Palestine Action grubuyla dayanışma gösteren barışçıl protestocular hakkındaki suçlamalar düşürülmeli


İMZACI OLUN

Sayın İngiltere ve Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya Başsavcıları,

Size, Birleşik Krallık hükümetinin son dönemde Palestine Action'ı yasaklı örgüt ilan etme kararını barışçıl bir biçimde protesto eden 2100’den fazla kişinin gözaltına alınması ve haklarında açılabilecek davalardan ötürü ciddi kaygı duyduğumu ifade etmek için yazıyorum.

5 Temmuz'da Palestine Action (Filistin İçin Eylem Grubu) adlı kampanya grubuna yönelik yasak yürürlüğe girdiğinden bu yana, ülke genelinde 2100’den fazlan barışçıl protestocu sadece yasağa karşı barışçıl protestolara katıldıkları için gözaltına alındı. Bu gözaltıların çoğu, Birleşik Krallık merkezli bir aktivist grup olan Defend Our Juries (DOJ) tarafından düzenlenen protestoların ardından gerçekleşti.

28 Eylül'de, DOJ'un üçüncü kitlesel eylemi, İngiltere'nin kuzeyindeki Liverpool kentinde düzenlenen mevcut Birleşik Krallık hükümetinin yıllık konferansında gerçekleşti ve “Soykırıma karşıyım, Filistin Eylemini destekliyorum” yazılı pankartları barışçıl bir şekilde taşıyanlar gözaltına alındı. DOJ'un dördüncü kitlesel protestosu 4 Ekim'de Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda gerçekleşti ve burada 488 kişi daha gözaltına alındı.

10 Ekim itibarıyla, Birleşik Krallık genelinde yaklaşık 138 kişi, Birleşik Krallık'ın 2000 Terörle Mücadele Yasası'nın 12. veya 13. maddesi uyarınca terörle ilgili suçlardan resmi olarak suçlanmıştır.

2 Eylül'de, yedi DOJ sözcüsü polis tarafından şafak baskınına uğradı ve Terörle Mücadele Yasası'nın 12. maddesi uyarınca gözaltına alındı. 22 Haziran 2026'da görülecek duruşma öncesinde kefaletle serbest bırakıldılar. Uluslararası Af Örgütü, 9 Ağustos, 6 Eylül ve 4 Ekim'de Londra'da, 28 Eylül'de ise Liverpool'da düzenlenen DOJ protestolarına gözlemciler gönderdi. Uluslararası Af Örgütü, bu protestoların her birinde, “Soykırıma karşıyım, Filistin Eylemini destekliyorum” yazılı pankartlar taşıyan protestocuların tamamen barışçıl olduğunu gözlemledi.

Birleşik Krallık’ın bağlı olduğu uluslararası insan hakları hukuku uyarınca, ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarına yönelik her türlü kısıtlama yasalara uygun, meşru bir amaç doğrultusunda gerekli ve orantılı olmalıdır. Bu bakımdan, ifade özgürlüğünün suç sayılmasına, ancak söz konusu ifadeler şiddeti tahrik ettiğinde ya da nefreti veya ayrımcılığı savunduğunda izin verilebilir. Palestine Action’a desteğin ifadesi tek başına bu eşiği karşılamamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı, doğrudan ve açıkça şiddete tahrik etmedikleri sürece, anılan pankartlardakiler de dahil bu tür ifadelerin, ifade özgürlüğü kapsamında korunduğunu doğrulamaktadır. Bu bağlamda kişilerin gözaltına alınması ve yargılanması, Birleşik Krallık’ın insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlalidir.

Sizi, Birleşik Krallık’ın insan hakları taahhütlerini yerine getirmeye ve Palestine Action ile dayanışma amaçlı barışçıl protestolara katılan tüm kişiler hakkındaki suçlamaları düşürmeye, benzer suçlamalarla başka bir dava açmaktan da kaçınmaya çağırıyorum.

Saygılarımla,


Defend Our Juries (DOJ), şiddeti teşvik etmediğini ve onaylamadığını açıkça ifade eden, Birleşik Krallık merkezli bir aktivist grubudur. DOJ’un dördüncü kitlesel eylemi 4 Ekim'de Londra'da gerçekleşti ve Filistin için Eylem Grubu (Palestine Action) kampanya grubuna getirilen yasağa barışçıl bir şekilde karşı çıktıkları için 488 protestocu daha gözaltına alındı. Böylece, yasağın Temmuz 2025’te yürürlüğe girmesinden bu yana Birleşik Krallık genelinde gözaltına alınanların sayısı 2100'ü aştı. Şu ana kadar yaklaşık 138 kişi, Birleşik Krallık'ın terörle mücadele mevzuatı kapsamında terörle ilgili suçlarla itham edildi ve daha fazla suçlamayla karşı karşıya kalma tehdidi altında. Uluslararası Af Örgütü, Birleşik Krallık yetkililerine, mevcut suçlamaları düşürmelerini ve ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma haklarını kullandıkları için gözaltına alınan ve suçlanan kişilere ve diğer kişilere karşı başka hiçbir işlem yapmamaları çağrısında bulunuyor.

