Zaman doldu: Kadınlara ve kız çocuklara haklarını teslim edin

PEKİN DEKLARASYONU VE EYLEM PLANI’NIN 25. YIL DÖNÜMÜNDE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜYESİ DEVLETLERE TAVSİYELER

Bu özet belge, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı’nın 25. yıl dönümünde (Pekin+25), kadınların ve kız çocukların haklarından faydalanabilmesi konusunda kayda değer ve hızlı bir ilerleme sağlanması için Uluslararası Af Örgütü’nün Birleşmiş Milletler (BM) üyesi devletlere sunduğu tavsiyeleri içerir.

GİRİŞ

Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı (PDEP), uluslararası insan hakları hukuku zemininde oluşturulması ve 4. Dünya Kadın Konferansı’na katılan BM üyesi 189 devletin imzasıyla kabul edilmesi açısından önem taşır. PDEP üzerinde daha önce yapılan değerlendirmeler, belirli bir tarihe kadar kaydedilen gelişmeleri kayıt altına aldı ve ulusal hükümetlerin belgenin uygulanması konusundaki çeşitli eksikliklerini tespit etti. PDEP’in kabulünden bu yana geçen 25 yılda kadının insan haklarında elde edilen önemli kazanımlara rağmen kadınlar halen haklara, fırsatlara ve kaynaklara erişimde çok çeşitli ve kesişen eşitsizlik ve ayrımcılık biçimlerine maruz kalıyor. Ayrıca, insan haklarının zemini olan temel ilkeler, özellikle de kadınların eşitlik hakkı, devletler ve devlet dışı çeşitli aktörler tarafından zayıflatılıyor, ihmal ediliyor veya uluslararası platformda öne sürülen farklı kaygılar karşısında ikincil konuma itiliyor. Hükümetlerin mevcut yasal yükümlülüklerinin gerekliliklerini tam anlamıyla yerine getirmemesinin yanı sıra, bazı devletler, önceki değerlendirmeler sırasında PDEP’e koydukları çekinceleri yineleyerek kadınların insan hakları konusundaki yükümlülüklerini dahi zayıflattı.

Uluslararası Af Örgütü, Pekin+25 değerlendirmesini, hükümetlerin PDEP’in uygulanmasında ortaya çıkan önemli eksiklikleri ve zorlukları acilen kabul etmesi ile beraber gerekliliğinin yapılmasına dikkat çekmek için bir fırsat olarak görüyor. Uluslararası Af Örgütü, Pekin+25 değerlendirmesine kadar BM Kadının Statüsü Komisyonu’nun 2020’deki 64. Toplantısı (CSW64)[1] ile BM Kadının Güçlenmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi tarafından düzenlenen Küresel Cinsiyet Eşitlik Forumu’nda[2] ele alınması gereken öncelikli başlıkları aşağıda belirtir. Bu başlıklar, PDEP’i ilgilendiren çok sayıda önemli alanda etkili uygulamaların gerçekleştirilmesi açısından birbiriyle ilişki içindedir. Aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nde (SKH’ler)[3] kayda değer bir ilerleme gösterilmesi ve “Kadınlar, Barış ve Güvenlik”[4] başlıklı BM kararlarının eksiksiz şekilde uygulanması açısından da hayati önem arz eder. Söz konusu başlıklar şöyle sıralanabilir:

  • Kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarından faydalanabilmesinin mümkün kılınması
  • Sivil toplum alanının savunulması ve İnsan Hakları Savunucusu Kadınların korunması
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yeterli ölçüde mali destek verilmesi ve hesap verebilirliğin güvence altına alınması

KADINLARIN CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI HAKLARINDAN FAYDALANABİLMESİNİN MÜMKÜN KILINMASI

1994’te Kahire’de gerçekleştirilen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda (ICPD) hükümetler, tüm çiftlerin ve bireylerin çocuklarının sayısına, aralığına ve zamanlamasına karar verme ve bunun için gerekli bilgiye ve imkanlara sahip olma hakkını, cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) konusunda mümkün olan en yüksek standarttan faydalanabilme hakkını ve hiçbir ayrımcılığa, baskıya ve şiddete uğramaksızın üremeyle ilgili karar alma hakkını kabul ederek, çiftlerin ve kişilerin üreme kararını kendilerinin alması ilkesine bağlılık taahhüdünde bulundular.[5] PDEP bu taahhüdü, kişilerin CSÜS de dahil cinselliğini ilgilendiren tüm konularda kontrol sahibi olma ve karar alma hakkını da kapsayacak şekilde genişletti.

