Gezi Parkı Protestoları Çıplak Arama Davası

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı ve kızı Cansu Yapıcı, Gezi eylemleri sırasında gözaltına alındılar. Hak sahiplerinin şikayeti sonrasında başlayan soruşturma yaklaşık 8 yıl sonra işkence suçlamasını içeren bir iddianameye dönüştü. Bu kapsamda; biri nezarethane amiri üç polis  "İşkence" suçlamasıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyor.

  • ARKA PLAN
    • Taksim Dayanışmasının Projeye İtiraz Gerekçeleri
    • Gezi Parkı Protestoları
    • Mücella Yapıcı’nın Mesleki Görevi ve Çevre Etki Değerlendirme
    • Mücella ve Cansu Yapıcı’nın Gözaltına Alınması
    • Polislere Yönelik Geciken Yargılama Süreci ve Hak Sahiplerine Yönelik Mükerrer Yargılamalar
      • Hak Sahiplerini Hedef Alan İlk İddianame: “Örgüt kurmak ve yönetmek”
      • Hak Sahiplerini Hedef Alan İkinci İddianame: “Görevli memura mukavemet”siz “Örgüt kurmak ve yönetmek”
  • Hak Sahiplerine Polis Nezaretindeki Kötü Muamele ve Diğer İhlal İddiaları 
    • Nezarethane Koşulları Hakkında Bilirkişi Raporu
    • İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri Raporu
    • Yedi Yıl Süren İşkence Soruşturması
    • İşkence İddianamesi
    • Şüpheli Polislerin Savunmaları

 

Arka Plan
Kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen protestolar 2013 yılında yapıldı. Protestolar, İstanbul Beyoğlu’nda bulunan “ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilmiş olan” Taksim Gezi Parkı’nda, dönemin Büyükşehir Belediyesi’nin “Topçu Kışlası - Taksim Yayalaştırma Projesi” adı altında gerçekleştireceğini ilan ettiği projeye karşı ortaya çıktı. Bölgedeki tek yeşil alanı ortadan kaldırıp yerine bir AVM kompleksi kurulmasını planlayan projeye yönelik tepkiler kitleselleşti.

4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından projenin onaylanmasının ardından Taksim Dayanışması başta olmak üzere çeşitli sivil inisiyatiflerce şehrin muhtelif parklar ve açık alanlarında düzenlenen forumlarda parkın geleceği tartışıldı. Mimarlar Odası projenin parka ve İstanbul’un şehirciliğine zarar vereceğini ve kente dair bilimsel kriterlerin hiçe sayılarak karar alma süreçleri yürütüldüğünü belirterek projeye karşı çıktı. Taksim Dayanışması projeye karşı ilk eylemini 6 Haziran 2012’de gerçekleştirdi.

Kasımın ilk haftasına gelindiğinde Taksim’de Cumhuriyet Caddesi-Tarlabaşı arasında 400 metrelik yol tünel kazısı amacıyla kapatıldı. Gezi Parkı ve çevresi bir şantiye alanına dönüştü. İnşaatın altı ay süreceği ilan edildi. Bölgenin yoğun bir araç trafiğine sahip olması nedeniyle uzun süreli trafik sıkışıklıkları yaşanmaya başladı.

Buna tepki olarak, Taksim Dayanışması her akşam saat 18.00 – 21.00 arasında Taksim Meydanı PTT önünde toplanmak üzere 6 Kasım 2013’te bir nöbet eylemi başlattı.

Taksim Dayanışmasının Projeye İtiraz Gerekçeleri
Taksim Dayanışması nöbetlerde aşağıdaki talepleri sıraladı:

  • Kutlama veya gösteriler için Tarlabaşı ve Harbiye’den meydana kitlesel olarak çıkılamayacak olması,
  • İnşa edilecek tünelde otobüs beklemesi planlanan vatandaşların egzoz dumanına maruz kalması,
  • Vatandaşların vergileriyle 50 milyon lira masraf yapılacak olması,
  • Yayalaştırmanın küçük ve masrafsız müdahalelerle yapılabilecek olması,
  • Topçu Kışlası yapılırsa Taksim’deki tek yeşil alan olan Gezi Parkı’nın da betonlaşması ve kamuya kapatılması.

