İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Yeni tanıklıklar İsrail’in Gazze’de Filistinlileri aç bırakmasının kasıtlı bir politika olduğuna dair inandırıcı kanıtlar sunuyor

İşgal Altındaki Gazze Şeridi’nde açlık çeken, yerinden edilmiş Filistinlilerin tüyler ürpertici tanıklıklarını yayımlayan Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze’de kasıtlı bir aç bırakma politikası izleyerek, Filistinlilerin sağlığını, esenliğini ve yaşamlarının sosyal dokusunu sistematik olarak tahrip ettiğini belirtti. Tanıklıklar, Uluslararası Af Örgütü’nün, açlık ve hastalık birleşiminin İsrail’in askeri operasyonlarının ikincil bir sonucu olmadığına ilişkin defalarca ortaya koyduğu bulguların altını çizmektedir. Bu ölümcül koşullar daha ziyade, İsrail’in son 22 aydır Gazze’de Filistinlilere yönelik devam eden soykırımının ayrılmaz bir parçası olarak, Filistinlileri kasten fiziksel varlıklarını ortadan kaldıracak şekilde hesaplanmış yaşam koşullarına maruz bırakmak için tasarladığı ve uyguladığı planların ve politikaların istenen sonucudur.

Filistinli çocuklar açlıktan eriyip giderken aileler, yemek için yalvaran bir deri bir kemik çocuklarının çığlıklarını çaresizce dinlemek ile yardım ararken ölmeyi veya yaralanmayı göze almak gibi imkânsız bir seçimle karşı karşıya bırakılıyor.

Erika Guevara Rosas
Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Kıdemli Direktörü

Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Kıdemli Direktörü Erika Guevara Rosas konu hakkındaki açıklamasında, “İsrail yetkilileri Gazze kentine yönelik tam kapsamlı bir kara işgali başlatma tehdidinde bulunurken, topladığımız tanıklıklar ızdırap anlatılarından çok daha fazlasıdır. Bunlar, İsrail’e on yıllardır Filistinlilere neredeyse tam bir cezasızlıkla zulmetme izni veren uluslararası sistem hakkında kuvvetli bir iddianamedir” dedi. Guevara-Rosas, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsrail’in Gazze’de kitlesel açlığı korkunç bir gerçeklik haline getiren insanlık dışı politikalarının ve eylemlerinin yıkıcı sonuçlarını tersine çevirmeye başlamak için bile ablukanın derhal ve koşulsuz kaldırılması ve kalıcı ateşkesin sağlanması gerekiyor. İsrail’in ablukasının ve sivillere, özellikle de çocuklara, engellilere, kronik hastalıkları olanlara, yaşlılara, gebe ve emziren kadınlara yönelik devam eden soykırımının etkileri akıl almaz boyutlardadır ve yalnızca yardım kamyonlarının sayısını artırmakla veya göstermelik, etkisiz ve tehlikeli bir yöntem olan havadan yardım atmakla telafi edilemez.

Sağlık merkezlerine hizmet verebilmeleri için gerekli malzeme ve ekipman sağlanmalıdır. Siviller devamlı toplu halde yerinden edilme tehdidinden kurtarılmalıdır. Güvenilir insani yardım örgütlerinin, sivil halkın onuruna ve insanlığına saygılı bir şekilde, güvenli olarak ve keyfi kısıtlamalarla karşılaşmadan yardım ve barınma yerleri sağlamasına izin verilmelidir. En acil olarak da, Gazze’nin işgalini kalıcılaştırmayı veya askeri saldırıyı tırmandırmayı öngören tüm planlar durdurulmalıdır.

Dünya genelinde milyonlarca kişi protesto etmek için devamlı sokaklara çıkarken ve dünya liderleri retorik tavırlarla yetinirken, İsrail’in kasıtlı ve sistematik aç bırakma politikası tüm bir halka dayanılmaz acılar çektirmeye devam ediyor. Filistinli çocuklar açlıktan eriyip giderken aileler, yemek için yalvaran bir deri bir kemik çocuklarının çığlıklarını çaresizce dinlemek ile yardım ararken ölmeyi veya yaralanmayı göze almak gibi imkânsız bir seçimle karşı karşıya bırakılıyor.”

Uluslararası Af Örgütü son birkaç haftada, ülke içinde yerinden edilen kişilerin sığındığı üç geçici kampta kalan 19 Filistinliyle ve Gazze kentindeki iki hastanede yetersiz beslenen çocukları tedavi eden iki sağlık görevlisiyle görüştü.

