• Basın Açıklamaları

Türkiye’de siyasi katılım hakkı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına yönelik müdahalelere ilişkin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’ya hitaben açık mektup

 

Sayın Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen,

Sayın Avrupa Konseyi Başkanı António Costa,

Bizler, 58 insan hakları örgütü, medya özgürlüğü grubu, gazeteci örgütleri ve uluslararası hukuk toplumunun temsilcileri olarak, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin siyasi katılım hakkı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına yönelik olağanüstü müdahaleleriyle ilgili ciddi kaygılarımızı ifade etmek ve AB, üye devletleri ve kurumları tarafından etkili ve kararlı bir yanıt verilmesi çağrısında bulunmak üzere yazıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin Türkiye’nin ana siyasi muhalefetine yönelik müdahalesinin, ülkedeki hukukun üstünlüğü ve insan hakları çerçevesinin temel bir bileşeni olan siyasi katılım hakkını ciddi şekilde zayıflattığını vurgulamak isteriz. Bu müdahale, hükümetin iktidarını tam olarak sağlamlaştırmak ve siyasi muhalefeti ortadan kaldırmak yönünde bugüne kadar attığı en cüretkar adımdır.

Açıkça siyasi güdümlü bir hamleyle, 2024 yılında 16 milyon İstanbulluyu temsil etmek üzere seçilmiş olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınması, İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesiyle başladı. Hemen ardından Ekrem İmamoğlu onlarca belediye çalışanı ve partisinden iki ilçe belediye başkanı ile birlikte polis tarafından gözaltına alındı ve mahkeme kararıyla tutuklandı. Bunlar, İmamoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi tarafından gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yarışacak aday olarak belirlendiği gün meydana geldi. Türkiye hükümetinin ana siyasi muhalefete yönelik müdahalesi, yetkililerin yıllardır, aralarında Kürt siyasetçilerin, gazetecilerin, sivil toplum aktivistlerinin, insan hakları savunucularının, avukatların ve hükümeti eleştiren veya eleştirdiği varsayılan diğer kişilerin ve muhaliflerin de bulunduğu muhalif sesleri susturmayı amaçlayan adımlarının şiddetlendiğini göstermektedir.

Bizler yıllardır, ceza hukukunun yaygın olarak kötüye kullanılması, mahkemelerin temelsiz iddianameleri sistematik olarak kabul etmesi ve tutukluluk tedbirini haklı gösterecek inandırıcı bir gerekçeden yoksun tutuklama kararları çıkarmaya istekli olması da dahil olmak üzere yürütmenin yargı üzerindeki denetiminin ve siyasi etkisinin artırılması yoluyla yetkililerin insan haklarına yönelik baskılarını belgeliyor ve izliyoruz. Hükümet aynı zamanda Türkiye’nin aşırı geniş terörle mücadele mevzuatını da bu amaçlarla bilfiil araçsallaştırmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), siyasetçiler Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Şenoğlu ile insan hakları savunucusu Osman Kavala davalarında verdiği önemli kararlarda, Türkiye yetkililerinin tutuklamayı siyasi muhalefeti ve siyasi katılım hakkını bastırmak ve bir insan hakları savunucusunu susturmak için kullandığına hükmetti. Yetkililer, AİHM kararlarına ve Bakanlar Komitesi’nin bu davalarla ilgili sayısız açıklamasına ve kararına açıkça meydan okuyarak, Osman Kavala kararında istisnai bir tedbir olan ihlal prosedürünün başlatılmasına rağmen kararları uygulamayı reddetmektedir.

Hükümetin yasal siyasi faaliyetleri bastırmasına ve muhalefete yönelik baskıları artırmasına karşı kamuoyunda oluşan öfkeyi yansıtır şekilde, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması Türkiye’nin on yılı aşkın bir süredir tanık olduğu en büyük protestolara yol açtı. Ülke genelinde yüz binlerce protestocu, çoğunlukla barışçıl olan protestolara katılmak üzere sokaklara çıktı. Polis, büyük bir kısmı barışçıl olan protestoculara karşı, bazı durumlarda muhtemelen işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve alçaltıcı muamele veya ceza kapsamına giren hukuka aykırı ve yersiz güç kullandı.

Çok sayıda gencin, üniversite öğrencisinin ve gazetecinin protestolara katıldıkları iddiasıyla gözaltına alınması -ve haklarında hızla toplu davalar açılması- barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü haklarını kullanmak isteyen herkese açık bir uyarı niteliğindedir. Protestoları haber yapmak üzere İstanbul’a seyahat eden İsveçli gazeteci Joakim Medin’in kaldığı yere geri dönüşünde gözaltına alınmasıyla AB gazetecileri de müdahaleye maruz kaldı. 30 Nisan’da Medin, “cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 11 ay ertelenmiş hapis cezasına mahkum edildi. Hakkındaki ilk iki yargılamada sunulan ana deliller tamamen, Medin’in yıllardır sürdürdüğü meşru gazetecilik faaliyetleriyle ilgiliydi.

