Orta Doğu ve Kuzey Afrika: 2011'deki kitlesel ayaklanmalardan bugüne kadar geçen 10 yılda baskılar ve şiddet Arap aktivizmini yıldıramadı

Uluslararası Af Örgütü, 'Arap Baharı' olarak bilinen 2011'deki kitlesel protestoların 10. yıldönümünde bir açıklama yayımlayarak, bu süre içinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın dört bir yanında aktivistlerin ve insan hakları savunucularının bitmek bilmeyen baskılara rağmen haklarını talep etmekten vazgeçmediğini belirtti.

Bahreyn, Mısır, Libya, Suriye ve Yemen'de yetkililer insanları sokağa çıkaran temel sorunlarla mücadele etmek yerine protestoları bastırdı, muhalefeti susturmaya çalıştı ve muhalifleri korkutmak için uç noktalara varan şiddete, toplu tutuklamalara ve keyfi gözaltılara başvurdu.

Ancak risklere ve zorluklara rağmen, bölgenin dört bir yanında insanlar ekonomik haklar ve işçi hakları, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğüne saygı ve temel özgürlükleri talep etmeye devam etti. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki yeni kuşak aktivistler çevrimiçi ortamda ve diasporada çalışmayı ve en baskıcı bağlamlarda bile yeni örgütler kurmayı sürdürüyor.

Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktörü Heba Morayef konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "2011'deki kitlesel ayaklanmalar bölgenin bir yanına şok dalgaları iletti. Gösteriler, yaygın protestolar hakkındaki tabuları yıktı ve gençlerin siyasi ufkunda geri dönüşü olmayan bir değişimi tetikledi. Bölgedeki insanlar barışçıl protestonun gerçek gücünü anladı ve kendileri için, haklarının kontrolünü ele alacakları başka türlü bir geleceği hayal edebilmeyi öğrendi. Bunun geri dönüşü yok" dedi.

"Kitlesel protestoların üzerinden on yıl geçtiği halde Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bir kısmında insan haklarının durumu karanlık bir tablo çiziyor."

Heba Morayef
UAÖ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktörü

Morayef, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kitlesel protestoların üzerinden on yıl geçtiği halde Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bir kısmında insan haklarının durumu karanlık bir tablo çiziyor. Suriye ve Yemen, silahlı çatışmalar nedeniyle insani açıdan çok büyük bir bedel ödüyor. Libya'da hukuksuzluk tüm şiddetiyle devam ediyor. Mısır ve Bahreyn'de yetkililer, ifade özgürlüğü ve insan hakları savunucularına yönelik baskılarını artırdı. Ancak tüm bunlara rağmen cesur gençlerin haklarını talep etmekten vazgeçmediğini gösteren son derece belirgin işaretler var."

2019'da Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın dört bir yanında yer alan Cezayir, Irak, Lübnan ve İran'daki protestolar insanların barışçıl toplanma hakkını değişim yaratmak için bir araç olarak görmekten vazgeçmediğini ve yetkililerin uyguladığı şiddetin gözlerini korkutmayacağını gösterdi.

Sarsılmayan inanç

2011 devriminin canlı bir sivil toplumun gelişmesine katkı sağladığı Tunus'ta Manich Msameh gibi popüler aktivist hareketler, yolsuzluk yapanların cezasız kalmaması için lobi faaliyetleri yürüttü. Hakikat ve Onur Komisyonu, milletvekillerinin direnciyle karşılaştı ve art arda gelen hükümetler gönülsüz bir işbirliğinden öteye gitmedi. Bu nedenle hesap verebilirlik mücadelesi oldukça zordu. Sivil toplumda kurulan kapsamlı ittifaklar, Hakikat ve Onur Komisyonu'na çalışmalarını tamamlaması için destek oldu ve İçişleri Bakanlığı'nın sunduğu, güvenlikle ilgili sorunlu yasa tasarılarının meclisten geçmesini engelledi. Onaya dayalı eşcinsel ilişkilerin hâlâ suç sayılmasına ve eşcinsel ilişki yaşadığı varsayılan erkeklerin, uluslararası hukuk ihlal edilerek, devamlı anal muayeneye maruz bırakılmasına rağmen LGBTİ+ kampanyacılar tabu haline getirilen konulardaki çalışmalarını hızlandırdı.

