70 Yıllık Yurtsuzluk : Ürdün, Ceraş Kamp’tan Tanıklıklar

Tüm dünyada en yüksek sayıda Filistinli mültecinin yaşadığı ülke Ürdün’dür. Ürdün’de yaşayan Filistinli mültecilerin tamamının olmasa da büyük bir kısmının Ürdün vatandaşlığı bulunuyor.

Birleşmiş Milletler Yakındoğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) verilerine göre, mevcut durumda 2 milyonun üzerinde kayıtlı Filistinli mülteci Ürdün’de yaşıyor. Filistinli mültecilerin birçoğu Ürdünlülerle birlikte kentlerde ve köylerde, 370.000’i ise mülteci kamplarında yaşıyor. Mülteci kamplarının 10’u resmi, 3’ü ise gayri resmi kamplardır.

Ürdün’de yaşayan 2 milyonun üzerindeki Filistinli mültecinin yaklaşık dörtte üçü Ürdün vatandaşı ve bu sayede ulusal kimlik numaraları var. Kimlik numaraları Filistinlilerin emek piyasası ile sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimini mümkün kılıyor. Ancak Batı Şeria yerine Gazze Şeridi’nden Ürdün’e gelenlerin çoğunluğu oluşturduğu çok sayıda Filistinli mültecinin de Ürdün vatandaşlığı bulunmuyor. Ürdün İstatistik Kurumu’nun 2016’da yaptığı genel nüfus sayımına göre bu kişilerin sayısı 634.182. Vatandaşların faydalandığı haklara ve hizmetlere erişimi olmayan bu topluluk, Ürdün’deki en yoksul topluluklardan biridir.

TANIKLIKLAR

 Cündiye Avvad 

Cündiye Avvad 48 yaşında bir sosyal hizmet görevlisi. Ailesi şu anda İsrail’in güneyinde kalan Beerşeba’dan gelmiş. Ürdün’de doğmuş ve tüm hayatını Ceraş kampında geçirmiş. Anne babası ona Beerşeba’daki evlerinin, 1948’de Nakba sırasında İsrail ordusu bölgeyi ele geçirdiğinde yerle bir edildiğini anlatmış. Aile evlerini terk etmek zorunda kalmış ve Gazze Şeridi’ne sığınmış. Han Yunus kampında 19 yıl yaşamışlar. 1967 savaşı çıktığında, aile Gazze’den ayrılmak zorunda kalarak Ürdün’de sığınmış ve Ceraş kampına yerleşmiş. Cündiye, Ceraş mülteci kampındaki hayatını acıyla tarif ediyor:

"Bir gün Filistin’e döneceğiz umuduyla büyüdüm ama kansere sebebiyet veren asbestli levhalardan yapılan evlerde yaşadık.  Ben bir ulusal kimlik numarası istemiyorum, ben insan haklarımı istiyorum. Ben de diğer insanlar gibi yaşamak istiyorum. Sağlık hizmetlerine erişmek, doğru dürüst bir eğitim almak ve altyapı istiyorum. Eşitlik istiyorum."

Bütün zorluklara rağmen, Cündiye koşullara meydan okuyan bir kadın. Hayatını gönüllü sosyal hizmete adamış ve kamptaki insanlara yardıma her zaman hazır. Şu anda kitlesel fonlar aracılığıyla, yaşlı ve hastaların sağlık ihtiyaçlarının karşılaşması için kaynak geliştiriyor.

 Muhammet El Duhayni 

Muhammet El Duhayni, Cündiye’nin yeğeni. Okulda olmadığı zaman ihtiyaç sahibi kişilere insani yardım paketleri dağıtan teyzesine eşlik ediyor. Onu bir rol model olarak görüyor ve gönüllülük yapmak istiyor. Ürdün vatandaşı olmayan Filistinli mülteciler, ki Muhammet de Ürdün vatandaşı değil, Ürdün’de dişçilik yapamıyor olsa da, o dişçi olmanın hayalini kuruyor. Kendini bir dişçi önlüğünün içinde hayal ediyor:

"Bu beyaz önlüğü giyiyorum. Böylece doktor gibi hissediyorum ve doktor oluyorum. Kamptaki insanları tedavi etmek istiyorum. Maddi durumu yeterli olmayan insanlar için bir klinik açacağım. Onları ücretsiz tedavi edeceğim."

