70 Yıllık Yurtsuzluk : Aida Mülteci Kampı’ndan Tanıklıklar

İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşayan 2 milyondan fazla Filistinlinin 1,26 milyonu Gazze Şeridi’nde, 775,000’i de Batı Şeria’da yaşamakta.  Evleri aslında bugün aslında hiç de uzak olmayan İsrail olarak bilinen topraklarda kalmış ancak dönemiyorlar. Çünkü Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını tanıyan 1948 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 194 sayılı kararını İsrail devleti tanımıyor.

Batı Şeria’daki Aida Kampı 3300 Filistinli mülteciyi ağırlıyor. Kamptaki yaşlılar, 1948’de İsrail’i kuran savaştan önceki hayatlarını, Kudüs etrafındaki köylerdeki gerçek evlerini, hayatlarını hatırlıyorlar. Bugünse evleri yaklaşık 10 futbol sahası büyüklüğünde, 8m kalınlığındaki beton duvarlar ve askeri gözetleme kuleleri ile çevrili Aida Kampı. 

Aida Kampı’nda yaşamı tanıklarından dinleyin:

Ümmü Ahmed

31 yaşında 2 çocuk annesi ve hamile olan Ümmü Ahmed son sekiz yıl içinde iki kez düşük yaptı, bir kez de mecburi kürtaj oldu. Ocak 2015’te bir biber gazı kapsülü evine girdiğinde dört aylık hamileydi. Gazdan korunmak için banyoda saklandı ama yine de oksijensiz kaldı ve neredeyse bilincini kaybetti. Taksiyle yakındaki Beyt Cala kasabasında bulunan El-Hüseyin hastanesine götürüldü. Birçok doktorun tavsiyesi üzerine kürtaj olmaya karar verdi, çünkü fetüsün sağlığı iyi değildi. Ümmü Ahmed Uluslararası Af Örgütü’ne Aida mülteci kampında yaşarken hamile olmaktan korktuğunu anlattı ve şunları söyledi:

 “Yine hamileyim, ama hamileliği sevmiyorum. Çocuğumun sağlıksız olmasından korkuyorum. Bu sadece bana değil, çocuğa da haksızlık. Peki ne yapacağız? Çocuk sahibi mi olmayacağız? Umarım Allah kaybettiklerimizi telafi eder. Her gün biber gazına maruz kalsak da çocuk yapmaya devam edeceğiz.”

 “Bebeğimin ismi Diyar olacak. Diyar, ev demek. Günün birinde köyümüze, evimize, toprağımıza döneceğimiz anlamına geliyor.”

Ümmü Ahmed, İsrail güçleri kampa biber gazı attığında evinin pencerelerini ıslak havlularla kapattığını anlattı. Böylelikle su gazın bir kısmını emiyor ve evine giren gaz miktarını azaltıyormuş. 

“Çocuklarım askerler geldiğinde ve biber gazı sıktıklarında bana söylüyor. Kendimizi korumak için kapılara ve pencerelere ıslak havlular koyuyoruz ama yetmiyor. En azından gaz maskesine ve ilk yardım eğitimine ihtiyacımız var.”

Abdül Mecid Ebu Surur

85 yaşındaki esnaf Abdül Mecid Ebu Surur, İsrail Devletinin kurulmasıyla sonuçlanan 1948 savaşında Kudüs’ün güneybatısındaki Beyt Nattif köyünden kaçtığında 15 yaşındaydı. Geri dönmesine asla izin verilmedi.

Aralık 2017’de Abdül Mecid’in sol bacağı, kalçasına yakın bir yerinden kırıldı. Yaşadığı mülteci kampında, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı protesto ediliyordu ve İsrail ordusunun protestocuları dağıtmak için attığı biber gazını soluyunca yere düştü. Hayatının büyük bölümünde mülteci olarak yaşayan Abdül Mecid, daha önce kendisini bu kadar şoke eden bir şey yaşamadığını şu sözlerle anlattı:

 “Rahel Türbesi’nin yakınındaki kontrol noktasında protestolar vardı. Askerler ciplerinden biber gazı sıkmaya başladılar. Rüzgar doğudan, kampa doğru esiyordu. Dükkanımın önünde yürüyordum ki nefesim kesildi. 15 dakika boyunca bilincimi kaybetmişim. Öleceğimi düşünüp son duamı ettim. Kendime geldiğimde biri ayağa kalkmama yardım ediyordu. Beni El-Hüseyin hastanesine götürdüler. Sol bacağımın kalçama yakın bir yerden kırıldığını fark ettim ve o gece ameliyat oldum. Kırık yere metal plakalar koydular. Üç ayda yeniden yürümeye başladım ama bacağım halen ağrıyor. Artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor.” 

