Türkiye: Gündemdeki işkence iddialarına yönelik bağımsız gözlemcilerin gözaltında tutulan insanlara erişimlerine izin verilmeli

Uluslararası Af Örgütü, ülkedeki resmi ve gayri resmi merkezlerde gözaltında tutulan kişilerin, tecavüz de dahil olmak üzere işkence ve dayağa maruz bırakıldığını gösteren güvenilir kanıtlar toplamıştır.

Uluslararası Af Örgütü, darbe girişiminin ardından, polis merkezleri, spor salonları ve mahkemeler de dahil olmak üzere bütün gözaltı merkezlerinde tutulan kişilere bağımsız gözlemcilerin erişimine izin verilmesi çağrısını yapıyor.

Başarısız darbe girişiminden bu yana, 10 binden fazla kişi gözaltında tutuluyor. Uluslararası Af Örgütü, Ankara ve İstanbul’da polisin 48 saate kadar varan sürelerle gözaltındakileri stres pozisyonunda tuttuğu, bu kişilerin gıda, su ve tıbbi tedavi hizmetlerine erişimini engellediği yönünde güvenilir bilgilere ulaşmıştır. En kötü vakalarda, bazı kişiler dayak yemiş ve tecavüz de dahil olmak üzere işkenceye maruz bırakılmıştır.

Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa Direktörü John Dalhuisen, “Özellikle geçen hafta gerçekleşen gözaltıların boyutları göz önünde alındığında, gözaltında dayak ve tecavüz de dahil olmak üzere insan hakları ihlallerinin işlendiğine dair bildirimler son derece endişe vericidir. Belgelediğimiz korkunç detaylar, gözaltı merkezlerinde hali hazırda yaşanıyor olabilecek insan hakları ihlallerinin sadece küçük bir enstantanesi olabilir” dedi.

“Türkiye yetkililerinin hukuka aykırı bu uygulamaları derhal durdurması ve uluslararası gözlemcilerin gözaltındakilerin tutulduğu yerlere erişimine izin vermesi kesinlikle gereklidir.”

Gözaltındakiler, resmi olmayan mekanlar da dahil olmak üzere, keyfi bir şekilde gözaltında tutuluyorlar. Avukatlara ve yakınlarına erişimleri engelleniyor ve kendilerine yönelik isnatlar konusunda bilgilendirilmiyorlar; bu da adil yargılama haklarını tehlikeye düşürüyor.

23 Temmuz Cumartesi günü Türkiye hükümeti, olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmesiyle birlikte edindiği yeni yetkilerle hazırladığı ilk kanun hükmündeki kararnameyi yayınladı.  Kararname, gözaltı süresini çarpıcı bir şekilde dört günden 30 güne çıkardı. Gözaltı süresindeki bu değişim, beraberinde gözaltındakilerin daha fazla işkence ve kötü muameleye maruz kalması riskini de getiriyor. Kararname ayrıca yetkililere, tutuklu yargılanan kişilerle avukatları arasında yapılan görüşmeleri izleme ve hatta kaydetme yetkisini de veriyor. Gözaltındakilerin kendilerini temsil edecek avukatları seçme hakları da sınırlanarak, adil yargılanma hakkının temeli daha da zayıflatılıyor.

İşkence ve diğer kötü muameleler

Uluslararası Af Örgütü, gözaltı koşulları hakkında, avukatlar, doktorlar ve gözaltı merkezinde görev yapan bir kişiyle görüştü.

Uluslararası Af Örgütü, gözaltındakilerin spor merkezleri ve hara gibi gayri resmi merkezlerde tutulduğuna ilişkin, birçok kaynaktan bilgi edindi. En az üç yargıç da dahil olmak üzere gözaltındaki bazı kişiler ise mahkeme koridorlarında tutuldu.  Görüşme yapılanların tamamı, güvenlik nedeniyle isimlerinin açıklanmamasını istedi. Uluslararası Af Örgütü özellikle Ankara Emniyeti Müdüriyet Spor Salonu, Başkent Spor Salonu ve Başkent Harasında gözaltında tutulanlara yönelik son derece endişe verici işkence ve kötü muamele anlatımları duydu.