17 Ağustos itibariyle, Gazze Sağlık Bakanlığı, 110 çocuğun yetersiz beslenme kaynaklı sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybettiğini kaydetti.

Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) 29 Temmuz 2025 tarihinde yayımladığı bir raporda, Gazze’nin büyük bölümünde gıda tüketimi açısından kıtlık eşiklerine ulaşıldığını belirterek, en kötü kıtlık senaryosunun halihazırda yaşandığı ve çocuklar da dahil açlıktan ölen kişi sayısının artmaya devam edeceği uyarısında bulundu. Bu kaygı verici gerçeklik, Nutrition Cluster tarafından toplanan verilerle de doğrulandı. Verilere göre, Temmuz ayında tamamı çocuklardan oluşan yaklaşık 13 bin akut yetersiz beslenme vakası kaydedildi. Bu sayı, Ekim 2023’ten bu yana aylık bazda kaydedilen en yüksek sayıydı ve aralarından en az 2 bin 800’ü (%22’si) aşırı akut yetersiz beslenme vakasıydı.

İsrail yetkilileri, en önemli insani yardım örgütlerinin ve BM kuruluşlarının Gazze’ye hayat kurtarıcı yardım ulaştırma taleplerini defalarca reddetmek de dahil Gazze’de çalışmalarını engellemeye devam ederek, politikalarının yol açtığı insanlık dışı koşulları daha da vahim hale getirdi. Bu keyfi kısıtlamaların yanı sıra uluslararası sivil toplum örgütlerine yeni kayıt kuralları da getirildi. Uygulanmaları halinde bu kurallar, bu örgütleri İşgal Altındaki Filistin Toprağı’nda faaliyet göstermekten tamamen men edecek.

Erika Guevara Rosas, “Gazze’deki ailelerin çoğu kırılma noktasını geçti. Ellerindeki kıt kaynakları da tükettiler ve artık tamamen uluslararası yardıma bağlı durumdalar. İsrail yetkililerinin, belli başlı insani yardım örgütlerinin çalışmalarına getirdiği kısıtlamalar ve bu örgüleri yasaklama tehditleri bu aileleri kalan tek yaşam hattından bilfiil koparmaktadır” dedi.

“Annelik görevimi yapamadığımı hissediyorum”: Gebe kadınların ve emziren annelerin üzerindeki etkiler

İsrail’in toplu halde aç bırakma, üst üste zorla yerinden etme ve hayat kurtarıcı yardımlara erişimi kısıtlama politikalarının birleşik etkileri, gebe ve emziren kadınlar açısından bilhassa feci oldu. Save the Children örgütünün Temmuz ayının ilk yarısında kliniklerinde muayene ettiği 747 gebe ve emziren kadından 323’ü (yüzde 43) yetersiz beslendi.

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü gebe ve emziren kadınlar, hayatta kalmaları için gerekli temel malzemelerin son derece kıt olduğunu, yaz sıcağında çadırda yaşarken gebe veya henüz doğum yapmış olmanın zorluklarını ve her gün yiyecek, bebek maması ve temiz su bulmak için çaresizce mücadele ettiklerini anlattı. Aynı zamanda çocuklarına bakamamanın suçluluk duygusunu, kendileri öldürülürse çocuklarına kimin bakacağına ilişkin korkularını ve yetersiz beslenmenin çocukların büyümesi ve sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili kaygılarını ifade ettiler.

Cebaliye’de yerinden edildikten sonra Gazze kentindeki Şeyh Rıdvan mahallesinde, ülke içinde yerinden edilenlerin sığındığı El Takva kampına gelen hemşire S. (talebi üzerine ismi gizlenmiştir), her gün iki yaşındaki oğluyla yedi aylık kızına bakabilmek için verdiği mücadeleyi anlattı. Yerinden edilme ile ölüm arasında bir seçim yapmış, çocuklarının hayatını kurtarmak için kaçmıştı. Nisan ayı sonlarında açlığın hissedilir olduğunu, çocuklarına az da olsa yiyecek sağlamaya çalıştığını, kendisinin ise aç kaldığını söyledi. Nisan sonunda sütünün çok azaldığını, göğüs pompasına erişemediği ve anne sütü takviyesine çok sınırlı erişebildiği için bebeğini saatlerce emzirmeye çalıştığını ama “bir türlü sütünün gelmediğini”, bu nedenle fiziksel ve duygusal olarak acı çektiğini ifade etti. Ailenin günlük öğünü, o da olduğu zamanlarda, tek bir tabak mercimek veya patlıcan ile sudan oluşuyor ve S. önceliği bebeğine veriyor. Çocukları “katıksız açlık yüzünden ağlayarak” uykuya dalıyor. Gazze genelinde çok az bulunan bebek mamasının üç günlük bir kutusu yaklaşık 270 şekel (79 dolar) tutuyor ve bu da karşılanması güç bir fiyat. Yedi aylık kızı, dört aylık bir bebeğin ağırlığında. Aileler, bu fahiş fiyata rağmen piyasada bebek maması kıtlığı olduğunu anlattı.

