Keşmir'in hissetikleri

*Bu yazı il kez Uluslararası Af Örgütü Hindistan Şubesi tarafından 5 Ekim 2019 tarihinde yayımlanmıştır.

Hindistan devleti süregelen krizde Keşmirlilerin gözünde çirkin bir canavara dönüştü. Yaptığı her açıklamayla yeni bir kolu, üçüncü bir gözü çıkıyor. Gözle görülür bir öfke var ve bundan kaçmak çok zor. Hindistan’la ilgili tüm konuşmalarda yaşlıların bedduaları, gençlerinse küfürleri çınlıyor. En yaşlı ve bilge olanlar serinkanlı ve sakin. Onlar tüm bunları daha önce de gördü. Anakaraya güvenilmeyeceğini yaşayarak öğrendiler. İstismara dayalı tüm ilişkilerde olduğu gibi, istismar eden taraf gerilim yaratmakla işe başlıyor. Sonra bir şiddet eylemi, sonra da uzlaşma girişimleri geliyor. En sonunda da sükunet.

Haberlerde duyduklarımıza rağmen muhtemelen henüz sükunet aşamasına gelmedik ve uzun bir süre de gelemeyeceğiz. Sokakların dili bunun çok ama çok uzun zamandır devam eden bir mücadele olduğunu söylüyor. 90’ları yaşayanlar bu görüşle hemfikir. O zamanki mücadele özgürlük mücadelesiydi, şimdiki mücadele ise Hindistan’ın baskılarına karşı veriliyor. Yaşlılar bir süre sonra karşına ne çıkarsa kabullenirsin diyor. Özgürlükten bahseden yok, müesses nizamın değişmesi umudu da yok, hatta o bile şu an sarsılmış durumda. 

Haberleşme kesintilerinin başlangıcından bu yana altmış gün geçti ama halen uygulanan tedbirlerin neden gerekli olduğunu anlamadık. Öfkeliyiz. Keşmirliler tarihsel olarak bugüne kadar birçok sıkıntı yaşadı ve halen yaşıyor, ancak geçen ay hepimizin hissettiği (veya seksenlerindeki insanların hayatları boyunca hissettiklerini söyledikleri) duygular şu başlıklar altında özetlenebilir:

İhanet – Tüm olanlara verilen ilk tepki. Keşmir halkı zamanla ve yaşananlar üzerine yavaş yavaş itaat etmeye başladıkları Hindistan hükümeti tarafından ihanete uğramış hissediyor. Bir siyasetçi bu durumu gayet güzel anlattı ve şu anki neslin haklarına saygı göstermeye söz vermiş bir ülke tarafından ihanete uğrayan üçüncü nesil olduğunu söyledi.

Eyleme kapasitesi – Bütün bir halkın her türlü haberleşme imkanını kesmek ve seçilmiş temsilcileri, siyasetçileri, sivil toplumu, insan hakları aktivistlerini, gazetecileri, protestocuları ve hatta küçük yaştaki çocukları kilit altına alarak hayatı ve siyasi kaderi üzerinde zorla söz sahibi olmak, o halkı eyleme kapasitesinden mahrum eder. Bağımsızlığı ve katılımı yücelten bir ülkede eyleme kapasitemiz yoksa elimizde ne kalır? 

Yanıltma – Turistler aceleyle feribotlara bindirilip bölgeden çıkartıldı. Terör tehdidi olduğunu söylediler. Bu bir yalandı. Madde 370’in değiştirilmeyeceğine, bu maddenin anayasanın özünü zayıflattığına dair söylentilerle yatıştırıldık. Bize yalan söylendi. Hindistan’ın tüm vatandaşlarına söylendiği gibi.

Rıza – Bize ne istediğimiz soruldu mu? Rızamız olup olmadığını sormayan, hatta bize bilgi bile vermeyen Hindistan, Hindistan’a sadakat besleyenler de dahil Keşmirlilerin fikirlerine ne kadar az değer verdiğini göstermiş oldu. Anakarada yaşayan herkes, mevcut hükümetin kibirli maçoluklarına alet olan piyonlardır. 

