Avrupa'nın acımasız göç politikaları Trump'a yönelttikleri eleştirileri zayıflatıyor

AB'nin, mülteci ve göçmenlerin Avrupa'ya girişi konusundaki kısıtlamalarını tanımadan ABD'yi eleştirmesi ikiyüzlülüktür.
 

Yazar: Iverna McGowan, Uluslararası Af Örgütü Avrupa Kurumları Ofisi Direktörü

AB dış politika şefi Federica Mogherini'nin Başkan Donald Trump'ın ayrımcı başkanlık kararnamesine -ağırlıklı olarak Müslüman olan yedi ülkeden gelenlerin giriş yasağı ve ABD'nin mülteci yeniden yerleşim programının askıya alınması-  verdiği güçlü yanıt  AB liderliğinin nadir bir örneği olarak ön plana çıktı.

Bir kalem darbesiyle birlikte Trump, birçoğu yıllardır ABD'de yaşayan sayısız kişiyi havalimanların sıkışmış ve aileleri ve toplulukları parçalanmış halde bıraktı.

Mogherini Perşembe günü ABD'ye yeni yönetimle buluşmak üzere yolculuk ederken, Avrupa da Mogherini'den herhangi bir biçimde ayrımcılığın kabul edilemez olduğuna mesajının arkasında durmasını bekleyecek.

Mogherini, mültecilere ev sahipliği yapmaya devam etme sözü verdi: "Bu bizim kimliğimizde: Duvarlar yıkıldığında ve köprüler inşa edildiğinde kutluyoruz."

Övgüye rağmen, Avrupa Birliği mülteci ve göçmenler konusundaki acımasız politikalarını gözden geçirmediği ve bunları uluslararası insan hakları hukuku ile uyumlu hale getirmediği sürece Mogherini'nin sözleri bir anlam ifade etmeyecek. Avrupa'da duvarlar yıkılmıyor.

"Hapishane gibi, nefes alamıyorum." Bunlar, 2016 yılında Avrupa'ya sığınan Suriye mülteci Heda'nın yürek parçalayan sözleri. Türkiye'ye iade edilmek için beklerlerken duvarlar, Heda ve iki çocuğunun tutulduğu gözaltı tesislerinde rahatsız edici bir gerçekti.

Sığınmacılar Belgrad'da sıkışmış durumda olmaları ve bir depodaki çöpleri yakarak dondurucu sıcaklıklardan umutsuzca hayatta kalmaya çalışmaları da Mogherini'nin anlatımlarıyla çelişiyor.

Avrupa'ya vardıklarından beri, bu insanlar nereye giderlerse gitsinler, duvarlar ve çitler yollarını tıkadı.

Trump'ın yasağı, küresel açıdan mülteciler ve onları barındıran ülkeler için bir felaket. Dünyanın en hassas durumdaki insanlarının bazılarını cezalandırıyor. Mogherini'nin eleştirisi, özellikle Trump'ın mülteci korumasına yönelik büyük darbesine tepki vermekte geç kalan bazı meslektaşlarının göze çarpan sessizliği göz önüne alındığında memnuniyet verici ve gereklidir.

Ne var ki, AB'nin, mülteci ve göçmenlerin Avrupa'ya girişi konusundaki kendi kısıtlamalarını tanımadan Amerikan yönetimini eleştirmesi ikiyüzlülüktür.

Geçtiğimiz Mart ayında yürürlüğe giren AB-Türkiye anlaşması, Türkiye'nin mülteciler için güvenli bir yer olduğuna dair yanlış iddia ile, Yunan adalarına düzensiz bir şekilde gelen her Suriyeli'nin Türkiye'ye geri gönderilmesini amaçladı.

AB üyesi ülkeler, her Yunan adalarından Türkiye'ye geri gönderilen her Suriyeli için Türkiye'den bir Suriyeli mülteci almayı kabul etti, fakat bu anlaşmayı mültecilerle veya Türkiye ile gerçek bir dayanışma ifadesi olarak görmek zordur. Şu anda Türkiye'de 2.8 milyondan fazla Suriyeli mülteci var. AB şimdiye kadar yapılan anlaşma uyarınca 3 binden biraz daha fazla mülteciyi aldı.

İnsan hakları ihlalleri, AB-Türkiye anlaşmasının ayrılmaz bir parçasıdır; korunma altına alma hakkı olan kişiler, güvenlik ve temel haklarının garanti edilemeyeceği bir ülkeye gönderilmektedir.

Aynı şekilde, Yunan adalarında mahsur kalan mülteciler otomatik olarak gözaltına alınıyor, sefil yaşam koşullarına maruz kalıyor ve güvenliklerinden endişe duyarak yaşıyorlar. Sığınma başvurusu için kayıt yapılsa dahi aylarca bekleyenlerle birlikte sığınma sürecine erişim sorunlu olmayı sürdürüyor. Uluslararası Af Örgütü, sığınmacıların uluslararası hukuk kapsamındaki haklarının ihlal edilerek hukuksuz bir şekilde Türkiye'ye geri gönderildiğini belgeledi.

Geçmişte, Mogherini'nin de aralarında bulunduğu AB liderleri, Libya ile benzer bir anlaşmanın düşünülemeyeceğini iddia etmişti. Geçen hafta, düşünülemez gerçek oldu ve AB ile İtalya, Libya ile anlaşma sağladığını açıkladı.

Libya'dan kaçan insanlar için, bunun anlamı başvuruları Avrupa'da işleme alınmak ve değerlendirilmek yerine ülkenin sahil güvenliği tarafından kaçmak için hayatlarını tehlikeye attıkları Libya'ya geri gönderilecekler.

Şimdiye kadar bu kişilere sonra ne olacağı konusunda hiçbir söz sarfedilmedi, ancak Libya'daki göçmenlerin ve mültecilerin büyük çoğunluğunun tecavüz, işkence ve açlık tehlikesinin bulunduğu insanlık dışı gözaltı merkezlerinde olduklarını biliyoruz.

Trump'un seyahat yasağını protesto etmek için binlerce Avrupalı sokağa çıktı. AB liderleri de, uluslararası hukuku geliştirmek ve korumak için daha fazla kamuoyu baskısı altına giriyor. Bununla birlikte AB, hastalıklı ve insanlık dışı göç politikaları ile devam ettiği sürece, Trump karşısında konuşan AB liderlerinin sesleri de boğuk kalmaya devam ediyor.