Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar
Hiç kimse evsiz olmamalıdır. Uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına göre evsizlik, diğer hakların yanı sıra yeterli barınma hakkının da aşırı bir ihlalidir.
Ancak ne yazık ki bu hak başkaca pek çok biçimde ihlal edilmektedir. İnsanların çatışmalarda yerinden edilmesi ve yerli Maasai halkının yaşadığı üzere veya Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki maden şirketleri gibi şirketlerce gerçekleştirilen zorla tahliye uygulamaları aracılığıyla işlenen barınma hakkı ihlalleri buna örnektir.
EĞİTİM HAKKI
Hepimiz eğitim hakkına sahibiz. Eğitim, insanın kendini gerçekleştirmesi ve kişisel gelişimi için temel önemdedir. Aynı zamanda çalışma, yeterli barınma ve insanca yaşam standardı gibi diğer haklara erişebilmemize ve bu haklardan daha iyi yararlanabilmemize olanak sağlar.
Eğitim hakkı, resmi veya gayri resmi ortamda tüm düzeylerde (ilkokul, ortaokul ve lise) yaşam boyu eğitimi kapsar. Temel düzeyde eğitim zorunludur ve herkese ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Devletler, daha üst basamaklarda da eğitimi ücretsiz yapmak ve yüksek öğrenimi herkes için mevcut ve karşılanabilir kılmak için çalışmalıdır.
Devletler, fiziksel olarak erişilebilir ve yeterli nitelikte devlet okullarını finanse etmek için kaynaklarını kullanmak ve en üst düzeye çıkarmak yoluyla ücretsiz, karşılanabilir ve nitelikli kamu eğitim sistemine öncelik vermeli ve bütçe ayırmalıdır.
Bu olmadığında, Uluslararası Af Örgütü’nün Güney Afrika’daki araştırmasında tespit ettiğine benzer şekilde derin eşitsizlikler meydana gelebilir.
SOSYAL GÜVENLİK HAKKI
Herkesin sosyal güvenlik hakkı vardır. Sosyal güvenlik hakkı, paranız olmadığında ve temel ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılayamaz olduğunuzda bile yeterli yaşam standardından yararlanmanıza yardımcı olan olanaklara erişim hakkınızdır. Sizin veya başkalarının işsizlik, hastalık, engellilik, ebeveynlik, yaralanma, yakınların ölümü veya ileri yaş dahil olmak üzere belirli sebeplerle bir miktar ilave destek olmadan geçinmek için yeterli gelire sahip olmadığı pek çok durum vardır.
Sosyal güvenlik hakkı özel olarak yoksulluğu azaltmayı, herkesin onurlu bir yaşam sürme, gıda, sağlık, barınma, eğitim ve çalışma hakkına erişebilmesini sağlamayı ve sosyal dışlamayı önlemeyi amaçlar.
Kaynakların sınırlı olduğu düşük gelirli ülkelerde bile devletler en azından ihtiyaç duyanlara temel destek sağlayan bir sosyal güvenlik sisteminin varlığını ve işleyişini tesis etmek zorundadır. Fakat dünyanın çeşitli bölgelerinde birçok ülkede devletler halklarına bunu sağlamakta yetersiz kalmaktadır.
İŞÇİ HAKLARI
Hepimiz çalışma hakkına sahibiz; bu hak hem çalışma haklarını hem de işyerinde (zaman zaman “emek hakları” olarak da adlandırılan) bir dizi hakkı kapsar. Kayıtlı veya kayıtdışı sektörde çalışma, göçmen işçi olma, süreli çalışan olma veya bağımsız çalışma fark etmeksizin tüm işçiler bu haklarla korunur.
Çalışma hakkı bir işe sahip olma hakkı değildir; size ve ailenize yeterli yaşam standardı sağlayan, insan onuruna yakışır bir iş için gerekli olanaklara ve koşullara sahip olma hakkınızdır.
Devletler insanların iş olanaklarına erişebilmesini kolaylaştıran destek hizmetleri sağlamalı ve mevcut olanakların sayısını ve kapsamını artıran yöntemler geliştirmelidir. İş olanakları ayrım yapılmadan herkes için mevcut olmalıdır. İşçiler sendika kurabilmeli, sendika üyesi olabilmeli ve kolektif eylemlere katılabilmelidir.
