Uluslararası toplumun Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki insan hakları ihlallerine kayıtsız kalması, şiddeti ve cezasızlığı körüklüyor

  • Rapor, 2018’de Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki 19 ülkede insan haklarının durumunu değerlendiriyor
  • Uluslararası silah ticareti ve kazançlı iş anlaşmaları, ihlal döngüsünü güçlendiriyor
  • Hesap verebilirliğin olmaması nedeniyle baskılar yaygınlaşırken sivillerin ıstırabı da büyüyor
  • Sivil toplumun yürüttüğü mücadeleler sayesinde kadın haklarında birtakım gelişmeler kaydedildi ve geçmişteki ihlaller gündeme getirildi

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde geçen yıl insan haklarının durumunu değerlendirdiği bir rapor yayımladı. Rapora göre, uluslararası toplumun geniş kapsamlı insan hakları ihlallerine yönelik kayıtsızlığı, bölge hükümetlerinde adalet karşısına çıkmaktan korkmalarına gerek olmadığı algısını yarattı ve 2018 boyunca işledikleri korkunç ihlallerde hükümetleri cesaretlendirdi.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da İnsan Hakları: 2018 Değerlendirmesi başlıklı rapor, bölgenin dört bir yanındaki yetkililerin muhalefeti bastırmaya yönelik planlı çabalarını utanmazca sürdürdüğünü ve çoğunlukla güçlü müttefiklerin örtük desteğinden faydalanarak protestoculara, sivil topluma ve siyasi muhaliflere baskı yaptığını gösteriyor.

Cemal Kaşıkçı’nın Ekim 2018’de vahşice öldürülmesi, küresel ölçekte benzeri görülmemiş bir muhalefet yarattı. Bu durum, Suudi Arabistan’ı soruşturma yapmaya zorlarken, Danimarka ve Finlandiya gibi devletlerin Suudi Arabistan’a silah satışını askıya almaları gibi az rastlanan adımları teşvik etti. Ancak ABD, Birleşik Krallık ve Fransa da dahil olmak üzere Suudi Arabistan’ın başlıca müttefikleri benzer adımlar atmadı ve uluslararası toplum insan hakları örgütlerinin adaleti sağlayabilecek bağımsız bir BM soruşturması yürütülmesi taleplerini karşılamak üzere bir araya gelemedi.

UAÖ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktörü Heba Morayef konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Az sayıda sorumluluk sahibi ülkenin, Yemen’deki savaş suçlarından sorumlu koalisyona öncülük eden ve insani bir felaketin ortaya çıkmasında rol oynayan bir ülkeye silah sevkiyatını askıya alması, Cemal Kaşıkçı’nın bir konsolosluk binasında soğukkanlı bir cinayetle öldürülmesinin ardından gerçekleşti. Fakat Kaşıkçı’nın öldürülmesine yönelik küresel ölçekte dile getirilen itirazlar bile cinayetten sorumlu olanların adalet önüne çıkarılması için somut adımların atılmasını sağlamadı” dedi. Morayef, sözlerini şöyle sürdürdü:

“2018 boyunca Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin dört bir yanında muhalifler ve hükümetleri barışçıl biçimde eleştirenler, hükümetler tarafından utanmazca işlenen ve dehşet boyutlara varan ihlallerin mağduru oldular. Buna karşılık uluslararası toplum sağır edici bir sessizliğe gömüldü.”

UAÖ’nün raporu, 2018’de muhalefete ve sivil topluma yönelik baskıların özellikle Mısır, İran ve Suudi Arabistan’da yoğunlaştığını gösteriyor. Uluslararası toplum tarafından hükümetlerin giderek artan ihlallerine verilen tepkilerin yetersizliği, bu üç devlette açıkça görülüyor.

İran’da yıl içinde gerçekleştirilen çok sayıda kitlesel protesto şiddetle bastırıldı, binlerce kişi ise gözaltına alındı ve tutuklandı. İran’la insan hakları konusunda diyalog yürüten Avrupa Birliği ise bu duruma sessiz kaldı.

