7 maddede koronavirüsle mücadelede işlenen hak ihlalleri

2019 sonunda Çin’in Hubei eyaletindeki Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs (2019-nCov) salgını nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından “uluslararası kamu sağlığı acil durumu” ilan edildi

Şubat ayının ilk günleri itibariyle koronavirüs salgını tüm dünyada on binlerce kişiyi etkiledi. Çin yetkilileri sayısı günden güne artan ölüm rakamlarını ve yeni virüs vakalarını açıklamaya devam ediyor. Hastalık dünyanın dört bir yanındaki 25 ülke ve bölgeye yayıldı.

Salgın hastalıklara karşı alınan tedbirler, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile koruma altında olan sağlık hakkı olmak üzere milyonlarca kişinin insan haklarını etkileyebilir. Sağlık hakkı; tıbbi tedaviye erişim hakkını, bilgiye erişim hakkını, sağlık hizmetlerinde ayrımcılık yasağını, tıbbi tedaviyi reddetme hakkını ve diğer önemli güvenceleri kapsıyor.

Uluslararası Af Örgütü Doğu ve Güneydoğu Asya Bölgesel Direktörü Nicholas Bequelin konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Koronavirüs salgınına karşı verilen mücadelede sansürün, ayrımcılığın, keyfi gözaltı ve insan hakları ihlallerinin hiçbir yeri yok. İnsan hakları ihlalleri, halk sağlığını ilgilendiren acil durumlarla mücadeleyi kolaylaştırmaz; aksine, zora sokar ve etkinliğini azaltır” dedi.

Salgın hastalıklar ortaya çıktığında gözaltı kurallarında keyfiyet riski doğar, seyahat özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve diğer sosyoekonomik haklar tehlikeye girer. Bu haklar ancak zorunluluk, orantılılık ve hukuka uygunluk ilkeleri doğrultusunda sınırlandırılabilir.

1. Çin’de bilgi alma hakkı sansürle engellendi 

Çin hükümeti, koronavirüs ve halk sağlığına yönelik tehlikeleri hakkındaki bilgilerin yaygınlaşmasını engellemek için çok çeşitli girişimlerde bulundu. Aralık 2019’da Vuhan’daki doktorlar, hastalarının, 2002’de Çin’in güneyinde ortaya çıkan ağır akut solunum yetersizliği sendromunun (SARS) belirtilerini taşıdığına ilişkin kaygılarını meslektaşlarıyla paylaşmıştı. Doktorlar, yerel yetkililer tarafından “asılsız söylenti yaydıkları” gerekçesiyle hızla susturuldu ve cezalandırıldı.

Nicholas Bequelin, “Çin’deki sağlık uzmanları, virüsün tehlike arz ettiği uyarısında bulunmaya çalıştı. Hükümet tehlikenin boyutlarını küçümsemeseydi, dünya yayılan virüse karşı daha erken harekete geçebilirdi.” değerlendirmesinde bulundu. 

Yüksek Halk Mahkemesi bir ay sonra internette yaptığı bir açıklamada, Vuhan yetkililerinin kararını sorguladı. Bu açıklama ve Vuhan belediye başkanının istifa etmesi, doktorların haklı çıktıklarına dair yaygın bir kanaat oluşturdu.

Ancak salgın hastalığın şiddetini olduğundan az gösterme çabaları, Çin hükümetinin en üst düzey yetkililerince de ortaya konuldu. Yetkililer, uluslararası kamu sağlığı acil durumu ilan edilmemesi için Dünya Sağlık Örgütü’yle ısrarlı bir lobi faaliyeti yürüttü.

Dünya Sağlık Örgütü ise nihayetinde acil durum ilan etti.

2. Sağlık hakkı

Vuhan’ın sağlık sistemi şu an büyük bir yük altında. Sağlık merkezleri ve sağlık uzmanları salgının boyutlarıyla başa çıkmak için mücadele veriyor. Birçok hasta saatlerce sırada bekletildikten sonra hastane kapılarından geri çevriliyor. Sağlık merkezlerinin hastalığın teşhisi için gerekli testlere erişimi yok.