PDEP’in kabulünden bu yana geçen 25 yılda cinsel sağlık ve üreme sağlığının ve bu başlıktaki hakların, uluslararası insan hakları hukukunda tanımlanması konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Fakat aynı zamanda hak karşıtı ağların ve grupların, aşırı sağ ve popülist siyasetçilerin ve bazı hükümetlerin CSÜS’e karşı tepkileri de arttı ve şiddetlendi. Öyle ki son yıllarda birtakım uluslararası toplantılarda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına itirazlar bile dile getirildi.[6]

Bunun yanı sıra ICPD ve PDEP’in önceki değerlendirmeleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet adaletinin eksiksiz şekilde sağlanmasının kolaylaştırılması; kadınların güçlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletinin sağlanması ve kadınlarla kız çocukların sürdürülebilir kalkınma ve daha adil toplumlar yaratılması süreçlerine eşit katılımının mümkün kılınması konularında önemli eksiklikler ve zorluklar bulunduğunu ve bunların ele alınması gerektiğini belirledi. Ayrıca, PDEP’in uygulanma süreci kadınların ve kız çocukların çeşitli ve kesişen ayrımcılık biçimleri nedeniyle karşı karşıya kaldığı belirli engelleri ve zorlukları da göz önünde bulundurarak, tüm çeşitliliği kapsayacak şekilde tüm kadınların ve kız çocukların insan haklarından etkili şekilde faydalanabilmesini güvence altına almalıdır.

Tüm kadınların, kız çocukların ve toplumsal cinsiyeti her ne olursa olsun herkesin cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına eksiksiz şekilde saygı gösterilmeden, bu haklar koruma altına alınmadan ve hakların gereği yerine getirilmeden, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlenmesi mümkün değildir. Bu amaçla Uluslararası Af Örgütü, devletlere, bugüne kadarki uygulamanın ve ayrılan kaynakların yetersiz kaldığı şu alanlardaki taahhütlerini güçlendirme çağrısı yapıyor:

  • Kadınların gebelik dönemi uygulamaları, rızaya dayalı cinsel ilişki, eşcinsel ilişki, seks işçiliği ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarıyla ilgili bilgilerin yaygınlaştırılması da dahil olmak üzere kişileri cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını kullandıkları gerekçesiyle suçlu haline getiren veya cezalandıran yasalar, politikalar ve uygulamalar yürürlükten kaldırılmalıdır.
  • Kürtaj, koşullar ne olursa olsun, suç olmaktan çıkarılmalı; kürtaj sonrası kapsamlı bakım hizmetlerine güvenli, yasal ve etkili erişim sağlanmalıdır.
  • Devlet kurumlarında, topluluk ve aile içinde ayrımcı tutumlar ve uygulamalar gibi kişilerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarından etkili şekilde faydalanabilmesinin önündeki engeller kaldırılmalı; toplumsal cinsiyeti her ne olursa olsun herkes, devlet dışı aktörlerce cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının ihlal edilmesine karşı korunma altına alınmalıdır.
  • Kapsamlı cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri, ürünleri ve bilgilerinin genel sağlık sigortası kapsamında ve ICPD, PDEP ile SKH’nin 3 ve 5’inci maddesinde ifade edilen taahhütler doğrultusunda temin edilmesine öncelik verilmelidir.[7] Özellikle ayrımcılığa uğrayan, damgalanan ve toplum dışına itilen kadınların ve kız çocukların cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişimde karşı karşıya kaldıkları yasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve yapısal engeller kaldırılmalıdır.
  • Ergenlik dönemindeki gençlerin, gençlere uygun CSÜS hizmetlerine ve (hem okulda hem de okul dışında) kapsamlı cinsellik eğitimine erişimi sağlanmalı; söz konusu cinsellik eğitimi kanıt ve insan hakları temelli olmalı ve değişmekte olan kapasiteleri doğrultusunda aydınlatılmış ve müstakil kararlar vermeleri için gerekli bilgi ve becerileri gençlere kazandırmalıdır.[8]
  • İnsani acil durumlarda kadınlara ve kız çocuklara hak temelli ve nitelikli cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri, ürünleri ve bilgilerinin sağlanmasına yatırım yapılmalı; kadınların ve kız çocukların cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları da dahil olmak üzere tüm haklarının eksiksiz şekilde tüm kriz durumlarında korunması gerektiği kabul edilmelidir.
  • Şiddetin ve zararlı uygulamaların önlenmesi, yargıya taşınması ve kişilerin şiddete ve zararlı uygulamalara karşı korunması için gerekli tedbirler uygulanmalıdır. Bunun yanı sıra, toplumsal cinsiyet temelli ve kesişen ayrımcılık ve eşitsizlik türlerinin temelinde yatan sebeplerin ele alınması yoluyla her türden toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve zararlı uygulamaya karşı etkili bir mücadele verilmelidir. Ayrımcılığa uğrayan, damgalanan veya suçlu haline getirilen kişiler başta olmak üzere, örneğin seks işçileri, toplumsal cinsiyet temelli şiddetten hayatta kalan herkesin adil muamele görmesi, adalet sistemince daha derin travmalara maruz bırakılmaması ve uygun destek hizmetleri, onarım ve tazminat alması sağlanmalıdır.
  • Ayrımcı kültürel normlar ortadan kaldırılmalı, evrensel insan hakları savunulmalı ve ‘geleneksel değerler,’ ‘kültür,’ veya ‘ailenin korunması’ gibi atıfların insan hakları ihlallerini ve ayrımcılığı haklı göstermek için kullanılmaması sağlanmalıdır.
  • Herkesin cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarından ayrımcılığa uğramaksızın gerektiği gibi faydalanmak üzere yasaları kullanabilmesi; bu hakların ihlal edilmesi halinde ise ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde hukuki desteğin yanı sıra makul ve etkili çözümlere zamanında erişebilmesi sağlanmalıdır.
  • Özellikle toplum dışına itilen gruplardan ayrımcılığa uğrayan, damgalanan veya suçlu haline getirilen kişiler olmak üzere herkesin cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarıyla ilgili kaynak dağılımı ve kararlara eşit ve kayda değer şekilde katılımı ve ilgili süreçleri etkileme imkanı, SKH madde 16 gereğince devletlerin uluslararası yükümlülükleri ve taahhütlerine uygun olarak güvence altına alınmalıdır.

