4. Duruşma

8 Temmuz 2018’de Çorlu’da raydan çıkan TCDD treninde hayatını kaybeden 25 kişinin aile yakını ve avukatı yedi kişinin “Toplantı ve gösteri yürüyüşünde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma” suçlamasıyla açılan davanın dördüncü duruşması Ankara 50. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 13 Eylül 2021’de görüldü. Duruşma, daha büyük bir salon kapasitesine sahip olan 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda görüldü.

İzleyiciler
Davayı izlemek üzere Mezopotamya Haber Ajansı, JinNews, Gazete Duvar ve Medyascope muhabirleri mahkeme koridorunda hazır bulundu.

Duruşma Öncesi
Mübaşir, müşteki sıfatlı altı çevik kuvvet polisini, yargılanan hak sahiplerini ve avukatlarını içeri aldı. Kapıda bekleyen sivil giyimli ve üniformalı polisler, gözlemci ve muhabirlerin salona girişine, içeride yer kalmadığı gerekçesiyle engel oldu. Bu sırada avukatların salona girişine izin verildi. Gözlemci ve muhabirlerin salona girmeyi talep etmeleri üzerine mübaşir, “Yerimiz yok. Basın alınmayacak” dedi. Israr üzerine içeri bir gözlemcinin girmesine izin verildi. Dışarıda kalan dört basın mensubuyla kapıdaki görevliler arasındaki tartışma bir süre devam etti.

Duruşma Salonu
Her ne kadar ağır ceza mahkemesine ait salonunun izleyici kapasitesi daha fazla olsa da salonda en arkada bulunan iki sandalye sırasındaki 12 boş sandalyenin üzerine ve öndeki sandalyeyle arasındaki boşluklara -sandalyelere oturmayı engelleyecek şekilde- mahkeme evraklarının bulunduğu çuvalların konduğu, salonun kapasitesine uygun kullanımı için aleniyet ilkesini işletilmesi yönünde önlem alınmadığı görüldü.

Avukatların gazetecilerin içeri alınması yönündeki ısrarları ve birkaç avukatın bulundukları sandalyeleri gazeteciler için boşalttıklarını belirtmesi üzerine dışarıda bekletilen dört gazeteci salona alındı.

Hakimin sol tarafında 6 müşteki polis memuru ve onların karşısında 4’ü Ankara Barosu Toplumsal Davalar Araştırma Merkezi (TODAM) tarafından görevlendirilen 8 avukat hazır bulundu. İzleyici sıralarında da çok sayıda avukatın oturduğu görüldü.

Yargılama
Kimlik tespiti sırasında hakim, yargılanan hak sahibi Mısra Öz’e çocuğunun olup olmadığını sordu. Öz, çocuğunun öldürüldüğünü söyledi.

Söz alan savunma avukatı, hak sahiplerinin savunmalarına geçmeden önce CMK’nın ilgili maddesi uyarınca, derhal beraat talebinde bulunduklarını söyledi. Tren faciasında çocuğunu yitiren müvekkili ve yargılanan diğer hak sahiplerinin Çorlu’daki tren faciasında hayatını kaybeden kişilerin yakınları olduğunu hatırlattı. 26 kişinin hayatını kaybettiği olayın sorumluları hakkında yaptıkları suç duyurularının, “kovuşturmaya yer olmadığı” kararlarıyla son bulduğunu söyleyen avukat, facianın sorumlusu olarak yargılanan alt düzey çalışan dört kişinin davasında müvekkilinin duruşma salonuna alınmadığını, duruşma salonuna girebilmek için darp edildiğini söyledi. Tren faciası hakkında görülen davanın mağduru olan müvekkillerinin hakkını ararken kendisini sanık konumunda bulduğunu söyledi. Asıl yargılanması gerekenlerin dışarıda olduğunu, yakınlarını kaybedenlerin bugün sanık sandalyesinde oturduklarını söyledi.

Avukat Murat Yılmaz’ın Beyanları
Av. Yılmaz, görülmekte olan davanın açılmasına sebep olan şeyin, müvekkillerine şiddet uygulayan polis görevlilerinin düzenlediği tutanaklar olduğunu söyledi. Dosyada savcılığa ait talimatlar bulunmadığını, polisin “kafasına göre soruşturma yapamayacağını” belirtti:

“Kolluk savcıyı devre dışı bırakıyor. [Polisler hak sahiplerine] çok güzel şekilde saldırmışlar. Tutanak almışlar. Kafanıza göre soruşturma yapamazsınız. Bilgi alamaz, hastaneye sevk edemezsiniz. Dosyanın Güvenlik Şube Müdürlüğü’nce savcılığa verilmesinden önce dosyada savcı yok.”

