Yer ve Ateş Altında: 2011'den Beri Suriye'de Bir Aktivistin Yaşamı

Bir insan hakları aktivisti olan Usame, beş yıl önce Suriye'deki kanlı silahlı çatışmanın kıvılcımını yakan protestolara ve hükümetin şiddetli tepkisine birinci elden şahit oldu. O günden beri, o ve ailesi gözaltına alındı, tehdit edildi ve gizlenmek zorunda bırakıldı. Usame hikayesini Uluslararası Af Örgütü'ne anlattı...
 

2011'in başında, Tunus, Mısır, Yemen ve Libya'da gerçekleşen halk protestolarını tartışmak üzere Şam'dan bir grup aktivistle bir araya geldim. 'Arap Baharı'nın nihayetinde bizim de ülkemize ulaşacağını hissettik, fakat rejimin ve ordumuzun gücü nedeniyle bunun Suriye'de daha uzun zaman alacağını ve daha ağır bir bedelle geleceğini de biliyorduk.

15 Mart'ta, protestolar bütün şehri sardığında, akşam namazı için camiye gittik. Her yerde güvenlik görevlileri, dükkanlardaki çalışanların yüzünde şok ve beklenti, her yerde de güvenlik görevlileri vardı. Geri dönüş yolunda, onlarca güvenlik görevlisi ve araçları hazır  halde çevik kuvvet polisi görünce şaşırmıştık. Hükümetin bizi bastırmak için giriştiği hazırlığa hayret etmiştik.

Sonraki gün açlık grevine başlamış siyasi tutuklularla dayanışmak için İçişleri Bakanlığı önünde bir oturma eylemine katıldık. Aralarında ilk kızımıza hamile olan eşim Maimouna'nın da bulunduğu pek çoğumuz gözaltına alındık. Emar, Suriye devriminin gözaltına alınmış ilk fetüsüdür! Bugün aralarında pek çok kadın ve çocukların da bulunduğu tutukluların sayısı binleri buluyor.

Devrim başlıyor

Hapisteyken sadece hükümet yanlısı televizyon ve gazetelere erişim şansımız vardı. Bir makale gözaltına alınmamızla ilgiliydi ve bizi "yabancı casuslar" olarak tanımlıyordu. Bu aramızda bir şaka haline geldi. Televizyonda hükümet sözcüsünün protestoculara mezhepçi radikalleşme planı dediğini gördük. Aslında protestocular farklı mezheplerden, etnik kökenden ve siyasi görüşten gelmekteydi.

Daraa ve diğer şehirlerde protestoların başladığına dair haberler sızmıştı. Tutuklu bir yoldaşım şöyle bir yorum yaptı: Suriye devrimi başlamıştır!

İki hafta sonra bir akşam vakti hepimiz salıverildik, cezaevinin dışında bizi bekleyen arkadaşlarımız bizi aldıklarında alkışladı ve tezahürat etti. Gösteriler ilkbaşladığında pek çok insan protestolara katılmak konusunda tereddüt içerisindeydi. Bir keresinde hatırlıyorum, ilk Cumalardan birinde protestolar cami ve pazar önlerinde, diğerlerini de katılmaya teşvik etmeye çalışan 20 kişiyle başlar, fakat sayı çok yavaş bir şekilde artardı. Ancak akşam olduğunda 20 bin kişi olurduk! Birbirini neredeyse hiç tanımayan insanlar, sanki düğün günüymüş gibi birbirlerini tebrik ediyordu. Adının Ebu Adnan olduğunu öğrendiğim genç bir adam, bana güçlüce sarıldı ve şöyle dedi: Allah'a şükür güvendesin. Senin tutukluluğun çöpe gitmeyecek. Ebu Adnan birkaç hafta sonra tutuklandı ve hala kayıp. 

Saklanmaya zorlanmak

O andan sonra hükümet protestoları organize edilmesine yardımcı olan tüm aktivistleri aramaya karar verdi. 1 Mayıs 2011'de birkaç diğer aktivistle birlikte tekrardan tutuklandım. Mazzeh Askeri Havaalanı'nda iki ay kaldıktan sonra salıverildim. Hemen sonra istihbarat güçleri bir kez daha aktivistleri gözaltına almaya başladı. Ve arkadaşım Mazen bunlardan biriydi. Bir sonraki gözaltına alınacak kişinin ben olduğumu söylediler ve ben de evimi terkettim ve gizlenerek çalışan diğer aktivistlere katıldım. Mazen neredeyse cezaevindeki beşinci yılını doldurmak üzere.