SİVİL TOPLUM ALANININ SAVUNULMASI VE İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSU KADINLARIN KORUNMASI

Devletler bugüne kadar PDEP’in yanı sıra insan hakları savunucusu kadınların da aralarında yer aldığı hak savunucularına yönelik belirli taahhütlerde bulundu. Örneğin BM Genel Kurulu 20 yıldan uzun bir süre önce oybirliğiyle BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’ni kabul etti,[9] altı yıl önce ise doğrudan konu ile ilgili bir BM Kararı[10] ile insan hakları savunucusu kadınların daha iyi korunmasını hedefledi. Bu karar, insan hakları savunucusu kadınların, kadın oldukları için belirli zorluklarla karşılaştıklarının ve bu nedenle özel koruma ihtiyaçları olduğunun altının çizilmesi noktasında kilit bir adımdı. Fakat buna rağmen hiçbir şey yapmayarak veya bazı durumlarda insan hakları savunucusu kadınlara yönelik doğrudan tehditlerde ve saldırılarda bulunarak onları koruma taahhütlerini görmezden gelen ve zayıflatan devletler, insan hakları savunucusu olan tüm kadınları hak savunucusu olarak tanıma ve koruma altına alma yükümlülüklerini halen yerine getirmiyor.

Diğer insan hakları savunucuları gibi hak savunucusu kadınlar da halen tehdit ediliyor, saldırıya uğruyor, suçlu haline getiriliyor, keyfi olarak gözaltına alınıyor, hatta bazen öldürülüyor.[11] Bununla birlikte, insan hakları savunucusu kadınlar, yalnızca kimlikleri ve/veya savundukları hakların kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsellikle bağlantılı olması nedeniyle toplumsal cinsiyete özgü saldırı ve zorluklarla (örneğin toplumsal cinsiyet temelli şiddet, ayrımcılık ve dışlanma ile) karşı karşıya kalıyor. 

Kişilere ve topluluklara yönelik saldırıların yanı sıra, dünyanın dört bir yanında giderek artan sayıda devlet seyahat, ifade, örgütlenme özgürlüğü ve barışçıl toplanma haklarını sivil toplum örgütlerinin mali kaynaklarını, seyahat etmelerini ve resmi kayıt yaptırmalarını ya da barışçıl gösterileri kısıtlamak veya yasaklamak suretiyle sınırlandıran yasal ve idari düzenlemeler getirerek sivil toplumun alanını daraltıyor.[12] Bu tedbirler çoğunlukla, önce, tamamı gittikçe daha çok tartışmaya açılan kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını savundukları için kadınların öncülük ettiği gruplar ile LGBTİ+ gruplarını hedef alıyor. “Geleneksel değerlere” yeniden vurgu yapılması ve feminizm karşıtı anlatılar, iç hukuk ve uluslararası insan hakları hukukunda büyük zorluklarla kaydedilen gelişmeleri tahammülsüz görüşler, propaganda ve komplo teorileri zemininde yeniden tanımlamaya ve zayıflatmaya dönük çabaları körüklüyor.

Ancak insan hakları savunucusu kadınlar, maruz kaldıkları her türlü ayrımcılığa, eşitsizliğe ve şiddete rağmen, hatta çoğunlukla bu yüzden mücadele etmeyi sürdürüyor. Hak savunucusu kadınlar tüm güçleriyle gerçekleri söyleyerek olumlu değişimler yaratıyor, taban hareketleri kuruyor ve bu hareketleri güçlendiriyor, böylece de insan hakları ve eşitliğini herkes için geliştirip genişletiyorlar.