Gezi Parkı Protestoları
27 Mayıs 2013 gecesi saat 22.00 sularında iş makineleri proje kapsamında Gezi Parkı’na girip parktaki ağaçları sökmeye başladı. Taksim Dayanışması aktivistleri iş makinelerine engel olarak daha fazla ağacın sökülmesini engelledi. Ağaçları koruma çağrısı yapan yaklaşık 50 aktivist sabaha kadar parkta nöbet tuttu. Ertesi gün sabah saatlerinden itibaren parka daha fazla protestocunun gelmesi ve yıkım işleminin sürdürülmek istenmesi karşısında büyüyen protestolar milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve çeşitli kanaat önderlerinin katılımıyla büyüdü. 1 Haziran’da protestoların İstanbul’daki ölçeği katlandı. Anadolu yakası Kadıköy’de toplanan yüzlerce protestocu farklı muhitlerden katılımlarla Boğaz Köprüsü üzerinden yürüyüşe geçti. Gruplara gaz bombaları ve tazyikli suyla müdahale edildi.

1 Haziran 2013’te ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu önceden Kadıköy’de düzenlemeyi kararlaştırdıkları mitingi Taksim’de yapacaklarını ilan etti. Bunun üzerine dönemin başbakanı Erdoğan, polise meydanın CHP mitingine açılması talimatı verdi. Meydanda bulunan polis güçleri öğleden sonra Taksim Meydanı’nı terk ettiler.

Uluslararası Af Örgütü'nün Gezi Parkı Eylemleri raporunda protestolara ilişkin aşağıdaki değerlendirmelere yer verildi:

“Gezi Parkı eylem hareketinin bastırılması sürecinde büyük bir kısmı kapsamlı olmak üzere çok sayıda insan hakları ihlalleri işlendi. Bunlar arasında barışçıl toplanma hakkının toptan ihlali ve yaşam, özgürlük ve işkence ve kötü muameleye uğramama haklarının ihlali bulunmakta. Polis ihlallerinin çok büyük bir kısmı şimdiden cezasız kalacak gibi görünüyor. Buna karşın eylemlere katılmakla ya da eylemleri düzenlemekle suçlanan kişiler karalamalara ve kötü muameleye maruz kaldı ve şimdi de haksız ya da abartılı suçlamalarla yargılanma riski ile karşı karşıya bulunuyor. Doktorlar, avukatlar ve hatta işyeri sahipleri gibi göstericilere yardım eden kişiler de tehdit ve tacize maruz kaldı.”

Polis şiddetinin ölçeği karşısında protestolar ülkeye yayıldı. İçişleri Bakanlığı 1 Haziran’da, 93 kişinin gözaltına alındığını, 26’sı polis olmak üzere 79 kişinin yaralandığını açıkladı. Ankara Tabipler Odası ise yalnızca Ankara’da 15’i ağır olmak üzere 414 kişinin yaralandığını açıkladı. Ertesi gün Tabipler Birliği’nce yapılan açıklamada yaralı sayısının İstanbul ve Ankara’da binden fazla olduğu ileri sürüldü. Uluslararası Af Örgütü’nün aynı gün yaptığı açıklamada da bu bilgi teyit edildi ve iki göstericinin hayatını kaybettiği ifade edildi.

Türk Tabipler Birliği’nin 15 Temmuz 2013 tarihli açıklamasına göre polis şiddeti sonucunda 106 kişi kafa travmasına uğradı. Üçünün hayati tehlikesi mevcut olmak üzere 63 kişi ağır yaralandı. 11 kişi gözünü kaybetti. 1 kişinin dalağı alındı.

Polisin göstericilere sert müdahalesi sonrasında eylemler Türkiye’nin 81 ilinin 80’ine yayıldı. Basında yer alan bilgilere göre, 27 Mayıs 2013’te başlayan ve Eylül’e kadar devam eden gösteriler kapsamında 5 bin 532 eylem gerçekleştirildi. Eylemlere yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi katıldı. 5 bin 513 kişi gözaltına alındı, 189 kişi tutuklandı. İçişleri Bakanı Muammer Güler'in açıklamalarına göre, yurt genelinde Bayburt hariç 80 ilde toplam 5 bin 532 protestoya (en az) 2,5 milyon gösterici katıldı. Biri güvenlik görevlisi en az 11 kişi hayatını kaybetti.