Kampta tek gıda kaynakları olan aşevi üç gün yemek dağıtımını durdurunca S. çocuklarına yalnızca su verebilmiş. Eşi, Zikim sınır kapısı yakınında yardıma ulaşmaya çalışırken yaralanmış; bu nedenle ona bir daha gitmemesi için yalvarıyor. Açlığın zayıf düşürdüğü oğlu “düşe kalka yürüyor.” S., “Annelik görevimi yapamadığımı hissediyorum. Çocuklarınızın aç olması size kötü bir anneymişsiniz gibi hissettiriyor” dedi.

Temel ihtiyaçlar için verilen mücadele yiyeceğin ötesinde de devam ediyor. Bebek bezine ulaşmak zor; bu nedenle S. kıyafetlerini yırtarak geçici bez yapmak zorunda kalıyor ancak Gazze’nin su ve hijyen sistemlerinin tahrip edilmiş veya ağır hasar görmüş olması nedeniyle temiz su bulunamadığı için bunları yıkayamıyor. Eşi ve iki çocuğuyla birlikte yaşadığı çadırda fareler, sinekler ve hamamböcekleri var. Bebeğin vücudunda bakteriyel bir deri enfeksiyonu başlamış ancak antibiyotik ve merhem bulunamadığı için enfeksiyonu iyileştiremiyor.

İsimlerinin gizli tutulması şartıyla Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan iki insani yardım çalışanı, çalıştıkları örgütlerin antibiyotik getirme taleplerinin İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde, malzeme girişini koordine etme taleplerini değerlendirmekle ve onaylamakla görevli birim olan Bölgelerdeki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) tarafından reddedildiğini aktardı.

Açlığın yol açtığı travma, suçluluk ve utanç duygusu gibi ruhsal zararlar, Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü gebe kadınlar tarafından da dile getirildi. Dört aylık gebe, iki çocuk annesi, 28 yaşındaki Hadil, bebeğin karnındaki hareketlerini ve kalp atışını neredeyse hissetmediğini, onun için endişelendiğini söyledi. Beslenemeyeceğini bildiği halde gebe kaldığı için suçluluk duyduğunu şu sözlerle anlattı: “Düşük yapmaktan korkuyorum ama bebeğimi de düşünüyorum. Açlığımın onun sağlığı, kilosu üzerindeki olası etkilerini, [doğum kusurları] olup olmayacağını, hatta bebeğin sağlıklı doğup doğmayacağını; yerinden edilmenin, bombaların, çadırların ortasında onu nasıl bir hayatın beklediğini düşündükçe paniğe kapılıyorum.”

Hadil, önceki gebelikleri sırasında BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) tarafından sağlanan ancak şu an mevcut olmayan, doğum öncesi kapsamlı bakım, vitaminler ve tıbbi tahlilleri düşündüğünde bu koşullarda doğum yapmaktan korkuyor. Çocukları yiyecek, oyun oynayacak bir yer ve okul istiyor. Uluslararası Af Örgütü’nün bu ve daha önceki araştırmalar kapsamında görüştüğü diğer birçok kadın, Gazze’deki yaşam koşulları ve bombardımanlar nedeniyle ne kadar isteseler de çocuk sahibi olmamaya karar verdiklerini açıkladı.