Av. Yılmaz, 12 Haziran 2021’deki AYM protestosunda hak sahipleri tarafından yaralandıklarını iddia eden polislerin, ifadelerinin derhal alınmasının gerektiğini, ancak ifadelerinin aradan 20 günden fazla zaman geçtikten sonra alındığını paylaştı. Dosyadaki bilgilere göre, üç müşteki polisin ifadesinin aynı anda alındığını, bu tutanakların geçerli olmadığını söyledi. Polislerin büroda tuttukları müdahale tutanağının düzenleniş saatiyle, hastanede sağlık kontrolünden geçmeleri arasında üç dakikalık zaman farkı olmasından hareketle belgelerin geçersiz olduğunu savundu.

Mevcut yargılamanın da konusu olan AYM önündeki basın açıklamasına açılan bir soruşturma hakkında takipsizlik verildiğini ve bu kararın hala kaldırılmamış olduğunu söyleyerek, aynı suçlamadan iki farklı yargılama olamayacağını ifade etti.

Müvekkillerinin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28. maddesindeki suçlamayla yargılandıklarını hatırlatan Av. Yılmaz, kanunun bir kanuna aykırılık durumundan bahsettiğini ancak eylemin neden kanuna aykırı olduğunun belli olmadığını söyledi.

Olay anına ait görüntülerde müdahaleyi gerçekleştiren polislerin eylemin “izinsiz” olduğunu söylediğini, ancak Anayasa’ya göre barışçıl gösteriler öncesinde izin almanın gerekli olmadığını vurguladı. Derhal beraat talebini yineledi.

Savcı, “derhal beraat talebi”nin “şu aşamada” reddini talep etti.

Ankara Barosu TODAM’dan gelen dört avukat, yargılanan hak sahiplerinden savunmalarının üstlenilmesi için izin talep etti. Hak sahipleri talebi kabul etti.

Savunmalar
Yargılanan hak sahibi H.Ş. “kolluk kuvvetlerine direnme” suçlamasını reddetti. Hakimin, eylem sırasındaki tartışmanın ne olduğu sorusuna, müdahale sırasında yaşlı bir protestocunun yere düşmesi olduğunu söyledi. Tren faciasında hayatını kaybeden annesinin “bir demir yığınından çıkartıldığını” aktardı. Enkazın altından çıkartılan babasının tanınamaz hale geldiğini, babasını ayakkabılarından tanıyabildiğini söyledi. Elde enkazı kaldırabilecek imkanlar olmasına rağmen tren enkazının kaldırılmadığını belirtti. Tren faciasını soruşturmakla görevli savcının kendilerine, “Bir buçuk sene timsah gözyaşları döktüğünü”; haklarını aramak üzere mahkeme kapısında gittiklerini ancak darp edildiklerini, mahkeme kapısının Çorlu’daki mahkemede yüzlerine kapandığını söyledi.

Hakim, H.Ş.’nin AYM önündeki protesto hakkında savunma yapmasını söyleyerek yargılanan hak sahibinin sözünü kesti. H.Ş.’nin protestoya katılmalarına sebep olan tren faciasını anlatmak istemesine rağmen hakimin müdahalesi devam etti.

H.S. AYM önüne sabah geldiklerinde polislerin kendilerini nazikçe karşılayıp programlarını sorduklarını, “tamam” deyip çekildiklerini ve karşıya geçmelerine izin verdiklerini söyledi.

“Bir saat içinde ne olduysa, orantısız bir güçle karşımıza çıktılar.”

Yargılanan ikinci hak sahibi M. Ü., faciada yakınlarını kaybedenlerin avukatı olduğunu, faciayla ilgili yürüttükleri hukuki sürecin son aşaması olan AYM’ye başvuruyu gerçekleştirmek ve görevini yapmak üzere orada bulunduğunu vurguladı.

“Bizim burada yargılanmamızın sebebi Mısra’nın babası Mehmet Abi. Mehmet Abi yere düştü. Karşıya geçerken polisin tartaklaması sırasında yere düştü. Ambulans geldi. Ortalık karıştı.

M*** denen polis bir suç uydurdu. Tanıdığı, gördüğü kişiler hakkında belge düzenledi. Orada onlarca insan vardı. O suçun örtbas edilmesi amacıyla yapılan bir mizansen. Biz AYM’ye ivedilikle karar alması talebiyle başvurduk. Çorlu’da 25 insan, kamu görevlilerinin, hiçbir altyapı hazırlamandan hızlandırılmış treni hayata geçirmeleri nedeniyle, tren raydan çıkınca öldürüldü. En alt düzeyde dört kişi yargılandı. Aileler [soruşturma makamlarına] gittiğinde, herkes timsah gözyaşları döktü. Daha sonra bu berbat yargılamaları yaptılar. Dört kişiyi sorumlu tuttular.

Biz olay günü AYM karşısındaki parkta sohbet ediyoruz. Üç amir geldi. Programımızı sordu. ‘Kiminle muhatap olabiliriz’ dedi. Başsağlığı diledi. Biz parkın önünde kısa bir yürüyüşle bir basın açıklaması yaptık. Nerede yapacağımızla ilgili spontane bir karar aldık. Otoparkı (AYM) kapatmamak için AYM’nin önünde yapma kararı aldık. Her şeyi, tüm konuşmaları polis duydu.”

