Çin: Sincan’da alıkonulanların aileleri, uzun zamandır beklenen BM raporu öncesinde konuştu

  • Uluslararası Af Örgütü’nün keyfi gözaltıların sonlandırılması için yürüttüğü kampanyada 50 civarında kişinin daha durumuna dikkat çekiliyor; toplam sayı 120’ye ulaştı.
  • Aile üyeleri adaletsizliği ve uzun süre sevdiklerinden ayrı kalmanın ızdırabını anlattı.
  • BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, yakın zamanda Sincan’ı ziyaret etmesine rağmen bölgedeki duruma ilişkin raporunu hâlâ yayımlamadı.

Uluslararası Af Örgütü bugün, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde gözaltında tutulan 48 etnik Kazak ve Uygurun ailelerinden toplanan yeni tanıklıkları yayımladı ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’ne yönelik harekete geçme çağrısını yineledi.

Görevine devam eden Yüksek Komiser Michelle Bachelet, Sincan’daki ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin uzun zamandır beklenen raporunu hâlâ yayımlamadı ve Çin yetkililerinin bölgede işlediği ihlallerin vahametini kabul etmekte defalarca yetersiz kaldı. Bu gecikme nedeniyle, bu hafta yapılacak bir diğer BM İnsan Hakları Konseyi oturumunun daha BM’nin Sincan’daki bulgularını tartışamadan sonlanacak olması derin bir hayal kırıklığı yaratmaktadır.

Uluslararası Af Örgütü’nün topladığı yeni tanıklıklar, Birbirlerinden koparılan Uygur ailelerin kabusu başlıklı kampanyaya dahil edildi. Kampanya kapsamında, Çin’in Sincan’da kurduğu oldukça geniş cezaevi ve gözaltı kampları sisteminde kapatılan 120 kişinin hikayeleri anlatılıyor.

"Bu ailelerin anlattıkları, Sincan’da meydana gelen ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren korkunç olaylara dair fikir veriyor. Birçok kişi, çok sayıda aile üyesinin gözaltında tutulduğunu belirterek ihlallerin feci boyutlarını ortaya koydu."

Agnès Callamard
UAÖ Genel Sekreteri

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, “Bu ailelerin anlattıkları, Sincan’da meydana gelen ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren korkunç olaylara dair fikir veriyor. Birçok kişi, çok sayıda aile üyesinin gözaltında tutulduğunu belirterek ihlallerin feci boyutlarını ortaya koydu. Bir erkek, 40 akrabasının gözaltında tutulduğunu söyledi” dedi.

“BM’nin Sincan’da distopyayı andıran bu kabusa karşı ağırdan alma olarak nitelendirilebilecek tepkisi, Çin’in 2017’den beri Sincan’da çoğunluğu Müslüman etnik azınlıklara yönelik toplu tutuklama, işkence ve zulüm politikalarının mağdurlarının ve bu politikalardan hayatta kalan kişilerin yarasına tuz basıyor. Bir kez daha, Çin hükümetini, oldukça geniş gözaltı kampları sistemini ortadan kaldırmaya, cezaevlerinde ve diğer merkezlerdeki tüm keyfi gözaltı, zorla kaybetme ve kötü muamele uygulamalarını sonlandırmaya ve Sincan’da yaşayan Uygurlar, Kazaklar ve diğer azınlıklara yönelik ürkütücü zulme son vermeye çağırıyoruz” diyen Callamard, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çin yetkilileri hesap vermelidir. Bu konuda atılacak önemli bir adım, Yüksek Komiser Bachelet’nin acilen BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunulması gereken gecikmiş raporunu yayımlamasıdır. Bachelet’nin Sincan’da insanlığa karşı işlenen suçlar ve diğer ciddi insan hakları ihlallerine karşı durmak konusundaki süregelen başarısızlığı, adaletin önünde bir engeldir ve BM sistemini utandırmaktadır.”

