Hapsedilen Taksim: Protesto hakkının adım adım nasıl kısıtlandığına bir örnek

Taksim’de gerçekleştirilen eylemlerin kamusal alan görünürlüğü ve medyadaki yansımaları her zaman protestoların etkisini artırdı. Tam da bu nedenle protestoların en çok tercih edilen adresi Taksim oldu. Özellikle 2010’lu yılların başları Taksim’in geniş katılımlı protestolara ev sahipliği yaptığı yıllardı. Onur Yürüyüşleri, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşleri, Sansüre Karşı Yürüyüş ve 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları dahil olmak üzere on binlerce insanın katıldığı eylemler Taksim’de gerçekleşti.  

Türkiye’nin çeşitli yerlerinde barışçıl protestoların polis şiddetiyle engellendiği örnekler de yaşanıyordu ancak yine de Taksim ve çevresinde düzenlenen protestolar sayesinde Türkiye, 2013 yılına kadar protesto özgürlüğünün kullanılabildiği bir ülke görüntüsü veriyordu. 

Taksim Meydanı 

2013 yılının Mayıs ayında rüzgar yön değiştirdi. Taksim’i Yayalaştırma Projesi gerekçe gösterilerek 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının engellenmesinden kısa bir süre sonra, 27 Mayıs günü Topçu Kışlası’nın inşaatına başlamak için Taksim Gezi Parkı’na iş makineleri girdi. Aylardır parkı korumak için kampanya yürüten Taksim Dayanışması bileşenleri, önce ağaçların sökülmesini engellemek için Koruma Kurulu kararına rağmen gelen iş makinelerinin önüne geçti, ardından çadır kurarak nöbet tutmaya başladı. 29 Mayıs günü sabaha karşı polis, eylemcilerin çadırlarını yakmak dahil olmak üzere çeşitli hukuka aykırı ve orantısız güç kullanımıyla eylemi sonlandırmaya çalıştı. Bu müdahalelerin ardından önce binlerce, ardından milyonlarca insan Türkiye’nin 79 ilinde protestolara katıldı. 

Gezi Protestolarının ardından Taksim Meydanı her türlü muhalif eyleme kapatıldı. Taksim Meydanı’nda açıklama yapmak isteyen gruplar polis tarafından Galatasaray Meydanı’na yönlendirilirken bir süre daha İstiklal Caddesi’nde yürüyüşlere izin verildi. Örneğin 2013 ve 2014 yılında Feminist Gece Yürüyüşü ve İstanbul Onur Yürüyüşü İstiklal Caddesi’ni dolduran on binlerce insanın katılımıyla gerçekleştirildi.  

2015 yılına gelindiğinde ise Onur Yürüyüşü ağır bir polis şiddetiyle engellendi. Ardından İstiklal Caddesi, Taksim Meydanı’ndan Galatasaray Meydanı’na kadar neredeyse tüm yürüyüşlere kapatıldı.  

©Kurtuluş Arı

Galatasaray Meydanı 

90’lı yılların ortalarından itibaren İstiklal Caddesi’nin ortasında bulunan Galatasaray Meydanı, Cumartesi Anneleri ile anılmaya başlandı. Zorla kaybedilenlerin akıbetini öğrenmek ve adalete ulaşmak isteyen kayıp yakınları ve hak savunucuları yıllar boyunca cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’nda oturarak barışçıl bir protesto gerçekleştiriyordu. Fakat 2018 yılına gelindiğinde tamamen barışçıl olarak düzenlenen 700. buluşmada polis ağır, orantısız ve hukuksuz güç kullandı, eyleme katılanlardan 46’sı hakkında dava açıldı. O günden beri Galatasaray Meydanı polisin 24 saat nöbet tuttuğu bir yer oldu. Cumartesi İnsanları da dahil olmak üzere hükümetin desteklemediği hiçbir grubun Galatasaray Meydanı’nda protesto gerçekleştirmesine izin verilmiyor.  