Hiç kimse hiçbir şekilde çalışmaya zorlanmamalıdır.
Tüm bunlara rağmen işçi hakları yaygın olarak ihlal edilmektedir. Milyonlarca insan isteği dışında veya bazı Amazon depolarında olduğu gibi, insanlık onuruna aykırı ve adaletsiz koşullarda çalışmaya zorlanmaktadır. Bazıları başka bir seçenek olmadığı için kayıtdışı sektörde, genellikle uzun saatler boyunca, geçici sözleşmelerle ve güvenilir olmayan ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır.
Göçmen işçiler genellikle en çok sömürülen gruplar arasındadır. İnsanlar ilkesiz işverenlere karşı hiçbir koruma olmadan zor ve tehlikeli işlerde çalışmaya yöneltilebilir. Bu da modern köleliğin bir türü olan, zorla çalıştırma olarak adlandırdığımız durumlara yol açabilmektedir.
ÖRNEK VAKA: KATAR’DA SPOR DEVİ FIFA’DAN HESAP SORMAK
2022 FIFA Erkekler Dünya Kupası’nın Katar’da yapılacağı açıklandığında haber tüm dünyada manşetlerde yer aldı. Ancak Katar’ın geçmişten bugüne sistematik olarak emek suistimalleri işlediği ve göçmen işçilerin sömürüye maruz kaldığı biliniyordu. Bu tarihi etkinliğin hazırlık aşaması ve gerçekleştirilmesinde çalışan binlerce işçi için de durum farklı olmadı.
FIFA bunu bildiği halde ve insan haklarına yönelik öngörülebilir risklere rağmen milyonlarca dolarlık turnuvayı, göçmen işçilerin iş güvencesini sağlaması yönünde herhangi bir koşul getirmeden Katar’a armağan etti.
Sonuçta Dünya Kupası’yla ilgili projelerde çalışmak üzere istihdam edilen yüz binlerce göçmen işçi sömürüye ve suistimale maruz kaldı; ödenmeyen maaşlar, zorla çalıştırma ve işçi ölümlerine dahi yol açan koşullarla karşı karşıya kaldı.
Uluslararası Af Örgütü diğer hak örgütleriyle birlikte FIFA’nın bu ihlallerden etkilenen göçmen işçilere tazminat ödemesi için kampanya yapmakta ve işçi haklarını korumak üzere bir tazminat fonunun kurulması ve hak ihlalleri ortaya çıkaran uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunmaktadır.
ÇÖZÜM YOLU HAKKI
Yukarıda anlatılanlara rağmen milyonlarca insan hâlâ devletlerin genellikle bu hakların bir kısmını veya tamamını korumakta yetersiz kaldığı gerçeğiyle karşı karşıyadır. Çözüm yolu hakkı tam da bu noktada devreye girer. Çözüm yolu hakkına sahip olmaktan söz ettiğimizde bunun anlamı, herkesin, hakları ihlal edildiğinde yasal yollara başvurabileceğidir.
Çözüm yolu erişilebilir, bağlayıcı, etkili ve adaleti sağlar olmalıdır. Mağdurlara uygun çözümler sunabilmeli ve başka hak ihlallerinin önüne geçebilmelidir.
Çözüm yolu hakkı doğrudan devletten çözüm talep etme olanağını güvence altına alsa da uluslararası işbirliği ve destekler de bu hakkın korunmasında elzemdir. Devletler, sınır ötesi yükümlülükleri uyarınca insanların adalet talep edebilmelerini sağlamak için birlikte çalışmalıdır. Bu da eylemleri başka ülkelerde yaşayan insanları etkilediğinde devletlerin insan hakları yükümlülüklerinin ülke sınırında sonlanmadığı anlamına gelir.
Çözüm yolu hakkı, örneğin bir kişi işkenceye maruz bırakıldığında veya ekonomik, sosyal ve kültürel haklar bakımından evinden zorla tahliye edildiğinde olduğu gibi tüm haklar için geçerlidir. Katar’dakine benzer şekilde, bir şirketin işçilerin haklarını ihlal ettiği durumlarda da geçerlidir.
