1. Duruşma [Yargıtay’ın bozma kararı sonrası yargılama]

 

Hak Savunucuları Davası’nda verilen kararı Yargıtay’ın bozmasının ardından, yeniden ilk kararı veren İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dönen davanın ilk duruşması 8 Mart 2023’te görüldü.

Duruşmayı Almanya diplomatik misyon temsilcileri izledi. Sivil toplum alanından İnsan Hakları İzleme Örgütü, P24, Eşit Haklar için İzleme Derneği, Tahir Elçi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Türkan Elçi ve MLSA da duruşmayı izledi. Uluslararası Af Örgütü Almanya Şubesi Başkanı Wassily Nemitz, Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu üyesi Christoph Alberts ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye YK Başkanı Kerem Dikmen de izleyici sıralarında hazır bulundu.

Yargılama
Yargılanan hak sahiplerinden Taner Kılıç ve Günal Kurşun ile savunma avukatları duruşmada hazır bulundu. Hak sahiplerini vekaleten beş duruşma avukatı davanın taraflarına ait bölümdeki kürsülerinde hazır bulundu. Salondaki yargılanan iki hak sahibinden Yargıtay ilamına yönelik beyanları soruldu.

Taner Kılıç beyanında, kendisi hakkında verilen kararda lehine olan delillerin hiç değerlendirilmediğine, bilirkişi raporlarının görmezden gelindiğine dikkat çekti. Keyfi şekilde tutuklandığını ortaya koyan AİHM kararını hatırlattı. Hakkında haksız yere şüphe uyandıran rapora değindi. Hakkında yürütülen delil toplama sürecinin altı yıldır hala devam ettiğine dikkat çekti.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç sözlerine Yargıtay’ın “ilk derece mahkemesi olarak” verdiği ve kesinleşen kararda, “gerçekten ByLock kullanmayan kişilerin durumu” hakkında aşağıdaki değerlendirme ve talebini ele aldı:

“[Ancak] programın örgüt talimatıyla ve her türlü şüpheden uzak delillerle tespit edilmesi halinde örgüt üyeliğinde aleyhte delil olabileceği…”

Kılıç, Yargıtay’ın bu içtihada atfen, “ByLock değerlendirme tutanağının ilgili birimlerden sorulmasının” talep edilmesini eleştirdi. Bu talebin önceki yargılama sürecinde de gerçekleştirildiği hatırlattı. Kılıç devam etti:

“Şimdi ben de meslekte 30 yılını doldurmuş bir avukatım. Ceza usul hocamızın şunu dediğini hatırlıyorum: ‘Bozma kararı geldiğinde (kararı bozulan) mahkeme de bu karara bozulur’ derdi. Ama sizin bozulmanıza gerek yok çünkü bu kararı siz vermediniz.”

Kılıç yeniden soruşturulması ve tespitine karar verilen belgelerin 2017’de kendisi henüz tutuklanmışken hakkında soruşturmayı yürüten savcılık tarafından Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında istendiğini söyledi. Kendi dosyası ile Büyükada’da gözaltına alınan diğer 10 hak savunucusunun birleştirildiği İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de Organize Suçlar Şube’den ve başka suretlerde bu kararı istediğini ifade etti. Bu konuda delil elde edebilmek için çok uğraşıldığını, taleplere büyük oranda cevaplar da verildiğini hatırlattı:

“Üç ay sonra tutuklanmamdan bu yana altı yıl dolacak. Tutuklanmamdan bu yana mahkeme bu araştırmayı yaptı. Yargıtay’ın 2017 başında verdiği karar o zaman da vardı. Benim ilk duruşmamdan itibaren her zaman üzerinde durduğum bir mesele idi. Maalesef o tarihlerde, ilk bu yargılamaların başladığı ilk yıllarda (…) ByLock’la suçlanan kişiler hakkında yargı mensupları üzerinde neredeyse dogmatik bir inanç vardı: Bir kişi ByLock’la suçlanıyorsa suçlama kesin doğrudur algısı vardı. Programın ismini dahi duymamıştık. Önceki mahkemenin bu araştırmayı aslında yeterli düzeyde yaptığını ve her yaptığında “user id” ve “username” gibi kullanıcı bilgilerinin olmadığını ve dolayısıyla ByLock tespit ve değerlendirme isimli raporun gelmediğini biz dosya kapsamında biliyoruz.”