El Cevariş Ailesi

El Cevariş ailesi, aslen, şu an Kudüs’ün güneybatısında bir mahalle haline gelen El-Malha köyünden. El-Malha köyünün sakinleri, 1948’de Yahudi paramiliter grupların Kudüs’ün çevresindeki köylere girmesiyle birlikte köylerini terk etmeye başladı. Birçoğu Beytüllahim’e ve civarına sığındı.

11 yaşındaki Belkıs, sekiz yaşından beri ağır astım hastası ve sık sık hastanede tedavi olması gerekiyor. Babası Tahir, Belkıs’ın artık normal bir biçimde nefes alamadığını söylüyor:

“Sık sık nefesi kesiliyor, oksijen almak için hastaneye gitmesi gerekiyor. Bu normal değil.”

Ailenin anlattığına göre 2014’te henüz bebek olan Selin, El Cevariş ailesinin evine giren gaz kapsülünden biber gazı soludu. Sağlık görevlileri o sırada yalnızca dört aylık olan bebeğin öldüğünü söylediler. Annesi, hastane yolunda Selin’in bilincinin yerine geldiğini söyledi ve şunları anlattı:

“Temmuz 2014’te, Gazze savaşına karşı düzenlenen protestolar nedeniyle kampa yoğun bir şekilde biber gazı attılar [İsrail ordusu]. Yukarıda, mutfakta oturuyordum, Selin de oturma odasında uyuyordu. Evde duman gördüm ve ne olup bittiğini anlamak için aşağı indim. Selin’in uyuduğu odaya biber gazı kapsülü girdiğini görünce çığlık attım. Gidip onu kucakladım. Her yer duman altı olmuştu. Selin’i yatak odasındaki dolaba sakladım. Nefesi kesiliyordu ve bilincini kaybetmişti. Sağlık görevlileri gelip bizi kurtardılar. Kızımın öldüğünü söylediler. Ambulansla hastaneye giderken kendine geldi. İsrail ordusu sadece bizim eve değil, kampın her yerine biber gazı atıyordu. Cipler bir anda yüzlerce biber gazı atabiliyor ve kamp o kadar küçük ki gaz kapsülleri her yere ulaşıyor. Kampta nereye gidersen git boğuluyorsun. Nereye gitmemiz lazım? Kapıyı kapıyorsun gaz geliyor. Pencereleri kapıyorsun, bir şey fark etmiyor. Hiç önemi yok. Param olsaydı bu kamptan giderdim.Burada hayat yok, çocuklarımın hayatı tehlikede ve bunun normal olmadığını biliyorum. Kampta yaşamak mümkün değil.”

Mülteci kampında biber gazı olduğunda nereye saklandığını sorduğumuzda, dört yaşındaki Selin yatağı işaret ediyor.

Selin’in babası Tahir 35 yaşında ve tüm hayatı boyunca Aida mülteci kampında yaşamış. Tahir kampta yaşamak kolay olmasa da El-Malha köyüne dönmesine izin verilene kadar kalmayı düşünüyor ve şunları söylüyor:

“Topraklarımıza geri döneceğim. Bu kampta boğuluyorum ama topraklarımıza dönebileceğim zamana kadar kalacağım. Ben o toprağın insanıyım. Geri dönüş hakkımız direnişimizin en önemli parçası. Bir yıl da sürse, iki yıl da, hatta on yıl da sürse önemli değil, topraklarımıza geri döneceğiz.O zamana kadar bu kampta ölmeye hazırım. Mülteci olduğumuz için vazgeçmeyeceğiz, çünkü geri dönüş hakkımızı istiyoruz. Evet işgal çok sert, ama biber gazı bizi öldüremedi. Mermiler bizi öldüremedi. Tanklar bizi öldüremedi. Tüm bunlara rağmen onurumuzu kaybetmedik. Filistinliler halen hayatta, ben de buradan bir yere gitmiyorum.”

Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan 11 yaşındaki Belkıs, biber gazının hayatına etkisini şu sözlerle anlattı:

“Biber gazının acısını ilk kez dört yıl önce yaşadım, o zaman yedi yaşındaydım. Biber gazı lafını duyarak büyüdüm ama soluyana kadar nasıl hissettirdiğini hiç bilmiyordum. Ölüyormuşum gibi hissettim, sonra bilincimi kaybettim. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir ambulansın gelip beni El-Hüseyin hastanesine götürdüğünü söylediler.”

“Artık biber gazı lafını duymaktan nefret ediyorum. Benim için bir travma oldu. Nefes alamamak acı vermekle kalmıyor, aynı zamanda insanı korkutuyor. Hayatta kalmayı umuyorsun. Hayatına devam etmek istiyorsun ama bu kampta mümkün değil.”