Mücella Yapıcı’nın Mesleki Görevi ve Çevre Etki Değerlendirme
İstanbul Mimarlar Odası Sekreter Yardımcılığı, Mimarlar Odası Genel Merkez Planlama Komitesi üyeliği görevlerini yerine getirmekte olan Mücella Yapıcı, olay tarihinde Mimarlar Odası Genel Merkez Çevre Etki Değerlendirme Kurulu’nun 2. Başkanı ve Danışma Kurulu Sekreteriydi.  

Yönetmeliğe göre, Yapıcı’nın parçası olduğu kurulun yaptığı değerlendirmelerin amacı şöyle tanımlanıyor: “Mimari projelerin incelenmesi sırasında projelere ilk yönü veren imar koşulları sonucunda ortaya çıkacak yapılaşmanın kentsel, kültürel ve doğal çevre değerleri ile kamu yararına ya da hukuka aykırı bir durum yaratıp yaratmayacağının belirlenmesini sağlamak ve bunlar hakkında meslek ve kamu yararı açısından gerekli irdeleme ve denetim faaliyetlerini yerine getirmek.”

Mücella ve Cansu Yapıcı’nın Gözaltına Alınması
8 Temmuz 2013 Pazartesi günü İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 16 Haziran 2013 gününden itibaren halka kapatılmış olan Gezi Parkı'nın yeniden halka açıldığını duyurdu. Bunun üzerine aralarında İstanbul Mimarlar Odası Sekreter Yrd. ve Çevre Etki Değerlendirmesi Sekreteri Mücella Yapıcı ve diğer meslek odası yöneticilerinin de bulunduğu; Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması üyeleri ve destekçilerinden oluşan grup Gezi Parkı’na doğru yola çıktı. Sıraselviler Caddesi’nden İstiklal Caddesi'ne vardığında grubun önü kalkanlı polisler tarafından kesildi. Çevik kuvvet güçlerine ait kalkanlarla sıkıştırılarak gözaltına alındılar. Mimar Cansu Yapıcı da müdahale sırasında gözaltına alındı.

Polislere Yönelik Geciken Yargılama Süreci ve Hak Sahiplerine Yönelik Mükerrer Yargılamalar
Yargılama konusu “işkence yapma” suç isnadına konu süreç 8 ila 11 Temmuz 2013 tarihlerinde yaşandı. Polisin muamelesi hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın resen başlattığı bilinen herhangi soruşturması olmadı.

Hak Sahiplerini Hedef Alan İlk İddianame:Örgüt Kurmak ve Yönetmek”
Mücella Yapıcı’nın kapsamında gözaltına alındığı soruşturma 6 Şubat 2014’te Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nın da müşteki sıfatıyla yer aldığı ilk iddianame formuna dönüştü.

Mücella Yapıcı ve diğer Taksim Dayanışması üyeleri İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin, HDP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek ve HDK üyesi Haluk Ağabeyoğlu hakkında, “suç işlemek için örgüt kurmak” ve 21 kişi hakkında da 'Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmek', ‘görevli memura mukavemet’ ve 'kamu malına zarar vermek' suçlamalarıyla ceza istendi. Dört gün sonra İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nce değerlendirilen ilk iddianame, söz konusu örgütün hangi kanundaki hangi suç veya suçları işlemek amacıyla kurulduğunun anlaşılamaması nedeniyle yargılanması istenen hak sahiplerinin savunmalarının alınabilmesi suçlamaya açıklık getirilmesi ve “eksikliklerinin giderilmesi için” iade edildi.

Hak Sahiplerini Hedef Alan İkinci İddianame: “Görevli Memura Mukavemet”sizÖrgüt Kurmak ve Yönetmek”
İade edilen ilk iddianameyi hazırlayan savcı değiştirildi. Yeni bir savcının hazırladığı ikinci iddianamede “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlaması korunurken “görevli memura mukavemet” suçlaması çıkarıldı. Bu iddianameyi 17 Mart 2014’te kabul eden İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesince 29 Nisan 2015’teki 7. Duruşmada 26 hak sahibinin tamamı hakkında beraat kararı verildi. Temyiz edilmeyen karar kesinleşti.