Kılıç, dönemin mahkeme heyetinin, 1 Haziran 2017 de Siber Şube’den gelen rapora ek olarak bu kurumdan bir ek rapor daha istediğini; 20 Haziran 2018 tarihli raporda “ByLock isimli uygulamanın cihazda yüklü uygulamalar içinde bulunmadığı ve silinen uygulamalar içinde yer almadığını” Siber Şube’nin bildirdiğini aktardı. Yargıtay’ın asıl sorulmasını istediği üç hususun Emniyet’e çok kez sorulduğunu, bu konunun gündeme geldiğini söyledi.

Masumiyet Karinesi Eleştirisi

Taner Kılıç, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan, bir kişinin suçluluğu mahkemede ispatlanmadığı sürece masum kabul edilmesi anlamına gelen masumiyet karinesinin söz konusu ByLock olduğunda uygulamadan kaldırıldığı eleştirisinde bulundu.

“Aslında iddia makamının benim suçluluğumu delillerle ispatlaması gerekirken sanki suçluluğum sabitmiş gibi; masumiyet karinesinin tersine biz masumiyetimizi ispatlamaya çalıştık. Bunu da defalarca gerçekleştirdik.”

Kılıç’ın ByLock Suçlamasına Cevapları ve Lehteki Dört Bilirkişinin Değerlendirmeleri

Sadece ByLock hakkında dört özel bilirkişi raporunun dosyaya sunulduğunu hatırlatan Kılıç, bunlardan birinin uluslararası saygınlığa sahip bir imza taşıdığına dikkat çekti. Bu suçlama konusunda masumiyetini ispatlayabilmek için yargıya sundukları bilirkişi raporlarından masumiyetine ilişkin gösterdiklerini kısaca açıkladı. Bu dört bilirkişinin İstanbul Adliyesi’nde görev alan biri olduğunu söyledi. Bilirkişiler arasında “hem Yargıtay, AYM hatta AİHM’de raporlarına atıf yapılan; bilimselliği ve objektifliği defalarca teyit edilmiş” kişilerin bulunduğunu vurguladı.

ByLock konusundaki suçlamayı çürütebilmek için İstanbul 35. Ağır Ceza'da Kasım 2017'de görülen duruşmada bir uzman bilirkişinin salona geldiğini; bilirkişinin hem heyetin hem kendisinin sorularına verdiği cevaplarda ayrıntılı değerlendirmelerde bulunduğunu ifade etti:

“O, tarihe geçmesi gereken bir yargılama. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın basın açıklamasıyla duyurduğu ‘Mor Beyin tuzağı’ bilirkişi tarafından, Koray Peksever tarafından yapıldı. Bu programların nasıl yapıldığını, yapan kişilerin isimleri dahil duruşma zaptına geçti. Ufuk açıcı açıklamalardı.

Fakat ne mahkeme kararında ne de Yargıtay kararında bu raporlara ve bu uzman bilirkişinin raporlarına bir atıf yapılmamış. (…) Bizzat Siber Şube’den gelen bu telefonun dijital incelemesinde ByLock kurulmamış ve silinmemiş açıklaması oldu. Ben hep aynı telefonu ve iddianamede suçlandığım aynı e-mail adresine sahip telefonu kullandım.

BTK'dan şu bilgi de geldi, benim telefonumun IMEI'si ile telefon hattım hangi telefonlarda kullanılmış. Kütük gibi aynı telefon cihazı aynı hatta kullanılmış. Bu dahi ortaya çıktı.

35. Ağır Ceza'nın kararını alıp karıştırınca, bir hukukçu olarak çok üzüldüm. Cezadan değil, bizim bilirkişi raporundan bir kelime dahi edilmiyor. Uzman bilirkişinin açıklamaları bir kelime dahi yer almıyor kararda. Biz bu raporların sayın mahkeme tarafından dikkate alınması için daha ne yapmamız gerekiyor? Bu konuyu ayrıntılı olarak her mahkemede açıkladık, üzerinde durduk. Benim son savunmamda da üzerinde durduk. Her raporun neyi anlattığından bahsettim. Kararda bu raporların hiçbirisi bir kelime olarak dahi yer almadı.