Bu anlatımlara göre, polis gözaltındakileri stres pozisyonlarında tuttu, onların gıda, su ve tıbbi tedaviye erişimlerine engel oldu, onları sözlü tacize maruz bıraktı, tehdit etti ve tecavüz ve cinsel saldırı da dahil olmak üzere - dayak ve işkenceye maruz bıraktı.

Ankara’da gözaltında tutulanların avukatlığını yapan iki kişi,  Uluslararası Af Örgütü’ne, gözaltında tutulan üst düzey askeri yetkililere polis yetkililerinin cop veya parmakla tecavüz ettiklerine tanık olduklarını söyledi.

Ankara Emniyeti Müdüriyet Spor Salonu’nda görevli bir kişi, gözaltındaki bir kişinin başındaki büyük bir şişlik de dahil olmak üzere, dayak yediğini gösteren ciddi yaraları olduğunu gördü. Kişi ayakta duramıyor ve gözlerini odaklamayı başaramıyordu, en sonunda bilincini de kaybetti. Bazı vakalarda gözaltında tutulanlara sınırlı ölçüde tıbbi destek sağlanıyor olsa da bu vakada polis, ciddi yaraları olmasına rağmen gözaltındaki bu kişiye tıbbi tedaviye erişim sağlamayı reddetti. Görüşme yapılan kişilerden biri, nöbetteki polis doktorunun “Bırakın ex olsun. Bize geldiğinde ex olduğunu söyleriz” dediğini işitti.

Görüşme yapılan aynı kişi, Ankara Emniyeti Müdüriyet Spor Salonu’nda 650-800 askerin tutulduğunu söyledi. Gözaltındaki en az 300 kişide, dayak yediklerinin işaretleri vardı. Bazılarının görünür yaraları, kesikleri veya kırıkları bulunuyordu. Aralarından 40 kişi yürüyemeyecek kadar kötü şekilde yaralanmıştı. İki tanesini ayakta dahi duramıyordu.  Ayrı merkezde ama farklı bir yerde tutulan bir kadın hemşirenin yüzünde ve gövdesinde çürükler vardı.

Görüşme yapılan kişi, ayrıca polislerin dayaktan sorumlu olduğuna işaret eden sözler söylediklerini ve “konuşmaları için” gözaltındakilere dayak attıklarını ifade ettiklerini de duydu.

Genel olarak, gözaltında en kötü muamelenin üst seviyedeki askeri görevlilere yönelik olarak uygulandığı görülüyor.

Spor salonunda ve diğer yerlerde gözaltında tutulanların çoğunun kollarına arkadan plastik kelepçe takılmış ve bu kişiler saatlerce dizüstü çökmeye zorlanmışlardı. Görüşme yapılan kişiler, plastik kelepçelerin çok sıkı olduğunu ve kişilerin kollarında yaralar açıldığını söylediler. Bazı vakalarda, gözaltı süreci boyunca gözaltında tutulanların gözleri bağlanmıştı.

Avukatlar, sorgu için savcının önüne getirilen bazı kişilerin tişörtlerinin nasıl kanla kaplı olduğunu tasvir ettiler.

Görüşme yapılan kişiler ayrıca gözaltındakilerin, polisin 3 güne kadar uzayabilen bir süre boyunca gıdaya ve 2 güne kadar uzayabilen bir süre boyunca suya erişimlerine de engel olduğunu söylediklerini ifade ettiler.

İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bir avukat, gözaltında tutulanların bazılarının aşırı duygusal stres yaşadığını, bir kişinin kendini 6. kattaki bir pencereden atmaya çalıştığını ve bir diğerinin kafasını defalarca duvara vurduğunu söyledi.

John Dalhuisen, “Ülke genelinde yayınlanan ürkütücü işkence görüntüleri ve videolarına rağmen, hükümet hak ihlalleri konusunda şüphe verici bir şekilde sessiz kaldı. Kötü muamele veya işkenceyi bu şartlar altında kınamamak kötü muamele ve işkenceyi tasvip etmekle eşdeğerdir” dedi.