Hak Sahiplerine Polis Nezaretindeki Kötü Muamele ve Diğer İhlal İddiaları 

  • Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastası olan, olaydan kısa süre önce önemli bir operasyon da geçiren hak sahibinin düzenli olarak kullanması gereken ilaçların defalarca yazılı ve sözlü şekilde talep edilmesi ve ilgili doktor raporlarının bir örneği sunulmasına rağmen ilaçlarının düzenli olarak verilmemesi,
  • Gözaltı işleminin temmuz ayına ait sıcak bir günde gerçekleşmesine rağmen havalandırmanın bozuk olduğu gerekçesiyle çalıştırılmaması.
    • Hak sahiplerinin gözaltına alınan 57 kişiyle birlikte havasız, rutubet, ter ve idrar kokan bir atmosferde üç gün tutulmaları.
    • Havalandırmanın yalnızca içeri milletvekilleri girdiğinde açılması.
  • Hak sahiplerinin gözaltında tutuldukları süreç içinde nezarethane bölümünde kadınlar
    tuvaleti olmadığı gerekçesiyle erkekler tuvaletine götürülmeleri.
  • Her gün yarım litre su verme.
  • Tuvalet ihtiyacının giderilmesine engel olma,
  • Gözaltı araçlarında tehdit, hakaret ve aşağılayıcı ifadeler içeren söylemlere maruz bırakma,
  • Yönetmeliğin istisnai haller için "utanma duygusunu en az ihlal edecek şekilde" izin verdiği insanlık onuruna aykırı şekilde vücut araması yapma.

Nezarethane Koşulları Hakkında Bilirkişi Raporu
Nezarethaneye ait bazı görüntülerin incelenmesi sonrası oluşturulan raporda aşağıdaki bulgulara yer verildi:

  • “Saatte bir olacak şekilde nezarethane içerisinden çıkartılarak” ihtiyaçların giderilmesine izin verildiği,
  • “Herhangi bir şekilde kötü muameleye uğradığına dair görüntü kaydının bulunmadığı”,
  • Havalandırmanın açıklığı ya da kapalılığı ve etrafta bulunan kötü kokunun tespiti ile ilgili olarak görüntülerden bir tespit yapılmasının mümkün olmadığı,
  • Bir hak sahibinin “elbisesini yüzüne doğru sallayarak serinlemeye çalışmasından bulunduğu nezarethane ortamının sıcak olabileceği”

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri Raporu
Yargılama konusu olayla ilgili mülkiye müfettişlerince bir rapor hazırlandı. Yapılan idari soruşturma kapsamında hazırlanan ve olayın üzerinden geçen zaman nedeniyle polisler hakkında disiplin cezası uygulanmasının; soruşturma görevinin müfettişlere veriliş tarihinin “olayın oluş tarihinden beş yıl sonrasına tekabül etmesi” nedeniyle mümkün olmadığının belirtildiği 14.08.2018 tarihli raporda aşağıdaki bulgulara yer verildi:

  • İddia konusu eylemlerin “taraflardan başka yani mağdur ve şüpheliler dışında 3. Şahısların bulunmadığı bir ortamda” meydana gelmiş olması nedeniyle ancak “kamera görüntü kayıtları ve olayın henüz sıcaklığını muhafaza ettiği zaman diliminde mümkün olabileceği”
    • Müfettişliğe herhangi görüntü kaydının verilmediği,
  •  “Gözaltında bulunan bazı şüphelilerin C. Başsavcılığınca alınan polisler hakkındaki ifadelerinde”, “bir tutarlılığın ve objektifliğin görüldüğü”
    • “Ancak aynı tutarlılığın müfettişliğimizce haklarında araştırma yapılan polis memurları S*** K*** ve C*** P***'un ifadelerinde görülmediği”
      • S*** K***'ın " hayır öyle yapmadım, şöyle yaptım" şeklinde bir argüman ileri sürmek yerine “yaptığı her şeyi talimatlara uygun yaptığı ve yapması gerektiği şeklinde soyut söylemlerde bulunduğu, C*** P***'un da iddia konusu olayı ve detaylarını hatırlamadığını ifade ettiği”,
  • Mücella Yapıcı’nın gözaltına alındığı günün ertesi günü “tekrar sağlık muayenesine götürülerek kalp, hipertansiyon ve mide ilaçlarının kullanılması yolunda rapor alınmasının” Yapıcı’ya bir gün süreyle ilaçlarının verilmediğine işaret ettiği,
  • Nezarethanenin havalandırmasının yetersizliği iddiasının “hakkında araştırma yapılan polis memuru Canan PAMUK tarafından bile ifade edildiği”,
  • “Müştekiler tarafından ileri sürülen iddiaların samimi ve gerçekçi olduğu kanaati oluşturduğu”,
  • “Bütün şüphelilerin beraat ettiği 2911 sayılı yasaya muhalefet iddiasından ibaret bir eylemden dolayı müştekiler Ayşe Mücella YAPICI ve Cansu YAPICI'ya ‘terör veya narkotik suçlusu’ muamelesi tarzında çıplak arama, tuvalet ihtiyacını gidermeme, havalandırmayı çalıştırmama ve ilaçlarını vermeme şeklinde tezahür eden eylemlerin ‘TCK'nın 96. Maddesinde düzenlenen 'eziyet’ suçu olarak değerlendirilmesi gerektiği, sorumlularının da Nezarethane Büro Amirliği görevini yürüten Emniyet Amiri L*** M*** ile polis memurları S*** K*** ve C*** P*** olduğu”.