Uluslararası Af Örgütü bu nedenle tüm devletlere sivil toplum örgütlerinin ve insan hakları savunucusu kadınların bireysel veya kolektif olarak etkin koruma altına alındıkları, insan haklarını şiddete ve ayrımcılığa uğramadan ve cezalandırma, misilleme veya yıldırma korkusu duymadan savunabilecekleri ve bu hakları geliştirebilecekleri güvenli ve kolaylaştırıcı bir ortam sağlama çağrısında bulunuyor. Devletler özellikle şu adımları atmalıdır:

  • Tüm insan hakları savunucusu kadınların meşruiyeti açıkça kabul edilmeli ve çalışmaları kamuoyunun bilgisine açık bir şekilde desteklenmeli; insan haklarının geliştirilmesinde üstlendikleri özel ve önemli role dikkat çekilmeli ve karşı karşıya kaldıkları insan hakları ihlalleri kınanmalıdır.
  • Başta çeşitli ve kesişen ayrımcılık biçimlerine maruz kalanlar olmak üzere insan hakları savunucusu kadınlara yönelik tehdit, taciz, korkutma, hukuka aykırı gözetim, fiziksel saldırılar ve adil olmayan ceza yargılamaları soruşturulmalı, sorumlular adalet önüne çıkarılmalı ve mağdurlara toplumsal cinsiyete duyarlı onarım mekanizmaları da dahil olmak üzere etkili çözümler sunulmalıdır.
  • Toplumsal cinsiyete duyarlı, önleyici ve kolektif yaklaşımlar barındıran koruma mekanizmaları kurularak insan hakları savunucusu kadınlara ihtiyaç duydukları özel koruma sağlanmalı; bunun için, güvenliğin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiği ve fiziksel güvenlik, dijital güvenlik, çevre güvenliği, ekonomik istikrar ve insan hakları savunucusu kadınlar ile onların yakınları ve topluluklarının ruhsal ve duygusal esenliğini de kapsadığı göz önünde bulundurulmalıdır.
  • (Seks işçisi insan hakları savunucuları gibi damgalanan, ayrımcılığa uğrayan ve suçlu haline getirilen insan hakları savunucusu kadınlar da dahil olmak üzere) tüm insan hakları savunucusu kadınları, hak savunucusu olarak tanıyan ve koruma altına alan yasal düzenlemeler yapılmalı ve uygulanmalıdır. 
  • LGBTİ+’ları, seks işçiliğini, kürtajı ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını suç haline getiren yasalar gibi insan hakları savunucusu kadınların insan haklarını geliştirme ve savunma çalışmalarının önünde engel teşkil edebilecek yasalar yürürlükten kaldırılmalı veya bu yasalarda değişiklik yapılmalıdır.
  • Kadınların, kadın örgütlerinin ve insan hakları savunucusu kadınların barış ve güvenlik konuları da olmak üzere yerel, ulusal ve uluslararası karar alma ve politika yapma süreçlerine etkin katılımı sağlamalıdır.
  • Ülke içinde ve uluslararası ölçekte uygulanan terörle mücadele ve güvenlik politikalarının insan hakları savunucusu kadınları hedef almak ve sivil toplum alanını daraltmak için kullanılmaması temin edilmelidir.
  • Hem iki taraflı hem de çok taraflı düzeyde yürütülen dış politikanın bir parçası olarak insan hakları savunucusu kadınları ve sivil toplum örgütlerini korumak için somut adımlar atılmalıdır. BM ve bölgesel insan hakları mekanizmaları ile eksiksiz iş birliği yapmak, insan hakları savunucusu kadınlara daha geniş alan ve katılım imkanı sağlamak, hak savunucusu kadınları koruma altına alan uluslararası girişimler ile yasal değişiklikleri desteklemek ve insan hakları savunucusu kadınlara saldıranlar veya onları keyfi şekilde sınırlandıranlardan hesap sormak da buna dahildir.
  • Şirketler, dinsel gruplar ve medya da dahil olmak üzere devlet dışı aktörlerin insan hakları savunucusu kadınların yürüttüğü insan hakları çalışmalarını engellememesi güvence altına alınmalıdır.
  • İnsan hakları savunucusu kadınları kolektif veya bireysel olarak desteklemek için fon sağlanmalı ve mevcut fonlar artırılmalıdır. Hak savunucularının insan haklarını devamlı, sürdürülebilir ve etkili bir şekilde savunabilmelerini mümkün kılmak için bu çalışmalara ayrılan fonların zorunlu, uzun vadeli ve esnek olması temin edilmelidir.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN SAĞLANMASI İÇİN YETERLİ ÖLÇÜDE MALİ DESTEK VERİLMESİ VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN GÜVENCE ALTINA ALINMASI