Mahkeme, ‘Dosyada dinlenen bilirkişi şunları söyledi ama ben bunları yeterince objektiflikte bulmadım, komik buldum’ değerlendirmesinde bulunmalıydı… Mahkeme, hakkında ceza verdiği gerekçeli kararında, o raporları eleştirmeliydi. Neden bilirkişi kararlarına itibar edilmediği gerekçeli bir şekilde yazılmadı.”

Bizim burada ne yapmamız gerekiyor? Havai fişek mi patlatmamız gerekiyor? Mahkemenin dikkatini raporlara çekmek için? Bir hukukçu ve sanık kürsünde duran bir vatandaş olarak bizim mahkemeye sunduğumuz raporlar dikkate alınmıyor. Adeta görmezden geliniyor. Ben bunu anlayabilmiş değilim.

Kılıç, AİHM’nin kararında kendisinin İzmir’de tutuklanması ve sonrasında İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tutukluğunun devamına karar verilmesinin makul olmadığı ve üzücü olduğu düşüncesinde olduğunu ifade etti. AİHM’nin “keyfi tutuklanmış” değerlendirmesinde bulunduğuna dikkat çeken Kılıç; AİHM’nin kendisi hakkındaki karara ilişkin yayımladığı basın duyurusunda bu keyfi tutuklamasının öne çıkarıldığını belirtti:

“’Bu adam keyfi olarak tutuklanmış.’

Ülkemizin bu şekilde anılmasını istemedim. Türkiye'de insanlar keyfi şekilde tutuklanıyor şeklinde anılmasını istemezdim. Ama İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti bu noktada bence oldukça kötü bir yargılama yaptı ve Türkiye'de insanlar keyfi tutuklanıyor görüntüsünü verdi tüm dünya kamuoyuna. Bunun dışında bu raporlarla ilgili benim yeniden bir şey söylememe çok gerek yok.

AİHM bununla ilgili hak ihlalleri tespit etti. Ve neredeyse 18. Madde'den de ihlal tespit edecekti - ki bu da AİHM’nin tüm yargılama tarihinde toplam 15 defa falan verdiği karar. İkiye karşı beşle [AİHM] o konuya girmemeye karar verdi. 10. Madde'den verilen kararın yeterli olduğuna karar verdi. Tazminata karar verdi.

UYAP'tan dosyamıza baktığımızda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından AİHM’nin benim hakkımda vermiş olduğu kararın icrasının diğer tüm kararlar gibi icrasını, sonuçlarını takip ettiğini Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı dosyamıza bildirmiş. Mahkemenizden de görüş almış. Benim kararın üç ayrı tercümesi yapıldı. En son Adalet Bakanlığı'nın kendisi de tercüme etti. Ben onu da sunacaktım ama Adalet Bakanlığı'nın sunduğunu görünce buna gerek duymadık.

AİHM kararı tüm bu yargılama sürecini değerlendiren önemli bir karar oldu. Mahkemeniz tarafından dikkate alınmasını istiyorum.

Yargıtay kararına isnaden mahkemenizin tensip zaptıyla Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nden benim hakkımda bilgi istendi. Benim user ID'min olmadığını söylemişler. Şunu da söylemişler:

‘User ID çalışmaları KOM Şube Başkanlığı (…) bünyesinde devam etmekte olup ID tespitinin ne zaman olacağı konusunda kesin ve yakın bir zaman verilemeyeceği…’

Yani altıncı yılını doldurmaya üç ay kalmış bir yargılamada biz hala tespit edemedik ama belki ilerde olur diye bir yarlıgama olabilir mi? Ben daha ne kadar sanık olarak suçlu olarak kriminalize edilerek kalabilirim? Beş, on yıl daha mı sürsün? Ben bu programı kesin olarak kullanmadım. Delillerini de dosyaya sundum.