©Fırat Doğan / Uluslararası Af Örgütü Türkiye

Görünürlüğü engelleme 

2019 yılına gelindiğinde Feminist Gece Yürüyüşü de engellenen etkinlikler arasına girdi. Alışılmış toplanma ve yürüyüş rotaları büyük protestolardan önce polis barikatlarıyla kapatılmaya başlandı.  

Taksim örneği üzerinden anlattığım protesto hakkının durumu aslında benzer şekilde tüm Türkiye’de eş zamanlı olarak daraltıldı. Tüm yürüyüş ve basın açıklamaları artık sadece “önceden ilan edilen yerlerde” yapılmalıydı. Bu yerler de gözden uzakta, ulaşımı zor yerler oldu. Hükümet bu kuralı da seçici ve ayrımcı şekilde uyguladı. Özellikle LGBTİ+ etkinliklerine neredeyse hiçbir yerde izin verilmemeye başlandı. Hatta 2022 yılında kapalı alanlardaki panel ve benzeri İstanbul Onur Haftası etkinlikleri bile engellendi. 2017 yılında Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinliklerine getirdiği genel yasak KaosGL tarafından açılan dava sonucu İdare Mahkemesince kaldırılsa da hem Ankara’da hem de Türkiye genelinde başta Onur Yürüyüşleri olmak üzere LGBTİ+ etkinlikleri herhangi bir gerçek nedene dayanmadan engellenmeye devam edildi. Valiliklerin yasak kararlarına dair basın açıklamalarında her ne kadar sıklıkla kamu düzeni ve güvenliği bahane edilse de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıkça LGBTİ+ları dışlayan ve hedef gösteren açıklamaları yasakların gizli amacını ortaya koyuyordu.  

Protesto hakkı kısıtlanabilir mi? 

Van’da altı yıldır tüm protestolara uygulanan yasak, daha bu yılın Temmuz ayında kaldırıldı. Bu açık yasakların yanı sıra, eylemleri tek tek yasaklamak, belirli süre yasak ilan etmek ve fiilen eylemleri engellemek yoluyla da protesto hakkına yönelik örtülü yasaklar da uygulanıyor. Maden işçilerinden çevreyi korumak isteyen köylülere, barınma sorunlarını dile getiren öğrencilerden İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlara kadar toplumun her kesimi protesto hakkını kullanmak istediğinde yasaklarla ve orantısız güç kullanımıyla karşı karşıya kalıyor.  

Türkiye genelinde izin verilen protestolar da “önceden ilan edilen alanlar” adı altında protesto hakkının özüne aykırı olarak gözden uzak alanlara hapsedilmeye çalışılıyor. 

Protesto hakkı, tüm insan haklarının korunması için de kullanılan bir haktır. Tam da bu nedenle ihlali, diğer tüm hak ihlallerinin de artmasına veya görünmez olmasına sebebiyet verebilir; hesap verebilirlik ve adalet arayışlarını engelleyebilir.  

Protesto hakkına da çoğu hak gibi bazı çerçeveler tabi ki çizilebilir. Bununla birlikte bu sınırlar kanuni, gerekli ve orantılı olmalı, ayrımcı şekilde uygulanmamalı ve meşru bir amaçla yapılmalıdır. Türkiye’de uygulanan yasakların büyük oranda keyfi olduğu ve gösterilenden başka bir amaç taşıdığı ise açıkça görülmektedir.  

Türkiye yetkileri, tarafı oldukları uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve insan hakları standartları gereği protesto hakkını korumakla yükümlüdür. Protesto hakkının kullanılmasındaki bu geriye gidiş derhal tersine çevrilmelidir. 

PROTESTO HAKKINI KORU!

İMZACI OL

---

Tarık Beyhan
Kampanyalar ve İletişim Direktörü
Uluslararası Af Örgütü Türkiye