Türkiye’de hak savunucusu avukatlar, ‘tehlike altında’

Stefan Simanowitz, avukatlara yönelik gözaltı ve tacizlerin, insan haklarını hiçe saymanın yanı sıra bu hakları koruyanları hedef alma arzusuna işaret ettiğini belirtti.

Her yıl, nesli tükenmekte olan türlerinin bir listesi yayınlanıyor. Kaplanların, gergedanların ve gorillerin üzücü derecede aşina olduğumuz isimleri bu listede yer alıyor.

Ancak daha az bilinense de risk altında bulunan bir başka grup daha var: “Tehlike altındaki avukatlar.”

Son dört yıl boyunca, Türkiye’de hükümetin 2016’daki darbe girişiminin ardından yarattığı şiddetli baskı ortamının sivil toplumu tüm yönleriyle nasıl etkilediğini takip ettim. 2017’de baskılar bizi de hedef aldı.

Haziran ayının güneşli bir sabahında bir telefon aldım. O dönemde Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir’de mülteci haklarının yılmaz bir savunucusu olan Taner Kılıç şafak baskınıyla gözaltına alınmıştı. Ayrıca, 22 avukat hakkında da gözaltı kararları çıkarılmıştı.

Bir ay sonra, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin o dönemki direktörü İdil Eser, aralarında insan hakları avukatı Günal Kurşun’un da bulunduğu diğer dokuz kişiyle birlikte tutuklandı.

11 kişi, absürt ve temelsiz suçlamalarla karşı karşıya kaldı ve aylarca tutuklu yargılandı. Taner’in durumunda tutukluluk süresi 15 aya ulaştı.

12 duruşmayı kapsayan 3 yıllık dava sürecinde her bir iddianın asılsız birer iftira olduğu tüm yönleriyle ortaya konuldu.

Buna karşın, geçen Temmuz ayında, akla mantığa sığmayan ve aksi yöndeki kanıtları göz ardı eden bir kararla Kılıç, ‘Fethullah Gülen terör örgütüne üyelik’ suçundan altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum edildi. İdil Eser, Günal Kurşun ve bir diğer insan hakları savunucusu Özlem Dalkıran ise ‘Fethullah Gülen terör örgütüne yardım’ suçundan bir yıl 13 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Karar, davanın her bir duruşmada daha net biçimde anlaşılan amacını ortaya çıkardı:

Bu dava, bağımsız sesleri susturmak ve aralarında Taner ve Günal gibi avukatların da yer aldığı insan hakları savunucularını hedef almak için siyasi saikle ortaya konan bir girişimdi.

Bir diğer tecrübeli insan hakları avukatı Eren Keskin hakkında kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Eş Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı gerekçesiyle 100’ün üzerinde ceza soruşturması açıldı. Eren dava konusu edilen yazıların hiçbirini kendisi yazmadığı halde ağır para cezaları ve hapis cezaları öngören suçlardan yargılandı.

Bu kararların üst mahkemede onanması halinde Eren, Taner ve Günal cezaevine gönderilebilir ve bir daha avukatlık mesleğini icra edemeyebilirler.

Hak ihlallerine yol açan bu yargılamalar, Türkiye’de darbe girişiminden bu yana süregelen baskıların bir parçası olarak haksız yere cezaevinde tutulan binlerce kişiyi etkileyen diğer onlarca davaya sadece birkaç örnektir. Yüzlerce avukatın, Türkiye’nin aşırı kalabalık cezaevlerinde tutuklu yargılandığı veya haklarında verilen mahkumiyet kararları nedeniyle hapsedildiği tahmin edilmektedir. Türkiye’de avukat olmak, sizi yetkililerin gazabının hedefi haline getirebilir.

Avukatlar, haklarını ihlal eden ceza soruşturmaları ve yargılamalarla hedef alınıyor, tutuklu yargılanıyor ve adil olmayan yargılamalar sonucunda mahkum ediliyor. Müvekkillerine isnat edilen suçlarla karşı karşıya bırakılıyor ve saldırıya uğruyorlar. Avukatlar fiziksel saldırılara da hedef olabiliyor, hatta öldürülüyorlar. Tıpkı 2015’te Diyarbakır’da vurularak öldürülen, önde gelen insan hakları avukatı Tahir Elçi gibi.

Eylül ayında Türkiye’nin çeşitli yerlerinde 50 civarında avukat şafak baskınlarıyla gözaltına alındı. Bu avukatlara, müvekkilleri Türkiye’nin 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlandığı için suçlamalar yöneltiliyor.

Savunma avukatlarının görevlerini yaptıkları için ceza soruşturmalarıyla hedef alınması tehlikeli bir gidişata işaret etmektedir. Bu durum ayrıca BM Avukatların Rolüne Dair Temel İlkeler ile de çelişmektedir. İstanbul Barosu, gözaltılara ilişkin açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Avukat müvekkilleri ile özdeş görülemez. Avukatın görevinin sınırlandırılması, onun özenle bir ‘otokontrole’ yönelmesini sağlamayı uman gözdağı, avukat kadar halkı etkileyecek ve giderek adalete olan güveni de yok edecektir.”

Türkiye yetkilileri, Kasım ayında, Diyarbakır’da “terör soruşturmaları” olarak adlandırdıkları soruşturmalar kapsamında, aralarında onlarca avukatın da bulunduğu 100’ün üzerinde kişi hakkında gözaltı kararı çıkardı.

Bu baskınlar, kolluk yetkililerinin rutin bir uygulama haline getirdiği toplu gözaltıların şimdiye kadarki son örneğidir. Bu uygulamalar, insan haklarının kullanılmasını son derece olumsuz etkilemekte ve ülkenin dört bir yanındaki korku ve baskı iklimini derinleştirmektedir. Hak ihlallerine yol açan ve aşırı geniş tarif edilen terörle mücadele yasaları kapsamında gerçekleştirilen soruşturmaların, keyfi gözaltıların ve temelsiz yargılamaların devam etmesi, hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatmaktadır.

İnsan hakları zayıflatıldığında, bu hakları savunan kişilerin de saldırıya uğraması tesadüf değildir. Baskının hüküm sürdüğü ülkelerde savunma ve insan hakları avukatlarının işi daha hayati olduğu kadar daha tehlikeli de olmaktadır.

İki yıl önce Türkiye, Tehlike Altındaki Avukatlar Günü’nün odağındaydı. Onlarca avukat, “Avukatlar susarsa vatandaşlar nefes alamaz” yazılı bir pankartla protesto gerçekleştirdi. Ancak ne yazık ki son iki yılda avukatlara yönelik yargı tacizi daha da şiddetli bir hal aldı.

Bu kapsamda Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi de tehlike altındaki avukatların durumuna dikkat çekmek amacıyla Taner Kılıç, Günal Kurşun ve Eren Keskin’in katılımıyla, gazeteci Mehveş Evin’in moderatörlüğünde bir panel gerçekleştirecek. 25 Ocak saat 19:00’da gerçekleşecek panele kayıt formunu doldurarak katılabilirsiniz.

PANEL: TÜRKİYE'DE TEHLİKE ALTINDAKİ AVUKATLAR

KAYIT FORMU

*Bu yazı ilk olarak “Human rights lawyers become “endangered species” in Turkey” başlığıyla İngilizce olarak yayımlanmıştır.