Uluslararası Af Örgütü’nün Gazze kentinde, ülke içinde yerinden edilenlerin kaldığı üç çadır kentte Filistinlilerle yaptığı görüşmeler, durumun tüm Filistin halkı için feci olduğunu ortaya koydu. Görüşülen kişilerin hiçbiri en az bir aydır yumurta, balık, et, domates veya salatalık yememiş, çoğu aylardır bu tür gıdalar almamıştı. Yaygın olarak taze ve besleyici gıda kıtlığı, İsrail’in boğucu ablukasının ve askeri operasyonları sırasında geniş tarım arazileri, kümesler ve diğer çiftlikler de dahil gıda üretim kaynaklarını top ateşi, bombardıman veya elle yerleştirilen patlayıcılarla sistematik olarak imha etmesinin bir sonucudur.

BM uydu merkezi UNOSAT ve BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 31 Temmuz’da yayımlanan değerlendirme, Gazze’nin kalıcı ekin tarlalarının yüzde 86’sının yıkım, bombalama, top ateşi ve ağır makineler gibi çatışma kaynaklı faaliyetler nedeniyle verim ve yoğunluk açısından önemli oranda gerilediğini tespit etti.

Uluslararası Af Örgütü Mayıs 2025’te, Gazze’nin en verimli tarım arazilerinden bazılarının bulunduğu, Han Yunus’un doğusundaki Huzaa beldesinin kalan kısmının da tamamen yıkıldığını belgeledi. Ekili arazilere erişilememesi veya bu arazilere yönelik ağır hasar ve tahribat, mahsul veriminin azalmasına ve sebzelerin mevcut olsa dahi fahiş fiyattan satılmasına yol açtı ve bölgede yaşayanları neredeyse tamamen İsrail’in girmesine izin verdiği son derece sınırlı ürünlere bağlı duruma getirdi. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) 13 Ağustos’ta, pek çok ürünün fiyatının, ürünün mevcut olup olmamasından ziyade spekülasyonlara dayalı olarak artmaya devam ettiğini bildirdi. 14 Ağustos itibariyle bir kilo domatesin fiyatı, 7 Ekim 2023 öncesi fiyatların 20 katı bir artışla yaklaşık 80 şekel (23 dolar) oldu. İsrail yetkililerinin, güvenlik kontrolünden geçen tüccarlar aracılığıyla bazı ticari ürünlerin Gazze’ye sınırlı girişini düzenleyen mekanizmayı onaylamasının ardından şeker, hurma, bazı konserve yiyecekler ve un gibi ürünlerin fiyatları düştü ancak yine de 7 Ekim öncesi fiyatlara kıyasla yaklaşık 10 kat daha pahalı olmaya devam etti.

Balıkçılar da limana yakın, küçük ve tehlikeli bir alanda kısıtlı kalmakta ve balığa çıktıklarında bombardıman veya tutuklanma riskiyle karşılaşmaktadır.

“Ailemin sırtında yük oldum”: Yaşlılar üzerindeki etkiler

Cebaliye mülteci kampında yerinden edilen 62 yaşındaki Ebu Alaa, aşevinden bütün gün için tek öğün olarak mercimek çorbası aldığını anlattı. Ekmeğin yalnızca haftada bir gün dağıtıldığını, bu nedenle ailenin idareli kullanmak zorunda olduğunu ve aylardır tatlı hiçbir şey, meyve dahi yemediğini söyledi. “Ben açlığa dayanabilirim ama çocuklar dayanamaz” dedi.

Ebu Alaa, UNRWA’nın aile büyüklüğüne dayalı eşitlikçi ve adil sistemine güveniyor ve tekrar yardım dağıtımına başlamasını istiyor. Bugünlerde yaşanan yardım izdihamının tehlikelerine dikkat çeken Alaa, “Geçmişte birbirimize, özellikle de ihtiyaç sahiplerine destek olurduk. Bu savaşın başında bile [böyleydi] ama şimdi insanlar sadece bireysel hayatta kalma güdüsüyle hareket ediyor” dedi.

66 yaşındaki Nahid, Uluslararası Af Örgütü’ne, yardım güzergahlarının yakınındaki yiyecek kavgasının insanların “insanlığını elinden aldığını” ifade etti: “Oraya gitmek zorundayım çünkü benimle ilgilenecek kimsem yok. İnsanların az önce vurulan kişilerin kanının bulaştığı un çuvallarını taşıdığını gözlerimle gördüm. Tanıdığım insanlar bile neredeyse tanınmaz haldeydi. Açlık ve savaş deneyimi Gazze’yi tamamen değiştirdi, değerlerimizi değiştirdi.”

Yaşlılar, aynı zamanda yerinden edilmenin en ağır etkilediği gruplar arasında.