ÖRNEK VAKA: NİJER DELTASI’NDA SHELL’DEN HESAP SORMAK
Nijerya’da topluluklar, petrol devi Shell’i adalet önüne çıkarmak için çözüm yolu haklarını kullandı.
Shell 2021’de, 60 yıl boyunca kâr ettikten sonra varlıklarını satmayı planladığını duyurdu. Ancak işletmelerini satıp ülkeden ayrılmadan önce, faaliyetlerinin yol açtığı yaygın ve sistematik çevre kirliliğini nasıl gidereceğini açıklamadı.
Uluslararası Af Örgütü on yıllardır Nijer Deltası’ndaki petrol kirliliğinin yol açtığı ciddi ve kalıcı insan hakları ihlallerini belgeliyor. Bu faaliyetler insanların çiftçilik ve balıkçılık yapmasını, temiz suya erişimini ve hatta sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesini engelleyerek insanların yaşamı üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.
Ogale ve Bille topluluklarının üyeleri Shell’i Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi’nde dava etti. Birleşik Krallık merkezli ana şirketin sorumluluğuyla ilgili teknik noktada, şirketin, insanların geçim kaynaklarını yok eden, kuyularını zehirleyen ve topraklarını ve sularını kirleten sızıntıları temizlemesini talep ettiler. Ve davayı kazandılar.
Bu dönüm noktası niteliğindeki karar toplulukların davayı üst mahkemeye taşımasına imkan vererek, hem Shell’in hem de başka ülkelerde insan hakları ihlalleri işleyen diğer çokuluslu şirketlerin yararlandığı uzun bir cezasızlık dönemini kapatabilir. Karar, Shell’in meydana gelen hasarı telafi etmesini ve geçim kaynaklarını kaybeden topluluklara tazminat ödemesini sağlamakta önemli bir adım ve insanların en güçlü rakiplerine karşı bile adalet talep etmek için çözüm yolu haklarını kullanmalarına iyi bir örnektir.
KEMER SIKMA POLİTİKALARI EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLARI NASIL ETKİLER?
Ekonomi politikası, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları etkileyen önemli bir unsurdur. Devletler “kemer sıkma” politikası izlediğinde bu insan hakları üzerinde oldukça olumsuz etkiler yaratabilir.
Kemer sıkma devletlerin genellikle harcama kesintileri yoluyla kamu borcunu azaltmak için tedbirler almasıdır. Bu tedbirler, insanların haklarına erişebilmelerini sağlamak için gerekli olan hizmetlerin finansmanının kesilmesi veya azaltılması anlamına geldiğinden, insanların haklarını etkiler. Uygulamada bu, temel sağlık hizmetleri için daha uzun bekleme süreleri veya çöplerin kaldırılması gibi hizmetleri sağlayamama anlamına gelir. Bu da hijyen koşullarının bozulmasıyla sonuçlanır. Sosyal güvenlik ödemeleri kesilebilir ve kesintiler yoksulluk ve açlık artmasına yol açar.
Devletler kemer sıkma tedbirleri uygulamadan önce insan hakları etkilerini değerlendirmeli ve alternatif çözümler aramalıdır. Kredi sağlayıcılarla borç erteleme müzakereleri yapmak, daha adil bir sistem kurmak için vergi reformu yapmak veya diğer alanlardan eğitim ve sağlık gibi daha temel hizmetlere fon aktarmak gibi adımlar bu çözümler arasındadır.
KESİŞEN KRİZLER DÜNYASINDA İNSAN HAKLARI
Günümüzde insanlık, daha önce benzeri görülmemiş şekilde birbiriyle kesişen, birbirini körükleyen ve şiddetlendiren ciddi ve çoklu krizlerle karşı karşıyadır.
Örneğin süregelen iklim krizi nedeniyle insanlar artık çiftçilik yapamadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmakta ve bunun sonucunda yetersiz barınma ile gıda, su ve hijyen koşullarına yetersiz erişim riski altına girmektedir. Devletler kemer sıkma tedbirleri aldığında topluluklara gerektiği gibi destek sağlamak için yeterli finansman mevcut olmayabilir.