2018’de Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve Norveç; Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) silah satışını askıya aldıklarını duyurdu. Buna karşılık ABD, Birleşik Krallık ve Fransa, ihraç ettikleri silahların Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon tarafından Yemen’deki çatışmalarda uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde kullanılmasına ve bu silahlarla sivillerin, okulların ve hastanelerin hedef alınmasına rağmen Suudi Arabistan’a silah ihracatını sürdüren devletler arasında yer alıyor. Ayrıca, Suudi Arabistan ülke içinde de sivil toplum aktivistlerine yönelik baskılarına devam etti, kadın insan hakları savunucuları gözaltına alındı ve işkenceye maruz kaldı.

Fransa ve ABD’nin de aralarında bulunduğu devletler, ihraç ettikleri silahları ülke içinde insan haklarını bastırma amacıyla kullanan Mısır’a da silah temin etmeyi sürdürdü. Mevcut durumda Mısır, barışçıl muhalifler açısından, ülkenin yakın tarihindeki herhangi bir döneme kıyasla çok daha tehlikeli bir yer haline geldi.

ABD, İsrail güçlerinin faydalandığı cezasızlığa ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda işlemeyi sürdürdüğü çok yüksek sayıda insan hakları ihlaline rağmen İsrail’e gelecek on yılda 38 milyar Amerikan Doları değerinde askeri yardım sağlama sözü verdi. Filistin İnsan Hakları Merkezi’nin verilerine göre, İsrail güçleri, geçen yıl Gazze Şeridi’nde mültecilerin geri dönüş hakkını savunan protestolarda 35’i çocuk olmak üzere en az 180 Filistinliyi öldürdü. BM İnsan Hakları Konseyi tarafından söz konusu öldürmelere ilişkin bir araştırma komitesinin kurulmasına rağmen İsrail, araştırmada iş birliği yapmayı reddetti. Buna rağmen İsrail’e neredeyse hiç baskı yapılmadı.

UAÖ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Araştırma ve Savunuculuk Direktörü Philip Luther konu hakkında yaptığı açıklamada, “Bölgedeki hükümetlerin müttefikleri, daha önce defalarca yaptıkları gibi kazançlı iş anlaşmalarını, güvenlik iş birliğini ve milyarlarca dolarlık silah satışlarını insan haklarının önüne koyarak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika hükümetlerinin kendilerini ‘dokunulmaz’ ve ‘yasaların üzerinde’ hissetmelerini sağlayan bir iklim yarattı” dedi. Luther, sözlerine şöyle devam etti:

“Diğer devletler de artık Suudi Arabistan’a silah satışını askıya aldıklarını duyurarak insan haklarını ihlal etmenin sonuçları olacağına dair açık bir mesaj ileten Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve Norveç’in izinden gitmeli.”

UAÖ, tüm devletlere, gönderilen askeri ekipmanın uluslararası insan hakları hukuku veya insancıl hukuk ihlallerinin işlenmesinde ya da bu ihlallerin kolaylaştırılmasında kullanılacağına dair ortada ciddi bir tehlike kalmayana dek Yemen’deki savaşın tüm taraflarına ve İsrail’e silah satışını veya sevkiyatını derhal askıya alma çağrısında bulunuyor. Ayrıca UAÖ, tüm devletlere, Gazze’de öldürülen Filistinlilerin yanı sıra Yemen ve Suriye’de işlenen ihlallere ilişkin BM araştırma komisyonları ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mağdurlara adalet sağlanmasını amaçlayan uluslararası mekanizmalara daha güçlü bir şekilde destek verme çağrısı yapıyor.

Muhalefete yönelik dizginlemeyen baskılar

Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin dört bir yanında hesap verilebilirliğe dair boşluklar, yetkililerin barışçıl muhalifleri cezaevinde tutmalarının, sivil toplumun faaliyetlerini sınırlandırmalarının veya haklarını talep eden protestocuları keyfi olarak gözaltına almalarının, tutuklamalarının ve protestoculara yönelik aşırı güç kullanmalarının önünde herhangi bir engel olmadığı anlamına geliyor.

İran’da 2018, UAÖ tarafından “utanç yılı” olarak adlandırıldı. Geçen yıl İranlı yetkililer, 7.000’in üzerinde protestocu, öğrenci, gazeteci, çevre aktivisti, işçi ve insan hakları savunucusunu gözaltına aldı ve bu gözaltıların önemli bir kısmı keyfi olarak gerçekleştirildi. Ayrımcı ve istismar edici bir uygulama olan zorunlu baş örtüsünü protesto eden kadın hakları savunucuları, barışçıl aktivizmin bedelini en ağır şekilde ödeyenler arasındaydı.