EK BİLGİ

Defend Our Juries Temmuz 2025'ten bu yana, Filistin için Eylem Grubunun (Palestine Action) yasaklanmasına karşı çıkarak dört barışçıl sivil itaatsizlik eylemi düzenledi: Üç eylem Londra'da (9 Ağustos, 6 Eylül, 4 Ekim) ve bir eylem Liverpool'da (28 Eylül) gerçekleşti.

Gözaltına alınan protestocular çeşitli mesleklerden ve yaşlardan, farklı kültürel arka planlara sahip kişilerden oluşmaktadır ve bunların büyük bir kısmı ileri yaştaki yetişkinlerdir. Protestocular, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı devam eden soykırımına tepkilerini barışçıl bir biçimde ifade etmektedir ve uluslararası insan hakları hukuku gereğince bu görüşte olma ve görüşlerini ifade etme hakları vardır. Uluslararası Af Örgütü de dahil çok sayıda insan hakları grubu, İsrail’in işgal altındaki Gazze Şeridi’nde Filistinlilere karşı süregelen soykırımını kapsamlı olarak belgelemiş ve ortaya koymuştur.

Uluslararası Af Örgütü, 9 Ağustos’taki Londra protestosundan önce Londra Emniyet Müdürlüğü’nü protestocuların ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarına saygı göstermeye, kimseyi pankart veya afiş taşıdığı için gözaltına almamaya çağırdı. Aynı zamanda İskoçya ve Kuzey İrlanda’daki emniyet müdürlerine ve İskoçya Başsavcısı’na da yazılı olarak benzeri çağrılarda bulundu.

Terörle mücadele mevzuatı kapsamındaki yargılamalar, mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmasa bile kişileri ciddi ve kalıcı sonuçlarla karşı karşıya bırakabilmektedir. Kısıtlayıcı adli kontrol hükümleri, gözetim, itibarın zarar görmesi, ruhsal sağlığa etkileri ve iş, eğitim ve seyahat üzerindeki olumsuz sonuçlar buna dahildir. 2000 tarihli Terörle Mücadele Yasası gibi yasalar uyarınca verilmiş bir mahkûmiyet kararı; ömür boyu sabıka kaydı, vize ve göç statüsü sorunları, iş fırsatlarının, mesleki lisansların ve hizmetlere erişimin kaybedilmesi, toplumda uzun vadeli yaftalanma ve psikolojik hasar gibi daha da ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Bu tür davalar barışçıl protestocuları ve sivil itaatsizliği hedef aldığında caydırıcı bir etki yaratarak, insanları “terörist” olmakla suçlanma korkusuyla ifade özgürlüğü, protesto ve siyasi aktivizm haklarını kullanmaktan uzaklaştırmaktadır.

Barışçıl protestocuların yalnızca, “Soykırıma Karşı Çıkıyorum. Palestine Action’ı Destekliyorum” mesajını taşıdıkları için gözaltına alınmaları, Birleşik Krallık’ın ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğünü koruma konusundaki uluslararası yükümlülüğünün ihlalidir. Protestocuların İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı devam eden soykırımına tepkilerini barışçıl şekilde ifade etme hakları vardır. Birleşik Krallık’ın taraf olduğu uluslararası insan hakları çerçevesi uyarınca, ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğüne yönelik devlet müdahalesi, yasalara uygun, meşru bir amaç doğrultusunda gerekli ve orantılı olmalıdır. Yasaklı bir örgüte desteğin ifadesi, ancak bu ifade hedef kitlesini şiddete katılmaya teşvik ediyorsa ve bu, yakın bir şiddet tehdidinin varlığında yapılıyorsa eşiği karşılayabilir. Bu değerlendirmenin bir parçası olarak, söz konusu ifade, yasadışı ilan etme kararı ve ilgili örgütün niteliğine ilişkin özel olgular da incelenmelidir. Mevcut durumda, Palestine Action grubuna destek ifadesinin özü itibariyle ve kesin bir biçimde şiddete tahrik olarak ele alınması haklı gösterilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre pankartlar, doğrudan ve açıkça şiddete tahrik kapsamına girmedikleri sürece korunan ifadelerdir.

Yüksek Mahkeme, Palestine Action’ın yasaklama kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmasına izin vererek, kararın hukuka aykırı olabileceğini düşündürdü; bu nedenle, barışçıl protestocuları gözaltına almak ve haklarında dava açmak için terörle mücadele mevzuatının kullanılmasının yasal dayanağı tartışmalıdır. Ayrıca bu husus göz önüne alındığında, gözaltılara devam edilmesi polis gücünün sorumsuzca kullanımı anlamına gelebilir ve nihayetinde yasallık testini geçememe riski yaratır. Defend Our Juries protestolarına katılanların şiddeti kışkırttığını düşünmenin makul bir dayanağı yoktur. Dolayısıyla bu kişilerin gözaltına alınması hem orantısızdır hem de Birleşik Krallık’ın uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerinin açık bir ihlalidir. Bu kişilerin “terörist” olarak nitelendirilmesi ise tamamen uygunsuz ve mantıksızdır.