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yapılan çalışmalara ayrılan mali desteğin miktarını ve durumunu en iyi tanımlayan ifade ‘sürekli fon yetersizliğidir’. Yeterli ve etkili mali destek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi ve eşitliğin sağlanması için temel önemdedir. Mali desteğin olmaması defalarca toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak tarif edilmiştir. BM Genel Sekreteri’nin Pekin Eylem Planı (Pekin+20) üzerine yapılan 20 yıllık inceleme ve değerlendirmeye ilişkin raporu, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi çalışmalarına yetersiz yatırım yapılmasının, en önemli 12 başlıkta yavaş ve düzensiz gelişme kaydedilmesine neden olduğunu belirtiyor.[13] Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri’nde şu taahhütte bulunuluyor: 

“Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları yapan kuruluşlara verilen desteğin artırılması için yapılan yatırımları büyük ölçüde artırmaya çalışacağız.” 

Bu taahhüt, Addis Ababa Eylem Gündemi’nin (Kalkınmanın Finansmanı Üçüncü Uluslararası Konferansı, Temmuz 2015)[14] da aralarında bulunduğu çeşitli uluslararası taahhütlerle de desteklendi. Küresel ölçekte kaydedilen bu önemli gelişmeler, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına yönelik mali desteği konu eden söylemin değişmesini sağladı. Mali destek ve bütçelemenin artık toplumsal cinsiyet ayrımına duyarsız kaldığı öne sürülemez.

Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme göstergesinin (Gösterge 5.c.1) SKH göstergeleri kapsamına alınması, bu konudaki fikir birliğinin giderek güçlendiğine işaret ediyor. İlgili gösterge, “toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi çalışmalarına ayrılan fonları izleme ve kamuoyuna açıklama sistemleri olan ülkelerin oranını” tespit etmeyi amaçlıyor.  Bu göstergenin önemi, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen politikalar ve yasalar ile bunların uygulanması için yeterli kaynak temin edilmesi gerekliliği arasındaki bağı görünür kılmasında yatıyor. Ülkeler toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapsa da toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik kararlılıklarını yeterli kaynak temin ederek ve takip sistemleri kurarak göstermekte yetersiz kalıyor.

Birçok ülke halen toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına ayrılan kaynakları takip etmeyi ve verileri kamuoyunun erişimine açmayı sağlayacak kapsamlı bir sistem oluşturamadı. Ülkelerin uygulamalarına bakıldığında çoğunlukla toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda genelge ve talimatlar yayınladıkları ve toplumsal cinsiyet ayrımı sonrası etki değerlendirme analizleri yaptıkları görülüyor. Bu adımlar önemli olsa da yeterli değil. Hükümetler kaynak dağıtımını düzenli olarak takip etmekte kararlılık göstererek, planlama ve bütçeleme döngüsünde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama taahhütlerini yerine getirmek için bilinçli adımlar atıyor. Bu kaynakları kamuoyuna açıklayarak bütçeyle ilgili alınan kararlarda şeffaflığın ve hesap verebilirliğin artmasını amaçlıyorlar.

2018’de 69 ülke ve bölgeye ait veriler üzerine yapılan bir inceleme, 13 ülkenin (veri toplanan ülkelerin yüzde 19’u) bu kriterleri tam anlamıyla karşıladığını, 49 ülkenin ise (yüzde 59) kriterleri sağlamaya yaklaştığını gösterdi. Veriler, politikaların uygulanmasında da boşluklar olduğunu ortaya koydu. Aynı 69 ülkenin yüzde 90’ında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik politikalar ve programlar olmasına rağmen yalnızca yüzde 43’ü bu politikalar ve programların uygulanması için yeterli kaynak ayırdığını bildirdi. [15]

PDEP’in 25. yıl değerlendirmesi için devletlerden, 25 yıl önce kadınlara ve kız çocuklara verdikleri sözlerle ilgili hesap sorulmalıdır. Pekin+30 değerlendirmesine gerek kalmaması için, güçlü mali destek ve hesap verebilirlik mekanizmaları kurulmalıdır. Uluslararası Af Örgütü, tüm devletlere, PDEP’in, SKH’lerin ve “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” başlıklı BM kararlarının eksiksiz şekilde uygulanması için 2015 Addis Ababa Eylem Gündemi’nde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi İçin Dönüştürücü Katkı başlığı altındaki taahhütlerini yerine getirme çağrısında bulunuyor. Uluslararası Af Örgütü devletlere bilhassa şu adımların atılması için çağrı yapıyor:

  • Şeffaflığın ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesi için toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarını izleme ve kamuoyuna açıklama mekanizmaları kurulmalıdır.
  • Vergi politikalarında toplumsal cinsiyete dayalı örtük yanlılığın giderilmesi için adil ve ilerici vergi sistemleri kurulmalıdır.
  • Kamu harcamalarının tüm kalemlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik ulusal politikalar, stratejiler ve planların maliyeti hesaplanmalı ve bu maliyetler yeterli ölçüde karşılanmalı; ayrıca söz konusu politikalar, stratejiler ve planlar sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmek için tasarlanan ulusal stratejilerle bütünleştirilmeli veya bu stratejilerle yakından ilişkilendirilmelidir.
  • Kadınların ücretsiz bakım ve ev işlerini azaltacak ve yeniden bölüştürecek, bunun yanı sıra kadınların işgücüne eksiksiz katılımını mümkün kılacak erişilebilir, makul ve nitelikli sosyal altyapı ve temel hizmetlere yönelik yatırımlara öncelik verilmelidir.
  • Küresel ticaret, finans ve yatırım anlaşmalarının toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesine elverişli olması sağlanmalıdır.
  • PDEP, SKH’ler ve “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” başlıklı kararların BM sisteminde ve ulusal düzeyde uygulanmasını destekleyen yapıların yeterli kapasiteye, uzmanlığa ve fonlara sahip olması güvence altına alınmalıdır.

İKLİM KRİZİNİN YÖNETİLMESİ

Tüm zamanların en ürkütücü küresel sorunlarından biri olan iklim krizi sahip olduğumuz birçok hakkı kullanma imkanımızı tehdit ediyor. Güvenli, Sistemli ve Düzenli Göç İçin Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde[16] de yer verildiği gibi iklim krizinin, küresel ölçekli yerinden edilme ve göçler üzerinde büyük bir etkisi olacak. İklim krizi aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve her türlü ayrımcılığı da şiddetlendiriyor. Ani ve beklenen felaketlerin yaşanması da dahil olmak üzere iklim krizinin etkileri karşısında en savunmasız durumda olanların çoğunlukla insan hakları daha zayıf korunan kişiler olduğu biliniyor.

Kadınlar ve kız çocuklar halihazırda var olan ayrımcılık nedeniyle iklim krizinden erkeklere ve erkek çocuklara kıyasla daha fazla etkileniyor. Gıdaya eşit erişimin engellenmesi, arazi ve barınmaya dair mülkiyet hakkının güvende olmaması, kadınlar ve kız çocukların yaşadığı ayrımcılık biçimlerine örnek gösterilebilir. İklim krizine bağlı zararlar kadınları ve kız çocukları orantısız şekilde etkileyen daha fazla iş yükü, yeniden yerleştirme ve yerinden edilmenin getirdiği olumsuz etkiler (bu etkiler insani yardıma erişimde çıkan ayrımcı engeller nedeniyle ağırlaşıyor), mesleki tehlikelerin artması ve (yüksek ölüm oranları da dahil olmak üzere) sağlık riskleri gibi halihazırdaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini daha da şiddetli hale getiriyor. Doğal afetler sonrasında kadınlar ve kız çocuklar cinsel şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının ihlal edilmesi de dahil olmak üzere fiziksel anlamda daha güvensiz durumlarla karşılaşıyorlar. 

Devletler iklim krizinin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki orantısız etkileri ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile insan hakları üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle uluslararası hukuk gereğince (örneğin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 2. ve 3. maddeleri), iklim değişikliğini önlemek ve etkilerini en aza indirmek için sera gazı salınımlarının en makul seviyeye gelecek şekilde azaltılması da dahil olmak üzere gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

Devletler iklim değişikliği ile etkili şekilde mücadele etmek için kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği de dahil olmak üzere insan haklarının eksiksiz korunmasını ve herkesin bu haklardan faydalanabilmesini öngören çözümleri benimsemelidir. Bunu mümkün kılmak adına çok yönlülük ve uluslararası iş birliği içinde çalışmalı, olağanüstü boyutlara varabilecek bir insani kriz ve insan hakları krizini engellemek için derhal harekete geçmelidir.

Devletler iklim çöküşünü engellemek ve iklim krizinin olumsuz etkilerini azaltmakla yükümlüdür. Bu amaçla, Uluslararası Af Örgütü tüm devletlere şu adımları atma çağrısında bulunuyor:

  • Hem kendi içlerinde hem de uluslararası iş birlikleriyle en kısa süre zarfında sera gazı salınımını azaltmak için elle tutulur önlemler alınmalıdır. Bunun için en geç 2020 yılının başına kadar yeni Ulusal Katkı Beyanları açıklanmalıdır. Ulusal Katkı Beyanları, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üstünde olmayacak şekilde mümkün olan en düşük seviyede tutma gereği doğrultusunda 2030 ve 2050 yıllarına yönelik emisyon azaltılması hedeflerine uygun olmalıdır. Refah seviyesi daha yüksek olan ülkeler, özellikle de geçmişteki ve günümüzdeki emisyonlarından dolayı iklim krizinden en fazla sorumlu olanlar, daha hızlı hareket etmeli ve 2030’dan önce emisyon oranlarını yarıya indirip 2050 öncesinde net sıfır emisyon hedefine ulaşmalıdır. 
  • Kadınlar ve kız çocukların yanı sıra iklim krizinden en çok etkilenen grupların spesifik ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması da dahil olmak üzere insanları iklim krizinin kaçınılmaz etkilerinden korumak için gerekli önlemler alınmalı, uyum ve insani yardım çabalarının toplumsal cinsiyet temelli ve kesişen ayrımcılık türlerine ilişkin analizler ışığında yürütülmesi sağlanmalıdır.
  • İklim krizi ile mücadele doğrultusunda alınan tedbirlerin kadınları ve kız çocuklarını olumsuz etkilememesi güvence altına alınmalı, hatta bu tedbirler toplumsal cinsiyet temelli ve kesişen eşitsizlik biçimlerini düzeltmek için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bunu yaparken yerli, göçmen ve yerinden edilmiş kadınlar ve kız çocuklar ile engelli kadınlar gibi farklı grupların spesifik zorlukları, ihtiyaçları ve hakları göz önünde bulundurulmalıdır. 
  • Uluslararası arenada devletlerin kapasiteleri, yeterlilikleri ve iklim değişikliğindeki sorumluluk payları ile orantılı olarak insan haklarıyla uyumlu iklim girişimleri kolaylaştırılmalıdır. Örneğin iklim krizinin etkilerini azaltma ve krize uyum sağlama konusunda daha az kaynağı olan devletlere kapasite geliştirme, mali destek ve teknoloji aktarımı gibi desteklerde bulunulmalı; iklim krizinden kaynaklı zarar ve kayıplar nedeniyle hakları olumsuz etkilenen kişilere gerekli araçlar, destek ve hukuki çözüme erişim imkanı sağlanmalıdır.

İklim politikalarının ve stratejilerinin oluşturulması, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreçlerine kamuoyunun kayda değer ölçüde ve geniş çapta katılımı sağlanmalıdır. Barış, adalet ve güçlü kurumlara ilişkin SKH madde 16’ya uygun olarak kadınların ilgili süreçlere etkin katılımının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bu bağlamda devletler, bilgiye erişim özgürlüğüne sınırlandırma getirmekten kaçınmalı ve insan hakları savunucularına yönelik saldırıları engellemelidir. Çevre aktivistleri ve insan hakları savunucusu kadınları da kapsamak üzere çeşitli ve kesişen ayrımcılık biçimlerine maruz kalan herkes buna dahildir. Topraklarını, bölgesini ve çevreyi koruyan insan hakları savunucusu kadınlar ile diğer hak savunucularının misillemeye uğrama korkusu duymaksızın meşru çalışmalarını sürdürebilmesi sağlanmalıdır.


[1]. BM Kadının Güçlenmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi, CSW64 / Pekin+25  www.unwomen.org/en/csw/csw64-2020

[2] Bkz. BM Kadının Güçlenmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi, Küresel Cinsiyet Eşitlik Forumu, www.unwomen.org/en/get-involved/beijing-plus-25/generation-equality-forum

[3] 2015’te BM üyesi tüm devletlerin imzaladığı Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri, bugün ve gelecekte insanlara ve dünyaya güvenlik ve refah sağlamayı amaçlayan ortak bir tasarı sunuyor. Tüm devletlere acilen harekete geçme çağrısı yapan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH’ler) küresel iş birliği ile oluşturuldu ve geliştiriliyor. Bu hedefler yolsuzluğa ve diğer türde yoksunluklara son verme çabalarının sağlık ve eğitimi geliştirme, eşitsizliği azaltma ve ekonomik büyümeyi teşvik etme stratejileri ile bir arada yürütülmesi gerektiğini, bu esnada iklim değişikliği ile mücadelenin ve okyanuslarımızla ormanlarımızı korumaya çalışmanın da şart olduğunu ortaya koyuyor. Daha fazlası için bkz: sustainabledevelopment.un.org/sdgs

[4] 2020, 1325 Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nın (BMGKK) 20. yılı olacak. Çığır açıcı nitelikte olan bu karar, devletlere “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” başlıklı BM kararlarına istinaden bağlayıcı yükümlülükler getirdi. BM Güvenlik Konseyi 1325 Sayılı BMGKK’den bu yana “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” başlığı altında en sonuncusu Nisan 2019’da olmak üzere (2467 Sayılı BMGKK) sekiz karar daha çıkardı. Bu kararlar çatışma durumlarında, çatışmaların toplumsal cinsiyete özgü etkilerinin ele alınması ve kadınların barış ve güvenlik süreçlerine etkin katılımının sağlanması yoluyla da olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadın haklarının geliştirilmesine odaklanıyor.