Eğer altı ay sonra, üç yıl sonra veya 10 yıl sonra tespit edilirse hakkımda yeniden dava açılması önünde bir engel yok. Ama sadece raporlar bitmedi diye ucu açık bir yargılama düşünülemez. Buradan Yargıtay'ın bozma kararının araştırılmasını tavsiye eden ikinci hususa gelmek istiyorum. UYAP'ta terör suçlarıyla ilgili "bilgi havuzu" mu deniyor, oradan bakılsın deniyor. Altıncı yılını dolduran bir yargılamamda benim hakkımda hala delil araştırması yapılıyor. Tensip zaptında eksik yazılmış, ben 14 buçuk ay  tutuklu kaldım. Nerdeyse cezanın ciddi bir kısmı da infaz oldu. Ceza baştan infaz ediliyor. Altıncı yılda şuraya da bakalım buraya da bakalım belki delil çıkar mı diye bir araştırma tavsiye ediliyor. Bunu hem bir vatandaş hem bir birey olarak kabul edilebilir bulmuyorum. Hakkımdaki mevcut delil durumu neyse ona göre karar verilmesini istiyorum.”

Taner Kılıç’ın beyanlarını tamamlamasının ardından, diğer yargılanan hak sahibi Günal Kurşun Yargıtay ilamına yönelik beyanda bulundu.

Günal Kurşun’un BeyanlarıYargılanan diğer hak sahibi Günal Kurşun, sözlerine kendisini “Ceza hukuku hocalarından, KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden birisi”, “İnsan hakları ortak platformu YK üyesi” ve “Türkiye'de ceza hukuku hocası” olarak tanıtarak başladı. Yapacağı savunma hakkında öncelikle usule dair değerlendirmelerde bulundu. Yargılama süreci boyunca maruz kalınan, yalnızca kendisinin yaşadığı 35-40 hak ihlali olduğunu belirtti:

“Ben 35-40 ayrı usul ihlali yaşadım, gözaltına alındığımız andan itibaren başlayarak... Tutukluluğumuz... Gözaltı koşullarının kötülüğü, gözaltında yetecek yemek verilmemesi ve gayri-insani koşullarda barındırılmamız…”

Günal Kurşun, özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarında “havuz basını” olarak nitelediği basın kuruluşlarında “casus, vatan haini, ajan” gibi ağır suçlamalara maruz bırakıldıklarını, 13 gün gözaltında tutulduğunu, 100 gün Silivri Cezaevi’nde tutulduğunu hatırlattı. Kendisinin hakkında söylenenlerden çok sonraları haberdar olduğunu söyledi. Tüm bunların ayrı birer hak ihlali olduğuna dikkat çekti.

Kendisine iddianamede yöneltilen suçlamaların özünde üç husus bulunduğunu ifade eden Kurşun; bunları (1) Kendisinin daha sonra üniversiteden ihracına da sebep olan; Today Zaman gazetesindeki “iktidarı ceza hukuku ve insan hakları konusunda eleştiren”, İstanbul 13. Ağır Ceza’da beraatle sonuçlanan yargılamaya da konu olan köşe yazıları, (2) avukatlık yaptığı dönemde çalıştığı büronun kirasını paylaştığı avukat ortağı Orhan Kemal Cengiz’le arasında 10 yıl boyunca gerçekleşen ofis kirası ve borç ilişkisi içeren para transferleri, ve (3) telefonunda ByLock yüklü olduğu iddia edilen bir şahısla kendisinin altı kez mesajlaşma ve görüşme gerçekleştirmiş olduğu iddiası olarak özetledi. Bu suçlamalara ayrıntılı cevaplar verdi.

Kurşun, kendisinin AİHM’e yaptığı başvuruya ait dosyada da karar beklediklerini. Oradan da Taner Kılıç hakkındakine benzer bir karar çıkmasını beklediğini ifade etti.

