Dünyanın dört bir yanında kadınlar, kadın düşmanı ve cinsiyetçi söylem ve politikalara meydan okumaya devam ediyor

Uluslararası Af Örgütü olarak biz de, üye ve aktivislerimizle, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi için mücadele eden kadın hareketleriyle birlikte dünyanın dört bir yanındaki 8 Mart protestolarına katılacağız.

Tüm dünyada birtakım siyasi ve dini liderlerin yaydığı kadın düşmanı mesajlar ile baskıcı ve cinsiyetçi politika ve uygulamalarda belirgin bir artış görülüyor. Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar bu duruma, bugüne kadar kazanılmış hak ve özgürlükleri korumak ve sağlamlaştırmak için mücadele vererek ve dayanışmayla güçlerine güç katarak karşı duruyor. Kadın hareketleri bu hakların sınırlandırılmasını engellemeye çalışmakla kalmıyor, dünyanın her bir köşesinde süregelen eşitsizliklerle mücadelede daha fazla ilerleme kaydedilmesi için mücadele veriyor. Milyonlarca kadın, kadınları şeytanlaştıran ve feminist hareketi tehlikeye atan söylemlere meydan okumanın yanı sıra kadınların haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve cinsellik eğitimini savunuyor.

Geleneksel değerleri ve belirli bir aile tanımını savunan söylemler güç kazanıyor. Bu söylemler kadınların eşitliğini, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin ortadan kaldırılması için belirli politikaların uygulanması gerektiğini, kadınların bedenleriyle ilgili karar alma hakkı ile cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını reddeden bir gündemi hayatlarımıza taşımaya çalışıyor. Bu tepkisel tutum, hak savunucularını ve aktivistleri, kimlikleri ve yaptıkları çalışmalar temelinde hedef alıyor. Bu söylem, 1995’te Pekin’de düzenlenen ve bu yıl 25. yıldönümü kutlanan Dünya Kadın Konferansı’nda Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği, çok sayıda ülkenin imzaladığı uluslararası sözleşmelere ters düşmektedir.

Uluslararası Af Örgütü İspanya Şubesi Direktör Yardımcısı Ana Rebollar konuya dair şunları söylüyor: “Bu türde bir söylemin kadın haklarına karşı küresel bir stratejiyi andıran siyasi gündemin bir parçası olmasından kaygı duyuyoruz. Üzerinde çeşitliliğe karşı çıkan veya kadınlara yönelik şiddetin varlığını inkar eden mesajların olduğu otobüslerin Almanya’da, Fransa’da, İspanya’da, İtalya’da, Şili’de, Kolombiya’da veya Kenya’da görülmesi tesadüf olamaz. İşte bu nedenle kadınlar her zamankinden daha güçlü bir şekilde tepkilerini ortaya koyuyor, feminist hareketler güçleniyor ve genç kuşaklar mücadeleye giderek daha fazla katılıyor.”

İsimsiz kadınlara yönelik şiddet

Kadınların şiddete maruz bırakılmasının nedeni ise tam da kadın olmaları. Kadınlara yönelik şiddet her ülkede kendini gösteriyor. İspanya’da 1 Ocak 2003 ile 2 Mart 2020 arasında 1.046 kadın partneri veya eski partneri tarafından öldürüldü. Genç kadınları gittikçe daha fazla etkileyen bir soruna karşı belirli tedbirlerin alınması için yıllarca süren siyasi fikir birliğinin ardından bazı siyasi partiler, kadınlara yönelik şiddetin temelinde yatan yapısal eşitsizlikleri gizleyen ve inkar eden hane içi şiddet gibi daha geniş bir kavrama başvurarak kadınlara yönelik şiddetin üzerini örtmeye çalışıyor. Bu tavır, uluslararası toplumun, kadınlara yönelik ayrımcılığa dayalı şiddet biçimini yıllar önce kabul etmiş olmasına rağmen sergileniyor (189 ülke, 1979 Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni imzalamıştır).

Her gün 10 kadının öldürüldüğü Meksika’da kadınlar, vahşice öldürülen kadınların fotoğraflarının ortaya çıkmasının ardından şiddeti protesto etmek için sokaklara çıktı. Savcılık Makamı ise bu şiddeti toplumsal cinsiyet perspektifiyle değerlendirmedi. Meksika’da kadın cinayetlerinin yüzde 90’ı cezasız bırakıldı. 