Aileler birbirinden koparıldı

Uluslararası Af Örgütü yakın zamanda Türkiye’de, Sincan’da gözaltında tutulan 48 kişinin sürgündeki yakınlarıyla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdi. Bu kişiler, yakınlarının, seyahat etmek veya çocuklarının yurtdışındaki eğitim masraflarını karşılamak gibi son derece sıradan pratikleri nedeniyle “terörle” bağlantılı veya diğer türde uydurma suçlamalarla alıkonulduğunu anlattı. Bazılarının ise yalnızca dini inançları veya etnik aidiyetleri nedeniyle gözaltında tutulduğu anlaşılıyor.


Gülayşe Oralbay ©Oytun Orgül/Amnesty International

Kazak bir kadın, Gülayşe Oralbay, erkek kardeşi, emekli Uygur gazeteci ve çevirmen Dilşad Oralbay’ın 2017’de Çin yetkilileri tarafından Kazakistan’dan Sincan’a dönmeye ikna edilmesinin ardından yaşadıklarını anlattı. Sincan’a döndüğünde pasaportuna el konuldu ve Oralbay birkaç ay sonra gözaltına alındı.

Gülayşe, “Mahkeme yok, direkt cezaevine kapattılar, 25 yıl sürebileceğini söylemişler. Kendisinin bile sebebini bildiğini sanmıyorum. Birisi Kazakistan’a gittiği için olduğunu söyledi. Başka bahaneler de var, açık bir gerekçe veya sebep yok” dedi. Gülayşe ve Dilşad’ın iki kız kardeşi, Bahtıgül ve Baila Oralbay da kampta tutuluyor.

Abdullah Resul, Uluslararası Af Örgütü’ne, erkek kardeşi, Uygur çiftçi Parhat Resul’un Mayıs 2017’de bir gözaltı kampına götürüldüğünü belirtti. Ailesi o tarihten beri Parhat’tan haber alamadı ancak 2018’de, güvenilir bir kaynak, Parhat’ın dokuz yıl hapse mahkum edildiğini söyledi. Ailesi, Parhat’ın yalnızca dindar bir Müslüman olduğu ve hayır işleri yaptığı için gözaltına alındığını düşünüyor. Aile üyeleri, Parhat’ın eşi Kalbinur ve kayınvalidesi Parizat Abdugül’ün de hapsedildiğini bildirdi. Parhat ve Kalbinur’un 14 ve 16 yaşlarında iki kız çocukları ve 11 yaşında bir erkek çocukları var.

Abdullah Resul, “[Çin hükümeti] kimliğimizi yok etmek istiyor, kültürümüzü yok etmek istiyor, dinimizi yok etmek istiyor. Umarım herkes vatanımızda neler olduğunu net bir şekilde görür” dedi.

Medine Nazimi, kız kardeşi Mevlüde Hilal’in sesini en son 2016’da duyduğunu belirtti. Mevlüde Türkiye’de okuyordu ancak hastalanan annesine destek olmak için Sincan’a dönmesinin ardından 2017’de bir gözaltı kampına gönderildi. Daha sonra, “ayrılıkçılık” suçlamasıyla 10 yıl hapse mahkum edildiği söylendi. Mevlüde evli ve küçük yaşta bir kızı var. Medine, Uluslararası Af Örgütü’ne, “Kız kardeşimi götürdüklerinde yeğenim Ayşe daha bir yaşındaydı. Sadece günlük hayatlarımıza devam ediyorduk, mutlu bir aileydik. Kız kardeşim bir tek sebeple alındı; Uygur olduğu için” dedi.

Sincan’daki durumla ilgili konuşan kişiler bunu büyük bir riski göze alarak yapıyor. Alıkonulan kişilerin aile üyeleri yaşadıklarını kamuoyuyla paylaştıkları için yetkililer tarafından tehdit edildiklerini söyledi.