Keyfi gözaltı ve cezai usullerin yokluğu

Uluslararası Af Örgütü, Ankara ve İstanbul’da müvekkillerinin gözaltı şartları hakkında bilgi veren 10’dan fazla avukat ile görüştü. Avukatların her biri, en fazla 18 kişi olmak üzere çok sayıda müvekkili temsil ediyordu. Müvekkillerin büyük çoğunluğu, acemi erler de dahil olmak üzere alt düzeydeki askeri personelden oluşuyordu. Müvekkillerin bazıları ise, hakim, savcı, polis veya diğer kamu personeliydi. Gözaltında tutulanların çoğu erkek ve 20li yaşlardaydı.

Gerçek isimlerinin saklanması şartıyla konuşan avukatların ifadeleri, dikkat çekici bir şekilde benzerlikler arz ediyordu.

Bütün avukatlar vakaların büyük bir çoğunluğunda gözaltındakilerin suçlama olmaksızın 4 veya daha fazla gün polis tarafından gözaltında tutulduğunu söylediler. Bazı istisnalar dışında müvekkilleri, bu süre zarfında dışarıyla tamamen iletişimsiz bir biçimde gözaltında tutulmuş ve ailelerini nerede oldukları veya başlarına ne geldiği konusunda bilgilendirememişlerdi.

Ayrıca telefonla herhangi bir avukatı arayamamış ve savcılar tarafından sorgulanmadan veya hangi suçla suçlandıklarını öğrenmek için mahkeme önüne çıkarılmadan kısa bir süre öncesine kadar avukatlarıyla yüz yüze görüşememişlerdi.  Bir avukat, Uluslararası Af Örgütü’ne müvekkilleriyle en sonunda görüşebildiğinde “Onları arayabilmem için [ailelerinin] iletişim bilgilerini bana verdiler. Aileleri hiçbir şey bilmiyordu. Oğullarının hayatta olduklarını öğrendikleri için mutlu oldular” dedi.

Uluslararası Af Örgütü Ankara’da gözaltında tutulan üst seviyede bir askeri yetkilinin bir yakınıyla görüştü. Görüşülen kişi, 16 Temmuz Cumartesi günü polis tarafından telefonuna el konulmadan önce gözaltındaki kişiyle telefonla görüştüklerini, fakat o günden bu yana kişinin başına ne geldiği ya da nerede olduğu konusunda ailenin hiçbir bilgisi olmadığını söyledi.

Bu kişinin akrabaları, Ankara’da gözaltı merkezlerini birkaç kez ziyaret etti fakat her seferinde orada olmadığı bilgisini aldı. Gözaltındaki kişiavukatına erişimemişti. Bu tür muamele, uluslararası hukukta suç teşkil eden zorla kaybetme ile aynı anlamı taşır. Bu uygulama, gözaltındakileri yasaların koruması dışına çıkarmakta, onların dış dünyayla temasını kesmekte ve bu kişileri işkence ve hatta faili meçhul olmak, yasadışı bir infaza maruz kalmak konusunda yüksek risk altına sokmaktadır.

Uluslararası Af Örgütü ile görüşen avukatlar, çoğu durumda, ne kendilerinin ne de müvekkillerinin, ilgili suçlamalar hakkında mahkeme sırasında veya yazılı olarak bilgilendirilmediklerini, bu nedenle savunma hazırlamakta oldukça zorlandıklarını anlattılar. Avukatlar, aynı zamanda gözaltında tutulan askerlerin 20 ve 25 kişiye ulaşan sayıda gruplar halinde mahkemeye çıkarıldığını söylediler. Bir avukat, mevcut durumda müvekkilini savunmaya çalışmayı “karanlıkta bir şey aramak” şeklinde tanımladı.

Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan avukatların gözaltındaki müvekkillerinden sadece biri kendi avukatını seçebilmişti. Görüşme yapılan kişilere göre, diğer müvekkillerin hepsine baroların CMK servisine kayıtlı avukatlardan atama yapılmıştı. Gözaltındakilerin avukatlarına erişimleri de kısıtlıydı. Avukatlar mahkemedeki sorgunun ardından tutuklanan müvekkilleri ile bir daha konuşmalarına izin verilmediğini söylediler.

John Dalhuisen, “Bunlar Türkiye hukukunun ve uluslararası hukukun temel ve ayrılmaz bir parçası olan adil yargılanma hakkının ağır ihlalleridir” dedi.