Libya'da aradan 10 yıl geçtiği halde savaş suçları ve diğer korkunç ihlaller için adalet hâlâ sağlanmadı ve ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu milis liderleri adalet önüne çıkarılmak yerine terfi ettirildi. Buna karşılık, aktivistler, mevcut durumda çevrimiçi ve çevrimdışı kampanyalar yürütüyor ve hesap sorulmayan milisler tarafından kaçırılma, alıkonulma, hatta öldürülme tehlikesine rağmen insan haklarını talep etmeye devam ediyor.

Libya'da yeni kurulan ve adalet ve insan hakları konusunda belgeleme faaliyetlerine odaklanan örgütler ve platformlar, cezasızlık döngüsünü kırmak için yılmadan çalıştı ve İnsan Hakları Konseyi'nde BM Veri Toplama Misyonu'nun başarılı biçimde kurulmasında önemli rol oynadı.

Suriye'de ayaklanmalar sonrasında başlayan silahlı çatışmalar ülke içinde 6 milyon 700 bin kişiyi yerinden etti ve 5 milyon 500 bin kişiyi başka ülkelere sığınmak zorunda bıraktı. 2011'den bu yana protestocular, siyasi aktivistler, insan hakları savunucuları, medya çalışanları, doktorlar ve insani yardım görevlileri dahil olmak üzere Suriye hükümetine muhalif on binlerce kişi tutuklandı ve zorla kaybedildi.

Bu karanlık tabloya rağmen adalet, hesap verebilirlik ve insan hakları ihlallerinin belgelenmesi talebiyle, yurt dışında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinden insanların öncülük ettiği yeni örgütler kuruldu. Suriyeli diaspora topluluklarının uluslararası hukuk suçlarını belgelemek amacıyla Avrupa merkezli örgütlerle işbirliği içinde kurduğu grupların da aralarında bulunduğu bu örgütler, Almanya ve Fransa'da yargılamalar yapılmasını sağladı. Daha bu hafta Eyad El Garib, Suriye'de gözaltındaki kişilere işkence uygulanmasındaki sorumluluğundan ötürü insanlığa karşı suç işlemekten mahkum edilen ilk Suriye hükümeti yetkilisi oldu.

Yemenli insan hakları grubu Mwatana, küresel düzeyde hesap verebilirliğin sağlanması için uluslararası lobi girişimlerine öncülük etti ve 2021 Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi.

Mısır'da eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in görevinden ayrıldığı dönemden beri baskılar artıyor. Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi yönetiminde yetkililer, ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma haklarını sert biçimde sınırlandırdı ve barışçıl muhalifleri susturmak için yaygın olarak keyfi gözaltı, işkence, zorla kaybetme ve adil olmayan yargılamalara başvurdu. Yetkililer gözaltı ve tutuklama veya seyahat yasakları ve malvarlığını dondurma gibi uygulamalarla insan hakları savunucularını hedef almayı sürdürdü. Tüm bunlara rağmen, son on yılda, ülkedeki insan hakları aktivistleri çalışmalarına devam etti ve hem Mısır’da hem de yurt dışında çok sayıda yeni örgüt kuruldu.

Bahreyn’de yetkililer muhalifleri, insan hakları savunucularını, din görevlilerini ve bağımsız aktivistleri hedef alarak, ifade özgürlüğü ve barışçıl aktivizme yönelik baskılarını yoğunlaştırdı. Bahreynli aktivistler son yıllarda hızla örgütlenerek, ülkede insan hakları konusunda öncü bir ses haline geldi.

Son üç yılda Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın dört bir yanında 630 binin üzerinde kişinin Uluslararası Af Örgütü’nün uluslararası üyeleri ve destekçileri olmak için başvurması, insan hakları mücadelesinin bu bölgede yaşayan insanlarda hâlâ karşılık bulduğunu gösterdi.

“Bölgenin tamamında insan hakları ihlallerinin yaygınlığı ve vahameti, 10. yıldönümünü kutlamayı zorlaştıran çok çarpıcı bir gerçekliktir. Ancak 2011’deki somut şikayetleri göz ardı eden hükümetler aynı hatayı bugün de yapıyor."

Heba Morayef
UAÖ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktörü

Heba Morayef, sözlerini şöyle sonlandırdı, “Bölgenin tamamında insan hakları ihlallerinin yaygınlığı ve vahameti, 10. yıldönümünü kutlamayı zorlaştıran çok çarpıcı bir gerçekliktir. Ancak 2011’deki somut şikayetleri göz ardı eden hükümetler aynı hatayı bugün de yapıyor. Daha onurlu bir gelecek için dile getirilen insan hakları talepleri kendiliğinden yok olmayacak.”