4. Duruşma

ODTÜ mezunu ve öğrencisi 18 kişi ile bir akademisyenin yargılandığı davanın 4. duruşması Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 10 Aralık 2020’de görüldü. Duruşmada hakimin yanında savcı da hazır bulundu.

Pandemi önlemleri nedeniyle duruşma başlangıcında salona altı izleyici girebildi.

Ankara’da, 9. ODTÜ Onur Yürüyüşü’nün gerçekleştiği gün kampüste olup bitenleri içeren video kayıtları hakkındaki bilirkişi raporunun hazırlanıp dosyaya girdiği, hakim tarafından tutanaklara geçirildi. Mahkeme raporu ilk kez 12 Kasım 2019’da talep etti.

Üçüncü duruşma ile dördüncü duruşma arasında öğrencilerin avukatlarından Öykü Didem Aydın’ın yürüyüşün yasaklanıp yasaklanmadığının teyidi adına Ankara 7. İdare Mahkemesi’ne müzekkere yazılması talebinin yanlışlıkla 17. İdare Mahkemesi’ne yazıldığı hakim tarafından ifade edildi.

Hakim, avukatların ve beyanda bulunacak hak sahiplerinin sayısı nedeniyle beyanların SEGBİS sistemiyle kaydedilip UYAP sistemine girilmesi yönünde bir ara karar verdi.

Tanık Beyanı

10 Mayıs 2019’da 9. ODTÜ Onur Yürüyüşü’nü izleyen üç Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Türkiye Şubesi gözlemcisinden biri olan Tarık Beyhan, tanık olarak duruşma salonuna çağrıldı. Hakimin “Olay günü ne gördünüz?” sorusunu yöneltmesi üzerine Beyhan gördüklerini anlattı:

“O gün gerçekleşecek etkinliğin hukuka aykırı şekilde engellenme ihtimalini gördük. ODTÜ Rektörlüğü’nün hukuksuz yasağı nedeniyle rektörlük ile yazışmalar yaptık, aradık, Cevap alamayınca hak ihlali olabileceğini düşünerek gözlem yapmak üzere olay günü kampüse geldik. Geldiğimizde ortam sakindi, birkaç öğrenci çimlerde oturmuş bir şeyler hazırlıyordu. Polis gelip “burada oturamazsınız” dedi. Ayrıca “Bayrak açamazsınız” dendi. Öğrenciler de “Açmayalım” dediler. Öğrenciler oturamamalarının nedenini sordu. Neden belirtilmeyince “Peki” diyerek dağıldılar. Bir kısmı başka yeşil alana geçip oturdu. Polis bu sefer diğer alana gelip hem yeşil alandakilere hem de daha sonra adının çatı olduğunu öğrendiğim yakındaki kafede oturanlara dağılmalarını söyledi. İnsanlar çimlerde oturuyorlardı. Herhangi eylem ortamı yoktu. Hem kafedekilere hem yeşil alanda oturanlara “burada oturamazsınız dağılın” dendi. Kafenin yanındaki ağaçlı alandaydık. Kafede oturan biri “Neden oturamıyorum?” dedi. Polis bunu soran kişiyi itti. Ardından bu kişi ayağa kalkınca tekmeledi. İlk darp olayını burada gördüm. Bir üniversitenin kafesinde oturanlara müdahale edildi. Ortada bir protesto falan da yoktu. Üniversitede öğrencilerin normalde yapacağı gibi oturuyorlardı.  Ve ardından biber gazları plastik mermiler havada uçuştu. Öğrenciler yerlerde sürüklendi. Olayları giderek uzaklaşan bir mesafeden izledik. Gözlemleyebildiğim tek şey şu oldu: Bir üniversitede normal bir davranış olan ‘oturma’ fiilini gerçekleştiren öğrenciler müdahaleye maruz kaldılar.”

Tanık Beyhan’a yaklaşık saat kaç gibi etkinlik alanına geldiği soruldu. Beyhan, anlatmaya devam etti:

“Sanırım 14.00-15.00 civarı giriş yaptım. Çok az insan vardı. Kağıtlarla uğraşıyorlardı, boyama falan yapıyorlardı.”

