Shell Cinayetlerin Suç Ortağı mı?

Petrol devi Shell, Nijerya askeri hükümetinin cinayet, tecavüz ve işkence de dahil olmak üzere 1990’larda işlediği insan hakları ihlallerindeki sorumluluğu hakkında hesap vermeli.

Ogoni halkı’nın tüm toprakları Shell’in faaliyetlerinin yarattığı çevre kirliliği nedeniyle mahvoldu. Ogoni halkı barışçıl eylem düzenlediğinde Nijerya hükümeti onlara karşı korkunç bir şiddet harekatı başlattı.

Shell ile hükümetin eylemleri arasındaki ilişki olduğuna dair pek çok kanıt bulunmasına rağmen şimdiye dek hiçbir şirket yöneticisi yaşananlardaki sorumluluğu hakkında hesap vermedi.

Shell’den hiçbir şekilde hesap sorulmamış olması büyük bir hatadır ve feci bir mesaj veriyor: şirketler yeterince zengin ve güçlüyse yaptıkları her şey yanlarına kalabilir.

Bu nedenle ilk kez Uluslararası Af Örgütü, Shell’in gerçek sorumluluğunu ortaya çıkarmak için mevcut kanıtları bir araya getirdi.

1990’lardan itibaren Shell, güvenlik güçlerinin Nijer Deltası’na müdahale etmesi taleplerinin insan hakları ihlalleriyle sonuçlanabileceğini biliyordu.

1990 yılında Shell, Umuechem bölgesinde bulunan tesislerinden birindeki barışçıl eylemcilerle başa çıkmak için paramiliter polis biriminden yardım istedi. Polis, silahlar ve el bombalarıyla köye saldırarak 80 kişiyi öldürdü ve 595 evi yaktı.

Yaşanan vahşete rağmen Shell, Nijerya hükümetine tekrar başvurarak bölge topluluğunun eylemleriyle başa çıkmak için hükümetin yardımını istedi. Böylece kendini tekrar eden bir olay örgüsü ortaya çıktı: Shell defalarca hükümetten müdahale talep etti, bu talepler de kısa süre içinde şiddet ve ölümle sonuçlandı. Örneğin:

Shell’e ait 18 Mart 1993 tarihli iç yazışma, bir Shell çalışanının Rivers Eyaleti valisinden taşeron firmanın petrol boru hattı döşediği bölgeye askeri muhafız göndermesini “rica ettiğini” gösteriyor.

30 Nisan’da ordu, yeni boru hattına karşı gerçekleştirilen protesto eylemine Biara köyündeki 11 köylüyü silahla yaralayarak karşılık verdi.

Günler sonra, 4 Mayıs’ta Shell validen tekrar “destek” istedi. Aynı gün birlikler Nonwa köyündeki eyleme ateş açarak bir erkeği öldürdü. Böylece bir kez daha Shell’in doğrudan talebi insan hakları ihlallerine yol açtı.

Sonrasında 11 Mayıs 1993 tarihli bir iç yazışma, Shell yöneticilerinin Abuja’da üst düzey hükümet ve güvenlik yetkilileriyle “hükümetin yüksek kademelerinin desteğini harekete geçirmek üzere” buluştuğunu gösteriyor. Güvenlik servisi başkanı Shell’e Ogoni’deki durumunun “yakında sonlanacağına” dair güvence verdi.

İki ay sonra ordu, Ogonilere yönelik yeni silahlı saldırıları kışkırttı ve bu saldırılara katıldı.

Bu ihlallere rağmen Shell’in politikası güvenlik güçlerine lojistik destek sağlamak oldu

Daha sonra Shell’in Nijerya genel müdürü olan Brian Anderson, 1995’te yaptığı bir açıklamada o dönem Nijerya hükümetine – Shell’e ait botların, otobüslerin ve helikopterlerin kullanımı da dahil olmak üzere – lojistik destek sağlamanın şirket politikası olduğunu belirtti.

Shell’in desteği zaman zaman insan hakları ihlalleri işlenmesini direkt olarak kolaylaştırdı. Örneğin, Ekim 1993’te şirket, ordunun eylemciler üzerine ateş açtığı Korokoro köyüne birliklerin ulaşımını sağladı.

Shell, insan hakları ihlalleri işlediğini bildiği güvenlik güçlerine defalarca lojistik destek sunmakta hiçbir zaman tereddüt etmedi.

Shell, şiddetten sorumlu bir askeri birime ödeme bile yaptı

Askeri darbeden kısa bir süre sonra, Aralık 1993’te Shell, Rivers Eyaleti’nin yeni askeri idari amirine mektup yazarak eylemlerin yapıldığı Ogoniland de dahil olmak üzere eylem yapan toplulukların isimlerini vererekeylemlerin ekonomik sonuçlarının altını çizdi.

Bir ay sonra askeri idari amir, Binbaşı Paul Okuntimo’nun emri altında yeni İç Güvenlik Görev Gücü’nü (İGGG) kurdu.

