren polislerin oturanları aşağı sokağa itmeye başladığını, kendisinin tepki göstermesi üzerine bir polisin “Bunu da al!” demesi üzerine kendisinin kucaklanarak yere çarpıldığını ve gözaltı aracına götürüldüklerini aktardı. Otobüste gözaltına alınan bir arkadaşlarının sinir krizi geçirdiğini, sağlık kontrolünden çıktıktan sonra da otobüste bekletilmeye devam edildiklerini söyledi.

Avukatların Beyanları

Avukat Umut Rojda Yıldırım, Onur Yürüyüşlerinin 2015’ten beri 2911 sayılı kanunun yasaklama gerekçelerinin hepsi sayılarak, özel bir neden gösterilmeden yasaklanmakta olduğunu; yasak kararlarına karşı açılan idare mahkemesi davalarında yasak kararları kaldırılsa da idarenin bu kararları görmezden geldiğini, kolluk tutanağında da söz konusu toplanmanın barışçıl olmadığına dair bir içerik olmadığını söyledi.

Avukat Deniz Bayram, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın “genel ve soyut kavramlar” kullanarak kendi web sitesinde yayımladığı yasaklama kararının 2911 sayılı kanunun tüm unsurları oluşmadan alındığını, böyle bir kararın “herkes tarafından sonuçları öngörülebilir, denetlenebilir” olması gerektiğini söyledi. İdarenin “devletin bölünmez bütünlüğü”, “genel sağlık”, “genel ahlak” gibi gerekçelerle aldığı yasak kararlarının Bölge İdare Mahkemeleri tarafından iptal edildiğini hatırlattı. Savcılığın sunacağı, bir Google taramasıyla ulaşılabilecek türden delilin bir görüntüden ibaret olduğunu, bunu da aradan geçen süreye rağmen sunmamış olmasının politik motivasyonunun “bir soğutma stratejisi” olduğunu söyledi.

Avukatların savunmalarının devam ettiği sırada duruşma savcının beş dakika kadar koltuğunu tamamen mahkeme duvarına çevirdiği, sanıklara arkasını döndüğü, izleyicilerin yerinden kalkıp kendisine bakması üzerine önüne döndüğü görüldü.

Avukat Fulya Dağlı, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasaklama kararının bir yargılama dosyasına konu edilebilecek durumda olmadığını, iddianamede de bu yürüyüşün neden sınırlandırıldığının, neden hukuka aykırı olduğunun ve neden dava açmaya değer olduğunun açıklanmadığını vurguladı. Yürüyüşe müdahale olabilmesi için bir yasal dayanağın, meşru bir amacın olması gerektiğini ifade eden Dağlı, “Biri sırf lezbiyen diye mi kamu düzen bozuluyor? Biri gay diye genel ahlak mı bozuluyor?” sorularını sordu. Saldırı ve sınırlamaların meşru olabilmesi için bu sorulara “evet” cevabı verilmesi gerektiğini söyledi. Bu sorulara “evet” cevabı verilmediği takdirde, Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının açıktan ihlal edilmiş olacağını vurguladı.

Söz alan bir diğer avukat, polis müdahalesinin yasak başlamadan gerçekleştirildiğini, müdahaleyi gerçekleştiren polislerin kask numaralarının silinmesinin söz konusu olduğunu söyledi.

Avukat Onur Sezen, müdahale sırasında, mevzuata aykırı şekilde, bir çıkış koridoru açılmadığını, müdahaleden sonra da hak sahiplerine çıkış imkanı verilmesi gerekmesine rağmen gözaltıların doğrudan gerçekleştiğini söyledi.

Savcı, izleyici sıralarından güçlükle duyulacak bir ses tonuyla “eksik hususlar giderilsin” talebinde bulundu.

Karar
İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi “görevi yaptırmamak için direnmek” suçunun mağduru polis memurunun kimliğinin tespit edilerek bir sonraki duruşmada hazır edilmesine karar verdi. Avukatlar, polisin bu yönde bir şikayeti olmamasına rağmen hakimin bu kararı vermesine itiraz ettiler. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan olay anına ilişkin görüntü kayıtlarının istenmesi için müzekkere yazılmasına karar verildi. Davanın bir sonraki duruşması 23 Aralık 2022 saat 10.00’da görülecek.