75 yaşındaki Azize, Uluslararası Af Örgütü’ne ölmek istediğini söyledi:

“Ailemin sırtında yük olduğumu hissediyorum. Yerinden edildiğimizde beni tekerlekli sandalyemle itmek zorunda kaldılar. Kaldığımız kamptaki uzun tuvalet kuyrukları yüzünden yetişkin bezine ihtiyacım var ama bunlar aşırı pahalı. Diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı ilaçları almam gerekiyor ve tarihi geçmiş ilaçlar kullanmak zorunda kalıyorum. Hep “’aşamayı bu küçük çocuklar hak ediyor, torunlarım hak ediyor’ diye düşünüyorum. Kendimi onların, oğlumun sırtında yük gibi hissediyorum.”

“İç içe geçmiş, çok katmanlı bir tahribat”: Açlık ve hastalık koşulları

Gazze kentindeki Şifa Hastanesi’nde bir acil servis doktoru karanlık bir tablo çizdi. Uluslararası Af Örgütü’nün 24 Temmuz’da görüştüğü doktor; bebekler, önceden sağlık sorunları olan çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi daha yüksek risk altındaki insanların gıda, ilaç, temiz su ve hijyen eksikliğinin birleşik etkilerinden orantısız etkilendiğine dikkat çekti. Bu yoksunluklar, devamlı korku ve üzüntü haliyle daha da ağırlaşmaktadır.

Doktor, “açlık, sağlık sistemindeki tahribat ve tükenme, sağlıksız ortamlar ve insanlık dışı koşullar altında defalarca yerinden edilme” olmasaydı, birçok hastanın “makul hayatlar” sürebileceğini vurguladı.

Belirli besleyici gıdaların olmaması, kolaylıkla önlenebilir sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Örneğin, ergen bir böbrek nakli hastasının durumu, kirli su ve yetersiz gıda nedeniyle kötüye gitti. Katı diyetlerle hastalıklarını kontrol altında tutabilen diyabet hastaları, sebzeler, balık, tavuk ve fasulye gibi besin değeri yüksek gıdaların bulunmaması ve tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle ciddi zorluklarla karşılaşıyor.

Görüşülen doktor, aşırı boyutlarda seyreden kitlesel açlığın diğer sağlık acil durumlarını, özellikle de bulaşıcı ve suyla taşınan hastalıklar, menenjit ve Guillain-Barré Sendromu (GBS) gibi hastalıkları gölgede bıraktığını söyledi. Ayrıca ciddi antibiyotik sıkıntısı ve ancak kısmen hizmet verebilen hastanesinin aşırı yük altında olması nedeniyle “görünmez bir afet” olarak tanımladığı koşulların ağırlaştığını ifade etti. “Resmin bütününe bakmadan sadece giren yiyecek miktarıyla ilgili bu meşguliyet” yüzünden hastalıkların yayılmasının veya önceden tedavi ettikleri, kronik hastalıklarla mücadele eden insanların gözden kaçtığını belirtti.

GBS, bağışıklık sisteminin periferik sinir sistemine saldırmaya başladığı, nadir görülen ve hayati tehlike taşıyabilen bir nörolojik hastalıktır. İshale yol açan enfeksiyonlar gibi viral enfeksiyonlarla tetiklenir. GBS tüm duyuları etkileyebilir, kas zayıflığına neden olabilir, soluma ve kalp atış hızını etkileyebilir ve felçle sonuçlanabilir. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 12 Ağustos 2025 tarihine kadar, tamamı temmuz ve ağustos aylarında meydana gelen 76 GBS vakası kaydedildi. Bu vakalar arasından, ikisi çocuk dört Filistinli hayatını kaybetti.

GBS’nin tedavisi için gerekli en önemli ilaç olan intravenöz immünoglobulin (İVİG) şu an İsrail’in ablukası nedeniyle Gazze’de bulunmuyor. Hastalık ilerler, solunum kaslarına ulaşır ve solunum zayıflığına yol açarsa hastanın entübe edilmesi gerekir. Her gün meydana gelen toplu ölüm ve yaralanma vakaları nedeniyle halihazırda aşırı yük altında olan, tahribata uğramış bir sağlık sektörünün bu açlık ve hastalık koşullarıyla baş etme kapasitesi son derece sınırlı.

