Duruşma Salonlarının Açık Kapısı: Aleniyet İlkesi

“Gizliliğin karanlığında kem menfaatler ve kötülüğün her türlüsü cirit atar. Yargılamalardaki adaletsizliğin ne kadar engellenebileceğinin sınırlarını aleniyet çizer. Aleniyetin olmadığı yerde adalet de olmaz. Aleniyet tam anlamıyla adaletin ruhudur. Gayretin en keskin kamçısı ve sahtekarlığa karşı en güvenilir tedbirdir. Hakimin mahkemede hüküm verirken kendi olarak kalmasını sağlayan aleniyettir."

Jeremy Bentham*
 

Mahremiyetin esas olduğu, sağlık hizmetinin verildiği muayenehanelerin aksine adalet hizmetinin verildiği duruşma salonlarının kapısı en azından sembolik olarak açıktır. Hukuken kamu adına yargılama yapan devletler, toplumlarına sundukları adalet hizmetinin meşruluğuna onları ikna edebilmek ve yargılamaların kapalı kapılar ardında gerçekleşmediğini kamuoyuna göstermek amacıyla duruşma salonlarının kapılarını açarlar. Buna yargılamanın aleniyeti ilkesi adı verilir.

Bu nedenle, kişiler hakkında somut suçlamaları içeren iddianamelerin mahkemeler tarafından kabul edilmesiyle başlayan kovuşturma sürecindeki duruşmalar halka açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 141 Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”

Kişilerin mahkemeye giderek duruşmaları izleyebilmesine doğrudan aleniyet denir. Bu vesileyle dava gözlemciler ve gazeteciler davaları izler ve bu yolla ülke kamuoyuna çeşitli duruşmalarda olup bitenler hakkında bilgi alır. Buna da dolaylı aleniyet ismi veriliyor. 

Dava Gözlemci’nin Günlüğü: SALONA GİREMEDİ

COVID-19’dan önceki bir yıl: Duruşmalar zaten ne kadar aleni idi?

Türkiye’de doğrudan aleniyetin sınırlarını mahkeme salonlarındaki sandalye sayısı ve hakimlerin “iyi niyeti”nin belirlediğini ileri sürmek mümkün. Sandalyelerin yetersiz olması durumunda herhangi izleyicinin duruşma salonuna girebilmesi; yargılanan hak sahibi, yakınları ve varsa diplomatik misyonların içeri alınmasından sonra mümkün oluyordu. Hak sahiplerinin sayıca fazla olduğu duruşmalarda, salonu dolduran öncelikli kişilerin sayıca fazlalığı nedeniyle dava gözlemciler ve basın mensuplarının salona girmesi ve kamuoyunu duruşma hakkında bilgilendirmesi mümkün olmayabiliyordu.

Çağlayan Adliyesi özelinde ise, duruşmayı izlemeye gelen bir kişi açısından salona girebilme imkanının çoğu duruşmada koridordakiturnikenin başında bekleyen özel güvenlik görevlilerinin keyfiyetine bırakıldığını söylemek mümkün. 2013’ten 2016’ya alınan kararlarla özel güvenlik görevlilerinin koridorlardaki etkinliği artırıldığından beri avukatlar dışındaki kişilerin duruşmaları izlemesi daha da zor hale geldi.

Toplam 16 katlı Çağlayan Adliyesi’nde üst katlarda bulunan Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen bir duruşmayı izleme imkanınızı belirleyen zincir, kalabalık bir yargılama gününde şöyle işliyor: Oldukça uzun koridorun ucundaki mahkeme salonunda bulunan heyet izleyicilerle ilgili kararını açıklar. Mübaşir bu bilgiyi kapıdaki güvenliğe iletir. O da telsizle veya bağırarak gelen bilgiyi koridorun ucundaki turnikede bekleyen diğer özel güvenliğe aktarır.

İlginin yoğun olduğu duruşmalarda; milletvekilleri ve diplomatik misyon temsilcilerinin de içeri alınmasıyla salona giremeyen gözlemciler ve gazeteciler ile özel güvenlik görevlileri arasındaki hararetli tartışmalara, zaman zaman gerilimlere Çağlayan’da sıradan bir yargılama gününde rastlamak işten bile değildir.

