Yunanistan’daki mülteci çocukların okula gitme şansına ihtiyacı var

Kondylia Gogou,
Uluslararası Af Örgütü Yunanistan Araştırmacısı

Eylül ayı, yani Avrupa'da yeni okul dönemi başlıyor. Fakat kıtanın ucunda binlerce çocuk çok önemli olan eğitimlerine devam edebilecekleri günü sadece hayal edebiliyor.

Yunanistan parlamentosundan 30 Ağustos’ta geçen bir yasa Yunanistan'da sıkışıp kalan okul çağındaki on binlerce çocuğa biraz umut olabilir. Yasa bu çocuklara Eylül ayının sonu itibariyle 'kabul sınıfları' sağlamayı hedefliyor. Bu sınıflar mülteci çocukları Yunanistan’ın ulusal eğitim sistemine entegrasyonuna hazırlama amacı taşıyor. Ne var ki hem atanabilecek kalifiye öğretmen sayısı hem de bu entegrasyonun ne kadar hızlı gerçekleşebileceğine dair bazı şüpheler mevcut.

Yakın bir zamanda Yunanistan'daki bazı mülteci kamplarını ziyaret ettim. Bu giderek büyüyen derme çatma kamplar hiçbir çocuğun yaşayabileceği bir yer değil. Yağmur yağdığında sel basıyor, yazın ise sıcaklık dayanılmaz oluyor. Yılanlar var ve vücutlarının tamamını sivrisineklerin ısırdığı çocuklar gördük. Çocuklar sık sık yaşanan kavgalardan da korkuyor. Bu yerler Avrupa'daki güzel ve temiz sınıflardan kat kat uzak.

Karşılaştığım çocuklarla Suriye'de, Afganistan'da ve Irak'taki savaş öncesi ve sırasındaki hayatlarıyla ve savaşın eğitimlerini nasıl etkilediğiyle ilgili konuştum. Suriye'den 17 yaşındaki Ghena bana, "Her iki veya üç günde bir okulumuz bombalar yüzünden kapanıyordu. Bir keresinde bir bomba okulun bahçesine düştü ve oradan kaçmak zorunda kaldık" dedi.

13 yaşındaki Ezidi mülteci Mahir, Yunanistan'a ulaşabilecek kadar şanslıydı: "Yunanistan'a yolculuğumuz sırasında çok korktum. Türk askeri bize ateş açtı. İki saat boyunca sudaydık. İki yıl boyunca da okula gitmedim. Okulu özlüyorum."

BM Mülteci Ajansı'na göre bu yıl Ocak ve Ağustos ayları arasında Yunanistan'a gelen 163 binden fazla mülteci ve göçmenin yüzde 38'i çocuk. Fakat Avrupa onlara sınırlarını kapattı.

Birkaç çocuk beş yıl boyunca hiçbir resmi eğitim almamıştı. Bazıları bize üzgün bir şekilde okuma yazmayı unuttuklarını, bir zamanlar öğrenmeye adadıkları enerjilerini şimdi korkulu yolculuklara ve parası az ödenen işlere harcadıklarını söyledi. 

Sinatex kampında tanıştığım 14 yaşındaki Suriyeli Kürt Diana, Türkiye'de üç ay boyunca bir terzi olarak çalışmış. "Her gün 12 saat boyunca çalışıyordum ve aylık 500 lira kazanıyordum" dedi ve ekledi: "Sadece üç yıl okula gittim ve Arapça veya Kürtçe nasıl okunup yazılacağını bilmiyorum. Büyüdüğüm zaman ise doktor olmak istiyorum."

Kampta annesi ve kardeşleriyle beklerken, Diana'nın doktor olma isteği çok uzak görünüyor. Babası Almanya'da mülteci olarak tanındı, fakat ne zaman veya herhangi bir şekilde bir araya gelip gelemeyeceklerini bilmiyorlar. Diana onu çok özlüyor.