Muhammet umut ve hayallerle dolu. Kampı ve kamptaki insanları seviyor ve oranın hem kendisi için hem de diğer herkes için daha iyi bir yer olmasını istiyor. Oynayabileceği, büyüyebileceği ve güvende hissedebileceği bir yer. Uluslararası Af Örgütü’ne şöyle diyor Muhammet:

“Parkta oyun alanları istiyorum, böylece arkadaşlarımla oynayabilirim. Bir de lunapark istiyorum. Keşke temiz sokaklarımız ve yağmur yağınca çatısı akmayan düzgün evlerimiz olsaydı. Keşke bir itfaiyemiz olsaydı da kamptaki bir yangını söndürmek bu kadar uzun sürmeseydi.”

 Buseyna Talip 

42 yaşındaki güzellik uzmanı Buseyna Talip, Ceraş kampında doğmuş. Ailesi Beerşeba’dan Gazze Şeridi’ne 1948’de Nakba sırasında göçmüş. 1967 savaşı sonrasında bir kez daha yerlerinden edilmiş ve bu kez Ürdün’e sığınmışlar. Çocukken 14 kardeşi (dokuz erkek beş kız kardeş) ile kampta tek bir odada yaşamışlar. Babası Ürdün’de çiftçilik yapmış, mevsimsel ürünler yetiştirmiş fakat ailenin ihtiyaçlarını ucu ucuna karşılayabilmiş. Mülteci kampında bir çocuk olarak hayatın sert gerçekleri onu bu durumu değiştirmek için oldukça kararlı biri yapmış:

"Bir gün okulda, ayakkabımın tabanı delindi; soğuk ve su girdi içine. Babamdan yeni ayakkabılar istedim. O da bir parça mukavvayı kesip ayakkabımın içine koydu. Mukavva ıslanınca yenisi ile değiştirdi. Bana yeni bir ayakkabı alana kadar bir ay beklemem gerekti. Bunu asla unutmayacağım. O zamandan beri tek istediğim çok çalışmak ve kendime güzel ayakkabılar almama imkân verecek bir iş bulmak oldu."

Buseyna çok küçük bir yaşta bir yandan okula giderken bir yandan da çalışmaya başladı. Lisenin son senesinde sınavlara giriş ücretini ödeyebilmek için iki hafta boyunca zeytin topladı. Sınavları geçmesine rağmen ekonomik durumunun istediği alanı seçmesine nasıl engel olduğu şöyle anlatıyor:

“Hemşire olmak isterdim ama kampa yakın bir okulu tercih etmek zorunda kaldım çünkü ulaşım masraflarını karşılayamıyordum. Böylece, El Balka Uygulamalı Üniversitesi’ne gittim ve dereceyle güzellik uzmanı olarak mezun oldum.”

Buseyna UNRWA’nın Ceraş kampındaki Kadın Programı Merkezi’nde güzellik uzmanlığı ile ilgili dersler veriyor. Ders verdiği ve şimdi ekonomik olarak bağımsız olan, kendilerine ve ailelerine destek olan kadınlarla gurur duyuyor. İşinin kamptaki kadınları güçlendirdiğine inanıyor.

 Hiba Hasan Ayyaş 

Hiba Hasan Ayyaş anayurdu hakkında bir şarkı söylüyor.

Hiba Hasan 20 yaşında eczacılık öğrencisi. Ceraş kampta doğmuş ve büyümüş. Ailesi 1948’de Nakba sırasında İsrail ordusu bölgeyi ele geçirdiğinde yıkılmış ve terk edilmiş Beerşeba yakınlarında bulunan İmara adlı eski bir Filistin köyünden. Önce Gazze’ye gitmişler; sonra da 1967 savaşında Ürdün’e sığınmışlar. Hiba Filistinli mültecilere yönelik ayrımcılığın okul arkadaşlarının üniversitede ne okuyacaklarında belirleyici olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

“İlk zorluk liseden mezun olmak üzereyken başlıyor. Devlet üniversitelerinde Ürdün vatandaşı olmayan Filistinli mülteciler için sınırlı sayıda yer var. Ürdün vatandaşları devlet üniversitelerinde ayrılan yerlerde öncelik sahibi. Birçok Filistinli mülteci sonuçta diploma sahibi olmak için onlara dayatılan bölümlere gitmek zorunda kalıyor.”