“Çin, Vuhan’da ve diğer yerlerde koronavirüsten etkilenen herkesin yeterli sağlık hizmetine erişimini sağlamalıdır. Salgını kontrol altına almak önemli, ancak engellemek ve tedavi etmek de bir o kadar önem taşıyor. Bu nedenle sağlık hakkı, alınan tedbirlerin temel unsuru olmalıdır” diyen Nicholas Bequelin şöyle devam etti:

“Dünya Sağlık Örgütü durmadan Çin’i takdire boğuyor, ancak gerçek şu ki hükümetin aldığı tedbirler başından beri son derece sorunluydu ve halen de sorunlu.”

Yerel basın, toplu taşıma araçlarının çalışmaması nedeniyle insanların hızlıca hastanelere gidemediğini ve bazı durumlarda hastalıktan hayatını kaybedenlerin cansız bedenlerinin evlerinden çıkarılamadığını bildirdi.

3. Sansür devam ediyor

Çin yetkililerinin haberlerdeki söylemi kontrol etme ve olumsuz haberleri engellemekteki ısrarı, virüs hakkında zaman zaman doğru bilgilerin de sansürlenmesine yol açacak şekilde devam ediyor. Krizin başlangıcından bu yana Beijing Youth Daily ve Caijing gibi ana akım medya kuruluşlarına bağlı medya organlarındaki yazılar da dahil olmak üzere basında çıkan birçok yazı sansürlendi.

Nicholas Bequelin, “Çin yetkilileri uyguladıkları sansürle, sağlık uzmanlarının koronavirüsle mücadele etmesine ve insanların kendilerini virüse karşı koruyabilmelerine yardımcı olabilecek bilgilere ulaşmalarını da riske atıyor.” dedi ve şu değerlendirmede bulundu:

“Bu bilgilerin bir kısmının herkese açık olmaması, insanların koronavirüsten zarar görme riskini artırıyor ve virüse karşı etkili bir mücadeleyi geciktiriyor.”

4. Aktivistler taciz edildi ve korkutuldu

Sosyal medyada koronavirüsle ilgili bilgi paylaşmak isteyen kişiler de Çin hükümetinin hedefi oldu.  Örneğin, yurttaş gazeteciliği yapan avukat Chen Qiushi, Vuhan’daki hastanelerde çektiği görüntüleri paylaşmasının ardından yetkililerce taciz edildiğini bildirdi. Vuhan’da yaşayan Fang Bin de koronavirüs nedeniyle ölen kişilerin cansız bedenlerini gösterdiği öne sürülen bir videoyu paylaştıktan sonra yetkililer tarafından kısa süreliğine gözaltına alındı.

Nicholas Bequelin, “Virüsle ilgili asılsız iddiaları çürütmek çok önemli; ancak doğru bilgilerin yayılmasını sağlamak da öyle. Bu konudaki doğru bilgiler içeren gazetecilik ve sosyal medya içeriklerinin engellenmesi, halk sağlığını koruma amacına hizmet etmez.” dedi.

5. ‘Yalan haberlere’ yönelik bölgesel baskılar

Virüsün Çin’den Güneydoğu Asya’daki diğer komşu ülkelere yayılmasıyla birlikte diğer devletler de duruma ilişkin haberleri kontrol etme çabası içine girdi. Malezya, Tayland ve Vietnam’da insanlar salgınla ilgili ‘yalan haberler’ paylaştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.

Nicholas Bequelin şunları söyledi: “Hükümetler bilgi kirliliğini engellemeli ve insanlara zamanında ve doğru bir şekilde tıbbi rehberlik sağlamalıdır. Ancak ifade özgürlüğüne yönelik tüm sınırlandırmalar orantılı, hukuki ve gerekli olmalıdır.”

