• Basın Açıklamaları

Yemen: ABD ve Birleşik Krallık'ın silah temin ettiği Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, üç yıldır sivillerin hayatını mahvediyor

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), üç yıldır Yemen’i yıkıma uğratan çatışmalarda savaş suçuna tekabül edebilecek saldırıları belgeliyor. Buna son örnek ise, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun ABD yapımı bir bombayla gerçekleştirdiği saldırıydı. Sivillerin yaşadığı bir evi enkaza çeviren saldırıda, aynı aileden altı kişi yaralanandı veya öldü.

UAÖ, koalisyon güçleri tarafından Husi silahlı grubuna yönelik hava saldırısı harekatının başlatıldığı 25 Mart 2015 tarihinden beri, çatışmanın tüm taraflarının uluslararası hukuku defalarca ihlal ettiğini belgeledi.

UAÖ Orta Doğu Araştırma Direktörü Lynn Maalouf, konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Üç yıl oldu, ancak Yemen’deki çatışmalarda azalmaya dair ciddi bir belirti yok ve tüm taraflar sivillere korkunç acılar çektirmeye devam ediyor. Okullar ve hastaneler harabeye döndü, binlerce insan hayatını kaybetti, yerinden edilen milyonlarca kişi ise insani yardıma muhtaç” dedi.

Maaoluf, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Son derece kapsamlı kanıtlar, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyona sorumsuzca sağlanan silahların, Yemenli sivillere  inanılmaz boyutlarda zarar verdiğini ortaya koyuyor. Fakat bu durum, başta ABD ile Birleşik Krallık olmak üzere Fransa, İspanya ve İtalya’nın da dahil olduğu diğer devletlerin milyarlarca dolar değerindeki silahları sevk etmesine engel olmadı. Yaşananlar sivillerin hayatını mahvetmenin yanı sıra Silah Ticareti Sözleşmesi ile de alay edildiği anlamına geliyor.”

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun hava saldırıları

27 Ocak 2018 günü, sabah saat 06:00 ila 08:00 arasında Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun gerçekleştirdiği bir hava saldırısı, Yemen’in güneyinde yer alan Taiz eyaletindeki Rakab’da sivillerin yaşadığı bir eve isabet etti. Evde yaşayan Naji ailesinin altı üyesinin tamamı saldırıdan zarar gördü. Anne Rüveyda ile 10 ve 6 yaşlarındaki iki oğlu öldürüldü. Baba Riyad ve üç yaşındaki oğlu karınlarına isabet eden şarapnel parçalarıyla yaralandı, bir yaşındaki kızları ise hafif yaralandı.

Emin Muhammed Naci isimli akrabaları, saldırıdan 10 dakika sonra olay yerine ulaştı. Bu kişi UAÖ’ye “Yaralıların kurtarılmasına ve [ölenlerin] enkaz altından çıkarılmasına yardım ettim. Oraya vardığımda evin yıkıldığını gördüm. Çocuklar [ikisi] enkaz altındaydı, ölmüşlerdi, erkek kardeşimin eşi de öldürülmüştü. Kardeşim Riyad ve iki çocuğu ise ağır yaralıydı” dedi.

Görgü tanıkları,evin bulunduğu alanın herhangi bir askeri hedeften en az 3 km uzakta olduğunu ve saldırının yapıldığı esnada o civarda hiçbir savaşçının bulunmadığını söyledi. UAÖ, hava saldırısının sonrasında çekilen bir videoyu inceledi ve kullanılan mühimmatın Lockheed Martin firması tarafından ABD’de üretilen, yaklaşık 226 kilogramlık lazer güdümlü bir GBU-12 bombası olduğunu teyit etti.

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Ağustos 2017’de Sana’nın güneyinde sivillerin yaşadığı bir mahalleyi hedef alan ve gece yarısı gerçekleştirdiği saldırı, 16 sivilin ölmesine ve 17 sivilin yaralanmasına neden olmuştu. Ölenlerin ve yaralananların çoğunluğu çocuklardan oluşuyordu. UAÖ o olayda da Raytheon firması tarafından ABD’de üretilen bir bombanın sivillerin yaşadığı bir evi hedef aldığı sonucuna varmıştı.

Bunlar, münferit olaylar değil. UAÖ, çatışmalar başladığından beri koalisyon güçlerinin gerçekleştirdiği 36 hava saldırısını belgeledi. Görünüşe göre uluslararası insancıl hukuku ihlal eden ve birçoğu savaş suçları kapsamına girebilecek olan bu saldırılar, (en az 157’si çocuk olmak üzere) 513 sivilin ölmesine ve 379 sivilin yaralanmasına yol açtı.

Husiler ile diğer kara güçlerinin işlediği ihlaller

Husi silahlı grubu ile Husi karşıtı güçlerin sivillerin yaşadığı bölgelerde geniş alan etkili patlayıcı silahları gelişigüzel kullanması, sivillerin öldürülmesi veya yaralanmasıyla sonuçlandı. Özellikle Taiz şehir merkezi, Ocak ve Şubat 2018 gibi oldukça yakın bir tarihte bile top mermileri ve havan toplarıyla gerçekleştirilen şiddetli saldırıların hedefi oldu.