Yedi Yıl Süren İşkence Soruşturması
Mücella ve Cansu Yapıcı’nın avukatları 3 ve 4 Aralık 2014’te gözaltında yaşananlarla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulundular. Soruşturma kapsamında Cansu Yapıcı’nın 17 Kasım 2016, Mücella Yapıcı’nın 18 Mayıs 2017’de ifadesi alındı. Üç tanığın ifadesinin alınması 3 Mart 2018’de tamamlandı. İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinden 14 Mayıs 2018’te istenen, konuyla ilgili hazırlamaları istenen rapor 14 Ağustos 2018’de tamamlandı. Nezarethane kamerasına ilişkin hazırlanması istenen bilirkişi raporu ise 15 Şubat 2018’de tamamlandı.

Biri nezarethane amiri olmak üzere üç polis memuru hakkında düzenlenen iddianame 12 Mart 2021’de tamamlandı.

İşkence İddianamesi
35 sayfalık iddianamenin 15 sayfalık kısmı Mücella, sekiz sayfalık kısmı Cansu Yapıcı’nın avukatının verdiği dilekçelerden oluşuyor. Kalan 12 sayfalık kısım üç tanık beyanı, bir bilirkişi raporu, adli tıp raporu, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube ve İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünce hazırlanan birer rapor ve şüpheli polislerin ifadelerinden oluşuyor. Yukarıdaki belgelerin derlenmesinden oluşan savcıya ait herhangi hususi değerlendirme mevcut değil.

İddianamede biri nezarethane amiri olmak üzere üç polis memuru hakkında “işkence yapmak” suçlamasıyla ceza isteniyor.

Şüpheli Polislerin Savunmaları
Şüpheli S.E. 21 Nisan 2015 tarihli ifadesinde, “nezarethaneye alınan kişilerin kendilerine ve başkalarına zarar verecek madde ve cisim ile içeri girmemeleri için” arandıklarını ileri sürdü. Müştekilerin aramasını kendisinin yapıp yapmadığını hatırlamadığını söyledi. Arama işlemlerinin “herkese standart bir şekilde yapıldığını” belirtti. Mevzuat dışında herhangi eyleminin bulunmadığını ileri sürdü.

Şüpheli C.P. 28 Nisan 2015 tarihli ifadesinde “tüm işlemler yasal mevzuat ve prosedüre uygun halde yapılmıştır. Herhangi bir kişiye farklı muamele yapılması söz konusu değildir.” dedi. O da gerçekleştirilen arama biçimini güvenlik argümanıyla savundu ve müştekilerin aramasını kendisinin yapıp yapmadığını hatırlamadığını söyledi.

Şüpheli Nezarethane Büro Amiri L.M. 28 Kasım 2018 tarihli ifadesinde, müştekilerin tutulduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinin kapasitesinin “80-100” kişi olduğunu ancak Gezi protestoları sırasında bu sayının “çok üzerinde” kişinin nezarethanede olduğunu söyledi.

“Biz ilgili birimleri arayıp nezarethane kapasitesinin aştığını bildirdiğimizde Cumhuriyet Başsavcılığının gözaltı kararı olduğunu yapabilecekleri bir şey olmadığını söylüyorlardı. Biz de mecburen emir gereği kapasite aşılsa da gözaltına alınan kişilerin nezarethane işlemlerini gerçekleştiriyorduk.”