Türkiye’de yaşayan Uygur iş insanı ve aktivist Abdurrahman Tohti, uluslararası basına, eşi ve annesinin cezaevine kapatıldığını ve babasının keyfi olarak gözaltına alındığını anlattı. Tohti, Uluslararası Af Örgütü’ne, basına konuştuktan sonra Türkiye’deki Çin Konsolosluğu’nun kendisini aradığını ve gözaltı veya bir “otomobil kazasında” ölümle tehdit ettiğini ifade etti.

UAÖ aktivistleri gözaltı kamplarında tutulanların serbest bırakılması için toplanan imzaları Londra’daki Çin Büyükelçiliği’ne teslim ediyor, 7 Ekim 2021 ©Amnesty International

Dağlar kadar kanıt birikti

2017’den bu yana, Çin’in Sincan’da Uygurlara, Kazaklara ve ağırlıklı olarak Müslüman diğer etnik azınlıklara karşı “terörle” mücadele kisvesi altında uyguladığı baskılara dair kapsamlı belgeleme faaliyetleri yürütülüyor. 2021’de, Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı ayrıntılı bir rapor, Çin yetkililerinin gerçekleştirdiği devlet destekli sistematik toplu kapatma, işkence ve zulmün, insanlığa karşı işlenen suçlar olduğunu gösterdi.

Çin yetkilileri baskıcı gözetim devletini bu ihlallerin üzerini örtmek için kullanırken, Sincan dışına bilgi sızmaya devam ediyor. Mayıs 2020’de, çok sayıda uluslararası basın kuruluşu, Çin’in iç polis ağlarından elde edilen sızdırılmış konuşmaları, görüntüleri, belgeleri ve elektronik çizelgeleri içeren Sincan Polis Dosyaları adlı ortak bir araştırma yayınladı.

“Çin yetkilileri, gitgide artan kanıtlara rağmen, hâlâ, Sincan’da muazzam boyutlara ulaşan keyfi gözaltılar hakkında dünyaya yalan söylüyor” diyen Agnès Callamard sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Uluslararası Af Örgütü, onlarca BM uzmanının bağımsız, tarafsız ve uluslararası bir mekanizma kurulması için yaptığı ortak çağrıyı destekliyor. Bu tür bir mekanizma, Çin hükümetinin Sincan’da işlediği insanlığa karşı suçlar ve diğer ciddi insan hakları ihlallerini soruşturmalıdır. Binlerce kişi hâlâ keyfi olarak gözaltında tutuluyor ve aileleri hakikati, adaleti ve hesap sorulmasını hak ediyor.”

Bachelet acilen alıkonulanların ailelerinin taleplerine yanıt vermeli ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin bu kişiler hakkında bilgi almayı kolaylaştırmak yönünde herhangi bir adım atıp atamayacağını göstermelidir.

Michelle Bachelet Çin ziyaretinde ihlallere değinmedi

BM İnsan Hakları Konseyi’nin 50. oturumu devam ediyor ve 8 Temmuz’da sona erecek. Bu, Michelle Bachelet’nin Yüksek Komiser olarak katıldığı son oturum olacak. Görev süresi 31 Ağustos 2022’de dolan Bachelet, ikinci bir dönem talep etmeyeceğini açıkladı.

Bachelet, Mayıs sonunda, uzun zamandır beklenen ve Sincan’a kısa süreli bir ziyareti de içeren Çin ziyaretinin ardından yaptığı basın toplantısında, Çin’deki ciddi insan hakları ihlallerinden söz etmedi. Ziyaretinin sonunda yaptığı açıklamada, Çin hükümetinin oldukça öngörülebilir propaganda girişimlerine inanmış gibi bir izlenim vererek, bölgede hesap verebilirliği artırma çabalarını baltaladı. Bachelet daha sonra Sincan’da gözaltında tutulan Uygurlar veya aileleriyle görüşemediğini ve bölgede geçirdiği süre boyunca yanında devamlı resmi görevlilerin bulunduğunu ifade etti.