Basın kartı yoksa not almak da yok

Duruşmalarda aleniyet ilkesinin uygulanmasında dikkate değer bir başka örnek de geçtiğimiz Ocak ayında, Ankara’da, bir Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaşandı. İki gazetecinin yargılandığı bir duruşmayı UAÖ adına izlemek üzere, duruşma saatinde Ankara Adliyesi’nde, Ağır Ceza Mahkeme salonlarının bulunduğu kattaki yerimi aldım. İzleyeceğim duruşma henüz başlamadığı için, karşımdaki duruşma salonlarından birine girdim. Salonda üç kişilik mahkeme heyeti, mübaşir, kâtip, sanığın bir yakını ve benden başka hiç kimse yoktu. Salonun arka köşesine doğru bir sandalyeye oturdum. Çantamdan not defterimi çıkarıp gördüklerimi yazmaya başladım. Karar aşamasına gelindiğini anladığım davada sanığın son sözü alınıyordu.

Not aldığımı gören mübaşir yanıma geldi. Defteri koyabilmek üzere birbirinin üstüne attığım bacaklarımı “düzeltmemi” istedi. Bunun bir tür adabı muaşeret olduğunu düşünerek dediğini yaptım. Not almaya devam ettim. Mübaşir yeniden geldi. Sağımdaki sandalyeye bıraktığım telefonumu işaret ederek kapatmamı istedi. Kapattım. Tekrar gelen mübaşir bu kez, basın kartım olup olmadığını sordu. “Hayır” cevabını vermem üzerine “basın kartınız yoksa yazılı not alamazsınız” uyarısında bulundu. Kendisine ses kaydı almamama rağmen yazılı not almama engel olma çabasının gerekçesini sordum. Bunun üzerine üye hâkimin yanına gitti. Müdahale sona erdi.

Pandemide Aleniyet: Geriye Ne Kaldı?

Pandemi öncesinde, tutuklu sanıkların bulunduğu pek çok davada; özellikle ilk duruşmadan sonraki beyanlar, sanıkların cezaevinden SEGBİS görüntülü sistemi aracılığıyla duruşma salonuna bağlanmasıyla alınıyordu.

Toplam ‘hasta’ sayısının 3 bin 629, vefat sayısının 75 olarak açıklandığı 26 Mart 2020 günü Resmi Gazete’de yayımlanan kanunun geçici 1. maddesinde “Covid-19 salgınının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi” amacıyla “durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dahil olmak üzere, alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları” belirleme yetkisi yüksek yargının alanı dışında Hakimler ve Savcılar Kurulu’na verildi.

HSK dört gün sonra yayımlanan “COVID-19 Kapsamında Alınan Tedbirlerin Uzatılması” konulu duyuruyla “Tutuklu dosyalara ilişkin soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasında dava taraflarının “mümkün olduğunca bilişim imkânlarından istifade edilerek hazır edilmelerine” karar verdi. Bu karar, tutuklu yargılanan kişilerin duruşmalara SEGBİS** adı verilen ses ve görüntü aktarım altyapısıyla dijital formda bağlanması anlamına geliyordu. Bu da internet bağlantısı ve diğer teknik altyapı sorunları nedeniyle tutuklu hak sahiplerinin kendilerini ifade etmesinde güçlükler yaşanmasına sebep olabiliyordu.

Haziran’ın ortasından itibaren keşif ve duruşmalara yeniden başlanmasının ardından duruşmalara izleyici alınıp alınmayacağı kararı mahkemelerin inisiyatifine bırakıldı. Bazı davalara taraf avukatları hariç hiç izleyici alınmazken; bazı duruşmalarda izleyici avukat ve stajyer avukatların alınmasına da izin verilmedi.

Heyetlerin izleyici alınmasına izin verdiği davalarda ise; -yukarıda bahsettiğim izleyici hiyerarşisine ek olarak- dolu sandalyeler arasında iki boş koltuk bırakılması, salon kapasitelerinin fiilen yaklaşık %60 azalmasına sebep oldu. Bu da kamuoyu ilgisinin yoğun olduğu bazı davalarda salona girebilen gazeteci sayısının ikiye kadar düşmesine ve turnikelerin önünde sosyal mesafe kurallarının yok olduğu bazı manzaralar oluşmasına sebep oldu.

HSK tarafından duruşmaların aleniyeti ilkesinin "pandemi koşullarından" zarar görmesini engellemek üzere atılmış bir adım henüz söz konusu değil.

Batuhan Durmuş
Dava Gözlem Program Sorumlusu
Uluslararası Af Örgütü Türkiye


*Jeremy Bentham, The Works of Jeremy Bentham, published under the Superintendence of his Executor, John Bowring (Edinburgh: William Tait, 1838-1843). 11 vols. Vol. 9. 15.11.2020. https://oll.libertyfund.org/titles/1999#Bentham_0872-09_8179
**Bu sistem “Ceza Muhakemesi’nde Ses ve Görüntülü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik”in 20 Eylül 2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden beri zaten uygulanıyordu.