Türkiye: İstanbul’da Onur Yürüyüşü’ne katılan barışçıl protestocular polisin hukuka aykırı güç kullanımına maruz kaldı

Uluslararası Af Örgütü, İstanbul Onur Yürüyüşü’nün üst üste altı yıldır barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü hakkı açıkça ihlal edilerek temelsiz gerekçelerle ve keyfi biçimde yasaklanmasını ve 26 Haziran’da Beyoğlu’nda Onur Yürüyüşü’ne katılanlara karşı gereksiz ve aşırı güç kullanılmasını kınamaktadır. İşkence ve diğer türde kötü muamele iddiaları derhal, bağımsız ve tarafsız şekilde soruşturulmalı ve bu ihlallerde sorumluluk taşıdığı tespit edilen devlet memurları adil yargılanmak üzere adalet önüne çıkarılmalıdır. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerini, LGBTİ+’ların ve dostlarının barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü haklarına yönelik ihlallere son vermeye çağırmaktadır.

Onur Yürüyüşü Hukuka Aykırı Şekilde Yasaklandı, Protestocular Gözaltına Alındı

Yılda bir kez düzenlenen İstanbul Onur Yürüyüşü 2015’ten beri her yıl hukuka aykırı şekilde yasaklanıyor; barışçıl protestocular ise polisin hukuka aykırı güç kullanımına maruz kalıyor ve keyfi olarak gözaltına alınıyor. Bu yıl, İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi Onur Yürüyüşü’nü valilik tarafından toplanma alanı ilan edilen yerlerden biri olan Maltepe’deki miting alanında yapmak için valiliğe başvurdu. 24 Haziran’da, İstanbul Valiliği, Onur Haftası Komitesi’ne “provokatif eylem ve olayların meydana gelebileceği, açık yer toplantısına katılacaklar da dahil olmak üzere halkın huzur ve güvenliğinin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, genel sağlığın ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, olası şiddet ve terör olaylarının önlenmesi, provokatif eylem ve olayların yaşanmaması için” yürüyüşe izin verilmeyeceğini bildirdi. 25 Haziran’da İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi yürüyüşün Taksim’de yapılacağını açıkladı.

Onur Yürüyüşü’nün saat 17:00’de başlaması planlanıyordu. Bundan birkaç saat önce, Beyoğlu Kaymakamlığı yazılı bir açıklama yaparak, “gerçekleştirilmek istenen etkinliklere devletin ilkesi ve bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzene, genel sağlığa ve genel ahlaka aykırı olabileceği veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla 2911 sayılı Toplantı ve Yürüyüşleri Kanununun 10. ve 17. maddeleri, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu 32. maddeleri gereğince ve Covid-19 tedbirleri kapsamında” izin verilmeyeceğini duyurdu.

Gözlem yapmak ve Onur Yürüyüşü’ne katılan herhangi bir kimsenin ihtiyaç duyması halinde hukuki destek sağlamak için gelen avukatların da aralarında bulunduğu görgü tanıklarına göre, saat 15:00 civarında İstiklal Caddesi’ne çıkan yayalaştırılmış sokaklardan Mis Sokak’ta herhangi bir açıklama veya uyarı yapılmadan polis müdahalesi başladı. Sıralar halinde dizilmiş kasklı ve zırhlı polisler “süpürme” adı verilen şekilde önlerine çıkan herkesi sokaktan aşağı doğru itti ve sokağın başına geri dönüp aynı şeyi tekrarladı. Aşırı güç kullanımına tanıklık eden bir insan hakları savunucusu, Uluslararası Af Örgütü’ne, çevik kuvvet polislerinin sokağın başından tekrar aşağı doğru gelirken protestoculara ve diğer insanlara biber gazı ve plastik mermi sıktığını ve bu sefer sokaktaki kafelerde oturan veya kenarda duran insanları da almaya çalıştığını söyledi. Hak savunucusunun da aralarında bulunduğu, bir kafeden alınıp götürülen grup pinpon topu gibi polisler arasında ileri geri itildiklerini ve sonunda sokağın kenarına fırlatıldıklarını ifade etti. Yaklaşık 25 kişi bu şekilde gözaltına alınırken diğer birçok kişinin de zorla telefonları alındı ve basın kartı göstermediklerinde fotoğrafları ve videoları silindi. Bir avukat, polisle konuşup durumu sakinleştirmeye çalıştıkları sırada çevik kuvvet polislerinin bir kadını yere yatırdığını ve gözaltına aldığını söyledi. Görgü tanıklarına göre saat 18:00’e kadar hiç kimsenin Mis Sokak’tan çıkmasına izin verilmedi.

Bir başka avukat, Uluslararası Af Örgütü’ne, avukat kimliklerini gösterdikleri halde tartaklandıklarını , vücutlarının yara bere içinde kaldığını, sözlü ve fiziksel tacize maruz bırakıldıklarını anlattı. Bu kişi, Mis Sokak’ta bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Sera Kadıgil’in de aşırı güç kullanımına maruz kaldığını bildirdi. Bir diğer avukat ise ayağında bir kemiğin kırıldığını söyledi.