Kendisinin de aynı nezarethanede “16 - 18 saat” görev yaptığını hatırlatan L.M. havalandırmayı kapatmasının kendisine bir faydası olmayacağını ileri sürdü. İçeride tutulan kişi sayısının fazlalığı nedeniyle havalandırmanın etkili olmadığını söyledi. Nezarethanede bulunan yaşlı bir kişiye ilaç kullandırılmasına engel olmakla oluşabilecek riski almasının kendisine bir faydası olmayacağını ileri sürdü. Hak sahiplerinin “yaklaşık bir buçuk yıl” sonra şikayette bulunmalarının “manidar” olduğunu söyledi:

“Madem bu kadar ciddi bir mağduriyet varsa müştekinin vekilinin bu şikayeti o tarihte yapması gerekirdi. Ben bu şikayetin politik amaçlar taşıdığını düşünüyorum. Tarafıma yöneltilen suçlamaları kabul etmiyorum.

Benim müştekilerin nezarethaneye alınmazdan önce yapılan aramalarla ilgili olarak herhangi bir kimseye çıplak arama yapılması yönünde herhangi bir talimat vermedim.”

4. Duruşma

Mimar Mücella Yapıcı ve  Cansu Yapıcı’ya gözaltında çıplak arama ve kötü muamele suçlamasıyla, işkence suçundan yargılanan iki polis memuru ve bir nezarethane amirinin yargılamasına İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması 1 Aralık 2022’de görülen 4. duruşmada devam edildi.

İzleyiciler
Duruşmayı aralarında Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi muhabirlerinin de bulunduğu yaklaşık 20 kişi izledi.

Yargılama
Duruşmada müşteki Cansu Yapıcı ve iki avukatı hazır bulundu. Sanıkları temsilen dört avukat salonda hazır bulundu.

Müşteki avukatı Meriç Eyüboğlu o gün aynı nedenle gözaltına alınanların dinlenmesini önemli bulduklarını söyledi. Mahkemenin dinlemiş olduğu tanıkların müştekilerle gözaltında tutulan tanıklar olduğunu hatırlatan Eyüboğlu, müştekileri gözaltı sırasında ziyaret eden milletvekilleri ve müdafi avukatlarının tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Hazırlık aşamasında sundukları uzun tanıklar listesini hatırlattı. Mahkemede olay hakkında zaten bir kanaat oluştuysa takdiri mahkemeye bıraktıklarını söyledi.

Önceki duruşmada dinlenen tanığın beyanları hakkında diyecekleri sorulan Eyüboğlu; tanığın herhangi bilgisi olmadığını söylediğini, tanık olarak dinlenmesi gerekmeyen bir kişinin tanık olarak dinlendiğini ve tanığı kabul etmediklerini ifade etti.

Söz verilen sanık avukatı kolluk tarafından gönderilen listede ismi geçen, o dönem aynı şartlarda “siyasi olmayan” ve “başka” suçlardan gözaltına alınmış kişilerin “tarafsız tanıklar” olarak dinlenmesini talep etti.

Diğer sanık avukatı Eyüboğlu’nun avukat ve milletvekillerinin dinlenmesi talebinin reddini istedi. Müştekiler “Gözaltına alındığı esnada görgü tanığı olmayan tanıkların dinlemesinin yargılamayı sürüncemede bırakacağını düşünüyorum. Tarafsız tanıkların dinlenmesin talep ediyorum.” dedi.

Heyet başkanı hakim, Eyüboğlu’na dosyaya sunulduğunu belirtilen tanık listesini, dosya içerisinde de UYAP’ta da bulamadıklarını söyledi.

Bir diğer sanık avukatı, Eyüboğlu’nun dinlenmesini talep ettiği tanıkların davaya bir katkıda bulunmayacağını değerlendirdi. Milletvekili ve avukatların dava konusuyla ilgili ne gibi bir bilgi ve görgüsü olduğunu anlamadıklarını ve tanıkları kabul etmediklerini söyledi.

