Myanmar / Bangladeş: Arakanlı Müslüman mülteciler, ülkelerindeki istismar ve ayrımcılığa geri dönmeye zorlanmamalı

Uluslararası Af Örgütü bugün yaptığı açıklamada uluslararası topluma bir çağrıda bulunarak, Myanmar ordusunun başlattığı korkunç etnik temizlik operasyonu sonrasında ağır insan hakları ihlalleriyle yüzleşme tehlikesi olan hiçbir Arakanlı Müslüman mültecinin Myanmar’a dönmeye zorlanmamasını güvence altına almak için yardım edilmesi gerektiğini söyledi.

Bangladeş ve Myanmar hükümetleri, bu hafta, Arakanlı Müslüman mültecilerin ülkeye geri dönüşlerini ele almak üzere bir çalışma grubu kurduklarını duyurdu. Bir aydan biraz fazla bir süre içinde 500 binden fazla Arakanlı Müslüman kadın, erkek ve çocuk Arakan Eyaleti’ndeki askeri operasyon nedeniyle Bangladeş’e kaçtı.

Uluslararası Af Örgütü Küresel Meseleler Direktörü Audrey Gaughran, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Myanmar ve Bangladeş’in Arakanlı Müslümanların evlerine güvenli bir şekilde dönmeleri için seçenekleri tartışıyor olması olumlu bir şey olmakla beraber, bu süreç gönüllü olmalı ve insanları istekleri dışında geriye dönmeye zorlama maksadı taşıyan aceleci ve duyarsız bir çabaya yol açmamalıdır. Hiç kimse ağır insan hakları ihlalleri, sistematik ayrımcılık ve ırk ayrımıyla karşılaşmaya devam edeceği bir duruma geri dönmeye zorlanmamalıdır.”

Gaughran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Myanmar ordusunun Arakan Eyaleti’ndeki Arakanlı Müslümanları hedef alan korkunç harekatı insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giriyor. Ülkeye geri dönüşle ilgili herhangi bir plan gerçeğe dönüşmeden önce uyulması gereken ilk şart, şiddetin koşulsuz olarak sonlandırılmasıdır. Ancak bu yeterli değil: aynı zamanda, Myanmar hükümeti, Arakanlı Müslümanları on yıllardan beri bir yoksunluk ve istismar döngüsünde mahsur bırakan köklü ayrımcılığa da son vermelidir.”

2 Ekim’de, Dakka’da, Bangladeş Dışişleri Bakanı Abul Hassan Mahmood Ali, her iki ülkeden yetkililerin katıldığı toplantı sonrasında Myanmar’ın Arakanlı Müslümanları ülkeye geri kabul etmeye “sıcak baktığını” söyledi. Ayrıntıları henüz kamuoyuna açıklanmayan önerinin, yalnızca son zamanlarda Bangladeş’e geçen mülteci gruplara yönelik mi olacağı, yoksa on yıllardır Bangladeş’te yaşayan mültecileri de mi kapsayacağı henüz belirsizliğini koruyor.

1990’larda ve 2000’lerin başında, geniş kapsamlı bir ülkeye geri dönüş operasyonu çerçevesinde on binlerce Arakanlı Müslüman mülteci, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) de desteğiyle Bangladeş’ten Myanmar’a geri gönderildi. Geri gönderilenler, Arakan Eyaleti’nde tekrar devlet destekli sistematik ayrımcılık ve şiddet dalgalarıyla karşı karşıya kaldı.

O dönemde, Uluslararası Af Örgütü de dahil olmak üzere insan hakları örgütleri, kendileri ile asgari ölçüde danışılarak isteği dışında geri dönmeye zorlanan mülteciler ve süreç boyunca -BM de dahil olmak üzere- uluslararası aktörlerin dışlanmasıyla ilgili ciddi endişelerini dile getirdi.

Mültecilerin zorla geri gönderilmesi, non-refoulement ilkesinin ihlalidir. Non-refoulement, uluslararası ve teamül hukukunda, kişileri, yaşamlarını tehdit eden veya diğer ağır insan hakları ihlalleriyle yüz yüze gelmeleri riski barındıran bir yere göndermeyi mutlak şekilde yasaklar. Herhangi bir geri gönderme sürecinin tam anlamıyla gönüllü olması için Arakanlı Müslümanlara, uluslararası koruma talep etmenin de dahil olmak üzere geri dönüş alternatifleri sunulmalıdır.