Reem Awaineh

Reem Awaineh UNRWA’ya bağlı Aida Erkek Okulunda Başasistan. Aida Erkek Okulu, kampı çevreleyen İsrail duvarına yakın bir yerde bulunduğu için biber gazına hedef olma tehlikesi altında. Ekim 2017’de işe başlayan Reem, bir defasında İsrail ordusunun doğrudan okulun içine biber gazı kapsülleri attığını anlattı. O günden sonra, öğrencilerin biber gazına maruz kalma tehlikesini en aza indirmek ve “güvenli yoldan” okuldan tahliye edilmelerini sağlamak için okulun bir güvenlik protokolü uygulamak zorunda kaldığını söyledi.

Reem, İsrail askerlerinin okul saatleri içinde biber gazı attığı zamanlarda öğrencilerin bodrumdaki bilgisayar laboratuvarına saklandığını anlattı ve şunları söyledi:

“Aralık 2017’de, Başkan Trump’ın büyükelçilik kararına karşı düzenlenen protestolar sırasında bütün çocuklar okuldaydı ve biber gazı kampın içine, okulun hemen girişine gelmeye başladı. Tüm çocukları bilgisayar laboratuvarına götürdük. UNRWA merkeziyle konuşup İsrail ordusuna bizim bulunduğumuz yerle ilgili bilgi vermelerini ve okula gaz atmaya son verilmesini sağlamalarını istedik. Ama son vermek bir yana, okula daha da çok biber gazı kapsülü attılar. O gün okulun bahçesinde 130 civarı biber gazı kapsülü bulduk.”

“Şu an ‘güvenli yol’ rotamız var. İsrail ordusu biber gazı attığında çocukların eve dönebilmesi için güvenli çıkış yolları belirliyoruz. Ayrıca, Filistin Kızılayı bize biber gazı solumasında ilkyardım eğitimi verdi.”

Abdül Rahman

15 yaşındaki dokuzuncu sınıf öğrencisi Abdül Rahman, Aida Erkek Okulunun öğrenci meclisi üyesi. Okuldan sonra babasının kampın girişindeki antikacı dükkanında çalışıyor. Abdül Rahman Uluslararası Af Örgütü’ne bir keresinde İsrail ordusunun kampın içine biber gazı attığını, bu yüzden babasının dükkanından kaçmak zorunda aldığını anlattı:

“Babamın dükkanındaydım, bir cip geldi ve biber gazı sıkmaya başladı. Hemen başkasının evine kaçtım. Bizim ev bile değildi. Evin içinde insanlar boğuluyordu, onları kurtarmak için sağlık görevlileri geldi.”

Abdül Rahman iş insanı olmayı hayal ediyor. Kamptaki herkesin yararına olacak bir iş kurmak istiyor. Yeterince parası olursa fırın açabileceğini söylüyor:

“Kampta fırın yok. İnsanlar kampın içinde taze ekmek alabilmeli.”

İbtihal

15 yaşındaki dokuzuncu sınıf öğrencisi İbtihal, Beyt Cala Karma Okulunun öğrenci meclisi üyesi. İbtihal sınıfının en başarılı öğrencilerinden biri, ancak Aida kampındaki güvenlik durumunun daha da kötüye gitmesi nedeniyle odaklanmakta ve ders çalışmakta zorlandığını söylüyor. 

İbtihal, “Son üç gün [14-16 Mayıs 2018] güya final sınavlarına hazırlanmak için tatildik. Ama her gece kampa biber gazı atıldı. İki gün boyunca çalışamadım ve dikkatimi toplayamadım, bugün de sınavlara odaklanamıyorum. Güvenli yer yok, sadece korku var. Odaklanamıyorum ve ders çalışamıyorum; ders çalışmanın ne yararı var ki!Yine de mutluyum ama, bugün din dersinin final sınavına girdim ve 99 aldım. Biber gazını ve çatışmalarını devamlı olarak düşünmemeye çalışıyoruz, biraz pozitif olmaya çalışıyoruz.”

Muhammed Avad

48 yaşındaki Muhammed Avad, Filistin Kızılayı’nın Beytüllahim bölgesi direktörü ve Batı Şeria’nın dört bir yanında acil tıbbi müdahale eğitimleri veriyor. Muhammed, Uluslararası Af Örgütü’ne, sağlık çalışanı olarak sürdürdüğü kariyeri boyunca biber gazına maruz kaldığını, bu nedenle artık biber gazına dayanamayacağını söylüyor:

“Biber gazı sağlık çalışanları için bile çok acı verici. Burada sağlık çalışanlarının yaptığı iş çok tehlikeli. Biber gazına, plastik mermilere ve atış mühimmatına maruz kalıyoruz ve hastalara ulaşmamız için her zaman güvenli geçiş sağlanmıyor. Elimizdeki tek şey gaz maskeleri. İşe yarıyorlar ama onları da daha ancak iki yıl önce edinebildik.”