“Güneydoğu Asya ve diğer yerlerdeki hükümetlerin Çin’in koronavirüs kriziyle baş etme biçimden alması gereken bir ders varsa, o da ‘istikrar’ adına bilgi paylaşımını kısıtlamanın ve konu hakkında konuşulmasını engellemenin ciddi risk oluşturduğu ve felaket derecesinde zararlı olabileceğidir.”

6. Ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı

Medyada yer alan haberlere göre Vuhan’da yaşayan kişiler virüsün semptomlarını taşımasalar bile otellere kabul edilmedi, kendi evlerinde mahsur bırakıldı ve kişisel bilgileri Çin’de internete sızdırıldı

Diğer ülkelerde de Çinli veya Asyalı kişilere karşı yabancı düşmanlığı sergilendiğine ilişkin çok sayıda haber çıktı. Güney Kore, Japonya ve Vietnam’daki bazı restoranlar Çinli müşteri kabul etmedi. Endonezya’daki bir otelde bir grup protestocu Çinli konukların oteli terk etmesini istedi. Fransa ve Avustralya’daki gazeteler de krizle ilgili haberlerinde ırkçılık yapmakla itham edildi.

Dünyanın dört bir yanındaki Asyalı topluluklar bu duruma karşı harekete geçti. Fransa’da #JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim) Twitter’da en çok paylaşılan etiketlerden biri oldu.

Nicholas Bequelin, “Çin hükümeti insanları ayrımcılığa karşı korumak için tedbir almalıdır. Bununla birlikte, dünyadaki diğer hükümetler de Çin ve Asya kökenli kişilerin ırkçılığa hedef olmasına kesinlikle müsamaha göstermeyen bir tavır sergilemelidir. Dünyanın bu salgına karşı mücadele etmesinin tek yolu, sınırlar ötesi bir dayanışma ve iş birliği kurmaktır.” ifadelerine yer verdi.

7. Sınır kontrolleri ve karantina tedbirleri orantılı olmalı

Birçok ülke virüse karşı tedbir almak için Çin’den veya diğer Asya ülkelerinden seyahat eden kişilere kapılarını kapattı, bazıları ise oldukça sert karantina tedbirleri uyguladı. Avustralya hükümeti yüzlerce Avustralyalıyı Christmas Adası’ndaki bir göçmen gözaltı merkezine gönderdi. Avustralyalı Tabipler Birliği daha önce bu merkezde gözaltında tutulan mültecilerin ruhsal ve fiziksel açıdan zarar gördüğünü, bu nedenle tedavi koşullarının “insanlık dışı” olduğunu açıklamıştı.

Papua Yeni Gine yalnızca doğrulanmış koronavirüs vakaları olan ülkelerden gelen kişilere değil, tüm Asya ülkelerinden gelen kişilere sınırlarını kapattı. Bu durum, Papua Yeni Gine yetkililerinin talimatıyla ülkelerine giden uçağa binmeleri engellenen Papua Yeni Gineli bazı öğrencilerin Filipinler’de mahsur kalmasına yol açtı.

Seyahat özgürlüğünü sınırlandıran karantina tedbirleri, uluslararası hukuk gereğince ancak orantılı, gerekli, süre sınırına tabi ve mümkünse gönüllü olduğunda, meşru amaçlarla alındığında ve ayrımcı olmayan bir şekilde uygulandığında haklı gösterilebilir.

Karantina tedbirleri güvenli ve saygılı bir şekilde uygulanmalıdır. Karantinaya alınan kişilerin haklarına saygı gösterilmeli ve bu haklar korunmalıdır. Bu kişilerin sağlık hizmetlerine, gıdaya ve diğer ihtiyaçlara erişimlerinin sağlanması da buna dahildir.

Nicholas Bequelin, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Zorlu bir durumla karşı karşıya olan hükümetler hem koronavirüsün yayılmasını engellemek hem de etkilenen kişilerin ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak için gerekli tedbirleri almalıdır.”

*Bu yazı Uluslararası Af Örgütü tarafından 5 Şubat 2020 tarihinde hazırlanmıştır.