İşkence Bilimi

İçine tıkıldığı dar ve sıkışık hücreden gelen çürüyen etin pis kokusu… Bu koku işkencenin kokusuydu.

Adli Tıp Doktoru Duarte Vieira, Nijerya’nın başkenti Abuja’daki bir gözaltı merkezinin küçük odasına adımını attığı anda neye uğradığını şaşırdı. Hiç bu kadar korkunç bir şey görmemişti ve bundan bir hayli fazla gördü.

Altı kişi için inşa edilmiş bir odadaki 45 erkek, kadın ve çocuk arasında, ayağında çürümekte olan bir kurşun yarası bulunan bir adam gördü. Derken bir tane daha… Ve derken bir tane daha…

Dördüncü bir adamın ayak bileğinde gördüğü yara o kadar uzun süredir tedavi edilmemişti ki ayağı gerçek anlamda parçalanıyordu; bacağına sadece bir deri parçası ile bağlıydı.

Dr Vieira anında bunun tutukluları cezalandırmak için kullanılan bir işkence yöntemi olduğunu anladı.

Dr Vieira, “Hayatta olan bir insanda böyle bir şey görebileceğim hiç aklıma gelmezdi. İnsanlar sorgulanmadan önce onları neyin beklediğini göstermek için ayaklarından vuruluyordu” diyor.

İşkence?

Dünyanın önde gelen adli tıp uzmanlarından biri olan Portekiz doğumlu Dr Duarte Vieira, Birleşmiş Milletler İşkence Özel Raportörü Manfred Novak’ın 2007 yılındaki misyonun bir parçası olarak, Nijerya’daki gözaltı merkezlerindeki işkence vakalarını belgeledi.

O zamandan beri dünya çapında birçok gözaltı merkezini ziyaret etti; cezalandırma veya “itiraf” alma dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla kullanılan işkence ve kötü muameleyi belgeledi.

Vardığı sonuçlar mahkemelerde, sığınma taleplerinde ve resmi raporlarda kanıt olarak kullanıldı.

“Tıbbi teknikleri adaleti geliştirmek için kullanıyoruz. Kanıtları yorumluyor ve gerçeklere ulaşmaya çalışıyoruz. Uzman, hakimin gözlükleri gibi hareket ediyor ve gerçeğe en yakın olasılığı temel alarak kararını vermesinde yardımcı oluyor” diye açıklıyor Dr Vieira.

Ziyaretleri sırasında tutukluları muayene ediyor ve travmatik deneyimleri hakkında onlarla görüşmeler yapıyor.

“Tutuklular bazen hiçbir şey söylemiyorlar, çünkü korkuyorlar. Fakat çoğu zaman, onlara bir şey yapıldığını sadece onlara bakarak, bedenlerindeki izlerden, davranışlarından ve hatta konuşma şekillerinden anlıyorum.”

Dr Vieira, yaraların boyutunu, rengini, derinliğini ve konumunu belgeleyerek bir kaza mı, tıbbi bir tedavi mi veya bir hastalık sonucu mu oluştuğunu yoksa başka bir kişi tarafından mı yapıldığını ortaya çıkarıyor. Her ayrıntı belgeleniyor.  

Tutuklu ile özel bir görüşme çoğu zaman boşlukları dolduruyor.

“Kanıtları yorumlamak ve tüm olası sebepleri değerlendirmek zorundayım. Bir yanık veya yara görürseniz, bu o kişinin işkenceye uğradığını göstermez. İz bir kaza sonucu olabilir, eski bir yara olabilir veya kişinin kendisi tarafından yapılmış olabilir. Bu nedenle tutuklunun söylediklerinin görünen ile tutarlı olup olmadığını değerlendirmek zorundayım. Örneğin bir kişi 15 gün önce yaralandığını söylüyorsa fakat yaranın en az yedi aylık olduğunu görüyorsam, bu tutarlı değil demektir. Veya bir gardiyan, tutuklunun merdivenlerden düştüğünü söylüyor fakat yaraların merdivenden düşme sonucu olamayacağını görüyorsam…” 

“Eğer yanık izi olan bir tutuklu, yaranın itirafta bulunması için sıcak ütü ile yapıldığını söylüyorsa ve ben bu şekilde izi olan sadece bir tutuklu görüyorsam, o kişinin işkenceye uğradığını söyleyemem. Bunun bir olasılık olduğunu söyleyebilirim fakat kaza eseri yandığı olasılığına da göz ardı edemem. Fakat aynı yanıkları birden fazla tutukluda görürsem, o zaman bütün tutukluların kaza eseri kendilerini yakma ihtimali olmadığını, bu nedenle büyük ihtimalle işkenceye uğradıklarını söyleyebilirim”.

Adalet Bilimi

Tıpkı Dr Vieira gibi, dünya çapındaki tıp uzmanları kişilerin işkenceye ya da kötü muameleye maruz kalıp kalmadıklarını belirlerken zorlu bir işin altına giriyorlar. Onların çabalarıyla, sağlık raporları hükümetlere karşı davaların önemli bir bölümünü oluşturuyor ya da sığınma başvurularında hayati bir rol oynuyor.

Uzmanlar yıllarca, tıbbın bir dalı olan ve diğer şeylerin yanı sıra kişilerin ya da cesetlerin üzerinde şiddete maruz kaldıklarını gösteren belirtileri inceleyen adli tıp bilimi eğitimi alıyor.

Fakat, fiziksel yaralar hikayenin sadece yarısı. İşkence tekniklerinin dünya çapında biraz daha ileri gitmesiyle birlikte işkenceciler mağdurlar üzerinde daha az iz bırakmayı amaçlıyor ve genellikle psikolojik şiddete başvuruyor.

Kullanılan teknikler arasında genelde uykusuz bırakma, aşağılama, şiddet tehdidi ve duyusal engelleme oluyor. Mağdurların bunları yaşadığını kanıtlamak ise zor.

Dr Juliet Cohen, işkenceye maruz kalmış kişilerin tedavi ve rehabilitasyonuyla ilgilenen İngiltere merkezli İşkenceye Uğramama Özgürlüğü için Doktorlar isimli bir örgütün başkanı.

Bir kişinin psikolojik şiddete uğrayıp uğramadığını değerlendirmenin genellikle çok zor olduğunu söylüyor.

“Kişilerin kendilerini nasıl idare ettiklerini, davranışlarını, nasıl konuştuklarını ve bunların inceleme sırasında nasıl değiştiğini değerlendiriyoruz. Bize verdikleri bilgiler ve konuşmakta zorlandıkları şeyler işkencenin onlar üzerindeki etkilerini gösteriyor. Günlerinin nasıl geçtiğiyle ve özellikle uykularıyla ve gece neler yaşadıklarıyla ilgili çok fazla soru soruyorum. İşkence fiziksel olarak delil bırakmayabilir ve insanlar psikolojik şiddeti teşhis ederken pek titiz davranmayabilir. O yüzden ne olduğu ve bunların onları nasıl etkilediğiyle ilgili oldukça detaylı bir resim elde etmek çok önemli” diye açıklıyor Dr Cohen.

Adli tıp doktorlarının kullandığı araçlardan biri, İstanbul Protokolü olarak da bilinen İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu.

1999 yılında hazırlanan Protokol, sağlık çalışanlarının işkence ve diğer kötü muamele belirtilerini nasıl tanıyabileceklerine ve belgelendirebileceklerine dair detaylı standartlar ve yöntemler içeriyor. Böylece bulguları mahkemede delil olarak kullanılabiliyor.