Türkiye: Güneydoğu'daki baskılar on binlerce insanın hayatını tehlikeye atıyor

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye hükümetinin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlere uyguladığı gece gündüz süren sokağa çıkma yasaklarını ve temel hizmetlere erişimlerinin engellenmesini de içeren saldırıların 200.000 kişinin hayatını tehlikeye atarak adeta toplu cezalandırmaya dönüştüğünü söyledi.

Uluslararası Af Örgütü‘nün sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerde gerçekleştirdiği araştırma ve halihazırda dışarıdan gözlemcilerin erişemediği bu bölgelerde yaşayan halkın yaptığı açıklamalar, acımasız ve keyfi uygulamalar sonucu halkın yüz yüze kaldığı zorlukları ortaya koyuyor.

Güvenlik güçlerinin, ambulansların yasak altındaki bölgelere girişini ve hastaların tedaviye erişimini engellediği birçok örnek var.

Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen, “Su ve elektrik kesintileri, ateş altında gıdaya ve sağlık hizmetlerine ulaşımda yaşanan tehlikelerle birleştiğinde bölgede yaşayanlar üzerinde perişan edici bir etkisi oluyor. Durumun daha da kötüleşmesi ihtimali yüksek. Hayatı felce uğratan sokağa çıkma yasakları, bazı bölgelerde  insanlara bir aydan uzun süredir evlerinden çıkma imkanı vermiyor ve yayılarak tüm çevreyi abluka altına alıyor. Yetkililer, durumdan etkilenen bölge halkının gıda ve temel hizmetlere ulaşabilmelerini sağlamak zorunda.” dedi.

Bir kişi, Uluslararası Af Örgütü’ne, Silopi’de yaşayan akrabasının mahallede gerçekleşen çatışma sırasında kendi evinde öldürüldüğünü söyledi. Aile, evlerinden defin için çıkarılana dek 12 gün boyunca çürümekte olan bedenle beklemek zorunda kaldı.

Bir başka Silopili, Uluslararası Af Örgütü’ne, kendisinin ve ailesinin evinde geçen ay 20 gün boyunca su ve 15 gün boyuncaysa elektrik olmadığını söyledi. İki hafta banyo yapamadıklarını, geçen hafta aniden geri gelene dek suyu tedarikli kullandıklarını söyledi. Su o günden beri aralıklı olarak geliyor.

Sokağa çıkma yasakları, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda hükümet ile PKK arasında barış sürecinin sona erdiği Temmuz 2015’den beri, polisin ve gittikçe artan oranda ordunun gerçekleştirdiği operasyonlar dahilinde uygulanıyor. PKK’nın gençlik kolu Yurtsever Devrimci Gençlik - Hareketi (YDG-H) ve devlet güçleri arasında gerçekleşen çatışmalar esnasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları suresince bu bölgelerde 150’den fazla bölge sakini öldürüldü. Ölenler arasında kadınlar, küçük çocuklar ve yaşlılar da var.

13 Ocakta PKK tarafından Diyarbakır’ın Çınar Emniyet Müdürlüğü'nün önünde gerçekleştirilen bombalı saldırıda bir polis ve iki çocuk dahil olmak üzere beş sivil öldürüldü. Çoğu sivil 39 kişinin yaralandığı bu saldırı açıkça ayrım gözetmeyen bir saldırıydı.

Ağır silah kullanımı ve keskin nişancılar tarafından açılan ateş, polis ve ordu tarafından yerleşim alanlarında gerçekleştirilen ve güvenlik güçleri için tehdit oluşturmayan silahsız sakinlerin hayatını tehlikeye atan operasyonların karakteristiği haline geldi.

Uluslararası Af Örgütü, 4-12 Eylül 2015 tarihleri arasında sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından Cizre’de gerçekleştirdiği araştırmada, ölümlerin birçoğunun çatışmaların yer aldığı mahallerden uzakta, keskin nişancılar tarafından gerçekleştirildiğini gösteren kanıtlar buldu. Öldürülenlerin arasında silahlı çatışmalara katılma olasılığı çok düşük olan küçük çocuklar, kadınlar ve yaşlılar bulunmaktaydı.

Daha yakın tarihli ölümler de aynı tedirgin edici biçimde gerçekleşti. Ölümlere yönelik soruşturmalarda henüz bir ilerleme görünmüyor.

John Dalhuisen, “Yetkililer, güvenliği sağlamak ve şüphelileri yakalamak için kanuni tedbirler alırken insan hakları yükümlülüklerine uymalılar. Gece gündüz sokağa çıkma yasakları altında devam eden operasyonlar, on binlerce insanın hayatını riske atıyor ve toplu cezalandırmaya benzemeye başlıyor.” dedi.

Yetkililerin, sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelere baro ve insan hakları örgütlerinin bağımsız gözlemci girmelerini engellemesi, neler olup bittiğinin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını daha da zorlaştırıyor. Yaşanan şiddet ve ihlalleri eleştirenler, tehditlere maruz kalıyor, cezai soruşturmalara tâbi tutuluyor veya diğer birtakım rahatsız edici tacizlerle karşı karşıya  kalıyor.

9 Ocak günü, ’Beyaz Show’ programını arayan izleyicinin insanları ülkenin güneydoğusunda gerçekleşen kadın ve çocuk ölümlerine sessiz kalmamaya çağırması üzerine savcılık, programın sunucusu, arayan ve diğer bir çalışanı hakkında “terör örgütü propogandası yapmak” suçundan soruşturma başlattı.

John Dalhuisen, “Türkiye yetkilileri ülke içi eleştirileri susturma konusunda kararlı görünürken uluslararası toplumdan çok az eleştiriyle karşılaştırlar. Suriye’deki çatışmalarla ilgili stratejik kaygılar ve Türkiye’nin Avrupa’ya gelen mülteci akınına set çekme konusundaki yardımı, ağır insan hakları ihlallerini gölgelememeli. Uluslararası toplum yaşanan ihlalleri görmezden gelmemeli” dedi.

 Brifingin tam metnine ulaşmak için lütfen tıklayınız.