UAÖ gözlemcisi Beyhan polis şiddetinin yaşandığı anlardan tanık olduklarının altını çizdi. Yüzünü tespit etmesinin mümkün olmadığını ifade ettiği bir öğrencinin darp anlarını anlattı:

“Polis oturan kişiyi itti. O kişi kalktı. O kişi kalktıktan sonra polis tekme attı. Öğrenciler ağaçlara itildi. Ters kelepçelenenler gördüm.”

Hakim, daha önce savunma makamı tarafından mahkemeye bildirilen tanıkların akıbetini sordu.

Öğrencilerin avukatlarından Mahmut Şeren mahkemeye gelmeyen tanıkların kronik rahatsızlıkları nedeniyle, pandemi koşulları altında mahkemeye gelmelerinin mümkün olmadığını söyledi.

Avukat Öykü Didem Aydın’ın İlk Beyanları

Savunma adına söz alan avukat Aydın, mahkemeye sundukları beyanlar arasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne verdiği cevapları içeren rapora dikkat çekti.

Aydın’ın raporun öneminin polisin amiri konumunda bulunan hükümetin beyanlarını içermesinden ileri geldiğini ifade etti. Mahkeme heyetine ilettiği raporun bilirkişi marifetiyle çevrilerek mahkemenin bilgi ve değerlendirilmesine sunulmasını talep etti. Metnin kendi yaptığı yazılı çevirisini de de mahkemeye sundu.

Avukat Aydın, mahkemenin maddi gerçeği araştırma yükümlülüğü çerçevesinde; olay anına ilişkin görüntülerde, polisin sözlü uyarısıyla müdahale arasında kaç saniye bulunduğunun delil olarak değerlendirilmesini talep etti. Aydın, görüntüler üzerinden düzenlenen bilirkişi raporunda saniyelerin dikkate alınmadığını söyledi.  Polis uyarısıyla müdahalesi arasında 20-25 saniyelik bir vakit olduğunu vurguladı.

Ankara Adliyesi’nde Boşta Duruşma Salonu Yok

Avukatın beyanlarının ardından, duruşma salonunda yargılanan öğrenciler, avukatlar ve sanıklar dahil toplam 27 kişinin bulunduğu kayıtlara geçti. Hakim savunma avukatlarının daha geniş bir salon bulunması talebinin Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Adalet Komisyonu tarafından boşta salon bulunmaması nedeniyle reddedildiğini ilan etti.

Polisin İlk Dağılma Uyarısıyla İlk Müdahalesi Arasında 19 Saniye Var

Avukat Aydın kendi tespitlerine göre ilk polis uyarısıyla ilk gözaltı arasında 19 saniye fark olduğunu söyledi, “Polis ikazıyla müdahalesi arasında 19 saniye fark var. Takdir edersiniz ki polis bu gibi gösterilerde ortamı kuşatmış oluyor. Polisin çevirdiği daire içinden öğrencilerimizin çıkması gerekiyordu. Fakat onlar hareketlenmeye başladıklarında nereye gideceklerdi? Bu daireyi nasıl yarıp gideceklerdi?”

Avukat Aydın yargılanan öğrencilerden birine dönerek sordu:

“Melike, siz polisin anonsunu takiben kaç adım atabildiniz? Uzaklaşabildiniz mi?”

“Bulunduğum konumda polisi duymam mümkün değildi.  Polisin anonsunu daha duyamadan gözaltına alınmıştım.”

“Bu anons nereye gitmemiz gerektiğini söylüyor muydu?”

“Polisin anonsu bitmeden gözaltına alındım. Polise arkam dönüktü. Görebilecek durumda değildim.

Polis Müdahalesi ve Bilirkişi Raporu Üzerine Beyanlar

Avukat Aydın Türkiye Hükümeti’nin BM İnsan Hakları Komiserliği’ne verdiği cevapta LGBTİQ+ haklarının insan haklarının diğer alanlarının korunmasından bir farkının olmadığının ifade edildiğini hatırlattı.

Bunu bizim hükümetimiz de kabul etmiş ki BM’ye açıklıyor. Ve ayrımcılık yasağının korumasından LGBTQ+ özneler faydalanıyorlar. Bu özneler, ayrımcılık yasağına dikkat çekmek, biz de varız demek ve tartışma açmak için etkinlik düzenlemelerinden daha doğal hiçbir şey yok. Soru şu: öğrenciler üniversitede bu toplantıyı düzenleyebilirler mi?

