Dört yıl oldu: Ezidi kadınların mücadelesi sürüyor

Irak, 10 Aralık 2017’de, Irak’ta 2014’ten beri Hilafet kurmaya çalışan ve kendisini İslam Devleti (İD) olarak adlandıran silahlı gruba karşı zafer kazandığını ilan etti. “İD-sonrası Irak” diyebileceğimiz dönemde binlerce ve binlerce sivil, silahlı grubun kendilerine ve sevdiklerine yönelik işlediği suçların yaralarını taşımaya devam ediyor. Bu suçların mirası yalnızca hayatta kalanları değil, gelecek nesilleri de etkileyecektir.

Kuzey Irak’taki Hıristiyanlar ve Ezidiler de dahil olmak üzere zaman zaman etnik ve dini azınlıkları vahşice hedef alan İD, Irak’taki sivillere çok büyük zararlar verdi. Aradan dört yıl geçtikten sonra Ezidi kadınlar ve kız çocukları hala silahlı grubun uyguladığı dehşet verici cinsel şiddet ve köleleştirmenin neden olduğu bedensel ve psikolojik travmayı yaşıyor. Bunun yanı sıra, İD’nin yaptıkları sonucunda kaybolan yakınlarının akıbeti ve nerede olduğunu bilememenin verdiği endişeyle yaşamlarını sürdürüyorlar.

3 Ağustos 2014’te Irak’ın kuzeyindeki Ninova eyaletine bağlı Şengal’i ele geçiren İD, Ezidi azınlığa mensup yüzlerce erkeği öldürdü, binlerce kadını, kız ve erkek çocuğunu da kaçırdı. Genç erkekler annelerinden alınarak silahlı grupla birlikte savaşmaları için ideolojik anlamda yönlendirildi ve eğitildi. Kadınlar ve dokuz yaşından büyük kız çocukları köleleştirildi, İD militanlarının eşleri olarak “satıldı” ve tecavüz ile diğer türde cinsel şiddet de dahil olmak üzere işkenceye maruz kaldı.

Küçük yaştaki çocuklarıyla birlikte “paket” halinde “satılan” Ezidi bir kadın Uluslararası Af Örgütü'ne, onları esir alan kişinin çocuklarını ve kendisini cezalandırdığını şu sözlerle anlattı: “Çocuklarımı dövüyor ve bir odada kilitli tutuyordu. Çocuklarım içeride ağlıyordu, ben de kapının dışında oturup ağlıyordum.” Cemile isimli bir başka kadın ise bir militandan diğerine “satıldıktan” sonra en az on farklı erkek tarafından defalarca tecavüze uğradığını söyledi. Ailesinin, kendisini esir olarak alıkoyan militana çok büyük miktarda para vermesiyle birlikte Aralık 2015’te nihayet serbest bırakıldı.

Birçok kadın, esir tutulduğu sırada veya kaçtıktan sonra intihar girişiminde bulundu. Bazılarının esaret altındayken korkunç istismarlara uğrayan kız kardeşleri veya kızları daha sonra kendilerini öldürdü. Gerekli psikolojik ve tıbbi desteği almak, maddi meseleler ve erişim zorlukları nedeniyle özellikle zor oluyor. Kadınların serbest bırakılmasını sağlamak için yakınlarının zaman zaman on binlerce dolar ödediği göz önünde bulundurulduğunda, çok sayıda borçlu Ezidi kadın ihtiyacı olan desteği alamıyor. Irak bürokrasisinin, birçok kadının İD saldırılarında kaybettiği belirli sivil kimlik belgelerini gerekli kılarak hizmetlere erişimi sınırlandırması ise durumun şiddetini artırıyor.

Ayrıca, hayatta kalanların esir tutuldukları dönemdeki deneyimleriyle bağlantılı damgalanmanın yanı sıra olumsuz toplumsal tutumlara maruz kalma korkusu ve bu durumun gelecekteki evlilik planları üzerindeki etkisi, büyük ölçüde yakınlarının yardımına bağımlı olan kadınların önüne daha büyük engeller çıkarıyor.

İD esareti altında göğüs gerilen dehşetlerin yanı sıra esaretten kaçan veya serbest bırakılan birçok Ezidi kadın ve kız çocuğu evine geri dönemedi ve yoksul akrabalarının yanında veya ülke içinde yerinden edilen insanlara hizmet verenkamplarda yaşamak zorunda kaldı.

Irak’taki azınlıklarla çalışmalar yapan yerel bir sivil toplum kuruluşu (STK) Uluslararası Af Örgütü’ne yaptığı değerlendirmede, dört yıl önce Şengal’de yerinden edilen Ezidilerin hala çok kötü koşullarda yaşadığını ifade etti. Kasabanın iki yıl önce geri alınmasına rağmen kamu hizmetlerinin sağlanmaması nedeniyle Ezidi topluluğun geri dönemediği belirtildi.

Uluslararası toplumun empatiye dayalı tepkisinin ancak çok küçük bir kısmı eyleme dönüştürüldü. Ezidilerle çalışan yerel ve uluslararası STK’lar hala yeterince fon alamıyor ve Ezidi kadınlarla kız çocukların faydalanabileceği birleşik bir hizmet sistemi bulunmuyor. Bağış yapan ülkeler de dahil olmak üzere uluslararası toplum, hayatta kalan Ezidi kadınların ihtiyaçlarının yeterli ölçüde karşılanması için hayatta kalanlar, topluluk aktivistleri ve hayatta kalanların bakımını üstlenen kişilere danışarak kurulan destek ve tedavi programları aracılığıyla daha fazla şey yapmalı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Aralık 2017’de, İD’nin işlediği söylenen ağır suçlara ilişkin kanıtların toplanması, korunması ve incelenmesi için Irak hükümetine destek verecek bir soruşturma heyetinin kurulmasını öngören 2379 No’lu BMGK Kararı'nı kabul etti. Ancak konuyu takip eden yerel bir STK’nın bildirdiğine göre, Irak ve Kürt hükümetleri, BM’nin yetkilendirdiği heyetin bölgeye girmesine ve çalışmaya başlamasına hala izin vermedi. Ayrıca, Irak’ın son derece kusurlu yargı sisteminde adil olmayan yargılamalar sonucunda çoğunlukla ölüm cezasına başvuruluyor ve bu sistem, İD mağdurlarına somut anlamda adalet sağlanmasının önünde bir engel teşkil ediyor.

Aynı STK, 2014’ten beri Şengal’de 68 civarında toplu mezarın açıldığını belirtti, ancak bu mezarların hala Irak yetkililerince koruma altına alınmamasından şikayet etti. Bu alanların korunması, Irak’ın Toplu Mezarların Korunması Yasası ile uyumludur ve kayıp kişilerin izlerinin sürülmesi ve tespit edilmesine ilişkin uzun vadeli süreçte alınması gereken bir önlemdir. Bu anlamda yetersiz kalmak, halihazırda çok büyük bedeller ödemiş olan Ezidi kadınlar da dahil olmak üzere aileleri adalete erişimine, sevdiklerinin akıbetiyle ilgili bilgi sahibi olmalarına ve onları son yolculuğuna uğurlamalarına mani oluyor.

Dört yıl oldu. Artık uluslararası toplumun bu kadınların hayatlarını yeniden inşa edecekleri o uzun yola çıkması için uluslararası toplum etkili adımlar atmalıdır.

Tamara Moussa, Beyrut,
Lübnan