Karar
Mahkeme heyeti İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, Taksim Meydanı ve çevresinde meydana gelen olaylarla ilgili gözaltına alınan 50 kişinin tutulduğu karakolda “bu olaylar dışında başka suçlar nedeniyle” 11.07.2013 gözaltında bulunan şahıslar varsa bunların listesinin gönderilmesini istedi. Ayrıca, müştekiler gözaltındayken onları ziyarete gelen müdafi avukat ve milletvekillerinin listesini istedi.

Davanın bir sonraki duruşması 25 Nisan 2023 saat 09.30’da görülecek.

5. duruşma

İki polis memuru ve bir nezarethane amirinin, mimar Mücella Yapıcı ve Cansu Yapıcı’ya gözaltında çıplak arama ve kötü muamele suçlamasıyla ve işkence suçundan yargılandığı davanın 5. Duruşması İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 25 Nisan 2023’te görüldü.

İzleyiciler
Duruşmayı Cumhuriyet ve Diken muhabirleri izledi. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden avukatlar da izleyici sıralarında duruşmayı takip etti.

Yargılama
Duruşmada müşteki Cansu ve Mücella Yapıcı’yı temsilen Avukat Meriç Eyüboğlu hazır bulundu. Başka bir yargılama nedeniyle cezaevinde bulunan eski nezarethane amiri sanık L.M. duruşmaya bulunduğu cezaevinden SEGBİS’le katıldı.

Av. Eyüboğlu, dosya henüz savcılık soruşturması aşamasında iken dinlenmesini talep ettikleri tanıkların hala dinlenmemiş olmasını eleştirdi. Müvekkillerinin gözaltında tutulduğu süreçte onları ziyaret ettiği sırada edindiği tanıklıklar nedeniyle kendisinin de bir tanık olduğunu ifade eden Eyüboğlu, mahkemenin kendisini tanık sıfatıyla dinlemesini talep etti. Ayrıca, olay tarihinde nezarethaneyi ziyaret eden milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Melda Onur’un da tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Sanık L.M. mahkemeden olay tarihinde nezarethanede bulunan yaklaşık 20 emniyet personelinin de duruşmada tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Sanık avukatı, müşteki tarafının dinlenmesini talep ettiği tanıkların dosyaya doğrudan bir katkı sağlamayacağını ileri sürdü. Bu konudaki kararı mahkemenin takdirine bıraktığını ifade etti.

Av. Eyüboğlu ile heyet başkanın solundaki üye hakim arasında dava evrakına tarafların ve mahkemenin erişimindeki farklılıklar üzerine bir diyalog yaşandı. Eyüboğlu, UYAP sisteminde göremedikleri bir evrak olduğunu söyledi. Üye hakimin ilgili belgeyi sistemde görebildiğini söylemesi üzerine Eyüboğlu, “Sizin gördüğünüzle benim gördüğüm aynı olmuyor” dedi.

Sanık L.M. olay tarihinde gözaltı işlemlerinin, mahkemenin bilgi almak üzere müzekkere yazmasının değerlendirildiği Güvenlik Şube değil Organize Suçlarla Mücadele Şube’den yapıldığını söyledi. Mahkemenin yazacağı müzekkere için “Oraya [Güvenlik Şube’ye] gönderirseniz onlar bilemez. İşlemlere o dönem Organize Suçlar Şube Müdürlüğü bakıyordu. Onlara yazılırsa ne olduğu kamera kayıtlarıyla ortay çıkar.” dedi. Güvenlik Şube’nin “bir amir pozisyonunun olmadığını” söyleyen sanık bilgi istenen süreçte şubenin dahlinin olmadığını söyledi:

“Farklı birimlerden gözaltılar değişik birimlerde, oradan sorumlu organize birimine getiriliyor. Geri kalan kısımlar Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yapılıyor.”

Heyet başkanı hakim duruşma boyunca genel itibariyle oldukça düşük bir ses tonuyla konuştu. Duruşmanın karar aşamasında da sesinin güçlükle duyulabilmesi üzerine izleyici sıralarından sesin duyulamadığına ilişkin tepkiler yükseldi. Hakim ses tonunda herhangi değişiklik yapmadı.

İzleyici sıralarında bulunan İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi gözlemcisi kendilerinin salondaki mevcudiyetinin duruşma zaptına geçirilmesini talep etti. Kısa süre düşünen heyet başkanı “Ben yazmayayım. Siz izleyebilirsiniz.” dedi.

Karar
Bir sonraki duruşma 5 Ekim 2023 saat 09.30’da görülecek.