Türkiye: Düşünce mahkumu Gezi Davası tutukluları serbest bırakılmalı

Türkiye’de şiddetle dağıtılan protestolarla başlayıp Osman Kavala ve yedi kişinin mahkum edilmesiyle sonuçlanan siyasi güdümlü bir yargılamaya kadar giden süreç, korkunç bir adaletsizliğin güncesidir.

Gezi Davası’nın düşünce mahkumlarına yönelik siyasi zulüm

2022’de Gezi Davası’nın düşünce mahkumları olarak bilinen yedi kişinin hapsedilmesi, Türkiye’de insan haklarının, her geçen gün kötüye giden durumunun en ağır ve görünür örneklerinden biridir.

4,5 yıla yayılan Gezi Davası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bağlayıcı kararını ihlal eden ve ülkede insan hakları bakımından feci sonuçlar yaratan gülünç bir yargılama ve adalete ihanettir.

İş insanı Osman Kavala, 1990’ların sonundan beri sivil toplumun önde gelen aktörlerinden biridir ve tüm yaşamını sanat aracılığıyla kültür ve diyaloğu desteklemeye adamıştır.

Kavala, Nisan 2022’de, “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla Türk Ceza Kanunu’nda var olan en ağır cezaya, şartlı tahliye olmadan ömür boyu hapis cezasına mahkum edildi.

Aynı davada yargılanan mimar Mücella Yapıcı, şehir plancısı Tayfun Kahraman, avukat Can Atalay, belgesel film yönetmeni Mine Özerden, film yapımcısı Çiğdem Mater, yüksek öğretim direktörü Hakan Altınay ve üniversite kurucu üyesi Yiğit Ekmekçi ise “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” suçlamasıyla 18’er yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Yiğit Ekmekçi duruşmaya katılmadığı için ceza aldığı halde tutuklanmadı; ancak hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

Osman Kavala, 2020’deki toplu beraat kararının bozulması üzerine yapılan yeniden yargılamada mahkum edilmesinin ardından verdiği ilk röportajda, “Kararı duyunca mide bulantısına benzer bir şey hissettim” dedi.

Şov niteliğinde bir siyasi güdümlü davanın sonunda verilen bu karar hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda kınandı.

Peki, bu şoke edici adalet yanlışına ne sebep olmuş olabilir?

“Olağanüstü boyutlarda bir adaletsizliğe tanık olduk. Bu karar yalnızca Osman Kavala’ya, aynı davada yargılanan diğer kişilere ve ailelerine değil, Türkiye’de ve tüm dünyada adalete ve insan hakları aktivizmine inanan herkese yönelik yıkıcı bir darbedir.”

Nils Muižnieks
UAÖ Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü

Gezi Davası’nın tarihi


©Eren Aytuğ/Nar Photos

Gezi Parkı: 2013

30 Mayıs 2013’te polis, Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı çıkan bir grup protestocuyu parktan zorla çıkardı. Protesto hakkının engellenmesi ve polisin şiddet uygulaması Türkiye geneline yayılan hükümet karşıtı protestolara yol açtı. Yetkililerin yanıtı şiddetli ve kesindi.

Takip eden aylarda polis, barışçıl protestoları engellemek ve dağıtmak için defalarca gereksiz ve aşırı güç kullandı. Protestoların azalmaya başladığı dönemde yetkililer protesto hareketini cezalandırma girişimlerini sürdürürken, görevi kötüye kullanmaya dayalı güç kullanan polisler adalet önüne çıkarılmadı.

Bu yolla cezalandırılan kişiler arasında Gezi Davası tutukluları da yer alacaktı. Dava boyunca yöneltilen temel suçlama, bu kişilerin hükümeti ortadan kaldırmayı amaçladığı ve 2013’teki Gezi Parkı protestolarını organize ettikleri, yönettikleri, yaymaya çalıştıkları ve bunu yaparken cezai eylemlerde bulundukları suçlamasıydı.

“İnanın, bu insan haklarına çok aykırı bir durum. Ben başıma geleceğin ne olduğunu kestiremiyorum dahi. […] Ama korkuyor muyum? Hayır. Bir ağacı, bir parkı, yaşam alanını, insan onurunu korumanın bedeli bazen buysa bu bedel ödenir ne yapalım.”

