Türkiye: Uluslararası ortak basın özgürlüğü misyonu Türkiye ziyaretleri ardından İstanbul'da basın toplantısı yaptı

IPI öncülüğünde uluslararası ortak basın özgürlüğü misyonu Türkiye ziyaretleri ardından İstanbul ve Diyarbakır'da basın toplantıları düzenledi. İstanbul'daki basın toplantısına Uluslararası Af Örgütü de katıldı. 

Uluslararası Af Örgütü'nün de dahil olduğu, basın ve ifade özgürlüğü çalışan uluslararası kurumlardan oluşan ve Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) öncülüğünde toplanan basın özgürlüğü misyonu Türkiye ziyaretlerini tamamladı. 

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Uluslararası Af Örgütü, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Osservatorio Balcani Caucaso Transeuropa (OBCT), Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Article 19, Uluslararası PEN, Güneydoğu Avrupa Medya Kurumu (SEEMO)'dan oluşan misyon Türkiye'deki temaslarının ardından bir açıklama yayımladı. 

Açıklamada, uluslararası heyet dezenformasyon yasasının kabul edilmesini kınadı, 2023 seçim döneminde basın özgürlüğü ve gazetecilerin güvenliğinin korunması için çağrı yaptı. Siyasi partiler, seçim manifestolarında basın özgürlüğüne dair kapsamlı reformlara yer vermeye çağrıldı.

12-14 Ekim’de Türkiye’yi ziyaret eden uluslararası basın özgürlüğü misyonunun ilk izlenimlerine göre Türkiye’de gazeteciler, toplumsal tartışma ve eleştiri alanını engellemek için tasarlanan ve bu hafta mecliste kabul edilen dezenformasyon yasasını takiben 2023 seçim döneminde haber özgürlüğü ve güvenliklerine yönelik yenilenecek bir saldırının gardını almaya hazırlanıyor.

Misyonun Ankara’daki toplantıları sürerken, dezenformasyon yasasının 29. maddesinde “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayanlar” için öngörülen bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası 13 Ekim Perşembe günkü meclis toplantılarında kabul edildi.

Yasanın belirsiz tanımlar ve sorunlu ifadeler içeren diğer maddeleri ve siyasallaşan Türkiye yargısı tarafından uygulanacak olması, gazetecilerin yanı sıra milyonlarca internet kullanıcısını cezai yaptırım riski ile yüzleştirerek, ülkenin halihazırda hasar almış medya ortamında sansür ve otosansürün artmasında büyük rol oynayacaktır.

Bu hafta, yedi basın ve ifade özgürlüğü ve insan hakları örgütü, Türkiye’de gazeteciler, sivil toplum grupları, siyasi partiler ve Anayasa Mahkemesi gibi pek çok paydaş ile toplantılar düzenleyerek ülkedeki medya özgürlüğü krizini tartıştı. AKP Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu’nun yanı sıra, CHP, HDP, İyi Parti, Gelecek P., Demokrat P., Saadet P., EMEP, TİP ve TÖP temsilcileri ile olmak üzere toplam on partiyle bir araya geldi.

Heyetin, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AKP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta ve RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ile toplantı talepleri geri çevrilirken, Milliyetçi Hareket Partisi, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), TBMM Dijital Platformlar Komisyonu ve AKP Milletvekili Hüseyin Yayman ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile toplantı talepleri yanıtsız kaldı.

Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi öncülüğündeki misyonda Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, ARTICLE 19, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Basın ve Medya Özgürlüğü için Avrupa Merkezi (ECPMF), Osservatorio Balcani e Caucaso Transeuropa (OBCT) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) temsilcileri yer aldı. Misyon ayrıca Uluslararası PEN ve Güney Doğu Avrupa Medya Organizasyonu (SEEMO) tarafından da desteklendi.

Bir sonraki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Haziran 2023’te yapılması planlanıyor. Bağımsız haber ve bilginin serbest dolaşımı tüm demokratik seçimler için hayati bir koşul.

Yıllarca gerileyen koşulların ardından, misyon siyasi yelpazeden tüm politikacılardan gazeteciliğin yüzleştiği krizi sonlandırmak için çalışacağına ve basın özgürlüğünü garantileyen kapsamlı reformlar yapılacağına dair bağlılık talebinde bulundu.

Aynı zamanda, görüşülen paydaşlar seçim öncesi gazetecilere yönelik baskı ve fiziki saldırıların artabileceği yönünde endişelerini dile getirdi. Misyon olarak, hükümete, özellikle seçim döneminde gazetecilerin korku ve tacizden uzak işlerini yapabilmeleri için gerekli önlemlerin alınması yönünde çağrı yapıyoruz.

Önceliklendirilen eylemler

Toplantıları takiben, uluslararası heyet derhal harekete geçilmesi için aşağıdaki öncelikli konuları tespit etti:

Dezenformasyon yasası ve çevrimiçi sansür: Hükümet dezenformasyon yasasını geri çekmeli ve çevrimiçi sansür için oluşturulan bu kısıtlayıcı yapılaşmayı sonlandırmalıdır. Özellikle, Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle dezenformasyonu suçlaştıran yasa, aynı Türkiye’nin terörle mücadele kanunu gibi yetkililere eleştirel gazeteciliği hedef alacak yeni bir araç sağlayacaktır.

Misyon heyeti ile görüşen paydaşlar aynı zamanda, İletişim Başkanlığı altında kurulan Dezenformasyon ile Mücadele Merkezi’nin çevrimiçi baskı ortamına yeni bir katman ekleyerek gazetecilerin çevrimiçi tacizinde ve gözetlenmesinde artışa sebep olacağına dair korku taşıdıklarını iletti.

