'Oğlumu Kasten Öldürdün!'

Beate Slydal

 Uluslararası Af Örgütü Uluslararası Sekreterya Siyasi Danışmanı

 

Bunlar, 3 Haziran 2013'de gaz fişeğiyle başından vurularak öldürülen 22 yaşındaki oğlu Abdullah'ın, olay esnasındaki görüntülerini izlerken gözyaşlarına boğulan Hatice Cömert'in sözleri... Görüntüler zırhlı bir araçtan gaz fişeği atıldığını gösteriyor, mahkeme salonunda hazır bulunanlar ise iki el ateş sesini ve ardından insanların korku içinde "Abdullah, Abdullah" çığlıklarını duyuyor.

Uluslararası Af Örgütü Basın Sorumlusu Bahadır Gültekin ile birlikte, polis memuru Ahmet Kuş'un Abdullah Cömert'in olası kastla öldürmekten 25 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın 1 Nisan'da görülen üçüncü duruşmasını gözlemlemek için hazır bulunuyoruz.

İddianame, savcı Murat Üzüm tarafından Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 81/1 ve 21/2 maddelerine göre hazırlandı. Polis memuru Kuş, Abdullah'ı vuran gaz fişeğinin ateşlendiği zırhlı aracın (akrep) operatörü olarak görev yapmaktaydı. Polis memurunun "gaz fişeğini kontrollü bir şekilde ateşlediği, fişeğin temas halinde öldürücü olabileceğini bilmediği" şeklindeki ifadesi savcılık makamı tarafından da teyit edildi.

Abdullah 2013 yaz ayları boyunca sokakları kasıp kavuran ve barışçıl protestoculara karşı otoritelerin uyguladığı aşırı güç kullanımını protesto edildiği Gezi Parkı Eylemleri'ne katılan milyonlarca kişiden biriydi.  İfade ve toplanma özgürlüğünü kullanmak istediğinde ise protesto ettiği polis şiddetinin mağduru oldu.

"Güvenlik önlemleri" gerekçesiyle dava, Abdullah'ın öldürüldüğü Antakya/Hatay'da değil, Balıkesir Adliyesi'nde görülüyor. Balıkesir'deki mahkeme salonunda hazır olmayan tek kişi ise sanık Ahmet Kuş. Kendisi Mersin'deki bir mahkeme salonunda ve Balıkesir'e telekonferans ile bağlanıyor. 

Hakimler ve savcının beraber oturduğu yükseltilmiş bir platformun arkasındaki duvarın sol köşesinde, küçük bir televizyon ekranında polis memuru Kuş'u zar zor görebiliyoruz. Televizyon ekranı dört kare parçaya bölünmüş ve Mersin'deki mahkeme salonunun dört farklı görüntüsünü veriyor, sadece bir tanesi polis memuru Kuş'u gösteriyor.

Kuş, sanki orada değilmiş gibi, hiç kimseyle yüzleşmek zorunda kalmıyor. Özellikle mahkeme salonundaki en ön sırada oturan ve oğulları ile kardeşlerinin fotoğraflarını taşıyan Abdullah'ın annesi, babası ve iki kardeşi Adnan ve Zafer ile... İddianame kabul edildiğinden ve mahkeme devam ettiğinden beri polis memuru Kuş hiç tutuklanmadı ve halen Mersin'de görevde.

Duruşmalar için Balıkesir'in seçilmesi tesadüf değil. İstanbul'a otobüsle yedi saat mesafede, ulaşılması zor küçük bir şehir. Bunun bir sonucu olarak adliyenin dışında Abdullah'ın ailesi ile dayanışmaya gelen büyük bir kalabalık yok. Fakat 50-70 kadar destekçi duruşma günü Balıkesir'e gelmenin bir yolunu bulmuş.

Yasalara göre Ahmet Kuş'u "olası kastla adam öldürmekten" suçlu bulmak için, savcının ana görevi polis memurunun gaz fişeğini ateşlediği sırada Abdullah'ı kasten hedef alıp almadığını saptamak. Duruşma sırasında belli oldu ki, bunu başaran Abdullah ve ailesinin avukatlarıydı. Hatta avukat Hatice Can'ın kendi sözleriyle söylemek gerekirse, savcının yapması gereken tüm her şeyi kendileri yapmış, tüm görüntüleri ve ilgili tüm belgeleri onlar elde etmişti.

1 Nisan'daki duruşmadaki izlenim, savcılığın ve savunmanın son sözlerinin söylendiğine yönelikti ve 2 Nisan'da kararın açıklanması makul bir beklentiydi. Bunun yerine bir sonraki duruşma 12 Haziran'a ertelendi.

Abdullah'ın ailesi için bu Türk hukuk sistemi içerisinde yorucu ve yıpratıcı bir yolculuk. Ve şimdi aile, davanın nihayete ulaşması için yeniden beklemek zorunda.

Abdullah'ın öldürüldüğü anın ve yerin video kaydını izlemenin ve dinlemenin zor ve acı verici etkisinin sonucu olarak, anne Hatice duruşma sırasında mahkeme salonunu terk etmek zorunda kaldı ve hastaneye kaldırıldı. Çünkü kendisinin tansiyonu tehlikeli bir şekilde yükseldi.

Kendisinin tek isteği adalet. Ve sadece polis memuru Ahmet Kuş'un değil, Kuş'a gaz fişeklerini ateşlemesi emrini veren polis şeflerinin de sorumlu tutulması.