[5] Pekin Eylem Planı, 7.2 ve 7.3 paragrafları

[6] Örneğin 2019’daki Kadının Statüsü Komisyonu görüşmelerinde ABD, sonuç belgesinde “toplumsal cinsiyet” terimini yalnızca kadınlara ve kız çocuklara yapılan atıflarla değiştirmek ve üreme sağlığı ve haklarına yapılan atıfları silmek istedi. Daha önce BM Genel Kurulu’nun 2018’deki Üçüncü Komisyon toplantısında da benzer girişimlerde bulunulmuştu.

[7] Kapsamlı CSÜS hizmetleri diğer hizmetlerin yanı sıra çağdaş korunma yöntemlerinin tamamına erişimi, cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve AIDS’in önlenmesi ve tedavisini, (doğum öncesi ve sonrası bakımı da dahil olmak üzere) anne sağlık bakım hizmetlerini, gebeliğe bağlı acil durum hizmetlerini; ayrıca kürtaj hizmetlerine yasal ve etkili erişimi, kürtaj sonrası bakım hizmetlerini ve üreme organlarında kanser hastalıklarının önlenmesini ve tedavisini de kapsamalıdır. CSÜS hizmetleri özellikle toplum dışına itilen gruplar açısından mevcut, kabul edilebilir, nitelikli ve (makul ücret karşılığı da olmak üzere) erişilebilir olmalı; insan haklarına ve gizlilik ilkesine uygun bir şekilde, herhangi bir baskı veya ayrımcılık söz konusu olmaksızın sağlanmalıdır.

[8] Kapsamlı Cinsellik Eğitimi, cinsellik, cinsel sağlık ve üreme sağlığı, insan hakları ve insanın güçlenmesi, ayrımcılık yapılmaması, toplumsal cinsiyet eşitliği ve rolleri, cinsellik davranışı, cinsel istismar, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve zararlı uygulamalarla ilgili doğru bilgilere dayanmalıdır. Kapsamlı Cinsellik Eğitimi programları toplumsal cinsiyete duyarlı olmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmalı ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim veya diğer kimlikler de dahil olmak üzere hiçbir kimliğe yönelik ayrımcılığı kalıcı hale getirmemelidir. Bu programlar çocukların ve gençlerin değişmekte olan kapasitelerine saygı göstermeli, karar alma ve kendi bedeni üzerinde söz sahibi olma süreçlerinde gerekli bilgi ve becerileri onlara kazandırmalıdır.

[9] Evrensel Olarak Tanınan İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Teşvik Edilmesi ve Korunması İçin Bireylerin, Grupların ve Toplumsal Organların Hak ve Sorumluluklarına İlişkin BM Bildirgesi (1998 İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi), 1998, www.ohchr.org/EN/Issues/SRHRDefenders/Pages/Declaration.aspx

[10] Evrensel Olarak Tanınan İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Teşvik Edilmesi ve Korunması İçin Bireylerin, Grupların ve Toplumsal Organların Hak ve Sorumluluklarına İlişkin BM Bildirgesinin Teşvik Edilmesi: İnsan hakları savunucusu kadınların korunması, BM Genel Kurulu Kararı A/RES/68/181, 18 Aralık 2013

[11] Bkz. Uluslararası Af Örgütü, Deadly but preventable attacks: Killings and enforced disappearances of those who defend human rights [Ölümcül Fakat Önlenebilir Saldırılar: İnsan Haklarını Savunanların Öldürülmeleri ve Zorla Kaybedilmeleri], Index ACT 30/7270/2017, 2017

[12] Bkz. Uluslararası Af Örgütü, Deadly but preventable attacks: Killings and enforced disappearances of those who defend human rights [Ölümcül Fakat Önlenebilir Saldırılar: İnsan Haklarını Savunanların Öldürülmeleri ve Zorla Kaybedilmeleri], Index ACT 30/7270/2017, 2017

[13] Bkz. Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı’nın uygulanmasına ilişkin inceleme ve değerlendirme ve 32. Genel Kurul Özel Toplantısı’ndan çıkan sonuçlar – Genel Sekreter’in Raporu (UN Doc. E/CN.6/2015/3)

[15] Bkz. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri göstergelerine ilişkin web sitesi, Hedef 5, unstats.un.org/sdgs/report/2019/goal-05/

[16] 73/195 Sayılı BM Genel Kurulu Kararı (A/RES/73/195) ile kabul edilen Güvenli, Sistemli ve Düzenli Göç İçin Küresel İlkeler Sözleşmesi