Onur – Doğum ve ölüm bildirimlerinde bulunmak için polis merkezlerinde sıraya girmek, televizyon haberlerini beklemek ve eyaletin dışında yaşayan bir sevdiğinden mesaj olup olmadığını öğrenmek için takip ekranlarına bakmak… İşte buna indirgendik. 2019 yılındayız ve ülkenin geri kalanı sudan ucuza sağlanan 4G ile videolara göz gezdirirken, kafese kapatılan bizler için mahallenin dışında bir aile ziyaretine gitmek bile pek mümkün değil.

Susturma – Eğer bu değişiklik bizim faydamıza olacaksa neden bizi susturuyorlar? ‘Uzun vadede’ bize yarar getirecek bir şeyden memnun olmak için yeterince mantıklı değil miyiz, yoksa Hindistan sokağa çıkma yasağı ve haberleşme kesintisi olmazsa yalanlarının ortaya çıkacağından mı korkuyor? Ekonominin, sağlık hizmetinin ve eğitim ve beslenme gibi esas göstergelerin bu durumdan etkilenecek olmasının bir önemi olmadığı görülüyor. Hindistan’ın geri kalanında hiç kimse itiraz etmediğine göre bizi susturmaya bir süre daha devam edebilirler demektir.

Yalanlar – Her gün televizyonda haberleri izlemek mazoşist bir deneyime dönüştü. Onlarca kişi televizyonda türlü yalanlar söylüyor, bu yüzden haberleri izleyen bir Keşmirli aslında Hindistan’ın Keşmirlilerin çektiği eziyetlerle dalga geçmesini izliyor. Yerel gazeteler de korku yaydığı için televizyon izleyenler ancak bazı uluslararası haber kanallarında soluklanabiliyor. Muhalif gazetelere gelince, onlar da artık anakaranın iki sayfalık sözcüleri oldular. 

Mecburiyetler – Peki ya kıt kanaat geçinebilecek kadar para kazanan bir emekçinin günlük ücretine ne dersiniz? Turistlerinizi feribotla taşıyarak geçimini sağlayanlara ne olacak? Veya elma, şeftali veya erik yetiştiren çiftçilere? Bu meyvelerin birkaç günlük raf ömrü olduğunu biliyor musunuz? Doktor zamanında çağrılamadığı için bebeğini kaybeden annenin hikayesini okudunuz mu? Hindistan’ın haberleşme kesintileriyle kurtardığını iddia ettiği hayatlar, bu ay kaybedilen hayatlardan, geçimlerden ve beklentilerden çok daha az. Öyleyse bir kez daha soralım: Hayat kaybına yol açması muhtemel böyle sert bir adım neden atılıyor?

Sözün özü, zulüm ve adaletsizlik yaşanıyor. Keşmir’de farklı bir kelime dağarcığı var ve Hindistan’ın yaptıklarını tarif etmek için en çok zulüm kelimesi kullanılıyor.

Zulüm yaygın; sokaklardaki askerler sizi durmadan izlediğinde zulüm başlıyor. Zulüm, bakışın nesne olmaktır.

Zulüm sokağa çıkma yasakları getirilerek, okullar ve üniversiteler kapatılarak sürüyor.

Zulüm, her arama operasyonu başladığında kendini gösteriyor. Cezasızlıktan faydalanan silahlı güçler özel alanınızı fiziksel ve ruhsal olarak ihlal ettiğinde açığa çıkıyor.

Zulüm, çok boyutlu zararlar veriyor. Zulüm, vücudunuzdan saçmalarla vurulmaktır. Zulüm, görme yetinizi kaybetmenizdir. Zulüm, korktuğunuz için nehre atlayıp boğulmanızdır.

Zulüm, ailenizle konuşmanıza izin verilmemesidir. Zulüm aynı zamanda halkınız adına konuşmanıza da izin verilmemesidir.