Düzenlemek için ne yapmak lazım? Yasaklanması kamu düzenini bozmaya elverişli, açık ve yakın tehlike doğurabilecek bir toplantıysa, Valiliğin bunu önceden yasaklamış olması gerekiyordu.”

Avukat Aydın, öğrencilerin Onur Yürüyüşü’nü herhangi yasak kararı olmadığı düşüncesiyle 10 Mayıs 2019’da yapmaya karar verdiklerini söyledi. Yürüyüşün yasak olup olmaması durumuna dair mahkeme kararlarını anlattı. Bölge İdare Mahkemesi’nin Valiliğin daha önceki yasak kararını, kararın “çok muğlak” ve “süresiz” nitelikli olması gerekçeleriyle iptal edildiğini, kararın neredeyse tüm LGBTİQ+’ların toplantılarına yasaklayabilecek şekilde yorumlanabilecek nitelikte olduğunu vurguladı.

“Bu yasak yok. Öğrencilerimiz barışçıl bir toplantıyı düzenleyebileceklerin düşünmüşler. Üniversiteye polis çağırması yüzünden polis geliyor. Bu toplantıya yönelik herhangi yasak yok. Rektörlüğün işgüzarlığı, böyle bir yasağa dayanarak onlarca yüzlerce polis otobüs otobüs kampüsü işgal ediyor.”

Avukat Aydın; yürüyüş günü olup bitenleri, yasak kararına ilişkin yargı kararları ve hükümetin daha sonra yaşananlara ilişkin BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne ilettiği beyanları birlikte yorumladı:

“Bu doküman o kadar önemli bir doküman ki hükümet şunu kabul ediyor: ‘Yahu bizim Valiliğimizin ODTÜ’deki Onur Yürüyüşü’nü yasaklama kararı yok ki’ diyor. Bunu diyor, ‘Rektör yasaklamış’ diyor. ‘Biz yasaklamadık, polisi Rektör çağırmış diyor. T.C. kanunlarına göre polisin kampüse girememesi gerekir’ diyor. ‘Ama rektör çağırdığına göre…’ diyor. Polisi Rektör’e atıyor.”

“ODTÜ Aşağı Yukarı 50 Hektar Bir Alandır”

Avukat Aydın, üniversitenin özel güvenlik görevlilerinin öğrencilerden, polisin gelecek olması gerekçesiyle, kurulan iki çadırı kaldırmalarını istediklerini söyledi:

“Polis de gelip ‘kalkın gidin buradan’ deyince kalkıyor gidiyorlar Çatı Kafeye doğru, kısmen başka istikamete doğru. Benim görev yaptığım Hacettepe Üniversitesi 53 hektar. ODTÜ de aşağı yukarı 50 hektar bir alandır. Bunun bir, bir buçuk dönümlük alanında öğrenciler hareket ediyorlar. Biz videolardan baktığımızda 1,5 km alanda gösteriye katılan katılmayan pek çok öğrencinin yürüdüğünü görüyoruz. Kampüs burası, haliyle zaman zaman gösteriye katılmasa da el sallayıp destek olabildiğini görüyoruz. Çok geniş bir alanda bir öğrenci kitlesi bu.”

Avukat Aydın, görüntüler hakkındaki bilirkişi raporunda görülen polisin “Dağılın!” uyarısının öğrencilere ait bir yaşam alanı olan üniversite kampüsünde ne anlama geldiğini tartışmaya açtı:

“Binlerce öğrenci kampüsü mü terk etsinler? Nereye gitsinler? Nasıl terk etsinler? Özellikle orada barışçıl varlıkları söz konusuysa. Videolar ciddiyetle izlenirse sayın mahkeme, polisle sık sık müzakereler de olmuş. Her türlü talimata saygıyla cevap verilmiş. “Çadırları sökün” denmiş. Sökmüşler. “Flamaları taşımayın” denmiş. Taşımamışlar. “Çekin gidin” denmiş. Çekip gitmişler. Toplantının barışcıllığı aslında burada da çok net.