AFP foto muhabiri Bülent Kılıç da çevik kuvvetin protestoculara karşı aşırı güç kullanımını fotoğrafladığı sırada şiddet kullanılarak gözaltına alındı. Kılıç, daha sonra basına konuşarak, bir polis memurunun, fotoğraf çekerken onu bileğinden tuttuğunu, kamerasıyla yüzüne vurduğunu ve kendisinin polis memuruna sakin olmasını  söylediğini anlattı. Bunun üzerine polis memuru Kılıç’tan basın kartını göstermesini istedi; ancak Kılıç, henüz kartını çıkaramadan birkaç polis tarafından yerde sürüklendi, biri ise kamerasını alıp yere fırlattı. Daha sonra dört polis Kılıç’ı yere yatırdı, biri Kılıç’ın nefes almasını oldukça zor hale getirecek şekilde dizini Kılıç’ın boynuna bastırdı.. Silahlı çatışmalarda foto muhabirlik yapan tecrübeli fotoğrafçı Bülent Kılıç yaşadıklarını ve aldığı riski savaş bölgelerinde yaşadıklarına ve aldığı risklere benzetti.

Uluslararası Af Örgütü’nün incelediği birçok görüntü, elleri arkada birleştirilmiş halde yüz üstü yere yatırıldığı sırada bir polis memurunun diziyle Bülent Kılıç’ın boynuna bastırdığını açıkça ortaya koyarak, Kılıç’ın gözaltı anına dair anlattıklarını doğruluyor. Uluslararası Af Örgütü, Kılıç’ın maruz kaldığı muameleyi işkence veya diğer türde kötü muamele olarak değerlendirmektedir.

İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, 28 Haziran’da Bülent Kılıç’ın gözaltı koşullarına ilişkin yaptığı açıklamada, hukuka aykırı olduğu açıkça anlaşılan güç kullanımını savunurcasına, gözaltı sırasında Bülent Kılıç’ın basın mensubu olduğunu bilmediklerini, bunu Kılıç’ın Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülmesinin ardından öğrendiklerini belirtti.

Polis, gün boyunca, reşit olmayan iki kişinin, bir avukatın, bir stajyer avukatın vee gazeteci Bülent Kılıç’ın da aralarında bulunduğu en az 47 kişiyi gözaltına aldı. Bu kişilerin büyük çoğunluğu Mis Sokak’tan, bir kısmı ise Çukurcuma’daki Noh Radio barın önünde gözaltına alındı ve hepsi ilerleyen saatlerde serbest bırakıldı.

Uluslararası Hukuk Kapsamında Barışçıl Toplanma Özgürlüğü Hakkı ve İşkence Ve Diğer Türde Kötü Muamele Yasağı

Barışçıl toplanma özgürlüğü hakkı; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yanı sıra 1966 Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve 1950 İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (AİHS) de dahil olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu önemli insan hakları sözleşmeleri ile güvence altındadır. Bu hak ayrıca Türkiye Anayasasınca da korunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarının kullanılması, “yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz.” Ayrıca, barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakları Özel Raportörü, “uluslararası insan hakları hukuku gereğince devletler barışçıl toplanmaları etkin şekilde korumak konusunda pozitif yükümlülüğe sahip olmanın yanı sıra, barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının kullanılmasını kolaylaştırmakla da yükümlüdür” diye belirtmiştir. BM İnsan Hakları Komitesi 2020’de şu ifadelerle barışçıl toplanma hakkını daha da açıklığa kavuşturan Genel Yorum 37’yi kabul etmiştir: “Barışçıl toplanma hakkını tanıyan taraf Devletler, ayrımcılık yapmadan bu hakkı sağlamak ve saygı göstermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük doğrultusunda Devletler, sebepsiz müdahale olmadan bu tür toplantıların yapılmasına izin vermeli ve bu hakkın kullanılmasını kolaylaştırarak, katılımcıları korumalıdır.”[1]

Uluslararası insan hakları hukuku gereğince işkence ve diğer türde kötü muamele yasağının hiçbir istisnası yoktur. Bu yasak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yanı sıra Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Madde 7; AİHS Madde 3; BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme ve İşkence ve İnsanlık Dışı veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Avrupa Sözleşmesi’nde de yer almaktadır. Türkiye, bu dört uluslararası sözleşmenin dördünü de imzalamıştır. İlaveten, işkence yasağı, genel uluslararası hukukun özellikle temel ve neredeyse değişmez kabul edilen görece az sayıdaki mutlak normlarından biridir (jus cogens -üstün hukuk kuralları); bu nedenle mutlaktır ve devletler kendilerini işkence yasağının dışında tutamaz.

Uluslararası Af Örgütü, 2021 İstanbul Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması ile sonrasındaki işkence ve diğer türde kötü muameleyi de içeren aşırı güç kullanımının, Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukuk gereğince sahip olduğu yükümlülükleri ihlal ettiği kanaatindedir. Türkiye yetkilileri bu ihlallere son vermeli, işkence ve diğer türde kötü muamele fiillerini gerçekleştirdiği ve gereksiz yere aşırı güç kullandığı tespit edilen devlet memurlarını adil yargılamak üzere adalet önüne çıkarmalıdır.