Husiler ve müttefikleri, Sana’da ve kontrol ettikleri diğer bölgelerde kendilerine muhalif olduğunu düşündükleri kişileri toplu ve keyfi olarak tutuklamayı ve gözaltına almayı sürdürdü. Çok sayıda erkek ve kadın zorla kaybedildi, bazıları ise hiçbir şekilde adil olmayan yargılamalar sonrasında sert cezalara mahkum edildi.

UAÖ, 2018 yılının başından beri, Husilerin kontrolü altında bulunan Sana Özel Yetkili Ceza Mahkemesi’nin toplamda dört kişiyi ölüm cezasına mahkum ettiği iki davayı belgeledi. Yemen’deki Bahai topluluğuna mensup Hamid Haydara ile düşman bir devlete yardım etmekle suçlanan Asmaa al-Omeissy, Saeed al-Ruwaished ve Ahmed Bawazeer de ölüm cezasına mahkum edilen kişiler arasında. Hiçbir şekilde adil olmayan yargılamalarla karşı karşıya kalan ve avukatlarına erişimleri olmayan davalılar, zorla kaybedilme ve uzun tutukluluk sürelerinin yanı sıra işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.

Husilerin bu ihlalleri Yemen’deki silahlı çatışmalarla bağlantılı olarak işlemeleri nedeniyle söz konusu ihlaller savaş suçuna tekabül edebilir.

İnsani kriz

Şu an Yemen’de dünyanın en büyük insani krizlerinden biri yaşanıyor. En az 22 milyon 200 bin kişi insani yardıma muhtaç durumda ve bir milyondan fazla kişinin kolera olduğundan şüpheleniliyor. Bu insan kaynaklı krizde, giderek şiddetlenen savaş insani durumu daha da ağırlaştırıyor ve tüm tarafların insani yardımın ulaşmasını engelliyor.

Husi güçleri geçen Kasım ayında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da sivillerin yaşadığı bölgeyi bir füzeyle hukuka aykırı biçimde hedef almıştı. Bunun üzerine Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, Yemen üzerinde uyguladığı deniz ve hava kuşatmasını, hukuka aykırı olarak sıkılaştırdı.

Kuşatmanın daha sonra hafifletilmesine rağmen koalisyon, insani yardımın yanı sıra gıda, ilaç ve benzin de dahil olmak üzere, temel maddelerin ticari olarak ithal edilmesini de sınırlandırmaya devam ediyor. Koalisyon, Husilere yönelik kısıtlamanın bir Birlemiş Milletler (BM) silah ambargosunun uygulaması  olduğunu iddia etse de, söz konusu kısıtlamalar insani krizi derinleştiriyor ve sağlık hakkı ile yeterli standartlarda yaşama hakkının ihlal edilmesine neden oluyor.

Sağlık çalışanları UAÖ’ye temel ihtiyaç maddelerinin olmaması ya da yakınlarda devam eden savaşın oluşturduğu tehlikeler nedeniyle birçok sağlık merkezinin kapanmak veya hizmetlerini askıya almak zorunda kaldığını söyledi.

“Binlerce Yemenli sivilin hayatı yarım kaldı, milyonlarca sivilin hayatı ise, dünyanın on yıllardır gördüğü en ağır insanlık krizlerinden birinin ortasında pamuk ipliğine bağlı” diyen Lynn Maalouf, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“İhlallerle ilgili uzun liste, uluslararası toplumun güçlü bir şekilde harekete geçmesi gerektiğinin altını çiziyor. BM Güvenlik Konseyi’nin Yemen hakkında geçen hafta yaptığı üçüncü Başkanlık Açıklaması olumlu bir adım, ancak bu açıklamanın sahada uygulanıp uygulanmadığını güvence altına almak için durumu yakından takip edeceğiz.”

Arka Plan

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMİHYK), Şubat 2018 itibariyle, Yemen’de 2015 yılının Mart ayından beri öldürülen sivillerin sayısının 5.974’i, yaralanan sivillerin sayısının ise 9.493’i aştığını bildirdi.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin verilerine göre 20 milyonun üzerinde insan veya nüfusun yüzde 80’i insani yardıma ihtiyaç duyuyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) yakın zamanda yayımladığı bir rapor, Yemen’de 2 milyondan fazla insanın ülke içinde yerinden edildiğini belirtiyor.

Eylül 2017’de meydana gelen olumlu bir gelişme ile BM İnsan Hakları Konseyi, Yemen’de tüm tarafların gerçekleştirdiği istismar ve ihlalleri soruşturmak ve mümkün olduğu durumlarda bu istismar ve ihlallerden sorumlu olanları tespit etmek üzere uzmanlardan oluşan bir grubun kurulmasını gerektiren bir karar çıkardı.

15 Mart 2018’de BM Güvenlik Konseyi, Yemen’deki insani durumla ilgili bir Başkanlık Açıklamasını kabul etti. Güvenlik Konseyi’nin Başkanlık Açıklaması, Yemen’deki çatışmanın tüm taraflarına işledikleri ihlaller nedeniyle hesap sorulması açısından olumlu bir adım. Bu açıklama her şeyden önce insani yardım ile ticari ürünlerin erişimine sınırsız olarak izin verilmesi ve tüm tarafların uluslararası insancıl hukuk gereğince sahip oldukları yükümlülüklere uyması çağrısında bulunuyor. Buna karşılık Başkanlık Açıklamasının uygulanmasına ilişkin bilgi verici hiçbir mekanizma kurulmuş değil.