Filistinlilerin insan haklarına ne oldu?
Agnès Callamard ve Federico Borello yazdı.
Dünya, İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetinden çıkıp “Bir daha asla” diye ant içtiğinde, ülkeler günümüzde gezegenin en ağır suçlarını yargılamak için var olan uluslararası adalet sisteminin temelini attı. Bugün ise Amerika Birleşik Devletleri bilfiil onu ortadan kaldırmaya uğraşıyor.
Trump yönetimi 4 Eylül’de, önde gelen üç Filistinli insan hakları örgütüne karşı yaptırım kararı aldı. Bunlar, 1979 yılında kurulmuş olan ve işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria’daki ihlallerin belgelenmesinde öncü olan El Hak, yirmi yılı aşkın süredir Gazze’deki savaş hukuku ihlallerini titizlikle kayda geçiren El Mizan İnsan Hakları Merkezi ve uzun yıllardır başta Gazzeliler olmak üzere hak ihlallerine maruz bırakılan kişilere hukuki yardım sağlayan Filistin İnsan Hakları Merkezi’ydi. Haziran ayında, Trump yönetimi farklı bir dizi tedbir kapsamında, bir diğer önde gelen Filistinli insan hakları grubu olan Addameer’e yaptırım uygulamıştı.
Bunlar, Trump yönetiminin, Filistinliler için adaleti destekleyenleri hedef alan daha geniş çaplı çabalarının bir parçasıdır. Eylül’deki yaptırımların açıklanan gerekçesi, bu üç grubun Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail hakkındaki soruşturmasına, ‘İsrail’in onayı olmadan’ yardım etmeleriydi. Ancak ABD hükümeti bununla da kalmayıp, İsrail güçlerinin Gazze’de işlediği ağır suçlara ilişkin iddiaları içeren bir soruşturma başlatan mahkeme yetkililerinin de peşine düştü. UCM, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant’a insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçları isnat ederek haklarında yakalama kararı çıkardı. Bunun üzerine ABD yönetimi; UCM Savcısı, yardımcı savcıları ve altı hakimin yanı sıra Gazze ve Batı Şeria’da İnsan Haklarına İlişkin BM Özel Raportörü Francesca Albanese hakkında da yaptırım kararı aldı.
Filistinlilere yapılanların ötesinde, Trump yönetimi, kural esaslı küresel düzenin merkezinde yer alan hukukun üstünlüğünü, insan hakları korumalarını ve uluslararası adaleti zayıflattı. Yönetim, Birleşmiş Milletler’e ayrılan fonlarda ciddi kesintiler yaptı, daha fazla kesinti tehdidinde bulundu ve BM İnsan Hakları Konseyi’nden çekildi. Dünya genelinde insan hakları savunucularını destekleyen ve hayat kurtarıcı insani yardım sağlayan neredeyse tüm ABD dış yardımlarını aniden sonlandırdı. Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Demokrasi, İnsan Hakları ve Emek Bürosu’na ve mülteciler, kadınlar ve küresel adalet ofislerine aktarılan hibelerindeki kesintiler, Amerika’nın insan haklarına bağlılığını daha da zedeledi.
El Hak, El Mizan ve Filistin İnsan Hakları Merkezi; İsrail ve Filistin yetkilileri, silahlı gruplar ve şirketler tarafından işlenen insan hakları ve çevre yasası ihlallerini olağanüstü zor koşullarda ortaya çıkaran ödüllü örgütlerdir. Onlar, ihlallere maruz bırakılan Filistinlilerin sesidir ve onların çabaları olmasa kimsenin duymayacağı adaletsizlik hikâyelerini duyurmaktadırlar.
Bu gruplar neredeyse iki yıl boyunca Gazze’deki cesur çalışmalarına devam etti. El Mizan ve Filistin İnsan Hakları Merkezi Gazze’de faaliyet gösteriyor, El Hak ise Batı Şeria’nın Ramallah kentinde bulunsa da Gazze’de de çalışanları var. Çalışanlarının ve yakınlarından yüzlerce kişinin öldürülmesine veya yaralanmasına, aç bırakılmalarına ve zorla yerlerinden edilmelerine yol açan bombardımanlara maruz kaldılar. 7 Eylül’de İsrail’in bombardımanları, Filistin İnsan Hakları Merkezi’nin ofisinin bulunduğu çok katlı bir binayı yerle bir etti. El Mizan’ın Gazze genelindeki ofisleri 2024 yılında hasar gördü veya yıkıldı.