Hakim, yargılanan hak sahibine, “Yani her şeyden haberdardı polis?” dedi.

“Evet. Polis amiri tarafından yapılan bir riyakarlık var. Beş, on dakika sürecek bir şeyden korkunç bir durum yarattılar. Vefat eden yakınlarımızın bulunduğu fotoğrafları yırtmak ve yere atmak istediler. [Faciada hayatını kaybeden] Mısra’nın çocuğunun, İsmail’in babasının fotoğrafının alınıp yere atılmasına izin veremedik.”

Hakim, “Toparlayalım artık” diyerek söz kesti.

M. Ü. olay yerinde bulunan Mısra Öz’ün “Çocuğum öldü” dediği sırada, polis amirinin ona, “Şov yapma” demesi üzerine tartışma çıktığını söyledi.

“Bize karşı bir saldırı oldu. Copları, kaskları olan genç insanların buraya mağdur sıfatıyla gelmesini anlayamıyorum. Polisin bize saldırdığı sırada Mehmet Abi yere düştü. Kriz geçirdi.”

Hakim, yargılanan tüm hak sahiplerine yaptırdığı şekilde M. Ü.’den dava klasöründeki fotoğrafı savunma kürsüsüne göndererek, M. Ü.’nün fotoğrafta kendisini teşhis etmesini istedi. M. Ü. teşhis etmesi istenen fotoğrafın bulunduğu belgenin herhangi soruşturma olmadan tutulmuş olması nedeniyle hukuka aykırı düzenlenmiş olduğunu, hükme esas alınamayacağını söyledi. Fotoğraftan yapılan teşhis işlemini kabul etmedi.

Savunmasını yapmak üzere söz verilen Mısra Öz, UYAP sistemindeki kısa süreli arıza nedeniyle bir süre savunmasına başlayamadı. Hakim, Öz’e başsağlığı dileyerek söz verdi. Öz, 8 Temmuz’daki kazada sekiz yaşındaki tek çocuğunu kaybettiğini söyledi. 25 kişinin katledildiği ve tek bir kişinin bile tutuklanmadığı bir olayda adalet aradığını vurguladı.

“Ben sesimi duyurmak için Ankara’ya gelmişim babam ve diğer yakınlarımla birlikte. Orada emniyet amiri olan M*** K***’e hitap ettim. Bana ‘şov yapma’ dedi. ‘Beni kolumdan yola fırlatamazsın’ dediğimde bana ‘şov yapma’ dedi.”

Müdahale sırasında fenalık geçiren babası için “O dede torununun parçalarını yıkayan bir dede” ifadelerini kullanan Öz, basın açıklaması sırasında hiçbir kötü niyetlerinin olmadığını belirtti.

“Biz burada sizin karşınızda sanık olmayı kabul etmiyoruz. Utanç duyuyorum. Başka söyleyecek bir şeyim yok. Niyetim ortada. Değerlendirmesi size kalmış.”

Savunması alınmak üzere söz verilen, davada yargılanan ve faciada hayatını kaybedenlerin de avukatı olan Selvi Yüzbaşıoğlu’nun beyanları sırasında maskesini çıkarmak istemesine hakim izin vermedi. Yüzbaşıoğlu, Çorlu faciasının aydınlatılması için açılan davadaki ailelerin pek çoğunun avukatı olduğunu ve faciada hayatını kaybeden Oğuz Arda Sel’in kendisinin yeğeni olduğunu söyledi.

“[Facianın olduğu gece] 12.30’da [olay yerine] dört bilirkişi geldi. Aslında oradaki bilirkişilerin delil karattıklarını daha sonra dosyadan öğrendik. Başka bir suç duyurusunda bulunduk. Savcılık dört kişi üzerinde iddianame düzenledi. [Yargılanmaları talep edilen] diğer kişiler için itiraz ettik. İtirazlarımız dikkate alınmadı.”

Müşteki Polislerin Beyanları
Duruşmada hazır bulunan altı polis memuru, ailelerle bir sorunlarının olmadığını, yargılanan hak sahipleri hakkında şikayetçi olmadıklarını, müdahale sırasında talimatla hareket ettiklerini söylediler. Bir polis memuru, beyanda bulunmak için neden yaklaşık 20 gün bekledikleri sorusu üzerine, bu konuda bilgisi olmadığını, çağrılmaları üzerine gittiklerini, hayatını kaybedenlerin yakınları hakkında özellikle şikayetçi olmadığını söyledi. Müdahale sırasında orada yaklaşık 70 kişiden oluşan bir kalabalık olduğunu, çok sayıda insan arasından neden yargılanmakta olan ailelerin seçildiğini bilmediğini söyledi.

Karar

50. Asliye Ceza Mahkemesi ara kararında; yargılama konusu olayla ilgili verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleşip kesinleşmediğinin Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasına ve Ankara Barosu TODAM’dan gelen avukatlara yetki belgesi sunmaları için izin verilmesine karar verdi.

Davanın bir sonraki duruşması 2 Şubat 2022 saat 10.00’da görülecek.