Mücella Yapıcı
Gezi protestolarıyla bağlantılı olarak ilk kez yargılandığı 2014’te verdiği bir söyleşiden.

Türkiye’de, onlarca yıllık barışçıl toplanmaları son yıllarda yasaklanan ve suç sayılan Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan, yasaklanan, katılımcıları şiddetle dağıtılan, gözaltına alınan ve yargılanan LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri’ne kadar barışçıl protestolara tahammülsüzlük mirası, süresiz yasaklar ve protestocular hakkında açılan ceza davalarıyla hâlâ devam ediyor.

2016’daki darbe girişimi

Türkiye’de 2016’daki darbe girişiminin ardından ifade özgürlüğü ve diğer insan haklarına yönelik geniş çaplı baskılar arttıkça muhalif seslerin haksız yere susturulması da daha şiddetli bir hâl aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin, hükümeti ortadan kaldırmaya dönük bu girişimi bastırma çabalarının devam ettiği süreçte hükümeti eleştiren herkes, darbe girişimiyle ilişiği olup olmadığına bakılmaksızın hedef haline geldi.

Binlerce hakim, savcı, öğretmen ve diğerlerinin aralarında bulunduğu 130 binin üzerinde kamu çalışanı yargılanmadan ihraç edilirken, aşırı geniş çerçeveli terörle mücadele yasaları, muhalifleri veya muhalif varsayılan kişileri hedef almak için kullanıldı. Gazeteciler, insan hakları savunucuları ve diğer kişiler, haklarını ihlal eden ceza davalarına ve uzun süreli tutukluluğa maruz bırakıldı -ve bırakılmaya devam ediyor. Sivil toplum örgütleri olağanüstü hâl kararnameleriyle kapatıldı.

Hükümet, eleştirilerini ifade eden herkesin silahlı bir grubun destekçisi olabileceğine dayalı bir anlatı kurdu. Halihazırda bağımsızlıktan yoksun yargı, meşru muhalefeti bastırmak için peyderpey araçsallaştırıldı.

Korku iklimi, başta insan hakları alanında çalışanlar olmak üzere sivil topluma uzanarak ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yarattı.

Gezi Davası, insan haklarına yönelik bu yoğun baskı ortamında görüldü.

GEZİ PARKI TUTUKLULARININ SERBEST BIRAKILMASI İÇİN HAREKETE GEÇİN!

İMCAZI OLUN!

Davada hangi kanıtlar sunuldu?

Davada yöneltilen temel suçlama, yargılanan kişilerin, hükümeti ortadan kaldırmak amacıyla 2013’teki Gezi Parkı protestolarını organize ettikleri, yönettikleri, yaymaya çalıştıkları ve bunu yaparken cezai işlem gerektiren çeşitli suçları işledikleri suçlamasıydı.

Savcılığın sunduğu 657 sayfalık iddianame, iddiaların hiçbirini destekleyemedi. İddianamenin daha önce hükümet yanlısı basında yayımlanan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil hükümet sözcüleri tarafından dillendirilen komplo teorilerinden başka dayanağı yoktu.

Savcılığın iddiaları geniş kapsamlıydı ve iddia olunan suçlarla yargılanan kişiler arasında bağlantı kuran hiçbir delil sunulmadı.

Hukuka aykırı biçimde dinlenen yüzlerce telefon konuşmasına ait yüzlerce sayfalık deşifre metinleri, yurtdışı seyahatlerinin ayrıntıları, mali soruşturma raporları ve Osman Kavala ile yargılanan diğer kişilerin çeşitli kişilerle buluşmalarını gösteren fotoğraflar, tüm bunların nasıl suç teşkil ettiğine veya iddia olunan suçlara nasıl kanıt oluşturduğuna dair herhangi bir açıklama olmadan rastgele mütalaaya alındı.

İddianame Osman Kavala’nın diğer sanıklarla birlikte hükümeti ortadan kaldırmak amacıyla Gezi Parkı protestolarını organize ettiğini öne sürdüğü halde, bu akıl almaz suçlamayı destekleyecek hiçbir kanıta yer vermedi. Yargılananların çoğu birbirini tanımıyordu ve Gezi Parkı protestoları öncesinde bu türde bir komplonun kurulmuş olabileceğini gösteren hiçbir kanıt yoktu.