ABD yaptırımları bu grupların hâlâ yürütebildiği hayati çalışmaları sekteye uğratmakla kalmıyor, aynı zamanda çalışmalarıyla güçlü aktörlerin ve müttefiklerinin sorumluluğunu açığa çıkaran insan hakları savunucularına da caydırıcı bir mesaj iletiyor. Filistinli gruplar, UCM’nin İsrail’in eylemleri hakkındaki soruşturmasına güçlü bir destek verdi ve savcılığa belgeler sundu.
Bizler, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü olarak, on yıllardır bu gruplarla yakın işbirliği içinde çalışıyoruz ve insan haklarının korunması için sesimizi yükseltmeyi içeren uzun soluklu ve bağımsız görevimiz doğrultusunda, onların çalışmalarının yalnızca bölgede değil, uluslararası alanda da insan hakları toplumu için vazgeçilmez olduğunun tanığıyız.
Bu çalışmalar, insan hakları ihlalleri sonucu hayatını kaybedenler ve hayatta kalanlar için adalet mücadelesi veren daha geniş küresel hareketin bir parçasıdır. Soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçları ele alan güvenilir bir uluslararası adalet sistemi, insan haklarına saygıyı geliştirmenin asli unsurudur.
Uluslararası Ceza Mahkemesi bu sistemin temel taşıdır. 1998 yılında bir sözleşmeyle kurulan mahkeme, son çare olarak başvurulan mahkemedir. Devletler, böyle kalıcı bir kurumu kurarken, İkinci Dünya Savaşı sonrasının “bir daha asla” sözünü yerine getirmeyi amaçlamıştır. Sistem mükemmel olmasa da en yüksek güç konumlarındaki kişilerden bile hesap sorma kapasitesi ihlal döngülerinin kırılmasına yardımcı olabilir. İşte bugün, bu hukuk gücü risk altındadır.
ABD’nin, yaptırımları mahkemenin tamamını kapsayacak şekilde genişletmesi de dahil daha fazla yaptırım kararı alması veya buna benzer diğer eylemleri, dünya genelinde ihlallere maruz bırakılanların haklarını tehlikeye atacaktır. Devletler, kurdukları sistemi korumak adına gereğini yapmalıdır.
İsrail 2021 yılında Addameer ve El Hak gibi önde gelen Filistinli insan hakları gruplarını “terör örgütü” ilan ettiğinde, dokuz Avrupa Birliği üye devleti iddiaları mesnetsiz bularak reddetti. Bu karşı koyma muhtemelen İsrail’in daha ileri gidememesinin en önemli nedeniydi.
Bugüne dek, diğer devletler, Trump yönetimini kışkırtmak korkusuyla ABD yaptırımlarına tepkilerini dikkatle dengeledi. Bu hatalı bir stratejidir ve durumun gerektirdiği aciliyetle bağdaşmamaktadır.
Devletler, UCM’nin bağımsızlığı zayıflatma ve ihlalleri belgeleyenleri susturma girişimlerini kınamalıdır. ABD yaptırımlarının mahkemeyle işbirliği yapan kişi ve gruplar üzerindeki etkilerini azaltmak için birlik içinde dış yasaları hükümsüz kılacak Avrupa Birliği Engelleme Mevzuatı gibi bölgesel ve yerel yasaları kullanmalıdırlar. Uluslararası mahkemenin kurulmasına destek veren ve onun temelindeki değerleri koruma iddiasında olanlar, mahkemeyi savunmak için harekete geçmelidir.
Agnès Callamard, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri’dir. Federico Borello, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Geçici İcra Direktörü’dür.
Bu yazı ilk olarak New York Times gazetesinde yayımlanmıştır.
Blog
- Osman Kavala’nın selamı var
- Gen Z Hareketi: Neden hayatımızı tehlikeye atarak protesto ediyoruz?
- Gazze saha çalışanı: “Çocuklarımızın açlıktan acı çektiğini izleyerek paramparça oluyoruz”
- Toplumsal cinsiyet nedir? Bu kavramı anlamak neden önemlidir?
- İsrail ordusunda askerlik yapmayı reddeden bir aktivist: Öldürmeyi ve baskıyı simgeleyen bir üniformayı giyemezdim
- Gazze'den tanıklık: “Soykırım sırasında anne olmak her dakika, her saniye savaşmaktır”
- Protesto Hakkını Koru!