Toplantı gösteri hakkını şiddetle bastıran bir polis müdahalesi söz konusu. Aslında öğrencilerin bilirkişi raporunda yer yer değinilen tepkiler gösteri tepkisi niteliğinde tepkiler değil. Daha önce düzenlemeyi planladıkları onur yürüyüşünün tepkileri değil.

Polisin ilk gözaltısından sonra önce Melike alınıyor. Daha sonra Özgür alınıyor. Onlara alınacakları daha önceden de söyleniyor. Bu raporda da geçiyor. ‘Sizi biz alacağız başka yolu yok’ demeye getirilmiş. Arkadaşları alındıktan sonra öğrenciler polise tepki gösteriyorlar.”

Avukat Aydın, öğrencilerin Onur Yürüyüşü etkinliği kapsamında edimleri ile polis müdahalesi sonrasındaki edimlerinin mahkeme tarafından iyi bir ayrıma tabi tutulması gerektiğini söyledi.

Polisin saldırısından sonra öğrencilerin tepkisi başkadır. Haksız fiile karşı hepimiz tepki gösterebiliriz. Toplantının kendisiyle polisin şiddet içeren davranışlarına gösterile tepkiyi iyi açıklamamız lazım. Onur Yürüyüşü ile polisin şiddetine öğrencilerin gösterdiği tepkiyi karıştırmayalım.

Hükümetimizin cevabını görünce acaba dedim, kol kırılıyor yen içinde mi kalıyor? Çünkü F.’nin’ın kolu yaralandı.”

Avukat Aydın, hakkında darp raporu bulunan öğrencilerin gözaltına alındıkları yerlerin tespit edilerek burasıyla polisin anons yaptığı ‘çimler’ arasındaki mesafenin tespit edilmesi gerektiğini vurguladı:

“Çimlerde tespit edilemeyen 13 kişi var. Düşünün polis ilk müdahaleyi anonsu oradan hareketle yapıyor. Asıl mesele çimlerde başlamıştı ya. Bunların alındıkları yerlere baktığımızda her biri oldukça çok farklı bölgeler. Yani toplu hareket edip de polise bir direnme söz konusu değil. Bilirkişi raporunda da göreceksiniz. 13 kişinin çimlerde tespit edilemediği, pek çoğunun gözaltına alındıkları yerlerin birbirinden tamamen ayrı ayrı yerler olduğu ortadayken nasıl olabilir?

Soruyor ve talepte bulunuyorum: Darp raporu olanlarla celse arasında yakalama yeri çimler olmayanlar ve bilirkişi tarafından olayla ilişkisiz görülenlerin Sayın Mahkemece karşılaştırılması gerekir, maddi gerçeği araştırma yükümlülüğü çerçevesinde gereği yapılsın.”

Yasağın İptali Kararı

Yargılanan ODTÜ’lülerin avukatı Öykü Didem Aydın, yasak hakkındaki iptal kararının gerekçesinde Valiliğin yasak kararı “LGBT faaliyetlerine ilişkin genel yasak işleminin yargı kararıyla ortadan kalkması nedeniyle, ortada yasak kalmaması” durumunun söz konusu olduğunu belirtti.

“Hukuka uygun bir gösteriye müdahale edilmesi hukuka aykırıdır.”

“Yasak kanuni değil. Müdahale kanuni değil. Meşru bir amacı yok. Demokratik bir toplumda gerekli değil, ölçülü değil. AİHM ve anayasamızın kriterlerine göre biri bile yeter. Her kriter bakımından bu işlemler dökülüyor. “

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne Cevabı

Avukat Aydın, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne teslim ettiği cevapta, Daimi Temsilciliğin 11 Şubat 2019’daki raporuyla ilgili, “tebriklerini sunarak cevabı içeren bilgi notunu sunmaktan onur duyduğunu ve rapora yüksek alaka duyduğunu” paylaşarak, sordu: “Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin en yüksek derecede alaka duyduğu karar ne?”