Hiba ayrıca özel bir üniversitede okumak istediklerinde, bu kurumlarda bütün öğrencilerin ödemek zorunda olduğu yüksek harç ücretlerinin karşılarına çıktığını ekliyor. Hiba, Amman’da bulunan özel bir kurum olan, Philadelphia Üniversitesi’nde eczacılık bölümünde birinci sınıf öğrencisiyken böyle bir durumda kaldığını anlatıyor:

“Bir sömestr okula gidebildim, sonra bir sömestr bekledim. Ailem harcı ödeyemedi; ben de kendim için bir iş bulamadım. Maddi destek bulduğum anda tekrar kaydoldum.  O desteği kampta ihtiyaç sahibi öğrencilere yardım edenlerden aldım.”

Mezun olduktan sonra Hiba eczacı olarak çalışamayacak, çünkü Ürdün vatandaşı olmayan Filistinli mülteciler sadece Ürdün vatandaşlarına açık olan mesleklerde çalışamıyorlar. Ama Hiba yine de umutlu:

“Bazen geleceği düşününce üzülüyorum. Eczacı olarak çalışamam çünkü ulusal kimlik numaram yok. Kampta bile bir eczane açamam. Ama tercihimden pişman değilim. Bence bir gün çözüm olacak. Bu ülkede bir şeyler değişecek ve bizim dünyamız daha güzel bir yer olacak.”

 Muhammet Rayan 


Aslen Ceraş kampından olan Filistinli bir aktivistin penceresinden Ürdün, Amman görünümü. Kamptan ayrılmış olan sayılı birkaç aktivistten biri.

Muhammet Rayan, 27 yaşında işsiz bir inşaat mühendisi. Ceraş kampında doğmuş ve büyümüş. Ailesi 1948’de Nakba sırasında İsrail ordusu bölgeyi ele geçirdiğinde yıkılmış ve terk edilmiş olan ve bugün İsrail toprağı kabul edilen, Gazze’nin kuzeydoğusundaki Kastina adlı eski bir Filistin köyünden. Büyükannesi Kastina’dan yerinden edilerek bugün Gazze Şeridi olarak bilinen yere gelmiş. Sonrasında 1967 savaşında çocuklarıyla beraber Ürdün’e sığınmış. Önce Zizya kampına yerleşmiş, sonrasında ise ailesiyle Ceraş kampına taşınmış.

Muhammet üniversitede inşaat mühendisliği okumuş. Buna rağmen ulusal kimlik numarası olmadan mesleğini yapamayacağını, çünkü bu mesleğin sadece Ürdün vatandaşlarına açık olduğunu anlatıyor:

“Mezun olduktan sonra tüm kapılar yüzüme kapandı. Kendi mesleğimi yapamıyorum çünkü kimlik numaram yok. Onun yerine marangozda çalışıyorum. Bu ülkede ölmüş gibi hissediyorum. Hiç umut yok.”

 Ümmü Ahmet 

48 yaşındaki sosyal hizmet görevlisi Ümmü Ahmet 6 çocuk annesi. Ailesi 1948’de Nakba sırasında Beerşeba’yı terk etmek zorunda kalarak Gazze Şeridi’ne gitmiş, 1967 savaşı sonrasında ise Ürdün’e gelmiş. Ümmü Ahmet halen yaşadığı Ceraş kampında doğmuş. Öğretmenlik diploması var ama bu alanda çalışamıyor; öğretmenlik mesleği ile ilgili işler ona ve Ürdün vatandaşı olmayan diğer Filistinlilere kapalı. Gözlerinde hayal kırıklığı ile şunları anlatıyor Uluslararası Af Örgütü’ne:

“Bu benim başıma geliyor çünkü ben Filistinliyim. Hayalim öğretmen olmak ve çocuklarımın mezun olup kendi işlerini yaptıklarını görmekti. Ancak kendi kızımın benimle aynı tecrübeyi yaşadığını gördüm. Veri girişi alanında derecesi var. Mezun olduktan sonra bir hükümet merkezinde işe başvurdu ve kabul edildi, ama ulusal kimlik numarası olmadığını öğrendiklerinde onu geri çevirdiler. Mezuniyetinin üzerinden üç yıl geçti ve hala iş bulamıyor.”