“Türkiye şu anda halkının güvenliğinden haklı olarak endişe duymaktadır ancak hiçbir durum işkence, diğer kötü muamele veya keyfi gözaltını mazur gösteremez. Şu anda Türkiye’de bir korku ve şok iklimi yaşanmaktadır. Hükümet ülkeyi haklar ve hukuka saygı yoluna yönetmeli, öç ve intikam almaya girişmemelidir.”

Uluslararası Af Örgütü’ne avukatlar tarafından verilen bilgiler, gözaltındakilerin çoğunun keyfi bir şekilde gözaltında tutulduğunu göstermektedir. Avukatlar, vakaların büyük bir bölümünde, sorgu duruşmaları sırasında müvekkillerinin bir suç işlediğine dair makul şüphe oluşturacak hiçbir kanıt sunulmadığını, duruşmanın neticesinde tutuklanan kişilerin de tutuklanmasını gerektirecek, hukuken kabul edilebilir gerekçeler sunulmadığını belirtmişlerdir. Avukatlar,  darbe girişimi akşamı herhangi bir nedenle bulundukları kışlayı terk edenler hakkında hakimlerin tutuklama kararı verdiğini belirttiler.  Bir vakada, mahkemeye çıkarılan gözaltındaki kişiye, sorgu sırasında tek bir soru bile sorulmamışt.

Hakimlerin bazı soruları, darbe girişimi ile ilişkili olaylarla tamamen alakasızdı ve açıkça yetkililerin darbeyi yönetmekle suçladığı Fethullah Gülen veya Gülen’e sıcak bakan kurumlarla bağlantı kurma amacını güdüyor gibi gözüküyordu.

Avukatlar, yasada öngörüldüğü üzere söz konusu kişilerin kaçma veya delilleri karartma riski olup olmadığını bile araştırılmadan, tutuklama kararları verildiğini belirttiler.

John Dalhuisen, “kanuna aykırı bir davranışta bulunulduğuna dair kanıt göstermeksizin kişileri tutuklamak tanımı gereği keyfi ve yasalara aykırıdır” dedi.

“Bu son derece düzensiz ve görünüşe göre sistematik olan uygulamalar mutlaka soruşturulmalıdır.”

Tavsiyeler

Uluslararası Af Örgütü, gözaltı şartlarını denetlemek için Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ni (CPT) acilen Türkiye’yi ziyaret etmeye çağırmaktadır. Avrupa Konseyinin bir üyesi olarak Türkiye hükümeti CPT ile işbirliği yapmakla yükümlüdür. CPT Türkiye’deki gözaltı merkezlerine önceden bildirilmeyen ziyaretler düzenleme yetkisi olan tek kurumdur.

Gözaltı şartlarını izlemek için gözaltı merkezilerine erişimi olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu Nisan 2016’da lağvedilmiştir ve ülkede hali hazırda bu yetkiye sahip başka hiçbir kurum yoktur. “Binlerce kişinin dışarıyla iletişimsiz bir şekilde, avukata veya yakınlarına erişimleri olmadan, suçlama olmaksızın uzatılmış sürelerce, gayri nizami gözaltı merkezilerinde gözaltında tutulduğu ve işkence ile kötü muamele iddialarının ortada olduğu bir durumda, gözlemcilerin bu merkezlere erişimlerine izin verilmesi hayati önem taşımaktadır.   

Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü John Dalhuisen “Uluslararası Af Örgütü Türkiye yetkililerini uluslararası insan hakları hukuku yükümlülüklerini yerine getirmeye ve olağanüstü hali, gözaltında tutulanların haklarını ihlal ederek kötüye kullanmamaya çağırmaktadır” dedi.

“İşkence görmeme hakkı mutlak bir haktır ve bu haktan ne taviz verilebilir, ne de bu hak askıya alınabilir. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerini gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muameleyi kınamaya ve mücadele etmek için somut adımlar atmaya ve failleri sorumlu tutmaya çağırmaktadır.”

Yetkililer, baroların ve ailelerin gecikme olmaksızın gözaltılar hakkında bilgilendirilmesini sağlamalı ve avukatların gözaltı ve tutukluluk sürecinin her aşamasında hiçbir engel olmaksızın müvekkillerine erişimlerini sağlamalıdır.