Bosna-Hersek: Savaş yıllarında cinsel şiddetten sağ kalan 20 binden fazla kişiye adalet sağlanması için son şans

Uluslararası Af Örgütü’nün bugün yayımladığı yeni rapora göre, Bosna-Hersek’te çatışmaların başladığı tarihten 25 yıl sonra cinsel şiddetten sağ kalan 20 binden fazla kişi için hala adalet sağlanmadı.

“Desteğe ihtiyacımız var, acımaya değil: Bosna’daki savaş yıllarında tecavüzden sağ kalanlara adalet sağlanması için son şans” başlıklı rapor, bu suçların yıkıcı fiziksel ve psikolojik sonuçları ile kadınları ihtiyaçları olan desteğe ve hakları olan yasal tazminata erişmekten alıkoyan yersiz engelleri gözler önüne seriyor.

Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktör Yardımcısı Gauri van Gulik konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Savaşın üzerinden yirmi seneden fazla bir süre geçtikten sonra Bosna’daki on binlerce kadın, son derece ihtiyaç duydukları tıbbi, psikolojik ve mali desteğe çok sınırlı bir erişimle hala parçalanmış hayatlarını toparlıyor.”

Van Gulik sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Aradan yıllar geçtikçe hak ettikleri adaleti ve desteği elde etme ihtimali de zayıflıyor. Bu kadınlar yaşadıklarını unutamaz, biz de unutmamalıyız.’’

İki senelik bir araştırmaya dayalı raporda, 1992-1995 savaşında sırasında tecavüze uğrayan ve savaştan sağ kalan bir neslin, sistemik engeller ve siyasi uzlaşmazlık sonucu yoksulluk ve zor yaşam koşullarına mahkum edildiğini ortaya koyuyor.

Çatışmalar sırasında binlerce kadın ve kız çocuğu askeri ve paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz kaldı. Birçoğu köleleştirildi, işkence gördü ve hatta ‘tecavüz kampları’ olarak adlandırılan yerlerde zorla hamile bırakıldı.

Elma, bir tecavüz kampına götürüldüğünde dört aylık hamileydi ve kampta her gün toplu tecavüze uğradı. Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan Elma, şunları söyledi: “Kar maskesi takıyorlar ve bana hangisinin üzerimde olduğunu tahmin edip edemeyeceğimi soruyorlardı. Hepsi buranın yerlisi olan çocuklardı.” 

Fiziksel şiddet sonucu Elma bebeğini kaybetti ve omurgasında kalıcı hasarlar oluştu. Elma, yaşadıklarından 25 yıl sonra devletten hala anlamlı bir mali destek görmedi. Şu anda işsiz ve çok ciddi bir şekilde tıbbi ve psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor.

Adaletin sağlanmasında bitmez tükenmez gecikmeler

Bosna’da savaş suçları yargılamalarının başladığı 2004’ten bu yana, bir savaş suçu olan cinsel şiddete maruz kalan kişilerin tahminen %1’inden daha azı mahkemeye geldi. Ülkedeki, mahkemeler, cinsel şiddet suçlaması olan yalnızca 123 davayı sonuçlandırdı. Her ne kadar son yıllarda yargılamaların sayısı artmış olsa da, sorumluların adalet önüne çıkarılmasını temin etmek üzere daha fazla çaba gösterilmeli.

Savaş sırasında esir alınan ve bir asker ile arkadaşları tarafından defalarca tecavüz edilen Sanja, savaş bittikten sonra bu durumu askeri yetkililere bildirdi. Ancak ne polis ve yargı yetkilileri sorumluya yönelik harekete geçti, ne sosyal hizmetler Sanja’nın durumunu tanıyarak kendisine destek sundu. Sanja, Uluslararası Af Örgütü’ne, “Artık hiç kimseye güvenmiyorum, özellikle de devlete. Hepsi beni yüz üstü bıraktı,” dedi.

Tanıklara koruma ve destek sunmak konusunda önemli gelişmeler olsa da birçok yargılamanın yüksek oranda beraat kararıyla sonuçlanması ve suçlu bulunanların cezalarında sıklıkla indirim yapılması bu gelişmeleri zayıflatabilir. Ayrıca daha fazla sayıda vakanın soruşturuluyor olması, çok sayıda vakanın biriktiği gerçeğini gizleyemiyor.