Zulüm, can güvenliği için düğününüzü iptal etmenizdir. Zulüm, bir hafta önce kimliğiniz elinizden alındığı için tüm kutlamaları iptal etmenizdir.

Zulüm, okul kitaplarına erişiminizin olmamasıdır. Zulüm, müşterilerinize hizmet verememenizdir. Zulüm, bir kız çocuğun evden çıkamadığı için internette sınava girmek zorunda kalmasıdır.

Zulüm umudun yok edilmesidir.

Zulüm bir kimliğin kaybedilmesidir.

Zulüm aşağılamadır.

Zulüm hafızalarda yaşayacaktır.

Hindistan medyası sorumlu tutulmalıdır. Seksenlerindeki insanlar eğlenerek izliyor çünkü trajedi makul dozda mizah yaratır. Televizyon haberleri geçmişten bu yana Keşmirlileri cezalandırılması gereken yaramaz çocuklar gibi anlatan bir ses tonu ve konuşma biçimini benimsedi ve onları insanlık dışı temsil etti. Tüm seyircilerin anaakım medya anlatılarını sorgulaması önemlidir. Keşmirliler zaten medyaya kuşkuyla yaklaşma eğilimindedir.

Bütün Keşmirliler mutluysa, neden seslerini duymak istemiyorsunuz? Neden o halde hoşnutsuzluk var? Neden sivillere yönelik bir sokağa çıkma yasağı uygulanıyor? Baskıcı olsa da istemli bir kapatma söz konusu. Her şey normalse neden insanlar kör olma ve ölme riskine rağmen sokaklarda protestolara katılıyor?

Çoğunluk ‘her şeyin normal’ olduğunu söyleyen manşetleri ve haber bantlarını mutlulukla okuyup, mutlulukla aldanıyor. Kaygı verici derecede Orwellyen bir durum bu. Çok yakında haberleşme hatları geri geldiğinde, Hindistanlılar aslında değersiz bir kurumu hurdaya çıkarmanın Keşmirlilerin hislerini değiştirmeyeceğini anlayacak. Altmış gün (ve sayım devam ediyor), oturup zulüm üzerine düşünmek için oldukça uzun bir zaman. Yaşananların hafızalardan kolayca silinip gitmesine izin vermeyeceğiz.

Bir Haberleşme Kesintisinden Notlar

Zaman akıp gider ama anılar kalır. Hafızanın ve hatırlamanın gücü keskindir. O görüntüler, saçma yaralarının ve kesiklerinin görüntüleri zihnimizden silinmeyecek. Canlı kalkan olarak kullanılan Keşmirli bir erkek, cenaze törenlerindeki kalabalıklar, kendinden geçmiş anneler, taş atan çarşaflı kız çocuklar, kovalanan ve gece baskınlarında alınıp götürülen genç erkekler… Elinde bir fotoğrafla durup bekleyen Parveena Ahenger’in görüntüsü gibi tüm bu görüntüler gelecek birkaç on yılda Keşmirlilerin kimliğini tanımlayacak. Bu görüntüler ve yaralar hafızadır. Ve ezilenin hafızası, ezen için iyiye işaret etmez. Bu yüzden sosyal medyada paylaşımlar yapmanın bugün fazla bir etkisi olmadığını düşünebilirsiniz, ama unutmayın ki hafıza kalıcıdır ve çoğalır. Haberleşme kesintilerinin insani açıdan maliyeti ortaya çıkardığı istatistiklerde değil, yarattığı hikayelerdedir. Hikayeleri dinlemek ve anlatmak gerekir. Bu acı hafızası zülüm hikayeleriyle gelecek nesillere aktarılacak. O nedenle şimdi farkına varalım ki acılar zamanla ve umursamazlık karşısında daha da ağırlaşmasın.

İsimsiz yazı.

Not: Bu yazıda ifade edilen görüşler yazara aittir. Yazıda ifade edilen görüşler Uluslararası Af Örgütü’nün görüşlerini temsil etmeyebilir veya yansıtmayabilir.