Örgün eğitime erişim eksikliği kamp hayatının monotonluğunu ve korkunç koşullarda yaşayan çocukların hayal kırıklığını şiddetlendiriyor. Bu durumun çocukların gelişimini durdurmasından daha çok endişe verici olmasının nedeni ruh sağlığı sorunlarını arttırması.

Sisam adasında “hotspot” olarak oluşturulan kabul merkezinde bir adam stresten ve kötü yemekler yüzünden hızlı bir şekilde kilo kaybeden genç kızı için endişe ediyor. Kuzey Yunanistan'daki bir genç erkek ise bana böylesine kasvetli beklentilerle yaşamanın değerini sorguladığını itiraf etti.

Bir çok ebeveyn eğitimi katlanmak zorunda kaldıkları en acı verici kayıplardan biri olarak nitelendiriyor. Suriye'den gelen 47 yaşındaki terzi Yusuf, ayağını Halep'te kaybetti ve Nea Kavala kampında tekerlekli sandalyeyle mücadele ediyor. Zorluklara rağmen, savaşın en acı verici sonucu olarak oğlunun altı yıl boyunca okula gidememiş olmasını gösteriyor. Diyor ki, "öğrenmek elmas gibidir, hiçbir zaman yeterli olmaz.

Kendini adamış gönüllüler, mülteciler ve STK'lar ellerinden geleni yapıyorlar. Ziyaret ettiğimiz tüm kamplarda, eğitimsel etkinlikler sağlıyorlar, bunlara çocukların anadillerinde, İngilizce ve Almanca dersler de dahil. Tabi bunların da zorlukları var. "Çocuklar için odaklanmak çok zor, çünkü yıllardır okula gitmemişler" diyor Şam'dan gelen İngiliz edebiyatı mezunu 30 yaşındaki Ali. Nea Kavala kampında çocuklara İngilizce öğretiyor, "(İlk zamanlar) Bir yerde birkaç dakikadan fazla kalamıyorlardı" diyor.

Çocuklar ayrıca bir evin güvenliğine umutsuz bir şekilde ihtiyaç duyuyor. Konuştuklarımızdan bazıları halihazırda bir başka Avrupa ülkesinde yaşayan sevdiklerine ulaşma arzusundan, eğitimlerine devam etmekten ve hayatları için bir şeyler yapmaktan söz ediyor.

Suriye'den gelen 16 yaşındaki Abdullah, "Umutsuz, eğitimsiz ve okulsuz 423 gündür buradayız" diyor ve ekliyor: "Okula gitme şansına ihtiyacım var."

Abdullah'a hangi güvenceyi verebileceğimi bilemiyordum. Fakat ona sesini ve mesajını Avrupa liderlerinin harekete geçeceği ve artık mültecileri yüzüstü bırakmaktan vazgeçecekleri umuduyla duyuracağıma dair söz verdim.

Sorumluluk bir tek Yunanistan'a ait değil. Şimdiye kadar Avrupalı liderler mülteci kriziyle baş etmekte berbat bir şekilde başarısız oldu. Avrupa hükümetleri Yunanistan'dan sığınmacıları kabul etmek için, diğer ülkelere yeniden yerleştirmeleri hızlandırarak, aile birleşimlerini tesis ederek,  insani ve öğrenci vizeleri sunarak gerekli tüm imkânları kullanmalı.

Avrupa genelinde çocuklar okul döneminin ilk gününde, tıpkı Shakespeare'in dediği gibi "salyangoz gibi sürüne sürüne, gönülsüzce" okula giderken, mülteci çocukların okula gidebilmek için ne kadar istekli olduğunu hatırlamamız önemli. Sınırlar onlara kapalı. Yunanistan bu çocuklara eğitime biraz erişim umudu verirken, eğitimlerini tamamlama beklentileri iç karartıcı ve onların parlak hedefleri yerini uzak ve çaresiz rüyalara bırakıyor.

Orijinal metin: https://www.amnesty.org/en/latest/campaigns/2016/09/learning-is-like-a-diamond/