Yavaş ve yetersiz şekilde tesis edilen adalet, ceza adalet sistemine olan güveni zayıflatarak ve yaygın bir cezasızlık hissi yaratarak, sağ kalan pek çok kişiyi de yaşadıklarını bildirmekten vazgeçirdi.

Paramiliter milisler tarafından kendi evinde ve bir polis merkezinde defalarca tecavüz edilen bir kadın, “Sağ kalanların birçoğu adaletin tesis edildiğini görecek kadar uzun yaşamayacak. Birkaç yıl içinde mahkemelerde dava kalmayacak; çünkü, o sırada hala hayatta olan ve davalara katılacak sağ kalan kişi, sorumlu veya tanık olmayacak.”

Destekten mahrum bırakılan kadınlar

Son zamanlarda sağ kalanların desteğe erişimini güçlendirmeyi ve onlar için sunulan hizmetleri iyileştirmeyi hedefleyen birtakım değişiklikler oldu. Ancak bunlar parça parça yapılan değişiklikler olarak kaldı ve ülkenin farklı kesimlerinde ciddi farklılıklar gösteriyor. Söz konusu değişiklikler ülkenin tüm kesimlerinde tam olarak kurumsallaştırılmadıkça, etkileri sınırlı ve gelişigüzel olacak.

Cinsel şiddet mağduru kadınların yüksek oranda işsizlik ve yoksullukla baş etmeleri gerekiyor ve bu kadınlar, Bosna’da ekonomik açıdan en hassas gruplardan birini oluşturuyor. Buna karşın yalnızca 800 civarında sağ kalan aylık ödenek ve diğer bazı yan haklardan yararlanıyor. Resmi tazminat şemasının olmadığı bu durumda haklarını talep etmek isteyen sağ kalanların, ceza mahkemeleri ve sivil mahkemelerdeki adli kovuşturmalar ile bir dizi karmaşık sosyal ödenek düzenlemesi arasında gidip gelmesi gerekiyor.

Yan haklar ve hizmetlerin ülkenin her yerinde aynı şekilde güvence altına alınmamış veya birbiriyle uyumlu hale getirilmemiş olması nedeniyle bu haklar ve hizmetlere erişim, ikamet yerine göre değişiyor. Örneğin, Sırbistan Cumhuriyeti, çatışmayla ilişkili cinsel şiddetten sağ kalanları, savaş suçları mağdurları içerisinde özel bir kategori olarak tanımıyor ve mağdurların bu şekilde herhangi bir tazminat veya desteğe erişimlerini ciddi şekilde sınırlıyor. Bu düzenlemeler, Sırbistan Cumhuriyeti’nde yaşayan birçok cinsel şiddetten sağ kalan kişiyi aylık ödeneğin yanı sıra ücretsiz tıbbi bakım, rehabilitasyon ve psikolojik ve sosyal desteğe erişmekten alıkoyuyor.

Bu gibi engeller, çok sayıda mağdurun harekete geçmeye yönelik cesaretini kırarken, diğerlerini de yan haklardan yararlanmak amacıyla bir hakkı diğerinden vazgeçerek elde etmek şeklinde idari bir akrobasinin parçası olmaya zorluyor. Birçok kadın, Uluslararası Af Örgütü’ne, aylık ödenekten faydalanmak için resmi ikamet yerlerini değiştirmeye zorlandığını söyledi. Bu değişiklik ise fiilen yaşadıkları yerlerde çok ciddi şekilde ihtiyaç duydukları tıbbi ve sosyal bakım da dahil olmak üzere kamu hizmetlerine erişim hakkını kaybetmelerine yol açtı.

Gauri van Gulik, “Yetkililer, tazminata erişimi imkansız kılan bu ayrımcı engelleri kaldırmalı ve sağ kalanların tamamına yaşadıkları yerin önemi olmaksızın eşit koruma ve destek sunmayı garanti edecek tedbirleri almalıdır,” dedi.

Van Gulik konu hakkındaki sözlerini şöyle sonlandırdı: “Son yıllarda çok önemli gelişmeler yaşandı ancak hala kat edilmesi gereken ciddi bir mesafe var. Geçmişin travması hiçbir zaman unutturulamayacak olsa da bu kadınlar için haklarının ve itibarlarının geri kazandırıldığı bir geleceği güvence altına almak için çok geç değil.”