Arkadaşlarım Giyat Matar, Yahya Şerbaji, Nabil Şurbaji ve diğerleri ile birlikte Şam'da saklanarak yaşadım. Ne zaman tehlike hissetsek, bir apartmandan bir başka apartmana taşınırdık. Fakat bir baskın sonrasıYahya ve Giyat diğerleriyle birlikte yakalandı. İki gün sonra Giyat'ın ölene kadar işkenceye uğradığını öğrendik. Cenazesine katılamayacak durumdaydık. Dört buçuk yıl önce o gün onunla birlikte tutuklananlar, bugün hala kayıp. 

Ailem için gerçekten zor zamanlardı. Eşim ben tutukluyken doğum yaptı ve bebeğim üç haftalık olana kadar onu göremedim. Sonra haftada bir kez görmeye başladım. Eşim bebeğimizin her gününün fotoğrafını bana göndereceğine söz vermişti. O gün kızımın büyümesinin önemli anlarını kaçırdığımı hissetmiştim.

Aktivistlerin yargılanması

Aynı zamanda bir insan hakları aktivisti olan eşim, istihbarat kuvvetleri evimize baskın yapıp kardeşi Süheyb'i gözaltına aldıktan sonra evimizden ayrılmak zorunda kaldı. Ben teslim olmadığım takdirde onu öldüreceklerini, kızımızı kaçıracaklarını ve rehin tutacaklarını söyleyerek tehdit ettiler. Süheyb sonradan serbest bırakıldı, fakat kardeşi İkbal ile birlikte yeniden gözaltına alındı. Ve o günden beri hala kayıplar.

Gizlenerek bir yıldan fazla bir süre Şam'da kaldık, fakat aktivistlerin yargılanması artmaya ve kontroller şehri boğmaya devam etti. Nisan 2013'te hükümetin kontrolü kaybettiği bir bölgeye taşındık. İlk defa, Suriye Şiddetsizlik Hareketi ve Suriye İhlalleri Belgeleme Merkezi için ofis açabildik.

Bazı insanlar, insan hakları çalışanı olduğumuz için kendilerine yönelik tehdit olarak görüyorlar. Aralık 2013'te iş arkadaşlarım, ikisi erkek ve ikisi kadın, Samira, Razan, Vael ve Nazım kaçırıldı. Ofisimizi bir hafta sonra yeniden açtık. Asla teslim olmayacağımız mesajını göndermek istedik. Onlar asla kararlılığımızı yıkamazlar. 

Onur ve barış

Burada üçüncü yılımızın sonuna yaklaşıyoruz. Hava saldırıları, top atışları ve kuşatma hayatımızı domine ediyor. Gel-gitler oluyor ama asla susmuyor

Bazen Suriyelilerin kendi nedenlerine misafir olduklarını, başkalarının kendileri ve kendi ülkeleri için karar verdikleri şeylere davet edildiklerini, ama genelde tartışmadışı bırakıldıklarını düşünüyorum. Fakat bazen de değişimin geldiğini hissederek, bir gün onur ve barış içinde yaşayacağımızı umut ediyorum.

İlk başta değişim için isteğimizle motive olmuştuk. Sonra ise bu sorumluluk oluverdi. Özellikle arkadaşlarımız öldürülmeye başladığı zaman.

Geçen birkaç yılın tüm olaylarını yansıttığım zaman, onu bu kadar uzak nasıl yapabildiğimi anlayamıyorum. Giyat yakalandığı vakit neden ben arabanın içinde değildim? Neden ofisimiz basıldığında ve ofisteki herkes kaçırıldığında ben orada değildim? Neden kimyasal saldırılar benim değil de komşu köyümüzü hedef aldı? Neden binlerce roket beni ıskaladı, fakat yürüdüğüm yollardaki diğer insanların üzerine düştü?

Neden beş yıl çığlık attıktan, yüzbinlerce kurban, tutuklu ve mülteciden sonra gezegendeki diğer insanlara, eksik ya da fazla değil, onlar gibi insan olduğumuzu hala izah etmek zorundayız?

Biz de insanız... Sizin gibi.