Tüm bu koşullar hem hastaları hem de sağlık çalışanlarını feci şekilde etkilemektedir. Yaraların iyileşmesi oldukça uzun sürmekte, orta seviyede yaralanan kişiler bile vücutları yetersiz gıda nedeniyle çok zayıf olduğu için uzun süre hastanede yatmak zorunda kalmaktadır. Şifa Hastanesi’nde bir acil servis doktoru, durumu “iç içe geçmiş, çok katmanlı bir tahribat” olarak tanımladı. Eskiden Gazze’nin en büyük hastanesi olan, İsrail’in Kasım 2023 ve Mart 2024’te gerçekleştirdiği iki baskından sonra [saldırıya uğramasının ardından] ise bugün neredeyse çalışamaz hale gelen Şifa Hastanesi gibi yıkılmış durumdaki bir hastanenin açlık, yerle bir edilen altyapı, devamlı bombardıman ve bir kez daha hijyen olanaklarından yoksun çadırlara taşınma riskiyle mücadele etmek durumunda olduğunu söyledi. Doktor, Uluslararası Af Örgütü’ne, bu devamlı ve yaygın kriz halinin sağlık çalışanlarını yorduğunu belirtti.

Devletler silah transferlerini acilen durdurmalı, hedef odaklı yaptırımlar uygulamalı ve İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımında rol oynayan İsrailli oluşumlarla her türlü teması kesmelidir.

Erika Guevara Rosas
Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Kıdemli Direktörü
 

Erika Guevara Rosas, “Zaten felaket olan bir durum, İsrail Gazze kentinde tam kapsamlı kara işgalini başlatma planını uygularsa daha da korkunç boyutlara varacak. Bu tür bir askeri operasyon, kentte faaliyet gösteren iki yetersiz beslenme dengeleme merkezine ve ağır hasarlı sağlık merkezlerine yıkıcı ve geri dönüşsüz bir darbe vuracaktır” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail kabinesinin, Gazze kentine saldırı başlatarak Gazze’nin işgalini kalıcı hale getirme planını onaylamasının ardından Cebaliye mülteci kampında kalan bir kişi şöyle konuştu: “Ben bu savaş sırasında zaten 14 kez yerimden edildim. Daha fazla kaçacak gücüm yok, iki engelli çocuğumu başka bir yere götürecek param yok. Kaslarım ağrıyor; çocuklarımı taşımak bir yana, yürümek için bile çok yorgunum. Kente saldıracaklarsa burada oturur, ölümü bekleriz.”

İsrail işgalci güç olarak sivilleri korumakla ve sivil halka yardım sağlamakla yasal olarak yükümlüdür. Buna, sivillerin hayatta kalabilmesi için gerekli malzeme girişinin, güvenli ve onurlu yardım dağıtımının ve Gazze genelinde gıda ve tıbbi malzemelere engelsiz erişimin kolaylaştırılması da dahildir. Aç bırakmak kesinlikle bir savaş silahı olarak kullanılmamalıdır. UNRWA, diğer BM kuruluşları ve insani yardım örgütleri, Gazze’nin tamamına güvenli ve engelsiz bir şekilde erişebilmelidir.

“Dünya, İsrail’in gıdım gıdım yardım sağlaması karşısında sırtını sıvazlamaya ve Gazze’de Filistinlilerin hayatını hesaplı bir biçimde yok ederken bu göstermelik tedbirleri yeterli bir müdahale gibi görmeye devam edemez” diyen Erika Guevara-Rosas, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“İsrail’in Gazze’de Filistin halkını maruz bıraktığı vahşetler karşısında uluslararası toplum, özellikle de Avrupa Birliği ve üyeleri gibi İsrail’in müttefikleri, İsrail’in devam eden soykırımına son vermek için ahlaki ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Devletler silah transferlerini acilen durdurmalı, hedef odaklı yaptırımlar uygulamalı ve İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımında rol oynayan İsrailli oluşumlarla her türlü teması kesmelidir.”

Arka Plan

Bu araştırma, Uluslararası Af Örgütü’nün, mart ile mayıs ayları arasında uygulanan 78 günlük topyekun kuşatma ve BM öncülüğündeki uzun vadeli insani yardım sistemi yerine, Gazze’nin sivil halkının acılarını daha da artıran ABD-İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın öncülük ettiği tarafsız olmayan, ölümcül ve onur kırıcı yardım mekanizmasının devreye sokulması gibi İsrail’in belirli politikaları ve uygulamalarının etkilerine ilişkin, yakın zamanda yürüttüğü belgelemeye dayanmaktadır.