“Normalde biber gazına maruz kalan birine yapılacak tedavi, bulunduğu yerde hastaya oksijen vermek, temiz hava almasını sağlamak ve hızlı bir şekilde zehirli bölgeden çıkarmak. Biber gazının en sık görülen etkileri burun mukozasında yanma, bazen de gazdaki zehir nedeniyle akciğer kasılmaları. Gaz bronşları kurutuyor ve kuruyan bronşlar spazm geçiriyor, bu nedenle hasta normal şekilde nefes alamıyor. Biber gazı kronik solunum sorunları olan insanları öldürebilir ve biber gazına çok fazla maruz kalanlarda kronik solum sorunlarına yol açabilir. Aida kampındaki durum tam da bu. Beytüllahim bölgesinde biber gazına maruz kalanlardan gelen acil yardım çağrılarının yarısı Aida mülteci kampından geliyor.”

“Kamptaki insanlar gazın evlerine girmesini önlemek için ıslak havlular kullanıyor. Su parçacıkları gazı emdiği için işe yarıyor.”

Cemil Ebu Muhammed

51 yaşındaki Cemil Ebu Muhammed, Filistin Kızılayı’nın Beytüllahim şubesinde sağlık çalışanı ve 20 yıldır orada çalışıyor. Cemil, Uluslararası Af Örgütü’ne, üst solunum yollarında sorunları olduğunu ve kariyeri boyunca devamlı biber gazına maruz kaldığı için zamanla her türlü gaza ve dumana karşı alerjik hale geldiğini anlattı: 

“Ben kurtarma görevlisiyim, evet. Peki biber gazı yüzünden önce beni kurtaracak birilerine ihtiyaç duymam tuhaf değil mi? Maruz kaldığım biber gazı nedeniyle artık uyku apnesi ve üst solunum yollarımda sorunlarım var. Ayrıca klor, parfüm ve duman gibi her türlü gaza ve kimyasala karşı kronik olarak alerjiğim.”

Mümin Faiz

30 yaşındaki dört çocuk babası Mümin Faiz Gazze Şeridi’nde yaşayan bir foto muhabir.  Mümin 12 yıldır serbest çalışıyor ve Gazze’de İsrail ile Filistinli silahlı gruplar arasındaki çatışmaları haber yapıyor. 2008’de İsrail’in gerçekleştirdiği bir hava saldırısı, Mümin’in kayıt yaptığı yerin yakınındaki hedefi vurdu. Mümin şarapnelle yaralandı ve her iki bacağını da kaybetti. Buna rağmen serbest foto muhabir olarak çalışmayı sürdürüyor ve Gazze’de 30 Mart 2018’den beri devam eden Büyük Dönüş Yürüyüşü protestolarını izliyor. 14 Mayıs 2018’de protestonun fotoğraflarını çekerken İsrail askerlerinin Gazze ile İsrail’i ayıran dikenli tellerin arkasından attığı biber gazıyla bilincini kaybeden Mümin şunları söyledi:

“İki hafta önce, dikenli tellerden 70-100 metre kadar uzakta protestonun fotoğraflarını çekiyordum, İsrail askerleri de gaz atıyordu. Yere yatmıştım çünkü tekerlekli sandalyeden ziyade yerden fotoğraf çekmem daha kolaydı. Bize 40 kadar biber gazı kapsülü atmış olmalılar. Üç veya dört gazeteciden oluşan bir gruptuk. Bilincimi kaybettim, yanımdaki gazeteciler beni gazdan uzağa taşımış. Bir saat boyunca bilincim gelip gitti. Sahra hastanesinde oksijen verdiler. Sonra iyileşmem için bir hastaneye sevk edildim, birkaç saat sonra da hastaneden çıktım. Ama hastaneden çıktıktan sonra bile sonraki üç gün gün boyunca her nefes alışımda yanma hissettim. Bugün bile göğsüm ağrıyor ve sesim kesik. Göğsüme bir şey takılı kalmış gibi hissediyorum. Zorla su içiyorum, bir yudum aldığımda daha da çok yakıyor.”

“Dünyanın dört bir yanındaki tüm gazetecilere bir mesaj iletmek istiyorum. Burada, Gazze’de cereyan eden olaylardan ötürü biz gazetecilerin güvende olmadığını bilmeliler. Gazeteciler ve sağlık çalışanları nasıl öldürülebilir? İsrail birinin çektiği fotoğraflardan korkuyorsa bile neden o kişiyi öldürmeye çalışıyorlar?”