Suudi Arabistan’da yetkililer hükümete muhalif kişileri, akademisyenleri ve insan hakları savunucularını tutukladı ve yargıladı. Mayıs 2018’deki toplu gözaltılarda kadınlara uygulanan araç sürme yasağına ve vasilik sistemine karşı mücadele eden en sekiz insan hakları savunucusu, herhangi bir suçlama olmaksızın gözaltına alındı. Suudi Arabistan’da neredeyse tüm insan hakları savunucuları ya cezaevinde tutuluyor ya da ülkeden ayrılmaya zorlanıyor.

Mısır’da yetkililer, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaştığı dönemde muhalefete yönelik baskılarını yoğunlaştırdı. En az 113 kişi yalnızca eleştirel düşüncelerini barışçıl biçimde ifade ettikleri için gözaltına alındı ve bağımsız basını susturmak için mevcut yasalara ek yeni yasalar çıkartıldı. İki kadın, Facebook’ta cinsel tacize karşı seslerini yükselttikleri için gözaltına alındı. Onlardan biri olan Amal Fathy hakkında verilen iki yıl hapis cezası onandı.

Irak’ta güvenlik güçleri protestoculara ateş açtı, protestocuları darp etti ve gözaltına aldı. Fas’ta onlarca kişi protestolara katıldıkları gerekçesiyle uzun süreli hapis cezalarına mahkum edildi.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde Ahmed Mansur, Bahreyn’de Nebil Recep sosyal medya paylaşımları nedeniyle sırasıyla 10 yıl ve beş yıl olmak üzere ağır hapis cezalarına mahkum edildi.

Cezayir’de aktivistler ve blog yazarları Facebook’ta hükümete yönelik eleştirel yorumları nedeniyle saldırıya uğradı.

Ürdünlü, Lübnanlı ve Filistinli yetkililer de aktivistleri ve diğer kişileri yetkililere yönelik eleştirilerini ifade ettikleri veya barışçıl protestolara katıldıkları için keyfi olarak gözaltına aldı.

“Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın dört bir yanında neredeyse istisnasız şekilde hükümetler ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma haklarına karşı şoke edici bir tahammülsüzlük sergiledi” diyen Morayef, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Baskılara meydan okumak için sokaklara çıkan protestocular ve karşı çıkma cesaretini gösteren barışçıl muhalifler ağır bedeller ödedi. Hükümetler aktivistleri susturmak için akıl almaz derecede sert cezalar uyguluyor, bu nedenle bazıları sadece düşüncelerini ifade ettiği için yıllarca cezaevinde tutulabilir.”

Silahlı çatışmalarda sivillerin yaşadığı ıstıraplar

Uluslararası toplumun Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki hükümetlere silah temin etmeyi sürdürmesi ve savaş suçları ile uluslararası hukukun diğer ihlallerine ilişkin hesap verebilirliğin sağlanması için yeterince baskı uygulamaması çok geniş kapsamlı ve yıkıcı sonuçlar yarattı.

2018’de Libya’da, Suriye’de ve Yemen’de savaş suçları ve uluslararası insancıl hukuk ihlalleri işlenmeye devam etti. Irak ve Suriye’deki silahlı çatışmalar azalsa da sivillerin ıstırabı hafiflemedi.

İsrail’in askeri işgali Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinlilere zulmetmeyi sürdürdü. İsrail’in hukuka aykırı yerleşimlerini genişletme politikası ve Gazze’yi abluka altında tutması, uluslararası hukukun ağır ihlalleridir.

Suriye’de hükümete bağlı güçler savaş suçları ile insanlığa karşı suçlar işlemeyi sürdürürken, Rusya ve Çin de bu suçlara ilişkin hesap verebilirliğin önlenmesinde rol oynadı.

UAÖ’nün yaptığı araştırma, kendisini İslam Devleti olarak adlandıran silahlı grubun Rakka’dan çıkarılması amacıyla yürütülen harekatta ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin yüzlerce sivili öldürdüğünü ve binlerce sivili yaraladığını da ortaya çıkardı. Rakka harekatı sırasında uluslararası insancıl hukuku ihlal eden saldırılar da gerçekleştirilmişti. Koalisyon güçleri hem Suriye’de hem de Irak’taki harekatlarının yol açtığı sivil ölümlerini kabul etmekte ve açıklamakta çok geç kaldı.

