Ah Ne Çektin Be Türkiye!

Muhip Ege - Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi İstanbul Grubu Aktivisti

Çok çekti bu ülkedeki insanlar, çektiren çok konu oldu ama yasalar ayrı bir çektirdi bizlere. Bu çektiren yasalar o kadar çok gündeme gelmiş ki artık insanlar bir bıkkınlık edası ile bu çektiren yasaları görmezden gelmeye başlamışlar.

Biz de Uluslararası Af Örgütü Aktivistleri olarak, bu çektiren yasaları insanlara nasıl göstersek dedik. En iyi yolun gazetecilere çok çektiren Türk Ceza Kanunu’nun 301. ve 318. Maddesi gibi maddelere dikkat çekmek üzere yasaları metalaştırdığımız bir sessiz flash-mob etkinliği gerçekleştirmek olduğunu düşündük. Sessiz bir flash-mob idi çünkü ifade özgürlüğünü kısıtlayan bu yasalar, gazetecileri, sivilleri sessizliğe mahkûm ediyor.

Yahu nedir bu flash-mob diyorsanız, şöyle açıklayıvereyim;

Flash-mob bir anda, habersizce belirli bir topluluğun önünde gerçekleştirilen eylemdir. Amaç kimi zaman insanlara bir şeyin reklamını yapmak, kimi zaman insanların dikkatlerini, bir konuya çekmektir. Bizim flash-mob’umuzda amaç kesinlikle insanların dikkatini ifade özgürlüğünü engelleyen yasaların “çektiren” durumunu eyleme dökmekti.

Saat 12.30 gibi İstiklal Caddesi Tünel’de “Ne Çektin Be Türkiye” sloganlı pankartımızı elimize aldık ve üzerinde ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin olduğu bantlarla ağzımızı bantladık. Sonrasında Uluslararası Af Örgütü’nün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü hakkında ki basın açıklamasını yapacağı Galatasaray Lisesi’ne doğru yola koyulduk. İstiklal Caddesi gibi büyük sayılı grupların yürüyüş yaptığı bir yerde elinde bir pankart ağızları bantlanmış sekiz kişiyi görmek insanları şaşırtıyordu.

Saat 13.00, Galatasaray Lisesi önüne ulaştık, lisenin önünden geçen herkesin gözleri bizim üzerimizdeydi, sanırım sadece önceki günlerde birçok yürüyüş yapan gruba müdahale etmiş polis ekipleri sayımızın azlığı dolayısıyla bizle ilgilenmiyordu. Basın açıklamasını yaptık ve bu yasayla olmaz dedik!

Saat 14.00, bu sefer daha fazla insana “Bu yasayla olmaz” demek için metrodaydık. Bu yasayla olmaz tişörtlerimizi giydik ve üzerine gömleklerimizi ceketlerimizi geçirdik. İfade özgürlüğünü engelleyen yasaların yazılı olduğu ağız bantlarını hazırladık. Daha sonrasında birbirimizden habersizmişçesine ayrıldık ve metro vagonlarına ayrı ayrı bindik. Metronun hareket etmesiyle “Bu yasayla olmaz” yazılı tişörtlerimizi ortaya çıkardık ve bantlarla ağzımızı kapadık. Metrodaki insanlar bize şaşkınlık ile bakarken, sessizce bir süre kıpırdamadan oturduk. Bir süre sonra çantalarımızdan, “Bu yasayla olmaz” kampanyamızın bilgi broşürlerini çıkardık. Şaşkınlıkla bakan insanların hepsi meraklarına yenik düşüp, yanımıza gelip, elimizdeki broşürlerden istediler. 70 adet broşür bir anda tükendi. Normal koşullarda dağıtsak belki hiç tüketemeyecektik. Ama flash-mob eylemi sonucu vermişti ve insanlara ulaşmıştık. Daha sonrasında metro güvenlik görevlileri yanımıza geldi ve bize ne işler çevirdiğimizi sordular. Bizde anlattık onlara neden “Bu yasayla olmaz” dediğimizi, buyasaylaolmaz.org adresini not aldılar. Kim bilir belki bir imza kazandık belki de bir şikâyet…

Kısa günün kârı, normal koşullarda bir günde ulaşabileceğimiz insan sayısını, flash-mob etkinliği ile iki belki üç katına katladık. Umarım mikro çapta çektiğimiz dikkat kitlelere de bir şekilde ulaşır ve insanlar neden bu yasayla olmaz dediğimizi anlar.