Raporun Aydın’ın mahkemeye sunduğu Türkçe çevirisine göre hükümet cevabında üç farklı konuda gözlemini paylaşıyor. Sonuçta hükümet “Türkiye’nin iç mevzuatına ve mensubu olduğu uluslararası sözleşmelere uygun hareket ettiğine inandığını” ileri sürüyor. Türkiye Hükümeti’nin değerlendirdiği konu başlıkları şöyle:

  1. 10 Mayıs 2019’da ODTÜ kampüsünde gerçekleşen Onur Yürüyüşü bağlamında güç kullanımının yasallığı ve polis tarafından uygulanan orantısız güç,
  2. Onur Yürüyüşü’ne katılımlarıyla ilgili olarak insanların tutuklanması ve yasal süreçlerinin devamı,
  3. LGBT bireylerinin cinsel yönelimlerine dayalı ayrımcılık yaşamamaları için alınan veya planlanan önlemler.

Avukat Aydın, hükümetin cevabında polisin güç kullanımına ilişkin “görevini yerine getirirken direnişle karşılaşırsa” ifadesinin kullanıldığını vurguladı. Hükümetin ayrıca Paris’te 1993’te imzalanan Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile ilgili Sözleşme’ye taraf olduğunu vurguladığını aktardı. Hükümetin bundan bahsetmesinin sebebinin Birleşmiş Milletlerin Türkiye’ye “Kimyasal silah kullanıldı mı?” sorusunu yöneltmiş olması olduğuna dikkat çekti.

Aydın nihayetinde hükümetin “Yürüyüşü ile ilgili Valilik yasağı yoktur” dediğini, yasaklama kararının Rektörlük tarafından alındığını söyledi. Hakime sordu, “Hukuksuz bir rektör atamışsam ben ne yapayım mı diyor acaba?”

Avukat Aydın :

“Saat 17.00’de artık Melike ve Özgür alınmış, bütün arkadaşlar alınmıştı. Topluluk burada protesto yapmıyor. Yakalamaları protesto ediyor.”

Aydın, hükümetin cevabını içeren belgenin “Türkiye Cumhuriyeti ağzıyla LGBT haklarının insan hakları olduğunu gösteren bir doküman bu doküman” olduğunu söyledi. Altı noktayı mahkemenin değerlendirmesine sundu:

  1. Bir valilik yasağı bulunmamaktadır.
  2. Rektörlük kendi kendine bu yasağı koymuştur ama bizim haberimiz yoktur.
  3. Kampüse girme hakkı olmayan güvenlik güçlerinin müdahalesi ODTÜ’nün talebiyle gerçeklemiştir.
  4. Zaten yasaklanmış olsalar da bu yasak kalkmıştır.
  5. Biz LGBT’lerin varlığını kabul ediyoruz ve haklarını koruyoruz.
  6. LGBT’lere karşı her türlü davranışı TCK.216’ya göre yargılıyoruz.”

 

Daha sonra söz alan, öğrencilerin avukatlarından Canan Dumrul, müvekkilinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğini, söyledi. Bilirkişi raporu hakkında beyanda bulunmak için ek süre talep etti.

 

Öğrencilerin avukatlarından Mert Ekinci polisin orada bulunmasının hukuka aykırılığını gösterdiğini ifade ettiği bir mahkeme kararını sundu. Ekledi:

 

“Hürriyetçi demokrasinin icabı anayasal hakların etkili şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Somut deliller, müvekkiller, bu dosyada yargılanan tüm sanıkların barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve ifade hürriyeti hakki ihlal edilmiştir.”

 

Polis: İlk sizi alacağız sonra da herkesi alacağız

Avukat Mahmut Şeren kolluk güçlerinin Özgür ve Melike’ye açıkça “ilk sizi alacağız sonra da herkesi alacağız” dediğinin bilirkişi raporuna yansıdığını söyledi. Yargılamanın uzamasının bir kısmı mezun olan, bir kısmı artık çalışmaya başlayan öğrencilerin hayatını olumsuz etkilediğini hatırlattı.

“ODTÜ Onur Yürüyüşü’ne katılan ve binlerce insanın suç işlemediğini biliyoruz. Onur Yürüyüşü hakkında insanların aklında gözaltının şiddetin değil güzel şeylerin kalmasını istiyorum.”