 Sena 

Sena 33 yaşında bir öğretmen ve 6 çocuk annesi. Ailesi Beerşeba’dan. Nakba sırasında yerlerinden edilerek Gazze’ye gitmek zorunda kalmışlar, 1967 savaşının ardından 1968’de ise Ürdün’e sığınmışlar. Sena Ceraş kampında doğmuş ve halen iki odalı küçük bir evde ailesiyle orada yaşıyor. Özel bir okulda öğretmenlik yapıyor ama kontratı yok. Sena kızgınlığını Uluslararası Af Örgütü’ne şöyle anlatıyor:

“Sağlık sigortam yok ve beni her an kovabilirler. Eğer ulusal kimlik numaram olsaydı, işçi haklarıyla ilgili her şeyden faydalanabilirdim ve çocuklarımın da sağlık sigortası olurdu.”

6 yaşından küçük tüm Filistinli çocukların kraliyet kararnamesi ile sağlık hizmetlerine ücretsiz erişimi güvence altına alınmıştır. Ancak buna rağmen, 2017 yılı başlarında çocuklarından biri hasta olduğunda devlet hastanesinde ayrımcılığa uğrayan Sena, yaşadıklarını acıyla anlatıyor:

“Çocuğumun kuvvetli bir öksürüğü vardı. Onu hemen devlet hastanesine götürdüm. Durumu çok kötüydü, onu hastaneye yatırmalarını istedim. Ama doktor ona ilaç verdi ve bizi eve gönderdi. Gece durumu ağırlaştı ve nefes alamaz hale geldi. Onu tekrar hastaneye götürdüm ancak bu sefer eşimin Ürdünlü bir arkadaşının oğlunun doğum belgesi ile. Hiç vakit kaybetmeden çocuğum tedavi için hastaneye alındı. Bir Ürdün doğum belgesi hayatını kurtardı.”

 Neda 

Neda, 32 yaşında. Sena’nın çocukluktan arkadaşı. İki çocuk annesi ve 11 yıllık iş deneyimi olan bir optisyen. Neda kendi işini kurmak istemiş ancak, ulusal kimlik numarası olmadığı için lisans başvurusu yapamamış. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor

“2015 yılında kampta kendi yerimi açtım. Sağlık Bakanlığı bunu öğrenince kapattı. Boğuluyormuş gibi hissettim. Tek geçim kaynağımdı.”

Neda ve Sena çocuklarının geleceğinden endişe ediyorlar. Filistinli öğrenciler için sadece 10. Sınıfa, yani 15 yaşına kadar eğitim sağlayan UNRWA okullarından şikâyet ediyorlar. Çocukların sınıflarının kalabalık olduğundan bahsediyorlar. Her sınıf öğretmen başına 45-55 kişi. Sena, yaklaşık 12 yaşındaki çocukların devam ettiği, 7. sınıfa giden kızının yaşadığı zorlukları şöyle anlattı:

“Kızımın sabit bir sınıfı yok. Odaların uygunluğuna göre öğrencileri bir odadan diğerine taşıyorlar. Onun sınıfı için “uçan sınıf” diyorlar. O ve sınıf arkadaşları bir kattan diğerine koşuşturup duruyor.”

 Muhammet Ebu Nasır 

59 yaşındaki Muhammet Ebu Nasır, ailesi Gazze’de yerinden edilerek Ürdün’e sığındığında yedi yaşındaydı. Ailesi 1948’de Nakba sırasında İsrail ordusu bölgeyi ele geçirdiğinde yıkılmış ve terk edilmiş olan Beerşeba yakınlarındaki Tel El Seba adlı eski bir Filistin köyünden. Önce Gazze’ye sığınmışlar, 1967 savaşından sonra ise bir kez daha yerlerinden edilmişler. Ailesinin Gazze’den Ürdün’e gelişini detaylarıyla hatırlayan Muhammet, yolculuğun son bölümünü Uluslararası Af Örgütü’ne şöyle anlattı:

“Kadınlar, erkekler, çocuklar, hepimiz mobilyalarla bir kamyonun içindeydik. Kral Hüseyin Köprüsü’nü [Batı Şeria’dan Ürdün’e] 1968 yılında geçtik. Ceraş kampında her ailenin bir çadırı vardı. Biz bir çadırı paylaşan 15 kişiydik. Çok zor bir hayattı. Tuvalet yoktu ve insanlar bir kova su için saatlerce sıra beklerdi.”

Muhammet kampta durumun iyileşmesinin yıllar aldığını söylüyor. Evler ve okullar, diğer temel altyapı ile beraber 1980’lerde yapıldı. Yine de kamptaki aşırı yoksulluk hala hissedilebiliyordu.