Bazı Avrupa ülkelerinin Yemen’de koalisyon üyesi olan Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne silah sevkiyatını askıya almasına rağmen ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu diğer ülkeler milyarlarca dolar değerinde askeri ekipman sağlamaya devam etti. Bu ekipmanın bir kısmı ile çatışmalar sırasında uluslararası insancıl hukuk ihlalleri işlendi.

Uluslararası toplumun Libya ile ilgili olarak BM İnsan Hakları Konseyi gibi toplantılarda etkin hesap verebilirlik mekanizmalarının kurulması için baskı yapmakta yetersiz kalması, tarafların uluslararası hukuku tamamıyla hiçe sayarak ihlalleri sürdürmesini cesaretlendirdi.

Philip Luther, “Uluslararası toplumun savaşan taraflar arasında savaş suçları ve diğer uluslararası hukuk ihlalleri işleyenlerden hesap sorulması için uzun zamandan beri baskı yapmaması, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki vahşetlerin sorumlularının cezasız kalmasına yol açtı. Sadece söz konusu suçların mağdurlarına adaletin sağlanması için değil, bu sonsuz ihlal döngüsünün ve daha fazla insanın mağdur olmasının engellenmesi için de hesap verebilirlik mekanizmalarının kurulması şart” ifadelerine yer verdi.

İnsan hakları adına umut ışığı yakan gelişmeler

2018’e damga vuran baskıların ve ihlallerin yanı sıra kadın hakları ve LGBTİ+ hakları adına sınırlı da olsa birtakım gelişmeler kaydedildi.

Mağrip ülkelerinde kadınlara yönelik şiddetle mücadele etmeyi amaçlayan hükümler de dahil olmak üzere yeni yasalar yürürlüğe girdi. Filistin Devleti, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde yer alan diğer devletlerin izinden giderek, tecavüzcü olduğundan şüphe edilen kişilerin mağdurlarıyla evlenerek yargılanmaktan kurtulmasına izin veren hükmü yürürlükten kaldırdı.

Suudi Arabistan’da yetkililer, kadınların araç sürme hakkı için mücadele eden kadın hakları savunucularını cezaevine gönderirken, diğer yandan da kadınlara uygulanan araç sürme yasağını en sonunda kaldırdılar.

Bölgenin her yerinde eşcinsel ilişkiler halen suç olarak tanımlansa da sivil toplumun güçlü şekilde mücadele yürüttüğü ülkelerde LGBTİ+ hakları adına iki kazanım elde edildi: Tunus’ta eşcinsel ilişkilerin suç olmaktan çıkarılmasını öngören yasa taslağı meclise sunuldu, Lübnan’da ise bir mahkeme rızaya dayalı eşcinsel ilişkinin cezai suç oluşturmadığına hükmetti.

Yerleşik cezasızlığın hüküm sürdüğü bölgede bu iki ülke, geçmişteki ihlallerle ilgili hesap verebilirliğin sağlanması yönünde de adımlar attı. Lübnan’da sivil toplumun yıllardır sürdürdüğü mücadeleler sonucunda meclis, iç savaş sırasında binlerce kişinin zorla kaybedilmesine ilişkin araştırma komisyonu kurulmasını öngören bir yasayı kabul etti. Tunus’ta Hakikat ve Onur Komisyonu, çalışmalarını engellemek isteyen yetkililerin ısrarlı girişimlerinin üstesinden gelmeyi başardı.

Heba Morayef, konu hakkındaki açıklamalarını şu sözlerle sonlandırdı: “Bazı hükümetler, şiddetli baskı ortamında küçük de olsa birtakım olumlu adımlar attı. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın dört bir yanında cesurca mücadele eden insan hakları savunucularının başarısı olan bu gelişmeler, zorbalığa karşı durmak için özgürlüğünü devamlı tehlikeye atan ve tüm gücüyle doğruları söyleyen insanlara gelecek yıllar için esaslı değişim tohumları ektiklerini de hatırlatıyor.”