Türkiye’de basın özgürlüğünde sürdürülebilir bir ilerleme, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmadan gerçekleşemez. Türkiye’deki ele geçirilmiş savcılık ve mahkeme birimleri, uluslararası standartları karşılamayan ve hayli kötü yazılmış yasalarla birleştiğinde son on yılda habercilikleri yüzünden yüzlerce gazetecinin yargılanması, hüküm giymesi ve tutuklanmasına yol açtı. Cezaevinde tutuklu gazeteci sayısının geçtiğimiz senelere kıyasla düşmesine rağmen, 2019 yılında “hakların korunması çabasında” sunulan Yargı Reform Paketi, gazetecilerin yargılanmasını ve uğradıkları yargı tacizini durdurmada başarısız olmuştur.

T.C. Anayasa Mahkemesi (AYM) ifade özgürlüğü kapsamında bazı pilot (öncü) kararlar vererek yapısal sorunlara işaret etmişse de,- kurumun da kabul ederek adreslemeye çalıştığı – AYM kararlarının derece mahkemeleri ve kanun koyucularca uygulanmaması yönünde zorluklar mevcut. İfade özgürlüğünü ilgilendiren önemli davalar hakkında AYM’den bir karar çıkması için uzun yıllar beklenmesi “geç kalmış adaletin adalet olmadığı” yönünde bir göstergedir.

Ayrıca, toplantı yapılan taraflar AYM üyelerinin ezici çoğunluğunun direkt veya dolaylı olarak cumhurbaşkanı tarafından atandığına dikkat çekti. Son dönemde AYM üye atamaları, siyasi etkinin altında kalındığı yönünde ciddi endişeler doğururken, heyet bu gibi bir siyasallaşmış atama sürecini siyasi etkiden arındırma gerekliliğinin altını çiziyor.

Benzer şekilde, Türkiye’deki medya düzenleyici kurumlar siyasetten arındırılmalı ve reforma tabi tutulmalıdır. Bu kurumların tamamı bağımsız medya kuruluşlarını hedef almak ve cezalandırmak için güçlerini kötüye kullanmıştır.

  • Basın İlan Kurumu’nun (BİK), bağımsız gazetelere, resmi ilan ve reklam yayınlamaktan men ederek sürekli keyfi cezalar uygulaması onları önemli gelir kaynaklarından mahrum bırakıyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında Anayasa Mahkemesi, BİK’in keyfi yaptırımlarının yapısal bir sorundan kaynaklanan bir hak ihlali oluşturduğuna karar verdi. Daha sonra BİK, karara rağmen bu gazetelerden Evrensel‘in kamu ilanlarını alma hakkını kalıcı olarak iptal etti.
  • Türkiye’nin yayın düzenleyicisi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), düzenli olarak bağımsız medyayı hedef aldı. Milletvekili Utku Çakırözer’in raporlarına göre, RTÜK son dokuz ayda 42 para cezası verdi. Bu cezalar neredeyse sadece bağımsız yayıncıları hedef aldı.
  • Geçtiğimiz yaz, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), milyonlarca internet kullanıcısının verilerini mahkeme kararı olmadan topladığının ortaya çıkması üzerine “BTK Gate” olarak bilinen bir skandala karıştı. Aralık 2020’den bu yana, internet servis sağlayıcılarının, ziyaret edilen web siteleri, konum verileri, kullanılan uygulamalar ve kullanıcıların adları hakkında BTK’ya saatlik raporları göndermeleri istenmiştir. Bu türden bir kitlesel gözetim, gazetecilerin ve kaynaklarının hakları için açık etkilere sahiptir.

Çevrimiçi tehditler ve gazetecilerin politikacılar tarafından sözlü olarak hedef alınması sokaklarda şiddete dönüştüğü için gazetecilerin güvenliği giderek artan bir baskı altında. Mapping Media Freedom platformu, yalnızca geçtiğimiz yıl Türkiye’de gazetecilere yönelik 26 saldırı vakası kaydetti. Bu şiddet, eleştirel gazeteciliğin gayri meşru ve ulusal güvenliğe tehdit olarak gösterilerek şeytanlaştırılmasının bir sonucu olarak artmıştır. Ayrıca, bu davaların bazılarında ortaya çıkan cezasızlık, daha fazla şiddeti körükleme riski taşıyor.

Misyon, tüm siyasi partileri gazetecilere yönelik her türlü saldırıyı kınamaya ve gazetecilerin  özellikle 2023 seçim kampanyalarını özgürce ve güvenli bir şekilde haber yapma haklarını garanti altına almaya çağırdı.

Geçtiğimiz yıl boyunca, eleştirel ve bağımsız medyaya yönelik yargılamalar ve tutuklamalar devam etti. Bu yılki misyon, resmi suçlamalar olmamasına rağmen Haziran ayından bu yana tutuklu bulunan 15 gazeteci ve bir medya çalışanı ile dayanışma göstermek için Diyarbakır’ı ziyaret etti. Misyon heyeti olarak, Türkiye’deki tüm tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması çağrısını ve meslektaşlarına ve ailelerine verdiğimiz desteği yineliyoruz.

Son olarak, basın akreditasyon süreci reforma tabi tutulmalı ve tüm gazetecilerin işlerini yapabilmelerini sağlayacak şekilde siyasetten arındırılmalıdır. Yüzlerce eleştirel gazetecinin basın kartlarını iptal ederek konumunu kötüye kullanan İletişim Başkanlığı’nın akreditasyon yetkisi elinden alınmalı, yerine gazeteciler ve medya kuruluşlarının özdenetiminde bir sistem getirilmelidir.

Delegasyon bu yıl içinde, misyon ziyareti sırasında görüşülen paydaşlar ve yetkililer tarafından ifade edilen görüşler hakkında daha ayrıntılı bilgi sunacağı tam bir rapor yayınlayacak.