Günal Kurşun Hakkındaki KHK Uygulaması: AYM Kararına Rağmen

Bir akademisyen olan Kurşun, gelinen noktada kendisini öğretim üyeliği yapamadığını 25 yıl önce aldığı avukatlık ruhsatını Adalet Bakanlığı’nın açtığı iptal davası nedeniyle kullanamadığını söyledi. Ankara İdare Mahkemesi’ne yaptığı ve reddedilen itiraz başvurusunu AYM'ye götürdüğünü, AYM kararında KHK'lıların avukatlık yapabileceğine hükmetmesi karşısında idare mahkemesinin bu kez farklı bir gerekçeyle “36'dan verilen kararı” gerekçe göstererek avukatlık ruhsatını yeniden iptal ettiğini aktardı.

İkinci bir başvuru sürecini Adana Barosu’nda yürüttüğünü ifade eden Kurşun, Barolar Birliği’nin onayına rağmen Adalet Bakanlığı’nın yine itiraz ettiğini; Barolar Birliği’nin oy birliğiyle ısrar kararına   Adalet Bakanlığı’nın yine dava açtığını; buna gerekçe olarak 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararını gösterdiğini söyledi.

OHAL Komisyonu’na yaptığı başvuruya tek ret gerekçesi olarak da İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bozulan kararının sunulduğunu belirtti:

“Nihayet, KHK ile ihraç edildim. Sonraki olaylar önceki olayların sebebi olamaz...

Hakkımda şimdiye kadar hiçbir mahkeme çıkış yasağı koymamasına rağmen pasaportum yok. Avukatlık yapmıyorum. Hocalık yapmıyorum. Hak savunuculuğundan dolayı 2-3 ay ceza evine sokuyorlar. Bunlar aslında ‘öl’ demek. Biz ölmüyoruz. Benim 7 yaşındaki çocuğum cezaevine girdiğimde 1.5 yaşındaydı.”

Sözlerine tüm yargılanan hak sahipleri için beraat talep ederek son veren Kurşun, mahkemenin derhal beraat düşünmemesi halinde kendisi açından dosyayı ayırmasını talep etti.

İddia Makamının Mütalaası ve Düşük Ses Tartışması

Avukatların beyan ve taleplerini tamamlamalarının ardından mahkeme heyeti başkanı mütalaasını almak üzere sözü iddia makamıma verdi. Mütalaasını okuyan savcının sesinin oldukça güçlükle duyulabildiği gözlemlendi. İzleyici sıralarının en ön sırasında bulunan bir gözlemcinin sesin duyulamadığını söylemesi üzerine cumhuriyet savcısı, kendisinin sesini izleyici sıralarına duyurmak gibi bir yükümlüğünün olmadığını söyledi. “Avukatların duyması benim için yeterli” dedi. Bunun üzerine izleyici sıralarında bulunan diğer gözlemci ve gazeteciler, kendilerinin görevinin de duruşmayı doğru şekilde takip etmek olduğunu ifade ederek savcının kısık sesle konuşmayı savunmasına itiraz ettiler. Savcı biraz daha yüksek bir ses tonuyla mütalaasını tekrarladı.

İddia makamı mütalaasında Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını talep etti.

Avukatların Talepleri

Tüm avukatlar Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını talep etti. İdil Eser’in avukatı, söz konusu yargılama nedeniyle müvekkilinin işini kaybettiğini hatırlattı.

Karar
Ara kararını açıklayan mahkeme, Yargıtay’ın bozma ilamına uydu.

Mahkeme, Kurşun müdafinin dosyalarının ayrılması talebini reddetti. Yargıtay kararı uyarınca, UYAP bilgi bankasından başkaca delil oluşturacak husus bulunup bulunmadığı konusunda araştırma yapılmasına, ByLock “userID” eşleştirme çalışmalarının sonucunun beklenmesine ve Kılıç’ın ByLock kullanıp kullanmadığına ilişkin bilirkişi raporu hazırlanmasına karar verdi.

Mahkeme ayrıca Taner Kılıç hakkında uygulanmakta olan yurt dışına çıkış yasağının devamına ve talep edilen bilgileri içeren rapor hazırlandıktan sonra dosyanın celse arasında esas hakkında mütalaa için savcılığa gönderilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 6 Haziran 2023 saat 2023 14.00’te görülecek.