Avukat Şeren bilirkişi raporunu bile iki kez almanın, yargılamanın uzamasına bir örnek teşkil ettiğini söyledi.

Savcı: Bu dosya iki taraf arasında gerçekleşmiş basit bir dosya değil, ben aynı zamanda bilişim suçlarındayım

Avukat Öykü Didem Aydın mevcut duruşmada hazır bulunan savcıya mütalaasının gün içinde yetişmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Savcı dosyanın kalınlığına dikkat çekti. Dosyayı ilk incelemesinin kullanacağı izin sırasında mümkün olabileceğini söyledi.

“Burada CD’leri ve dosyaları incelemek gerekiyor. İzin içerisinde dosyaya bakabilirim.  Ancak bu dosya iki taraf arasında gerçekleşmiş basit bir dosya değil. Hem CD’leri inceleyin tek tek bakın gibi bir öneriniz oluyor, hem de ara verelim mütalaa verin…

Ben hem bilişim suçlarındayım. İzinde olduğumu tırnak içerisinde belirtiyorum.”

Daha sonra söz alan bir diğer savunma avukatı müvekkillerinin suç işlemediğinin Yargıtay kararlarıyla sabit olduğunu söyledi. Yargılamanın uzamasına dikkat çekti:

“Bizim kendi müvekkilimiz açısından da sıkıntımız çok uzun süredir sanık sıfatına sahip olmaları. Bazıları mezun, bazıları öğrenci. Yaklaşık 2,5 senedir sanık sıfatını üzerlerinde taşıyorlar. Bu dosyada tüm vekillerimiz hakkında mütalaada beraat istenmesini ve beraat kararı verilmesin talep ediyoruz.”

Melike: Biz artık çok yorulduk. Haklarımızın farkındayız. Biz sadece kampüsünde bir araya gelmeye çalışan insanlarız

Avukatların beyanlarını tamamlamasının ardından mahkeme son sözlerini söylemeleri üzere sanıkları kürsüye davet etti. Kürsüye ilk gelen Melike Balkan oldu.

Melike, hakim ve savcıya hitaben yargılama sürecinin kolay olmadığını, yargılama konusunun kolay bir suç olmadığını kendisinin de bildiğini ve sürecin nasıl işlediğinin farkında olduğunu söyleyerek söze başladı. Savcı Melike’yi dikkatle dinledi. Melike duruşmadaki son sözlerini söyledi:

Saat 16:59:31‘de bir uyarı var. Bu uyarıyla birlikte müdahalenin başlandığı söyleniyor. Polis uyarısı “hadi dağılın” gibi kısa bir şey değil. 45-50 saniye süren bir süreç. Polis yasaktan bahsederken Valilik yasağı diyor.  Ama bir Valilik yasağı yok. Polisin yaptığı bizi ve öğrencileri yanıltmak.

Polisle olan tüm konuşmalarımızın her saniyesinin videoları var. Videoların hiçbirisinde Rektörlük kararı yüzümüze okunmuyor. Rektörlüğün talebini biz sonradan öğreniyoruz. Öğrenciler olarak elimizdeki bilgilerle yasal hakkımızı kullanmamıza engel olacak bir şey görmüyoruz.

Bilirkişi raporunda 16:59:31’de uyarı başladığı anda ben 29 saniye sonra tam 17:00’de gözaltına alınıyorum. Biz dağılıyoruz derken kitleyi uzaklaştırmaya çalışıyorduk. Başından beri barışçıl bir eylem olmasına çalıştık. Arkadaşımızın üzerine üç kişi otururken, onun üzerine çullanmışlarken, biz herhangi bir şiddete başvurmadık.
Bana “Sen ve Özgür başta olmak üzere herkesi alırım” dedi polis. Özgür’ün ağzını kapatmaya çalıştıkları var videolarda. Arkadaşımızın elinde sargı olduğu için canının acıdığını söylemesine rağmen daha fazla şiddet uygulandı.

Biz artık çok yorulduk. Haklarımızın farkındayız. Biz sadece kampüsünde bir araya gelmeye çalışan insanlarız. “Ne yapıyorsun ya?” dediği için gözaltına alınan var. “Nereye dağılacağım?” diye sorduğu için gözaltına alının insanlar var.”