İddianame, dönemin başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kabinesindeki bakanları birincil müşteki olarak sıraladı. Ayrıca, diğer 746 kişi de müşteki listesindeydi fakat bu kişilerin iddia olunan suçlardan ne bakımdan mağdur olduğu izah edilmedi.

  • Tüm sanıkların beraat ettiği ilk davada ve beraat kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozulması üzerine yapılan yeniden yargılamada savcılık, Osman Kavala’yı veya yargılanan diğer kişilerden herhangi birini herhangi bir şiddet eylemi ya da hükümeti ortadan kaldırma teşebbüsüyle ilişkilendiren hiçbir somut delil sunmadı.
  • Osman Kavala ve diğer yedi kişinin, hükümeti ortadan kaldırmak için dış güçlerle işbirliğiyle kurulan bir komplonun parçası olduğunu kanıtlayan hiçbir kanıt sunulmadı.
  • Sekiz kişinin nasıl bir araya gelip, ülkedeki bir il hariç tüm illerde 3,5 milyon kişinin katıldığı tahmin edilen kitlesel protestoları nasıl yönlendirdiği izah edilmedi.
  • Mala zarar verme iddialarını haklı gösterecek hiçbir kanıt sunulmadı; üstelik, yargılanan kişiler, mahkeme kararında bu suçların tümünden beraat etti.
  • Uluslararası Af Örgütü’nün Gezi protestoları sırasında tespit ettiği üzere, şiddetin büyük bir kısmından polis güçleri sorumluydu. Polis, aşırı güç kullanımı sonucunda bir çocuk dahil en az dört kişinin ölümüne doğrudan sebebiyet verdi ve yüzlerce kişiyi ağır yaraladı.
  • Film yapımcısı Çiğdem Mater’in Gezi protestoları hakkında bir belgeselin yapımına katıldığı iddia edildi. İddia konusu kısa belgesel hiçbir zaman yapılmadı; ancak mahkeme, Mater’i 18 yıl hapis cezasına mahkum ederken bu gerçeği dikkate almadı.
  • İddianamede yer alan, George Soros’un Gezi Parkı protestolarını finanse ettiğine ilişkin iddialar hiçbir kanıta dayanmıyordu. Yargı yetkilileri kovuşturma aşamasında Soros’u sorgulamadı ve şüpheli listesine almadı.

Bu gülünç davada ortaya çıkan tek gerçek kanıt, Türkiye mahkemelerinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin buyruğunda çalıştığı ve siyasi müdahaleden bağımsız olmadığıdır.

“Bu haksız karar, Gezi Davası’nın yalnızca bağımsız sesleri susturmayı amaçlayan bir girişim olduğunu gösterdi.”

UAÖ Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü

Düşünce mahkumu ilan edilen Gezi Davası tutukluları kimdir?

Osman Kavala

Osman Kavala tüm yaşamını sanat aracılığıyla kültür ve diyaloğu desteklemeye adamış bir iş insanıdır. Anadolu Kültür’ün yanı sıra ülkenin dört bir yanında çok sayıda ilde sanat merkezleri kurarak ve sanatsal ifadeyi geliştirmeye yönelik projeler yürüterek sanat alanına kolayca erişemeyen kişiler için fırsatlar yaratan Osman Kavala son yirmi yıl boyunca Türkiye’nin canlı kültür sahnesinin çeşitlilik potasını zenginleştirmek için çalıştı.

Mücella Yapıcı

Mücella Yapıcı mimardır. Gezi Parkı protestoları sırasında Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin Genel Sekreteri olan Yapıcı, “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” suçlamasıyla yargılanan 26 kişiden ve Taksim Dayanışması’nda yer aldıkları için “[yasadışı] örgüt kurmak ve yönetmek” ve “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” ile suçlanan beş kişiden biriydi. 26 kişinin tamamı 2015’te beraat etti. Yeniden görülen Gezi Davası, Mücella Yapıcı’nın 2013’teki kitlesel protestolarla bağlantılı olarak karşı karşıya kaldığı üçüncü yargılamaydı.