Eğitim eşitliğine veto

Dünyanın çeşitli yerlerindeki en çekişmeli konulardan biri eşitlik ve çeşitlilik eğitimi ile toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadele. Hiç kimsenin kendi çocuklarıyla ilgili böyle bir karar alamayacağı argümanını öne süren Paraguayve Brezilya gibi ülkeler, cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitiminin yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliği ve ayrımcılık yapmama konularındaki materyalleri yasakladı. Cinsel sağlık eğitimini kontrol altına almayı öngören benzeri bir yasa Polonya meclisinde onaylanmayı bekliyor. İspanya gibi ülkelerdeki bazı özerk yönetimler de bu doğrultuda ilerliyor.

“Ailelerin özgürlüğü, çocukların ve gençlerin ayrımcılıkla karşı karşıya geldikleri durumları anlamalarını ve benzer durumlarla mücadele etmelerini; kendi kimliklerinin farkında olmalarını ve özgürce, kimliklerinden korkmadan yaşamalarını; bedenleriyle ilgili özgürce karar alırken cinsel sağlık konusunda bilgi edinmelerini sağlayacak araçlara erişebilmelerinden daha önemli olamaz.”

Paraguay Devlet Başkanı, bu türde içerikler bulunduran kitapları yaktırma sözü verdi. Brezilya Devlet Başkanı cinsel ilişkiden kaçınma kampanyalarını destekledi. Polonya ise 18 yaşın altındaki çocuklara buna benzer içerikler öğretenleri üç yıla kadar hapis cezasına mahkum edebilir. Ancak toplumlar olup bitenlere sessiz kalmıyor. Paraguaylı öğrenciler hükümetten kapsamlı cinsellik eğitimi talep etmek üzere harekete geçiyor. Peru gibi ülkelerde Uluslararası Af Örgütü’nün de parçası olduğu sivil toplumun baskıları, Yüksek Mahkeme’nin öğrencilerin akademik içeriklerinde herhangi bir şekilde gerekli olmadığı halde toplumsal cinsiyete odaklanılmasına karşı dava açmasını sağladı.

Kadınların bedenleri kontrol altında tutulmaya çalışılıyor

Çocuk gebeliğinin yaygın olduğu ülkelerde bile çocuklar için cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitimini sınırlandırmaya yönelik girişimler ortaya konarken, Honduras gibi ülkelerde kadınların 10 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilmesini öngören yasalar da halen uygulanıyor. Buna benzer yasaların on yıllardır yürüklükte olduğu El Salvador’da, Evelyn Hernandez düşük yaptığı için hukuk mahkemesi tarafından aklandığı halde 30 yıl hapis cezasına mahkum edildi, savcılık cezaya itiraz etti.

Open Democracy gibi sivil toplum örgütleri aralarında Meksika, Ekvador ve Kosta Rika’nın da bulunduğu, gebeliği gönüllü sonlandırmanın belirli durumlarda sınırlandırıldığı bazı ülkelerde, muhafazakar grupların gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınlara “yanlış ve çarpıtılmış” bilgi verdiğini bildirdi. Bu gruplar kadınları gebeliği sonlandırmaları halinde kansere yakalanma risklerinin artacağı iddiasıyla korkutuyor, partnerlerinin eşcinsel olacağını veya diğer çocuklara yönelik fiziksel istismarda bulunma olasılıklarının artacağını öne sürüyor.

Buna karşılık Slovakya gibi ülkelerde, toplumsal baskılar sayesinde Parlamento, kadınları gebeliği sonlandırmadan önce fetüsün ultrason görüntülerini görmeye zorlayan yasa tasarısını reddetti. Söz konusu yasa tasarısı, kadınları üreme sağlığı haklarından feragat etmeye zorlayan ve kadınların gizlilik ve sağlıklarıyla ilgili karar alma haklarını zayıflatmak isteyen bir girişimdi.

Aktivistlere ve siyasetçilere yönelik tacizler

Kadın hakları savunucuları, bu yaygın cinsiyetçi eğilime özellikle maruz bırakılıyorlar. Dünyanın her yerinde sesini yükselten kadın hakları savunucuları halen saldırılara uğruyor, tehdit ediliyor, korkutuluyor, suçlu haline getiriliyor ve hatta öldürülüyor. Karalama kampanyalarına hedef olan ve hakarete uğrayan kadınların yaşam tarzı, hatta giyim tarzları sorgulanıyor.