Audrey Gaughran açıklamasında “Arakanlı Müslüman mültecilerin evlerine gönüllü olarak, güvenli ve onurlu bir şekilde dönmelerine izin verilmelidir. Myanmar hükümeti, savaş nedeniyle zarar gören toplulukları ve köyleri yeniden inşa etmek ve krizin kalbinde yatan Arakanlı Müslümanlara yönelik kök salmış ayrımcılığı sonlandırmak için elinden geleni yapmalıdır,” dedi.

Myanmar yetkilileri daha önce geri gönderilen mültecilerin kimliklerinin “doğrulanması” ve Myanmar’da vatandaşlık veya ikametle ilgili kanıt göstermesi gerekebileceğini açıklamıştı.

“Myanmar yetkilileri yıllarca Arakanlı Müslümanlara vatandaşlık vermeyi reddetti ve onları kimliklerini kanıtlama yöntemlerinden yoksun bıraktı. Hayatlarını kurtarmak için kaçan insanlardan bir ‘doğrulama sürecinin’ parçası olarak gerekli belgelere sahip olduklarını güvence altına almalarını beklemek mantıklı değil,” diyen Gaughran, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkeye geri dönüşle ilgili herhangi bir süreç için uluslararası gözlem ve BM gözlemi de çok ciddi şekilde gerekli. Geçen ay boyunca ülkesinden çaresizce kaçan yüz binlerce kişiye sınırlarını açmak ve onları barındırmakla Bangladeş, olağanüstü derecede cömert bir tutum sergiledi. Uluslararası toplum, mevcut krizle ve sonrasıyla başa çıkabilmesi için Dakka’ya destek olmalıdır.”

Son haftalarda Bangladeş yetkilileri, kamuoyuna, Myanmar’da “güvenli bölgeler” kurmak gerektiğinden de bahsediyor. Ancak başka savaşlarda kurulan bu tarz “güvenli bölgeler” karmaşık bir geçmişe sahip. Örneğin, 1993’te Bosna-Hersek’te ve 2009’da Sri Lanka’daki “güvenli bölgeler,” kaçmaya çalışan insanlara yönelik toplu katliamları ve diğer insan hakları istismarlarını engellemekte yetersiz kaldı.

Audrey Gaughran, “Güvenli bölge çağrıları ne kadar iyi niyetli olursa olsun çok temkinli bir şekilde ele alınmalıdır. Geçmiş deneyimler, böyle bölgelerin yalnız yerinden edilenleri hedef alan ihlalleri kolaylaştırabildiğini değil, güvenlik arayışı içindeki insanların kaçmalarını engelleyebildiğini de gösteriyor. Bu bölgelerin Arakan eyaletinde kurulması, Arakanlı Müslüman topluluğuna yönelik yalnızlaştırma ve ırk ayrımını daha da derinleştirebilir,” dedi.

Konuyla ilgili bir başka endişelendirici nokta, Eylül ayı başında Myanmar yetkililerinin Arakan eyaletinin kuzeyinde yerinden edilenler için kamplar ve yerleşim bölgeleri kuracaklarına yönelik açıklamalar.  

Myanmar’da 2012’deki şiddet dalgalarının ardından özellikle yerinden edilen Arakanlı Müslümanlar için kurulan kamplar hükümetin yardım örgütlerinin erişimini sınırladığı ve kadın, erkek ve çocukların çok kötü koşullar atında yaşadığı açık hava hapishanelerinden pek farklı değildi. Yerinden edilenler için kurulan bu kamplar on binlerce Arakanlı Müslümanın dış dünyadan daha da tecrit edilmesine sebep oldu.

Audrey Gaughran, konu hakkındaki açıklamalarını şöyle noktaladı: “Uluslararası toplum 2012’nin tekrarına izin vermeyeceğine ilişkin çok açık bir mesaj vermelidir. Bağışçılar, kırmızı çizgiler belirlemeli ve Bangladeş’ten zorla geri göndermelere ya da Arakanlı Müslümanların yerinden edilmeleri veya ayrımcılığa maruz kalmaya devam etmelerine yol açabilecek “çözüm” önerilerini finanse etmeyeceklerini açıkça ortaya koymalıdır. Bu konuda sergilenebilecek yetersizlik sadece insan hakları ihlallerinin devam etmesine yardım etmekle kalmaz, uluslararası toplumu da bu ihlallerde suç ortağı yapar.”