Tayfun Kahraman

Tayfun Kahraman şehir plancısı ve Taksim Dayanışması üyesidir. Kahraman, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Şehircilik Proje Koordinatörü olarak çalışıyor.

Can Atalay

2013’teki Gezi Parkı protestoları sırasında Taksim Dayanışması’nın ve Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin avukatıydı. Atalay, aynı zamanda, 2014’te 301 madencinin patlama sonucu hayatını kaybetmesinin ardından açılan Soma Davası ve 2018’de 24 kişinin öldüğü olayın ardından açılan Çorlu Tren Kazası Davası gibi önemli cezasızlık davalarında yakınlarını kaybeden aileleri temsil ediyor.

Mine Özerden

Mine Özerden, Taksim Meydanı’ndaki kentsel dönüşüm projesine karşı 2011’de kurulan bir diğer sivil toplum çatı örgütü olan Taksim Platformu’nun üyesidir. Belgesel film yönetmeni Özerden, reklamcılık sektöründe ve sivil toplum örgütlerinde çalışmıştır.

“Hukuk katledilerek tamamen haksız bir biçimde tutuklandık. Hukukun gücü değil, gücün hukuku çalışıyor. Bu nasıl adalet?”

Çiğdem Mater

Çiğdem Mater film yapımcısıdır. Mater, 1997-2005 yılları arasında ARTE, Boston Globe, Le Nouvel Observateur, the Los Angeles Times, Radio France International ve Sky News gibi çeşitli uluslararası basın örgütlerinde muhabir, çevirmen ve yapımcı olarak çalıştı. 2005-2009 yılları arasında Anadolu Kültür’de program koordinatörlüğü, 2009-2010 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde koordinatörlük yaptı. 2010’dan bu yana çok sayıda yerel ve uluslararası film ve belgeselin yapımcılığını üstlendi.

“Herkesin paylaştığı ortak duygu şu: Bu yaşananlar bir gün bizim de başımıza gelebilir! İşte o yüzden bu sadece Osman’ın Mücella’nın Çiğdem’in, bu 8 kişinin meselesi değil. Türkiye’nin hukuk mücadelesi, adalet mücadelesi.” 

Hakan Altınay

Ali Hakan Altınay, Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu üyesidir. Açık Toplum Vakfı Türkiye eski kurucu direktörüdür. Küresel yurttaşlık üzerine çevrimiçi dersler veren Global Civics Academy’nin kurucusu ve başkanıdır.

Ali Hakan Altınay, Brookings Enstitüsü’nde uzaktan araştırmacı, Carnegie Council’de küresel etik araştırmacısı ve Yale Üniversitesi’nde araştırmacıdır.  "Global Civics: Responsibilities and Rights in an Interdependent World" adlı kitabın yazarıdır.

---

Gezi Davası’nda yargılanan sekizinci kişi, Yiğit Ekmekçi, karar sırasında mahkeme salonunda değildi ve tutuklanmadı. Hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Tutuklanarak cezaevine gönderilmesi halinde, Uluslararası Af Örgütü, Ekmekçi’yi de düşünce mahkumu ilan edecek.

Yiğit Ekmekçi, Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu başkan vekili ve Terakki Vakfı Okulları'nda yönetim kurulu üyesidir. Aynı zamanda Nesin Vakfı’nın, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin ve Mezopotamya Vakfı’nın kurucusudur.

Osman Kavala için uluslararası destek


©Kerem Uzel/ Nar Photos

Özellikle Osman Kavala’nın durumu, Türkiye’de insan haklarına yönelik baskıların bir örneği olarak görüldü ve uluslararası alanda tepkilere yol açtı.

Kavala, Nisan 2022’deki mahkumiyetinden önce temelsiz suçlamalarla dört buçuk yıldan uzun süre cezaevinde tutuluyordu.

Aralık 2019’da, AİHM, Osman Kavala’nın tutukluluğunun ‘art niyet taşıdığına’ hükmetti. Buna göre, Kavala’nın tutukluluğu siyasi güdümlüydü ve kişi hürriyeti hakkının ihlaliydi.