Bahreyn’de Demokrasi ve İnsan Haklarına “Selam” isimli insan hakları örgütünde çalışan Ebtisam El-Saegh, insan hakları çalışmaları nedeniyle cinsel saldırıya ve ağır fiziksel şiddete uğradı. İran’da Yasmin Aryani ve annesi Münire Arabşahi, kadınlara çiçek verdikleri ve başörtüsünün zorunlu olmaması gerektiğini savundukları için 9 yıl 7 ay hapis cezasına mahkum edildi. Bu kadınların haklarını savunan İranlı avukat Nesrin Sutude, 38 yıl hapis ve 148 kırbaçla cezalandırıldı. Hak savunucularının hepsine “kamu düzenini bozmak,” “başörtüsü olmadan halkın içinde görünerek günah işlemek” ve hatta “yolsuzluğu ve fuhşu teşvik etmek” gibi suçlamalar yöneltildi. Uluslararası Af Örgütü tüm bu vakaları ve bunun gibi diğerlerini kınıyor. 

Sea Watch-3 isimli arama-kurtarma gemisinin kaptanı Carola Rackete Orta Akdeniz’de mültecileri denizden kurtarmasının ardından defalarca İtalya İçişleri Bakanı tarafından hakarete uğradı. Farklı siyasi ve sosyal çevrelerde Carola’ya karşı cinsel şiddeti teşvik eden sözlü saldırılar yapıldı. Ayrıca Carola, kadın olduğu için ve dış görünüşü nedeniyle de saldırılara uğradı. Polonya’da insanların ırkçı ve faşist sembollerle katıldığı bir yürüyüşte anti-faşist bir pankart açan 14 kadın aktivist de benzeri saldırılara hedef oldu. Haklarında ‘sürtükler,’ ‘solcu alçaklar,’ ‘orospular’ gibi ifadeler kullanılan ve hakaret edilen aktivistler, barışçıl bir gösteriyi engelledikleri gerekçesiyle yargılandı; ancak vatandaşların tepkileri üzerine beraat ettiler.

Arjantin’de kürtajın yasallaşması için yapılan Yeşil Yürüyüş’e katılan kadınlar sosyal medyada hedef alındı ve taciz edildi. Her üç kadından biri sosyal medyada şiddete uğradı ve “cinayet işlemek,” “bebek katili” olmak ve “dişi Nazi” olmakla suçlandı. Hindistan’da her beş kadın milletvekilinden ve siyasetçiden biri çalışmaları nedeniyle saldırıya uğruyor, dış görünüşleri, medeni durumları veya çocuk sahibi olup olmamaları ya da etnik ve dinsel aidiyetleriyle ilgili cinsiyetçi yorumlara maruz bırakılıyor.

Feminist hareketin gücü

Tüm bunlara rağmen, kadın hareketlerinin yaptığı baskıların gücü azımsanamaz. Suudi Arabistan gibi ülkeler insan hakları ihlalleriyle lekelenen imajlarını temize çıkarmaya çalışırken, bunu kadın haklarında kaydedilen gelişmeleri duyurarak yapıyor. Örneğin Luceyn Haslul, araba kullanırken çektiği bir videoda ülkesindeki kadınların araba kullanma hakkının tanınmasını istiyordu. Suudi Arabistan kadınlara araba kullanma hakkını vermekle övünürken, Mayıs 2018’den beri cezaevinde tutulan Luceyn halen tutuklu.

Kadınlar beş kıtada Şilili kadınların cinsel şiddete karşı yazdığı “Yolundaki Tecavüzcü” marşını söyledi. Bu marş, bazı ülkelerde meclis sıralarına kadar ulaştı. Türkiye’de muhalefet partilerinden kadın milletvekilleri, yedi kadının İstanbul’da sokakta ‘Las Tesis’ dansı yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınmasını protesto etmek için mecliste aynı marşı söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün incelemelerine göre 31 Avrupa ülkesinden yalnızca 9’u tecavüzü onayın yokluğu temelinde tanımlıyor. Ancak kararlı kadınlar, tecavüzden hayatta kalanlar ve aktivistler her bir ülkede değişim yaratıyor. Yalnızca 2018’de, İzlanda ve İsveç Avrupa’da uluslararası hukuk ve standartlara uygun yeni yasalar çıkaran sırasıyla yedinci ve sekizinci ülke oldular. Onları 2019’da Yunanistan takip etti. Hükümetin cinsel şiddetle kapsamlı mücadele konusunda yeni bir yasa çıkarmayı planladığını duyurduğu İspanya, onay olmadan cinsel ilişkiyi tecavüz olarak tanımlayan 10. Avrupa ülkesi olabilir. 

Uluslararası Af Örgütü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın hareketlerine desteğini her zamankinden daha güçlü bir şekilde göstermek, kadınların seslerini tüm çeşitliliğiyle yansıtmak ve kadın haklarının korunması için verilen mücadeleye destek olmak için dünyanın dört bir yanında düzenlenen yürüyüşlere katılacak.