Gürsoy ve Fincancı hakkındaki kararlar, hak savunucularına baskının açık bir örneği

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya, 2016’da 1128 akademisyenle birlikte “Bu suça ortak olmayacağız” adlı bildiriye imza attığı gerekçesiyle yargılandığı “terör örgütü propagandası” suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi ve ceza ertelenmedi. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Fincancı’nın dosyasına son anda, TİHV’in 2016 tarihli Cizre 1. Bodrum’da yaşanan hak ihlallerini içeren “Cizre Ön İnceleme Raporu” ve Fincancı’nın gazete röportajı ve bir demeci "suç delili" olarak konuldu. Suç teşkil etmeyen, kamuya erişimi açık olan ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken belgeler ve bilimsel bir rapor, cezanın artırılma gerekçesi haline getirildi.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi Andrew Gardner, verilen hapis cezasına ilişkin olarak “Medyaya insan hakları ihlallerini anlatmak, insan hakları ihlallerini raporlamak suç olamaz. Ortada bir suç olmadığı halde Fincancı’ya böyle bir ceza verilmesi kabul edilemez. Aksine, Türkiye yetkilileri uluslararası yükümlülükleri gereği Fincancı gibi insan hakları savunucularını korumakla, hatta onların işlerini en iyi şekilde yapabileceği ortamı sağlamakla sorumludur” dedi.

Geçen hafta emekli tıp profesörü ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) eski genel başkanı Gençay Gürsoy’a da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için “terör örgütü propagandası yapmak”tan 2 yıl 3 ay hapis cezası verildiğini hatırlatan Gardner, “Gürsoy’un duruşmasında da benzer şekilde medyaya verilen röportajlar ve sosyal medya paylaşımları, suç teşkil etmediği halde son anda delil olarak dosyaya eklendi. Üstelik Gürsoy’un bildiriyi imzaladığı dönemde TTB başkanı olması ve TTB’nin bildiriyi kabul etmesi nedeniyle cezası artırıldı. Her iki dava da, hak savunucularına yönelik kötücül yaklaşımı açıkça gözler önüne seriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Gardner, Fincancı davasında verilen kararın, Türkiye’de insan hakları savunucularına ve sivil topluma yönelik artan baskının çok tanıdık bir örneği olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

“Terörle Mücadele Yasası, muhalif görüş belirten hak savunucularını ve gazetecileri hedef alarak susturmak için keyfi olarak kullanılıyor. Özellikle hak savunucularının çalışmalarının kısıtlanması, topluma geniş şekilde sirayet ediyor. İnsan haklarındaki bu geriye gidiş artık sona ermeli, hak savunucuları hakkındaki uydurma suçlamalar bir an önce düşürülmeli ve hak savunucuları özgür bırakılmalıdır.” 

2016’da Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için 529 akademisyen Terörle Mücadele Kanunu madde 7/2 kapsamında “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla yargılanıyor. Şimdiye kadar 105 dava karara bağlandı. Akademisyen yargılamalarında Prof. Dr. Gençay Gürsoy ile Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya şimdiye kadarki en uzun hapis cezası verildi. Kararlar, istinaf mahkemesi tarafından onanırsa kesinleşecek.