AİHM’in bağlayıcı kararlarının üye devletler tarafından uygulanmasını izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi defalarca, Kavala’nın, AİHM kararı uyarınca serbest bırakılması yönünde çağrı yaptı. Türkiye, hukuki açıdan bağlayıcı olan bu kararı görmezden geldi ve Kavala’yı cezaevinden serbest bırakmayı reddetti. Bunun üzerine dosya yeniden AİHM’e gönderildi ve Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatıldı.

Şubat 2020’de, Osman Kavala, aynı davada yargılanan diğer kişilerle birlikte, Gezi protestolarını finanse ettiği yönündeki iddialarla bağlantılı tüm suçlamalardan beraat etti; fakat daha cezaevinden bırakılmadan, “askeri ve siyasi casusluk” gibi aynı derecede temelsiz suçlamalarla yeniden tutuklandı.

Hiçbir kanıt olmadığı halde, beraat kararının bozulması üzerinde yapılan yeniden yargılamada “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçlamasıyla ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkum edildiği tarihe kadar cezaevinde tutulmaya devam etti. Ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası, şartlı tahliyeye izin vermiyor.

Bu davada savcılığın, Gezi protestolarını sözde finanse etmekten hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse, oradan askeri ve siyasi casusluğa kadar durmadan değişen savlarından ortaya çıkan gerçek, yargı sisteminin adaleti sağlama yolunda değil, hükümete muhalif kişileri cezalandırma yolunda manipüle edildiğidir. Yargı sistemi, “suça uygun cezayı” bulmak için değil, istenen cezaya uygun suç bulmak için kullanıldı.

Kavala’nın ömür boyu hapis cezasına mahkum edilmesi, Türkiye’nin uluslararası alandaki müttefiklerine, hukuka ve adalete vurulan bir darbedir ve bu darbe, Avrupa kurumları veya üye devletler tarafından karşılıksız bırakılamaz.

Düşünce Mahkumları

Gezi Davası sonucunda tutuklanarak cezaevine gönderilen yedi kişi, Uluslararası Af Örgütü tarafından düşünce mahkumu ilan edildi.

Bu sıfat, hapsedilmelerine yol açan koşullarda şiddete veya nefrete başvurmadıkları ya da bunları savunmadıkları halde kimlikleri veya kanaatleri nedeniyle hapsedilen kişilere verilmektedir.

Tüm düşünce mahkumları derhal ve koşulsuz serbest bırakılmalıdır.

“Bugüne kadar bana verilen destekten, dayanışma mesajlarından dolayı teşekkür ediyorum. İçerdekiler için bu destek çok değerli, Gezi davasında ceza alan diğer arkadaşlar için de değerli olacak.”

Osman Kavala
Şirin Payzın’a yazılı olarak verdiği 6 Mayıs 2022’de Halk TV’de yayımlanan röportajından.

Avrupa’nın atması gereken adımlar:

Avrupa hükümetleri ve kurumları acilen, Türkiye’deki mevkidaşları ile görüşmelerinde Osman Kavala ve diğer yedi kişinin durumunu gündeme getirmeli ve derhal ve koşulsuz serbest bırakılmaları için çağrı yapmalıdır.

Avrupa, Türkiye’de insan hakları alanında sahici reformları teşvik etmek ve insan haklarının, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nde olası bir güncelleme dahil olmak üzere yetkililerle işbirliğini artırmaya dönük tüm değerlendirmelerin merkezine alınmasını sağlamak için AB ve üye devletlerin elindeki araçları kullanmalıdır.

Türkiye’nin atması gereken adımlar:

Türkiye, AİHM’in Osman Kavala’yla ilgili kararını uygulamalı; Kavala ile birlikte diğer yedi kişiyi de derhal ve koşulsuz serbest bırakmalı ve haklarında devam eden kovuşturmalara son vermelidir.

Türkiye yargısı siyasetçilerin, insan hakları savunucularının, gazetecilerin, yazarların ve yalnızca insan haklarını kullandığı için hapsedilen diğer kişilerin uzun süreli ve keyfi tutukluluğuna son vermeli; keyfi ve cezalandırıcı nitelikteki ceza soruşturmalarından ve yargılamalarından kaçınmalıdır.

GEZİ PARKI TUTUKLULARININ SERBEST BIRAKILMASI İÇİN HAREKETE GEÇİN!

İMZACI OLUN!