Yargılanan öğrencilerden Özgür Gür son sözlerini söylemek üzere kürsüye geldi. Melike’nin beyanlarına katıldığını söyledikten sonra duruşmanın görüldüğü günün 10 Aralık İnsan Hakları Günü olduğunu hatırlattı:

“Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan haklarımızı kullandığımız için yargılanıyoruz. Yargılanan sadece ODTÜ’lüler değil tüm LGBTİQ+’ların insan hakları. Şu an bugün bu davanın devam edilmesi dahi bizlere karşı yapılan bir hukuksuzluktur, haksızlıktır. Bugün insan hakları gününde biz LGBT+ aktivistlerinin beraat etmesi gerekir.

Yıllardır onur yürüyüşlerine katıldım, düzenledim, düzenlemeye devam edeceğim. Bugün artık bir karar verilmesini talep ediyoruz. Davanın sürdürülebilir hiçbir yanı yok bu zulme son verin.”

Yargılanan öğrencilerden C.C. kürsüye geldi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğini mahkemeye bildirdi.

“Bugün ben HAGB’yi kabul etmiyorum. Ben herhangi suç işlemedim. Bunu kabul etmek bir suç işlediğimi kabul etmek ve kendi varlığımı yok saymak gibi geliyor bana. Bugün burada olmam devletin beni yok saydığını gösteriyor bana. Burada yargılanmam aslında temel hak ve özgürlüklerimim yargılanması, benim aslında yaşamamam gerektiğini, devletin bana söylemesi anlamına geliyor.

Bunları kabul etmiyorum. Ben herhangi suç işlemedim. Bundan sonra ne olacak bilmiyorum ama ne olursa olsun en son raddeye kadar özgürlüğümün peşine düşeceğim, ben varım. Hayatımda herhangi birine karşı bir suç işlemedim. Buna rağmen yargılanıyor olmak hem yıpratıcı hem onur kırıcı.

Son olarak kürsüye gelen bir diğer öğrencinin beyanları alındı. Maruz kaldığı polis şiddeti anlarına ait bazı ayrıntıları mahkemeyle paylaştı:

“Diğer arkadaşlarıma katılıyorum. Öğrenciydim, mezun oldum, çalışmaya başladım ve kendim olduğum için, barışçıl bir yürüyüşe katıldığım için şu an buradayım ve aynı zamanda bir an önce bitmesini istiyorum. Çünkü genel olarak hayatımı da etkileyen bir durum bu. Bende tedirginlik yaratan bir durum. Benim ve hiçbir arkadaşımın suçlu olduğunu düşünmüyorum.”

Avukat Öykü Didem Aydın kürsüdeki öğrenciye gözaltına alındığı koşulları sordu. Öğrenci anlattı:

“Gözaltına alındığım sırada çatı kafenin biraz daha ilerisinde Bilgisayar Mühendisliği konumundaydım. Orada yalnızca yürüyordum. Çimlerin tersi bir yöne doğru uzaklaşıyordum. Buna rağmen ayağıma bir mermi sıkıldı, gaz kapsülü. “Dağılan ulan” gibi bir ifade kullanıldı. Ben de “nereye dağılacağım burası benim okulum zaten kendi kampüsümde yürüyorum” dediğim için kollarımdan tutularak gözaltına alındım. Duvara yaslandım. Ayağımı açmam gerektiğini söylediği sırada bir polis memuru botlarıyla ayaklarıma vurdu. Bu şekilde darp edilerek gözaltına alındım. Gözaltı aracında saatlerce biber kokusu içinde kaldık.”

Hakim: Bilirkişiler Özellikle Yazmışlar

Hakimin duruşmanın sonunda bilirkişilerin (CD sayısının fazla olması nedeniyle video görsel miktarının çokluğundan hareketle) “özellikle” yazı yazarak sarf (mahkeme tarafından bilirkişiye takdir edilen ücret) talep ettiklerini belirtmesi üzerine Avukat Didem Aydın “Temel haklara saygısızlık biraz masraflıdır Sayın Mahkeme” cevabını verdi.

Karar

39. Asliye Ceza Mahkemesi davanın beşinci duruşmasını 30 Nisan Cuma saat 10.00’a erteledi.