Öte yandan, Türkiye’de yayın yapan haber kanallarına ve sosyal medya platformlarına, yaşanan olaylarla ilgili bilgileri bastırmaları yönünde baskı yapıldı. Bunların bazıları para cezası, yayın durdurma ve gazetecilerin, sivil toplum örgütlerinin, insan hakları savunucularının ve kadın kolektiflerinin sosyal medya hesaplarına erişimi engelleme talimatlarıyla karşı karşıya kaldı. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından sonra İstanbul’da sosyal medya kullanıcıları yaklaşık iki gün boyunca platformlara erişimi kısıtlayan bant daraltmasıyla (internet kısıtlaması) karşılaştı. Bazı vakalarda avukatlar, hukuki destek sağlamaya çalıştıkları sırada gözaltına alındı veya müvekkillerinin savunma ve adil yargılanma haklarını güvence altına almakta ciddi engellerle karşılaştı. Avukatlık mesleğinin bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne yönelik kaygı verici bir müdahalede, 21 Mart’ta İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, İstanbul Barosu’nun yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin tamamının görevden alınmasına karar verdi. Bu karar ve Baro yönetimi hakkında devam eden ceza soruşturması, Baro’nun Aralık 2024’te iki Kürt gazetecinin kuzey Suriye’de öldürülmesine ilişkin yaptığı, gazetecilerin ölümlerinin soruşturulması çağrısında bulunan açıklamasından kaynaklanmaktadır.

Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bu geniş çaplı baskılar, insan hakları ve sivil toplum üzerinde yaygın bir caydırıcı etki yaratmış ve siyasi katılım hakkını daha da zayıflatmıştır. AB’nin bu gelişmelere ilişkin yanıtının son derece ılımlı olduğunu ve ülkede yaşanan baskıların ölçeği ve ciddiyetiyle örtüşmekte açıkça yetersiz kaldığını değerlendirmekteyiz. Özellikle, AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyaloğu sırasında AB’nin insan hakları iyileştirmeleri konusunda peşinen ısrarcı olmadan ekonomik bağları derinleştirmeye yönelik çabaları, süregelen baskı ortamında AB ile işlerin her zamanki gibi devam ettiği algılarını güçlendirmiştir. Bu yaklaşım, Türkiye’de insan haklarını savunmaya devam edenlere destek sunmak yerine, Türkiye yetkililerini daha da cesaretlendirme riski taşırken, Türkiye’nin zaten zor durumdaki sivil toplumunu da daha fazla yalnızlaştırmaktadır. Bu nedenle, yetkililerle yeniden temasa geçmek yönündeki her adımla birlikte, Türkiye’nin insan hakları üzerindeki baskıları kararlı bir biçimde kınanmalı ve hükümetin baskıcı politikalarından vazgeçmesine ilişkin somut talepler dillendirilmelidir.

Avrupa Birliği Antlaşması’nın 21. Maddesi uyarınca dış politikasında insan haklarını korumaya ve geliştirmeye ilişkin yasal yükümlülükleri de göz önüne alınarak AB, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve siyasi örgütlenme ve katılım haklarının geleceğini ilgilendiren bu büyük engelleri kınamak üzere güçlü bir tavır sergilemelidir.

Bu nedenle sizi, şu adımları atmaya çağırıyoruz:

  • Türkiye’de siyasi örgütlenme, katılım ve temsil hakkının içinin boşaltılmasını, bununla birlikte avukatlara, bağımsız medyaya, sivil topluma ve barışçıl toplanma özgürlüğü hakkına yönelik baskıları net bir dille kınayan bir basın açıklaması yayımlanmalıdır. Bu tür açıklamalar, kötüye giden insan hakları durumunun, ortak değerlere ve karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkileri zedeleyeceğini açıkça ortaya koymalıdır.
  • AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyaloğu gibi üst düzey temaslar, tutuklu bulunan seçilmiş yetkililer, sivil toplum ve medya üyelerinin serbest bırakılması da dahil olmak üzere, AB’nin hukukun üstünlüğü ve insan haklarındaki olumsuz eğilimlerin tersine çevrilmesini beklediğini kamuya açık olarak ve doğrudan yetkililerle görüşmelerde vurgulamak için kullanılmalıdır.
  • İnsan haklarının AB-Türkiye ilişkilerinin müzakereye kapalı ve ayrılmaz bir parçası olduğu, bu bakımdan somut insan hakları iyileştirmelerinin, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin modernize edilmesi de dahil ikili ticaret ve yatırımları geliştirmek açısından elzem olduğu yinelenmelidir.
  • Bu üst düzey görüşme fırsatlarında, başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve Osman Kavala davalarındaki kararlar olmak üzere, Türkiye’nin AİHM kararlarını eksiksiz uygulaması, bu kişilerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılmaları ve haklarının tam olarak iade edilmesi, ayrıca keyfi olarak cezaevinde tutulan diğer sivil toplum aktivistlerinin, avukatların, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının da derhal ve koşulsuz serbest bırakılmaları,  haklarındaki suçlamaların düşürülmesi, mahkumiyet kararlarının bozulması ve medeni ve siyasal haklarının tam olarak iade edilmesi konusunda kamuya açık bir biçimde ısrarcı olunmalıdır.
  • Protestolar sırasında işkence ve diğer türde kötü muamele iddiaları, adil yargılanma hakkı ihlalleri ve polisin hukuka aykırı güç kullanımına ilişkin bağımsız, etkili ve hızlı soruşturmalar yürütülmesi ve etkilenenlere onarım sağlanması yönünde çağrı yapılmalıdır.
  • Türkiye’deki AB delegasyonunun ve üye devlet heyetlerinin, ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarını barışçıl biçimde kullandıkları için haklarında dava açılan protestocuların, gazetecilerin ve sivil toplum aktörlerinin duruşmalarını daha yakından takip etmeleri sağlanmalıdır.
  • Haksız yargılama, kısıtlayıcı mevzuat ve kapatma davalarıyla karşı karşıya olan insan hakları savunucularına ve diğer aktörlere daha esnek ve sürdürülebilir fonlar ve daha kararlı bir siyasi destek sağlanması yoluyla da olmak üzere Türkiye’de sivil topluma yönelik destek artırılmalıdır.

Daha fazla bilgiye ihtiyaç duymanız halinde bize ulaşmanızdan memnuniyet duyar, insan hakları alanında devam edecek adımlarınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,

  1. AED-EDL European Democratic Lawyers
  2. AEJ Belgium - The International Association of European Journalists in Belgium
  3. Albanian Human Rights Group (AHRG)
  4. Amnesty International
  5. Araminta
  6. ARTICLE 19
  7. Articolo 21
  8. Asociación Pro Derechos Humanos de España
  9. Civil Rights Defenders
  10. Committee on the Administration of Justice (CAJ)
  11. Committee to Protect Journalists (CPJ)
  12. Community Media Forum Europe
  13. Danish PEN
  14. Demokratische Jurist*innen Schweiz
  15. English PEN
  16. EuroMed Rights
  17. European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH)
  18. European Centre for Press and Media Freedom (ECPMF)
  19. European Democratic Lawyers
  20. European Federation of Journalists (EFJ)
  21. Fackförbundet ST
  22. Federacion de Asociaciones de Defensa y Promoción de los Derechos Humanos de España
  23. Foundation Day of the Endangered Lawyer
  24. Human Rights Watch (HRW)
  25. IFEX
  26. ILGA-Europe
  27. İnsan Haklari Derneği
  28. International Bar Association's Human Rights Institute
  29. International Commission of Jurists (ICJ)
  30. International Federation for Human Rights (FIDH)
  31. International Federation of Journalists (IFJ)
  32. International Press Institute (IPI)
  33. International Rehabilitation Council for Torture Victims
  34. Lawyers for Lawyers
  35. Lawyers’ Rights Watch Canada
  36. LDH (Ligue des droits de l'Homme)
  37. Liga voor de Rechten van de Mens
  38. Liga voor Mensenrechten vzw
  39. Mensenrechten Zonder Grenzen Nederland
  40. National association Democratic Jurists Italy
  41. Netherlands Helsinki Committee
  42. Norwegian Helsinki Committee
  43. Omega Research Foundation
  44. Osservatorio Balcani Caucaso Transeuropa [OBCT]
  45. Ossigeno.info
  46. Österreichische Liga für Menschenrechte
  47. PEN International
  48. PEN Norway
  49. PEN Sweden
  50. Protection International
  51. REDRESS
  52. Reporters sans frontières (RSF)
  53. Society of Journalists (Warsaw)
  54. South East Europe Media Organisation (SEEMO)
  55. Stockholm Center for Freedom
  56. Sveriges Författarförbund
  57. Turkey Human Rights Litigation Support Project
  58. World Organisation Against Torture (OMCT)