Muhammet yıllarca Arapça öğretmeni olarak çalışmış ve Arap dili doktorasının hayalini kurmuş. 10 çocuğu var. Çocuklarını çok çalışmaları ve iyi bir eğitim almaları için teşvik ettiğini gururla anlatıyor:

“Bizim gibi insanlar için eğitim tek silahtır. Mülkümüz yok. Sosyal güvencemiz yok. Kendimizden başka yatırım yapacak hiçbir şeyimiz yok. Bu yüzden okuyoruz.”

Muhammet okumaya devam etmiş ve 48 yaşında Arap dili doktorası hayalini gerçekleştirmiş. Muhammet için eğitim Filistinlilerin toplumsal belleğinin korunması kadar önemli. Her ikisinin bir tür direniş biçimi ve Filistinli kimliğini koruma aracı olduğuna inanıyor. Tel El Seba’daki aile evinin anahtarını büyük bir özenle saklıyor. Anahtarı babasının ona verdiğini, kendisinin de oğluna vereceğini söylüyor:

“Babam Filistin’den çıktıktan sonra evinin anahtarını yanında getirdi. Ailem döneceklerine emindi. Babam anahtarı bana 30 yaşıma gelince verdi. Anahtarı Ceraş kampındaki evimizin girişine astım. Zamanı gelince oğluma vereceğim. Filistin’in toplumsal belleği silinemez. Bunu nesilden nesile aktaracağız.”



Arka plan

Gazze’den Ürdün’e gelen Filistinli mülteciler ile Batı Şeria’dan gelenlere uygulanan muameledeki farklılıklar, İsrail-Filistin savaşının tarihsel seyrine dayanıyor. 1948’de 10 ay süren Arap-İsrail savaşı sonrasında Mısır ordusu Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirmiş, Ürdün’ün Arap Lejyonu ise Doğu Kudüs’ü de kapsayan Batı Şeria’ya girmişti.

Ürdün 24 Nisan 1950’de Batı Şeria’yı resmen ilhak etti, ancak bu adım uluslararası toplum nezdinde kabul görmedi ve Arap Birliği içinde ciddi tartışmalara yol açtı. Sonuçta Arap Birliği geçici bir çözüm olarak, “Filistin konusu Filistinlilerin menfaati doğrultusunda tam bir çözüme kavuşana dek ilhak ettiği kısmın Ürdün’de emanet olarak kalmasını” kabul etti.

Kral Hüseyin bin Talal yönetimindeki Ürdün, ülkeye yeni dahil olan Filistinlilerin ve toprakların statüsüne resmiyet kazandırmak için 1954’te ulusal aidiyet yasası çıkardı. Bu yasa, “Yahudi olmamak kaydıyla 15 Mayıs 1948 tarihinden önce Filistin uyruğuna bağlı olan ve 20 Aralık 1949 ile 16 Şubat 1954 tarihleri arasında [Ürdün’de] düzenli ikamet eden herkese” Ürdün vatandaşlığı verdi. Artık İsrail sınırları içinde olduğu kabul edilen Filistin köyleri ve kentlerinden yerinden edilen Filistinli mülteciler de dahil olmak üzere Batı Şeria’da yaşayan herkes, Ürdün’ün çıkardığı yasa kapsamındaydı. Gazze ve Gazzeliler ise Mısır’ın kontrolü altında kaldı.

Ürdün’ün Batı Şeria’yı ilhak etmesi, ülkenin nüfusunu iki katından fazlaya çıkardı. Yeni vatandaşların kamu sektöründeki tüm işlere eşit erişimi sağlandı ve Ürdün meclisindeki koltukların yarısı yeni vatandaş olanların temsilcilerine ayrıldı. Fakat bu gelişmeler Filistinli mültecilerin ekonomik durumunun düzelmesini sağlayamadı ve birçok mülteci UNRWA’nın sağlık ve eğitim hizmeti verdiği kamplarda yaşamayı sürdürdü.

Batı Şeria’nın ilhakı, Arap ordularının İsrail’e yenildiği Haziran 1967 savaşına kadar devam etti. Savaşın sonucunda İsrail, Doğu Kudüs’ü de kapsayan Batı Şeria’yı ve Gazze Şeridi’ni işgal etti. Savaş sırasında ve sonraki dönemde 300.000 civarında Filistinli Batı Şeria’yı ve Gazze’yi terk etmek zorunda kalarak Ürdün’e sığındı.