Öte yandan, küresel hayat pahalılığı krizi, devletleri iklim krizinin etkileriyle baş edemez hale getirebilir. Sonuçta, örneğin kötü hava koşulları nedeniyle bir okul yıkıldığında yenisini inşa etmek için bütçe olmayabilir ve çocuklar eğitimden yoksun kalabilir.
Bu kesişen krizler dünya çapında yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılığın artmasına yol açmaktadır.
ÖRNEK VAKA: SRİ LANKA’DAKİ EKONOMİK KRİZ
2019’da Covid-19 pandemisi ortaya çıktığında Sri Lanka halihazırda onlarca yıllık istikrarsız hükümet, kötü ekonomi yönetimi ve devasa vergi kesintileriyle zayıflamış haldeydi.
Sri Lanka’nın gelirinin önemli bir bölümü turizmden gelmektedir. Pandemi başladığında bu gelir deyim yerindeyse bir gecede buharlaştı. Yurt dışında çalışan vatandaşlardan gelen para yavaşladı ve hükümet döviz rezervlerini kullanmak zorunda kalarak ülkeyi ekonomik krize sürükledi.
Akaryakıt kıtlığı uzun kuyruklara ve elektrik kesintilerine yol açarak hijyen ve sağlık gibi temel hizmetleri aksattı, hastanelerde ilaç ve elektrik tükendi. İnsanların bir kısmı için içme suyuna ve yeterli gıda tedarikine erişim daha da zorlaştı. Kötüleşen koşullara karşı yaygın protestolar düzenlendi, yetkililer ise protestolara genellikle şiddetle yanıt verdi.
Ekonomik kriz yoksulluğu derinleştirdi ve sosyal güvenlik sistemine zarar vererek hükümetin insan haklarını koruma becerisini önemli oranda azalttı. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan biri ihlal edildiğinde bu diğer tüm haklar üzerinde de kapsamlı ve çok boyutlu etkiler yaratabilmektedir.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR İÇİN MÜCADELE ETMEK ADINA NELER YAPIYOR?
Uluslararası Af Örgütü, herkesin, ayrımcılık ve yoksullukla karşı karşıya kalmadan onurlu bir yaşam sürebilmesini sağlamak için ekonomik, sosyal ve kültürel hakların eksiksiz şekilde hayata geçirilmesini savunmaktadır.
Protesto Hakkını Koru kampanyamız devletleri, insanların ister yoksulluğa karşı olsun ister eşitsizliğe, güvensiz çalışma koşullarına, sağlık eşitsizliğine, eğitim eksikliğine veya ekonomik, sosyal ve kültürel haklara erişemedikleri diğer alanların herhangi birinde protesto haklarını kullanabilmesine izin vermeye çağırıyor.
İşçilerin yasadışı çalışma koşullarını ve çalışma haklarını ihlal eden uygulamaları ortaya çıkararak haklarını savunmalarına destek oluyoruz.
Çocukların yeterli öğretime daha fazla erişebilmesi, herkesin güvenli ve sağlıklı konutları olması, yeterli gıda ve suya erişebilmesi için mücadele ediyoruz.
Devletleri sosyal güvenlik yükümlülüklerinin gereğini yerine getirerek, ekonomik kriz gibi engellere rağmen hiç kimsenin yoksulluk yaşamamasını sağlamaya çağırıyoruz.
Ve haklar ihlal edildiğinde faillerin adalet önüne çıkarılmasını sağlamak için var gücümüzle savunuculuk çalışmaları yürütüyoruz.
Dünyanın dört bir yanında ufukta pek çok engel var. İklim değişikliği ve yaşam maliyeti krizleri insanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklara erişimde karşılaştıkları zorlukları daha da artırıyor. Ancak anlamlı bir yaşam sürmekle eş anlamlı olan bu hakların ayrım yapmadan herkes için gözetilmesi, korunması ve güvence altına alınması şart. İşte bizler, bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.