İGGG kurulur kurulmaz insan hakları ihlalleri işlemeye başladı. 21 Şubat 1994’te Binbaşı Okuntimo’nun emri altındaki askerler, Shell’in merkezi yerleşkesi dışında barışçıl gösteri yapan binlerce kişiye ateş açtı.

Daha sonra 3 Mart 1994’te Shell, Binbaşı Okuntimo ve 25 askerine “hizmet karşılığı ücret” ödedi. Shell’e ait bir iç yazışmaya göre bu ödeme, “minnettarlık göstergesi olarak ve gelecekteki görevlerde [Shell’e yönelik] kesintisiz olumlu eğilim gösterilmesi için motivasyon” sağlamak adına yapıldı.

Bundan kısa süre sonra İGGG Ogoniland’e şiddetli baskınlar düzenlemeye başladı – köylüleri öldürdü, tecavüz etti ve işkence yaptı.

Shell tüm bu insan hakları ihlallerinden haberdardı

Binbaşı Okuntimo’nun televizyonda övgüyle söz ettiği bu baskınlar geniş ölçekte duyuruldu. O yılın temmuz ayında Hollanda büyükelçisi Shell’e, ordunun 800 civarında Ogoniyi öldürdüğünü söyledi.

Shell’in içeriden bilgisi de vardı. Şirket yöneticileri hükümetin üst düzey yetkilileriyle düzenli olarak görüşerek hükümetin Ogoni eylemleriyle başa çıkma stratejisi hakkında konuştu.

Shell, Ogoni halkının ve Ken Saro-Wiwa’nın bir “sorun” olduğunu iddia etti

Ogoni krizi, Nijerya devletinin “Ogoni Dokuz” olarak bilinen insanları öldürmesine yol açtı. Bilinen bir yazar ve Ogoni Halkının Hayatta Kalma Hareketi’nin (MOSOP) düzenlediği eylemlerin önderi Ken Sero-Wiwa da öldürülenler arasındaydı.

Mevcut kanıtlara göre Ogoniland’de uygulanan baskı en yoğun noktaya ulaştığında Shell, askeri yetkilileri MOSOP eylemlerini durdurmaları için cesaretlendirdi, motive etti ve bu sırada da Ken Saro-Wiwa’dan özellikle söz etti.

Bir iç yazışma, 30 Nisan 1994’te Cumhurbaşkanı Sani Abacha ile yaptığı bir toplantıda Brian Anderson’ın “Ogoniler ve Ken Saro-Wiwa sorununu” ortaya attığını gösteriyor.

Anderson, Abacha’nın “ya asker ya da polisle müdahale edeceği” izlenimiyle toplantıdan çıktığını belirtti.

Bir ay içinde Ken Saro-Wiwa ile MOSOP’un diğer önderleri tutuklandı, haksız yere cinayetle suçlandı ve hüküm olmaksızın alıkonuldu.

Gözaltındayken işkence ve kötü muamele gören bu kişiler, daha sonra sahte bir yargılama sonucunda suçlu bulundu ve 10 Kasım 1995’te infaz edildi. Ayrıntılı kayıtlar, Shell’in yargılamanın adil olmayabileceğini ve Ken Saro-Wiwa’nın suçlu bulunabileceğini bildiğini gösteriyor; ancak Shell’in Nijerya askeri hükümetini Ogoniland’de daha az şiddet içeren bir yöntem uygulamaya ikna etmeyi denediğine dair kanıt bulunmuyor.

Sonuç:

Shell’in davranışı, Nijerya güvenlik güçlerinin 1990’ların ortalarında Ogoniland’de işlediği korkunç suçları ve istismarları teşvik etme ve zaman zaman da kolaylaştırma kapsamına giriyor. Yerel topluluklara neredeyse kesin olarak şiddet uygulanacağını bilmesine rağmen şirket, güvenlik güçlerinden  protesto eylemlerine müdahale etmesini istedi. Shell, ordu ve polise lojistik destek sağladı, Nijerya hükümetine defalarca ülkenin mali açıdan petrole bağımlı olduğunu hatırlattı ve hatta güvenlik güçlerine para ödedi.

Shell bu suçlamaları daima sert bir şekilde reddetti. Fakat kanıtlar, çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan bir şirkete ilişkin şok edici bir manzara çiziyor. Esas soru şu: Shell başka türlü davransaydı ve Nijerya ordusuyla hükümetini zorlamasaydı, bu kadar insan dövülür, işkence görür, tecavüze uğrar ve öldürülür müydü?

Uluslararası Af Örgütü, Nijerya yetkilileri ile Shell’in bağlı olduğu Hollanda ve Birleşik Krallık devletlerine, şirketin Nijerya güvenlik güçlerinin işlediği insan hakları ihlallerindeki sorumluluğuna yönelik cezai soruşturma başlatmaları çağrısında bulunuyor.