İlkokul 5. sınıf Arapça yazma dersi, UNWRA çadır okulu: Fotoğraf: UNRWA

1967 savaşı sonrasında, Yaser Arafat’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) merkezini Ürdün’e taşıdı ve buradan İsrail’e karşı askeri harekatlar düzenledi. FKÖ’nün gücü arttıkça, lider kadrosu Kral Hüseyin’in uzlaşmacı olduğunu düşündükleri politikalarını eleştirmeye ve Kral Hüseyin’in Batı Şeria’ya yönelik hak iddiasının yanı sıra Ürdün’deki yönetimine de karşı çıkmaya başladı. FKÖ içindeki bazı fraksiyonlardan, Ürdün’de monarşinin devrilmesi için çağrılar yükseliyordu. Ürdün buna yanıt olarak FKÖ’ye karşı askeri harekat başlattı ve örgütü 1971 Temmuz ayı itibariyle Ürdün’den çıkmaya zorladı. Kara Eylül olarak adlandırılan olaylar sonucunda FKÖ Lübnan’a taşındı.

İsrail’in askeri işgaline karşı Filistinlilerin direnişini ifade eden Birinci İntifada’nın en yoğun dönemi olan Temmuz 1988’de, FKÖ’ye verilen desteğin de arttığı bir ortamda Ürdün, Batı Şeria üzerindeki hak iddiasından vazgeçti. Kral Hüseyin, işgal altındaki Batı Şeria ile tüm idari ve yasal bağların kesildiğini duyurdu ve Filistinlilerin ulusal özerklik isteğine saygı göstermeye karar verdiğini açıkladı.

Böylece Ürdün, 1948 öncesi sınırlarına geri çekildi. Batı Şeria’da yaşayan herkesin Ürdün nüfusuna dahil edilmesi son buldu. Ancak Ürdün Kudüs’te Müslümanlar ve Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlerin koruyuculuğunu sürdürdü ve Arap Birliği’nin FKÖ’yü “Filistinlilerin tek meşru temsilcisi” olarak tanıma kararına katıldı.

Bu durum, Batı Şeria’da yaşayan ve o dönemde Ürdün nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan 760.000 Filistinli açısından önemli sonuçlar doğurdu. Ürdün bu topluluğun vatandaşlığını geri aldı ve onlara geçici seyahat belgesi vermeyi teklif etti.

Yasalara uygun şekilde Ürdün’de yaşayan veya üçüncü bir ülkede ikamet eden Batı Şeria kökenli Filistinlilerin birçoğu Ürdün vatandaşlığını korudu. Ancak Ürdün 2000’lerde binlerce kişinin ulusal kimlik belgesini keyfi olarak iptal etti. Batı Şeria kökenli Filistinlilerin Ürdün vatandaşlığı feshedildi ve onun yerine genellikle iki yıl ile beş yıl arasında değişen sürelerle yenilenmesi gereken geçici seyahat belgeleri verildi. Bu belgelerde ulusal kimlik numarasının olmaması, belge sahiplerinin Ürdün vatandaşlığının faydalarına erişemeyeceği anlamına geliyordu.

Ürdün’e Gazze Şeridi’nden gelen Filistinli mültecilere hiçbir zaman Ürdün vatandaşlığı verilmedi. Sonradan İsrail toprağı olarak kabul edilen topraklarından zorla çıkartılan Gazzeliler bu şekilde vatansız bırakıldı. Gazze Şeridi’nin Mısır tarafından kontrol edildiği 1948 ile 1967 arasında Mısır’ın sağladığı seyahat belgelerine erişimleri vardı, fakat Mısır vatandaşı değillerdi. Gazze’de yaşayan binlerce kişi 1967 savaşı sonrasında Ürdün’e sığındığında Ürdün yetkilileri onlara geçici seyahat belgeleri verdi. O dönemde Ürdün’e sığınan Gazzeliler ve torunlarının bu belgeleri halen her iki yılda bir yenilemesi gerekiyor. Bu bürokratik prosedür Ürdün İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülüyor ve başbakan tarafından onaylanıyor. Söz konusu Filistinli mültecilerin birçoğu Ürdün’deki mülteci kamplarında yaşıyor.

Vatandaşlığı olmayan Filistinli mültecilere verilen geçici seyahat belgeleri kimlik kartı gibi işlese de Ürdün vatandaşı olmamaları onları son derece güvensiz bir duruma sokuyor. Yoksullara sağlanan sosyal yardımlardan faydalanamıyorlar. Yalnızca UNRWA’nın verdiği eğitim ve sağlık hizmetlerinden istifade edebiliyorlar. Devlet okullarına ve üniversitelere erişimleri mümkün, fakat bu okullarda yabancı öğrenci olarak okuyabiliyor ve bu nedenle harç ücretinin iki katını ödüyorlar. Ürdün vatandaşlarının ücretsiz olarak veya düşük ücretler ödeyerek tıbbi danışmaya, ilaçlara ve hastanede tedaviye erişimini mümkün kılan sosyal sağlık sigortasından faydalanamıyorlar.

Kamu sektöründeki birçok işte çalışmaları yasaklanan Filistinli mültecilerin özel sektördeki belirli işlerde çalışabilmeleri için de özel çalışma izinleri almaları gerekiyor. Avukatlık ve mühendislik yapamıyorlar, çünkü bu meslekler ilgili sendikalara üye olmayı gerektiriyor ve yalnızca Ürdün vatandaşı olanlar sendika üyesi olabiliyor. Ürdün iş kanunu, Ürdün vatandaşı olmayanların çalışması konusunda çok net sınırlandırmalar getiriyor. Madde 12, Ürdün vatandaşı olmayanların işe alınması için Çalışma Bakanından veya vekilinden onay alınması gerektiğini belirtiyor. Bu madde, uygulamada, işe alınacak kişilerden Ürdün işgücünde bulunmayan birtakım becerilere sahip olmalarının veya yeterli sayıda Ürdünlü işçinin bulunmadığı bir sektörde çalışmalarının beklendiği anlamına geliyor.

Filistinli mülteciler yakın bir zamana kadar arazi, mülk veya çoğunlukla tarım ve ticarette kullanılan, dizel yakıtla çalışan araçları satın alamıyorlardı. 3 Aralık 2018’de, Ürdün parlamentosunun temsilciler meclisi üyeleri, 150.000’in üzerinde Gazze kökenli Filistinli mültecinin içinde bulunduğu kötü koşulların iyileştirmesi için çağrıda bulundu. Bunun üzerine Başbakan Ömer El-Rezzaz hükümeti, bu grupta yer alan ailelerde, aileden sorumlu olan kişilerin mülk, ev inşa etmek amacıyla yaklaşık 4 dönümü geçmeyecek büyüklükte arazi ve dizel yakıtla çalışan araç satın almasına izin vermeyi kararlaştırdı.

Hükümet, 2017’de, diğer çok sayıda ekonomik tedbire ek olarak geçici seyahat belgesi çıkartma ve yenileme ücretini 25’ten 200 Ürdün Dinarına (35’ten 282 Amerikan Dolarına) çıkardı. Bu zammın etkilerini dengelemek için de halihazırda geçici seyahat belgesi olan kişileri çalışma izni ücreti ödemekten muaf tutan 2016 tarihli kararını yeniden onadı.

Uluslararası Af Örgütü, Ürdün’e, Gazze Şeridi’nden gelenler ve onların torunları da dahil olmak üzere Ürdün vatandaşı olmayan Filistinli mültecilerin yasal statülerinde değişiklik yapma çağrısında bulunuyor. Filistinli mültecilerin insan hakları, yasal statülerinde değişiklik yapıldığı takdirde daha güçlü bir şekilde korunacaktır. İsrail, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını güvence altına alan 194 Sayılı BM Genel Kurulu Kararına uymayı reddederek, mevcut durumda Ürdün’de ikamet edenler de dahil olmak üzere tüm Filistinli mültecilerin İsrail’e veya işgal Altındaki Filistin Topraklarına geri dönmesini engellemektedir.

Ürdün yetkilileri, Filistinli mültecilere vatandaşlık vererek veya gerekli diğer tedbirleri alarak mültecilerin çalışma, sağlık, eğitim ve barınma haklarını Ürdün vatandaşlarıyla eşit derecede güvence altına almalıdır.

Uluslararası Af Örgütü tanıklıklarını paylaşan tüm kişilere teşekkür eder.  Uluslararası Af Örgütü’nün tanıklara ulaşmasına yardımcı olan Bidaya Jadida adlı STK’ya ve Sama Gazze olarak bilinen inisiyatifteki destekçilere de özel teşekkürlerimizi sunarız.